• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam789
Toplam Ziyaret5142086
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Farklı Mezhebe Mensup Müslümanlar Savaşırlarsa Yapılması Gereken Nedir?
12/09/2013

Farklı Mezhebe Mensup Müslümanlar Savaşırlarsa Yapılması Gereken Nedir?

Müslümanlar da haksız çıkarlar uğruna zulüm yapabilir, yanlış kararlar alabilir, hak ve adalet sınırlarını ihlal edebilirler. Nitekim Kur’an, Müslümanların da böyle bir yanlışa düşebileceklerini haber vermektedir. Bu tür durumlarda bir tarafın haksız olduğu, keyfi kararlar aldığı ve diğer tarafı ezmeye kalkıştığı açıktır. Zira her iki tarafında sonuna kadar haklı oldukları durumlar yoktur ya da yok denecek kadar azdır. Genellikle bir taraf aşırı saldırgandır, haksızdır ve zalimdir. Diğer taraf ise zulme maruz kalmıştır; zayıf ve çaresizdir; hakkını arama ve kendini savunma çabası içindedir.

Peki böyle bir durumda dünyadaki diğer Müslümanlara düşen vazife nedir? Kur’an-ı Kerim böyle bir durumda onlara hangi sorumluluğu yüklemektedir?

Kur’an’a bakıldığında, iki Müslüman devlet, grup veya mezhep mensuplarının kendi aralarında savaşa tutuşmaları halinde yapılması gereken çok önemli görevler olduğu görülecektir.   

Bu konuda Kur’an-ı Kerim’in emri açıktır. Ayet-i kerimeyi birlikte okuyalım.

O halde, müminler içinden iki grup çatışırsa/savaşırsa onlar arasında barışı sağlayın; ama sonra, iki [grup]tan biri diğerine haksız şekilde davranırsa, [davranışı]nı Allah'ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin. Eğer (onlar yaptıklarından) vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve [onlara] eşit davranın: çünkü Allah, eşit davrananları sever! Bütün müminler kardeştir. O halde, [her ne zaman araları açılırsa] iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız.” (Hucurât, 49/9)

Görüldüğü üzere iki Müslüman grup veya mezhep kavgaya tutuşursa yapılması gereken şeyler bellidir. Tüm müminler bu iki grup arasında barışı sağlamakla ve adaleti yeniden tesis etmekle görevlidirler.

Bize göre savaşı durdurmak için sadece sözlü dua etmek yeterli değildir. Fiilî duayı göz ardı etmek büyük bir eksikliktir; kusurdur; tembelliktir; korkaklıktır; ayrıca sorumsuzca bir davranıştır. Bununla birlikte her kim “dua etmekten başka yapılacak bir şeyin olmadığını” söylüyorsa bu kimse ya Kur’an’ı bilmiyordur ya da zalimle işbirliği içindedir. Zira bir mümin mutlaka doğru ve haklı olanın yanında yer almak ve adaletin gereğini yerine getirmek için çırpınmak zorundadır.

“Bana ne! Bana dokunmayan yılın bin yıl yaşasın”, “Ben karışmam, onlar zaten bizim gruptan, bizim mezhepten, bizim aşiretten, bizim tarikattan değiller”, “Oh oldu; onlar da bunu hak ettiydi zaten? Size ne demokrasiden, özgürlüklerden, hak ve eşitlikten? Otursalardı oturdukları yerde!” gibi sözleri söyleme hakkına gerçek bir mümin asla sahip değildir ve olamaz. Zira haksızlık yapana karşı ortak tavır takınmak, bunu sonuna kadar savunmak ve alınan kararlara uymak İslâm’ın emridir.  

Öte yandan saldırgan tarafa zaman kazandırmak amaçlı oyalama taktiklerine başvurmak, el altından gizlice destek sağlamak, silah ve cephane göndermek de son derece yanlış olup, bunlar olgun bir mümine asla yakışmayacak davranışlardandır. Böyle yapanların ahirette çok büyük bir azapla karşılaşacakları açıktır.

Şurası bir gerçektir ki Yüce Allah’ın koyduğu evrensel hukuk ilkelerine uyuncaya kadar haksızlık yapan zalim tarafla gerektiğinde savaşın bile emredilmesi son derece önemlidir. Nitekim bu ayette barışın tesis edilmesine ve özellikle İslam kardeşliğine vurgu yapılmış olması bu açıdan çok mühimdir.

Demek ki müminler haksızlıklar karşısında susmayacak, hatada ısrar eden ve zulüm yapan kesime karşı onu etkisiz hale getirinceye kadar en güzel mücadele metodunu sergileyecektir. Eğer saldırgan taraf barışa yanaşmıyorsa, gerektiğinde diz çöktürünceye kadar o zalimlerle savaşılacaktır. Ama bugün yapılan sadece “hamaset dolu sözler söylemek, edebiyat parçalamak, duygu sömürüsü yapmak, taraflara itidal çağrısında bulunmak gibi komik davranışlar içine girmek” veya işi “sanki mezhep savaşıymış gibi göstermeye çalışmak”tan başkası değildir. Oysa ortada esasen bir mezhep savaşı yok, güçlünün zayıfı ezmesi vardır. Hak ve özgürlük mücadelesi vardır. İnsanca yaşama talebi vardır. Gelir dağıtımının adaletle yapılması isteği vardır. Dolayısıyla meseleye tek taraflı bakmak ve Müslümanları eksik bilgilendirmek son derece yanlıştır. Kur’an’ın söz konusu ayetini anlatmamak ve çözüm önerileri ortaya koymamak ciddi vebaldir.

