• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam961
Toplam Ziyaret5138053
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Öğrenci Evleri Meselesi
06/12/2013

 

Öğrenci Evleri Meselesi

İslâm'a göre ev, “nikâh bağı ile birbirine bağlı çiftin ve yakınlarının oturdukları mekân, yuva ve barınak” manasına gelir. Kız ve erkek öğrencilerin resmi nikâhları olmadığı halde “öğrenci evleri” diye isimlendirilen evlerde birlikte yaşamalarının İslâm ahlâk anlayışına aykırı bir durum olduğu bu tanımdan rahatlıkla anlaşılmaktadır. Dolayısıyla gereken hukukî şartları taşımayan, gerek terör ve gerekse fuhuş yuvası olarak kullanılan “bazı öğrenci evleri'nin devlet tarafından denetlenmesi bir zorunluluktur. Toplumun huzur ve refahı için böyle evlere önleyici tedbir olarak müsaade edilmemesi gerekir.

Eğer nikâhsız bir çiftin yaşadığı yahut kız ve erkek öğrencilerin birlikte kaldığı bir evde ülke için tehlikeli faaliyetler yapılıyorsa, bu konuda ciddi şüphe ve bilgiler varsa bu evler denetlenebilir, gayr-i meşru fiiller engellenebilir ve failler cezalandırılabilir. Zira hukuk devleti olmanın, kötülükleri ve suçu önlemenin, kötü örnekliğe müsaade etmemenin ve vatandaşların huzur ve emniyetini temin etmenin gereği budur.

Batılı sömürgeci güçlerin kendi ahlâk anlayışlarına göre 18 yaşını doldurmuş bir kız ile erkeğin bir evde birlikte yaşamaları, cinsel ilişkide bulunmaları, hatta çocuk sahibi olmaları normaldir. Zira onların savunduğu dinî ve ahlâkî değerler sisteminde böyle bir günah kavramı yoktur, ayıp kavramı ise görecelidir. Oysa bu düşüncenin İslâm ahlâk anlayışı ile bağdaşmadığı ve çeliştiği açıktır. Böyle çarpık bir düzeni savunduğu halde hâlâ Müslüman olduğunu iddia eden kişinin dinini ciddiye almadığı ve kâfirlerin ahlâkî değer yargılarını sahiplenip savunduğu söylenebilir. Çünkü Kur’an, kâfirlerin dost edinilmemesini isterken onların bu değer yargılarının sahiplenilmemesini kast etmektedir. Yoksa onlarla diyaloğu veya ticaret yapmayı kast etmemektedir.

Bazı gençlerin “O senin ahlâkın, bana kendi ahlâkını dayatamazsın” diyerek İslâm ahlâk anlayışına karşı çıkmaları ve özgürlük adına ahlâksızlığı savunmaları kendileri açısından normal olabilir. Ancak böyle tiplerin açıkça gerçeği söylemeleri ve Müslüman olmadıklarını, Yüce Allah’a inanmadıklarını, dinî ve ahlâkî bir kaygı taşımadıklarını söylemeleri daha uygundur. Hem Müslüman olduğunu söylemek hem de bu tür düşünceleri savunmak yanlıştır ve etik değildir. İslâm’ın prensiplerini herkesin kendi kafasına göre yorumlaması söz konusu olamaz. Açıkça ve mertçe gerçeği söylemek daha erdemli bir davranıştır. Ayrıca toplumun değerlerini küçümsemeye, dinî ilkelerle alay etmeye, bunları tahkir ve tezyif etmeye ve nefret suçu oluşturmaya da kimsenin hakkı yoktur.

Öte yandan aileyi tehdit eden bu gelişmeleri sadece seyretmek ve bir şey yapmadan oturmak doğru değildir. Bugün bazı filmlerde, bir takım tv programlarında ve “yasadışı örgütlerin öğrenci evlerinde” şu düşünceler hem kız hem de erkek öğrencilere empoze edilmekte ve beyinler yıkanmaktadır: “Ben on sekiz yaşımı doldurdum, bana ailem karışamaz, özel hayatıma kimse müdahale edemez, istediğim kimse ile kalır ve kanun yasaklamadıkça istediğimi yaparım, asıl yanlış olan bu özgürlüğe karşı çıkmaktır…”

