• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam949
Toplam Ziyaret5138041
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Söylentiler mi Yoksa Kişinin Yazdıkları mı Delil Olur?
25/02/2019

Söylentiler mi Yoksa Kişinin Yazdıkları mı Delil Olur?

Günümüzde insanların büyük çoğunluğu, birileri hakkında hüküm verirken ya yakın çevrelerinden ya da sosyal medyadan okuduklarına/ duyduklarına göre hareket etmekte, bunlardan etkilenmekte, dolduruşa gelmekte ve gerçeği araştırmadan alelacele kararlar almaktadır. Oysa Kur’ân-ı Kerîm, mü’minlere bir haberle karşılaştıklarında o habere “inanmadan” önce “araştırma” yapmalarını şart koşmaktadır. Âyeti birlikte okuyalım.

Ey iman edenler! Size bir fasık (günaha batmış sorumsuz biri) bir haber (sonuçları sahibini üzen veya sevindiren önemli bir bilgi) getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu (kaynağını, iç yüzünü, etraflıca) araştırın! (sizi aldatmak isteyenlerin gözünüzü boyamasına fırsat vermeyin! Her duyduğunuza inanmaya teşne bir tavır içinde olmayın!)” Hucurât, 49/6.

Görüldüğü üzere âyet “tebeyyünü/ araştırmayı” emrederken müslümanların kahir ekseriyeti araştırma yapmadan kulaktan duyma bilgilere hemen inanmakta, onlara bakarak karar vermekte, sevdiği bir kimsenin söz konusu kişi veya olay hakkındaki “önyargılı/ hatalı/ taraflı/ yanlış/ isabetsiz yorumunu” esas almaktadır. Oysa bu yapılanlar doğru değildir. Zira karar verecek kişi ne söylentilere ne de sevdiği kişinin kanaatine göre değil “açık, şeffaf, berrak ve sapasağlam delillere” bakarak karar vermek mecburiyetindedir.

Yarım asırlık ömrümüz bize şunu göstermiştir ki, insanların çoğunluğu birisi hakkında hüküm verirken maalesef “söylentilere” itibar etmekte, delil sorma veya gerçeği “araştırma” zahmetine katlanmadan çok yanlış kararlar alabilmektedir. Suçlanan kişiyi itibarsızlaştırmak için ortaya atılan yalanlara, hezeyanlara, iftiralara ve palavralara inanmakta, üstelik duyduğu veya okuduğu yalan haberleri etrafına yaymakta, günahını katmerlemekte, kul hakkı ihlalinde bulunmakta ve böylece vebal altında kalmaktadır.

Görüldüğü üzere böyle bir tavır içine girmek, Kur’ân-ı Kerîm’in mezkûr emrine karşı gelmek demektir. Zira Kur’ân-ı Kerîm, “araştırın” diye emrederken o kişi “araştırmayı” rafa kaldırmakta, adeta bu emri hafife almakta, üstelik yanlış kararlar vererek kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır.

Örneğin bir akademisyen hakkında karar verecek kişi öncelikle o şahsın yüksek lisans tezine, doktora tezine, doçentlik tezine, profesörlük tezine, yazdığı ilmi makalelere veya sunduğu tebliğlere bakmak ve neleri söyleyip savunduğunu araştırmak/ incelemek zorundadır. Bunların hiçbirini yapmadan “söylentilere” göre hareket eden ve söz konusu akademisyeni karalayan müfteriler kervanına katılan birisi, Kur’ân-ı Kerîm’in bu açık emrine karşı geldiği ve kul hakkı ihlalinde bulunduğu için kesinlikle sorumludur.

Yaptığı bu büyük yanlış konusunda uyarıldığı ve âyetin emrine uygun hareket etmesi istendiği halde hâlâ inatla hatasını savunmaya devam eden, duyduğu her habere inanan ve bu iftiraları yaymaya devam eden birisi ise hem şeref yoksunu hem de namus fukarasıdır.

Sonuç olarak, bir olay veya kişi hakkında karar vermek durumunda olan bir mü’mine düşen görev, araştırma yapmaktır, delilleri toplayıp değerlendirmektir, kılı kırk yarmaktır, büyük bir hassasiyet göstermektir ve en sonunda doğru ve sağlıklı kararı vermeye çalışmaktır. Bütün bunları yapmayarak “söylentilere/ dedikodulara/ maksatlı haberlere” göre hareket eden “yıpratma/ karalama/ itibarsızlaştırma” kampanyalarının gönüllü figüranı/ taşeronu olan, kâfirlerin/ fasıkların/ müşriklerin/ münafıkların ve hasedçi müslümanların getirdiği haberlere hemen inanan/ kanan birisi tıpkı onlar gibidir. Elbette hatasını anladığı anda derhal dönmesi, hakkını ihlal ettiği kişiden helallik istemesi ve bunu da tüm müritlerine/ takipçilerine bildirmesi kendi lehine olacaktır. Ancak böyle yapmadığında ahirette kul hakkı borcundan kurtulamayacağı gibi biriktirdiği sevapların büyük bir kısmını da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. (06.07.2018)

Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Emin SEYHAN                     

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

 



1331 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir? - 28/12/2019
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?
Din Sömürüsünün Kullanışlı Aparatı Putlar! - 28/12/2019
Din Sömürüsünün Kullanışlı Aparatı Putlar!
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Akademisyen ve Siyasetçi İlişkisi Üzerine - 28/12/2019
Akademisyen ve Siyasetçi İlişkisi Üzerine
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Saat