• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam179
Toplam Ziyaret5138253
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Cami, Dergâh, Tekke ve Cemevî Meselesi
20/11/2013

 

Cami, Dergâh, Tekke ve Cemevî Meselesi

 Mezhebi ne olursa olsun bütün Müslümanların ortak mâbedi camidir. Tekke, dergâh, zâviye ve cemevleri ise farklı tarikat, mezhep ve cemaatlerin özel olarak bir araya geldikleri, sohbet ettikleri, eğitsel ve kültürel faaliyetlerde bulundukları mekânlardır. Bunların hiçbirisinin caminin yerini tutması söz konusu değildir. Zira ortak ibadet mekânı camidir; tekke, zâviye, dergâh ve cemevleri ise caminin alternatifi değildir.  

Şiîlerin çoğunlukla yaşadıkları yerlerde de ibadethaneler camilerdir ve tüm Müslümanların buralarda Allah’a kulluk ettikleri bilinen bir gerçektir. Çünkü Sünnîler, Şiîler ve Alevîler Müslümandırlar ve hepsi aynı Allah'a, Peygamber’e, Kur'an'a ve âhiret gününe iman etmekte ve aynı kıbleye yönelmektedirler. Dolayısıyla bu gerçeği kimsenin değiştirebilmesi mümkün değildir; Müslümanların ortak mâbedi olan camilerde birlikte namaz kılmaları ve cenazelerini buradan kaldırmaları doğru ve esas olandır. Ancak semah, ayin, zikir, dinî musiki ve özel sohbetler için tekke, dergâh, zâviye ve cemevleri kullanılabilir. Bu ikisinin birbirine karıştırılmaması gerekir.

Bir başka ifadeyle cami, tüm farklı mezhep ve tarikat mensuplarını içine alırken, tekke, dergâh, zâviye ve cemevleri ise bu mekânlara kendilerini daha yakın hissedenlerin gittikleri özel yerlerdir. Oralarda ilave olarak yapılacak nafile ibadetler, camide yapılan ibadetlerin alternatifi değildir. Dolayısıyla bir dinin iki mâbedi olamaz; (Tevbe, 9/107-108) aklı başında olan ve Kur’an’a inanan herkes bu gerçeği kabul eder.

İnat ederek tekke, dergâh, zâviye ve cemevlerini camiye alternatifmiş gibi sunmak, Cuma ve vakit namazlarının buralarda kılınabileceğini iddia etmek “bölücülük” yapmaktır. Aynı avlu içerisinde cami, tekke, dergâh, zâviye ve cemevlerinin inşası söz konusu olabilir. Ancak cami geneldir, diğerleri ise özel mekânlardır. Bu itibarla, herkesi kapsayan ve kuşatan camide bir araya gelen tüm müminler, değişik sivil toplum örgütlerinin kültür merkezlerinde farklı etkinliklere katılabilirler. Bu gayet tabiî bir durum olup bunda yadırganacak bir taraf bulunmamaktadır. Buralara “mâbed ve ibadethane” gibi isimler dışında farklı ad ve statüler de verilebilir. Lakin bunları birbirine karıştırarak kafaları bulandırmak asla doğru değildir. Zira söz konusu yerlere “ibadethane statüsü” vermek, İslâm kardeşlik anlayışına vurulacak büyük bir darbedir. Çünkü farklı düşüncedeki insanların bir araya gelip dertleştikleri, sohbetler ettikleri özel mekânları, “camiye alternatif gibi sunmak” iyi niyetli bir yaklaşım olarak görülemez. Zira böyle yapmak İslâm kardeşlik anlayışına aykırıdır. Müslümanların bir ve beraber olmalarını emreden Kur’an ve Sünnet’in emrine karşı gelmektir. Bu özel mekânları caminin yerine koymak, değişik görüş ve düşüncede olan insanları ortak çatı olan camilerden uzaklaştırmak yanlıştır. Dolayısıyla cami genel, diğerleri özeldir ve öyle kalmak zorundadır. Aksi halde İslâm kardeşliği buradan uzun vadede çok ciddi darbeler alacak ve sarsılabilecektir.

Diğer taraftan Alevîliği bir inanç sisteminden ziyade “hayat tarzı” olarak gören, “ahiret üzerine değil bu dünya üzerine kurulduğunu” iddia eden, efsane değil insan üzerine inşâ edildiğini söyleyen, Budizm, İslâm ve Hırıstiyanlık’tan biraz etkilendiğini ancak özü itibarıyla Şamanist bir karakter taşıdığını belirten ve Şiî hareketiyle az bir ilgisi olduğunu ifade eden birinin Müslüman olması zaten söz konusu değildir. Zira böyle birisi açıkça ahireti inkâr etmekte ve kendine has bir Alevîlik düşüncesi ortaya koymaktadır. Onun bu düşüncede olması kendisi açısından doğru olabilir. Ancak bu, İslâm’ın temel prensiplerine aykırıdır. Çünkü böyle bir düşünceyi seslendiren kimsenin Müslüman olamayacağını söyleyen bizzat Kur’an’ın kendisidir. Zira ahirete inanmadığını söyleyen birisi Müslüman olamaz ve böyle birinin camiye gelmesini beklemek de beyhude bir davranıştır. Bizim kast ettiğimiz de zaten bu düşüncede olanlar değildir.