Bu ayetten anlaşıldığına göre Müslümanlar arasında da zaman zaman anlaşmazlıklar yaşanabilir; kavgalar olabilir. Yapılması gereken bu kavgaları seyretmek değil, tedbir alıp itişip kakışmaya, saldırıya ya da savaşa bir son vermektir. Aksi takdirde müminlerin gücü zayıflayacak, zamanları ve enerjileri boşa harcanmış olacaktır. (Enfâl, 8/46)

Konuyu bir misalle açıklamaya çalışalım. Herhangi bir ülkede zalim bir adam kendi mezhebinin çıkarı için aynı toplumda birlikte yaşadığı diğer mezhep mensuplarına şiddet uyguluyor, haklarını ellerinden alıyor, bombalar yağdırıyor, füzeler atıyor, kimyasal silah kullanıyor, toplu katliamlara girişiyor ve acımasızca insanları öldürüyorsa, bu insanlık suçu da delillerle tespit edilmişse, dünyadaki diğer Müslümanlara düşen görev, haklı ve mazlum olan tarafın yanında yer almak ve gerekirse bu zalimle savaşmaktır.

Eğer Müslümanların çoğunluğu korkularından evrensel ilkelerin değil, gücün, paranın ve silahın yanında yer alıyor, mazlum insanların öldürülmesini seyrediyorlarsa, üstelik yanlış bir dua anlayışının arkasına sığınarak ve böylece pasif bir tutum sergileyerek zalim gruba zımnen destek oluyorlarsa bu mümince bir tavır olmayacaktır. Elbette kavlî dua olmalıdır. Buna kimsenin diyeceği yoktur. Ancak bu asla yeterli değildir ve fiilî duanın da artık devreye girmesi zamanı gelmiş hatta geçmektedir.

Öte yandan sadece bu ayette değil başka ayetlerde de haksızlıklara engel olma tavsiyesi söz konusudur. Mesela şu ayeti birlikte okuyalım ve düşünelim.

Erkek ve kadın müminlere gelince, onlar birbirlerinin yakınlarıdırlar: [hep] iyi ve doğru olanın yapılmasını tavsiye eder, kötü ve zararlı olanın yapılmasına ise engel olurlar…” (Tevbe, 9/71)

Görüldüğü üzere erkek ve kadın müminlere düşen görev gördükleri münkerâtı engelleme çabası içinde olmaktır. Allah’ın rahmetine nail olmak isteyenlerin yapması gereken budur. Zira ayet-i kerime bunu emretmektedir.  

İyiliklerin yayılması için çabalamayan, zalimlerin yaptığı zulmü utanmadan seyreden, üstüne üstlük bir de zalime destek olan, evrensel hukuk ve ahlak ilkelerinin değil ulusal çıkarların, gücün, paranın ve silahın yanında yer alan, mazluma bir tekme de kendisi vuran, garibi kendi haline terk eden bir Müslüman, bu görevlerini ihmal etmesi nedeniyle Allah’ın rahmetinden kesinlikle uzak kalacaktır. Kimyasal silahlarla öldürülmüş bebeklerin son çırpınışları karşısında içi sızlamayan, onların cansız masum bedenlerini seyrederken gözyaşı dökmeyen, bir şey yapamadığı için hıçkırıklara boğulmayan mümin kâmil bir mümin asla değildir.

Çünkü Yüce Allah’ın rahmetine nail olmanın ölçüsü; din kardeşliğini tesis edip onu devam ettirmektir. İyiliği emredip kötülükten sakındırmaktır. Namazında devamlı ve duyarlı olmaktır. Nefsinin bencil duygularına teslim olmamaktır. İçinde ona sürekli kötülükleri fısıldayan şeytanî sesi etkisiz hale getirmektir. Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet’in ilkelerine derin bir bağlılık göstermektir.

İşte sayılan tüm bu özellikleri kişiliğinin ve karakterinin bir parçası haline getiren müminler Yüce Allah’ın rahmetiyle karşılaşacak ve cenneti hak edeceklerdir. Dolayısıyla Allah’ın rahmetine nail olmak isteyenlerin yapması gereken hususlar bellidir. Mezkûr ayette verilen mesajları görmezlikten gelmek asla doğru değildir.  

Sonuç olarak, iki Müslüman grup, mezhep veya devlet kendi aralarında savaşa tutuşurlarsa yapılması gereken şey, daima barış ve adaletin tesisi için çalışmaktır. Haklının yanında yer almaktır. Barışa yanaşmayan tarafa gerektiğinde haddini bildirmektir. Bu uğurda gerekirse savaşı göze almaktır. Zira böyle bir savaş Allah yolunda yapılacak bir savaş olacaktır. Çünkü bu emri Kur’an’da veren bizzat Allah’ın kendisidir. Bu ayet sanki hiç inmemiş gibi davranmak, zulme seyirci kalmak, zalimi savunmak ve çıkarı gereği zalimle işbirliği yapmak insanlıktan nasibinin olmadığını kabullenmekten başka bir anlama gelmeyecektir. (13.09.2013)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



9564 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir? - 28/12/2019
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451932.5820
Euro34.798834.9382
Saat