Dolayısıyla Rahman olan Allah’a, Hz. Muhammed’e ve Yüce Kur’an’a inandığını söyleyen hakikî Alevilerle bunları birbirine karıştırmamak gerekir. Yüce Allah’ı ve ahiret gününü inkâr eden bu gibi kimselerin onlarca yıldır Alevîlik maskesi arkasına saklanarak gerçek Alevîlerin camiye gitmelerini, dinlerini yaşamaya çalışmalarını engellemeleri ve dayatmada bulunmaları kesinlikle din ve vicdan özgürlüğü ile bağdaşmamaktadır. Bu jakobenist, seçkinci, elitist grupların hakiki Alevîleri kendi şahsî çıkarlarına alet etmekten uzaklaşmaları ve gerçek niyetlerini alenen ortaya koymaları gerekir. Zira böyle açık sözlü ve mert olmak daha insanî bir yaklaşım olarak görülebilir. Yüzlerine maskeler takarak gerçek niyetlerini gizleyenlerin ikiyüzlü kimseler olduklarını Yüce Kur’an haber vermekte; bunların cehennemin dibini boylayacaklarını da ifade etmektedir. (Tevbe, 9/68-79)

Diğer taraftan Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de söylediği gibi dinî, tarihî ve bilimsel kabule göre; “İslâm’dan ayrı bir Alevîlik dini, cami ve mescidden gayri cemevi adında bir İslâm mâbedi yoktur. Hakiki Alevîlerin de Kur’an’dan başka kitapları, Hz. Muhammed’den gayri peygamberleri yoktur. Çünkü Alevî ulularının eserlerinde, nefeslerinde ve şiirlerinde bu durum hep böyle ifade edilegelmiştir.”

Görmez’in şu sözleri meseleyi özetlemektedir: Hacı Bektâş-ı Velî'nin 'Makâlât' isimli eseri elimizdedir. Bu eserde anlatılanlar İslâm'ın özüdür. Alevî adı da, Sünnî adı da bize sonradan verilmiş isimlerdir. Halkımızın tamamı Kur’an-ı Kerim'in ilke ve prensiplerine bağlı kişilerdir. Binlerce yıl bir arada ve hiçbir problem olmadan yaşamış bu milletin fertlerinin, yapay sorunlarla karşı karşıya getirilmek istenmesi üzerinde düşünülmesi ve gerekli analizlerin yapılması millî bir zarurettir.”

Bu itibarla, Alevîlik yeni bir din değil, İslâm tasavvuf geleneğinden gelen ve bu kaynaktan beslenen bir kolun Anadolu âdetleriyle yoğrulmuş bir şeklidir. Nasıl diğer tasavvuf mekteplerinin tekke, zâviye ve dergâhları varsa Alevîliğin de cemevleri vardır. Ancak tekrar ifade edelim ki buralar mâbed değil, özel mekânlardır, kültür merkezleridir, sosyalleşme alanlarıdır. Kıyamete kadar da böyle kalmalarında bir sakınca yoktur. Yeter ki niyetler halis olsun; gönüller ise Allah, Peygamber ve Kur’an sevgisiyle dolu olsun.

Öte yandan Sünnî İslâm anlayışını, “İslâm’ın Arap yorumu” diyerek küçümsemek son derece yanlıştır. Bu düşüncede olanlara Prof. Dr. Hayreddin Karaman’ın verdiği şu cevap oldukça yerinde ve manidardır: “Bazı kimselerin kendilerine göre düzenledikleri ve adına 'Alevîlik' dedikleri bir inancı 'İslâm'ın Türk-Anadolu yorumu' olarak nitelemelerinin dinî, ilmî ve tarihî bir gerçekliği yoktur. “Arap” dedikleri müminlerin başında Hz. Peygamber (s.a.v.), dört râşid halife ve Peygamberimizin övdüğü Sahâbe vardır. Hz. Ali, oğulları ve torunları (oniki imam) da “o Araplar” arasındadır. Onların İslâm yorumları, kıyamete kadar gelip geçecek bütün Müslümanların İslâm'ıdır. Bu İslâm'da bildiğimiz ibadetler, haramlar ve helaller vardır. Buna aykırı bir İslâm yorumu İslâm değil, başka bir inançtır.”

Sonuç olarak, özellikle Batılı sömürgeci güçler tarafından desteklenen “Alevîliğin yeni bir din olduğu anlayışı” kesinlikle iyi niyetli bir yaklaşım olarak görülemez. Zira böyle bir düşünce, kamplaşmayı ve cepheleşmeyi körüklemek ve buradan nemalanmak isteyenlerin her dönemde kullanageldikleri psikolojik bir harp taktiğinden başkası değildir. Bu oyunu bozmak ve bir delikten iki defa ısırılmamak görevi ise tüm Müslümanları beklemektedir. (22.11.2013)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 



8599 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır - 28/12/2019
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Saat