Böyle söyleyenler bana yıllar önce “evli iki sözde sanatçının” şu laflarını hatırlattı. O günlerde sözde erkek sanatçıya sormuştu muhabir: “Karınızın sanat için bir başka erkekle öpüşmesi, sevişmesi ve aynı yatağa girmesi konusunda ne dersiniz? Yoksa eşinizi kıskanır mısınız”? Sözde komik sanatçı cevap verdi kahkaha atarak: “Eğer karım bunu sanat için yapacaksa bunda hiçbir sakınca yok. Tabi ki bir başka erkekle yatağa girebilir, müstehcen sahnelerde rol alabilir, sevişebilir, öpüşebilir. Gayet normal bir durum bu; çünkü biz çağdaş bir aileyiz; ben eşimi kıskanmam. Kıskançlık gericiliktir, yobazlıktır.” İçimden: “Acaba bu ahlâksızlar ne zaman boşanacaklar ve nasıl bir hayat sürecekler çok merak ediyorum, takip edeceğim bunları. Bakalım neler olacak?” demiştim. Aradan daha iki yıl geçmemişti ki medyada bir haber duyduk. Bu iki sözde sanatçı boşanmışlardı. Şiddetli geçimsizlik, sadakatsizlik, uyuşturucu ve alkol bu ahlâksızların “çok seviyeli(!) ilişkilerini” bitirmişti. Şaşırmamıştım çünkü bekliyordum böyle bir haberi. İffetsizlik, onursuzluk ve sadece cinsellik üzerine kurulan böyle bir menfaat ilişkisinin yürümeyeceği zaten belliydi. Şu an her ikisini de hâlâ izlemekteyim; ikisi de hayattalar, hâlâ birbirlerinden ayrılar. Biri iyice kendini alkole vermiş borç batağında yüzüyor, icralık ve karakollarda sabahlamak zorunda kalıyor. Diğeri ise ihtiyarladığı halde ahlâksız bir hayat yaşamaya ve zamparalıklarına devam ediyor. Onlar kendilerine verilen mühleti böylece tüketiyorlar. Tövbeye bile yanaşmıyorlar. Şimdi soruyorum: Bunlar mı topluma örnek olacak sanatçılar? Hadi canım sen de!!!

Dolayısıyla böyle söyleyen gençlere ve sözde sanatçılara itibar etmemek gerekir. Zira bu zavallıları birileri kullanmakta, bir takım imkânlar sunmakta, daha sonra işleri bitince bir kâğıt mendil gibi buruşturup bir kenara atmaktadır. Bu itibarla, söz konusu tavırlar ve söylemler İslâm ahlâk anlayışına terstir. Bir özgürlüğün kötüye kullanılmasıdır. Çünkü böyle bir düşünceyi savunanların gayr-i meşrû yollardan dünyaya getirdikleri bebeklerini öldürmeleri, tuvalete atmaları, bebeğin kafasını kopartıp buzdolabında saklamaları, açlığa terk ederek ölümüne sebebiyet vermeleri, poşete koyup cami avlusuna atmaları, evde yalnız başına ölüme terk edip tatile çıkmaları bir vakıadır. Tüm bunlar karşısında sadece üzülmek ama bu kötü gidişe dur dememek ise büyük bir vebaldir. Ayrıca böyle bir umursamazlık ve vurdumduymazlık Kur’an’ın “iyiliği emredip, kötülüğü yasaklama” emrine karşı gelmektir ki bu da büyük bir yanlıştır. Dolayısıyla İslâmî değerlere alenen hakaret eden bu gibi kimselere karşı uyarı görevini yapmak kadın erkek her mümine düşer. Zira haksızlıklar karşısında susmak dilsiz şeytan olmayı kabullenmektir.

Sonuç olarak, İslâm ahlâk anlayışına göre nikâhsız birliktelik yanlıştır ve çok büyük bir günahtır. Medyada yansıtıldığı şekliyle “Büyük bir aşk yaşıyorlar, yeni bir aşka daha yelken açtılar, seviyeli birliktelik yaşıyorlar, yaz aşkları, evlilik aşkı öldürüyor canım!” gibi kalıp cümlelerle gençlerin beyinlerini yıkamak, bu sözlerle saf zihinleri kirletmek, bu tür pislikleri yapmaya teşvik etmek, zinayı meşru ve haklı göstermek doğru değildir. Tüm bunlar karşısında aileyi ve toplumu korumak görevi devlete aittir. Ayrıca bu konuda herkese sosyal sorumluluk düşmektedir. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyen bir kimsenin ilerleyen yıllarda büyük acılar yaşaması kaçınılmaz olabilir. Zira böyle diyen “çağdaş bir adam veya kadın” günün birinde bu tür faaliyetlerin icra edildiği bir terör örgütünün evine yakın komşu olabilir ve bu ev nedeniyle telafisi imkânsız çok ciddi zararlara maruz kalabilir. Patlayan bombalar nedeniyle canlarından olabilir veya sakat kalabilir. Yahut kızının veya oğlunun böyle bir evde başkalarıyla düşüp kalktığını, zina ettiğini, yasadışı örgütlerin oyuncağı olduğunu, intihar eylemcisi veya bombacısı olmak üzere kandırıldığını, bir eylemde kullanılarak öldürüldüğünü veya hapse düştüğünü öğrenebilir. Dolayısıyla herkesin çok dikkatli olması gerekir. Çünkü böyle ahlâksız birliktelikleri ve yasadışı işleri “özgürlük” bahanesinin arkasına saklanarak geçmiş yıllarda körü körüne savunanlar, büyük ihtimalle aynı sıkıntılara maruz kalabilirler. İşte bu gibi kimselerin söz konusu türden bir felaketle karşılaşmamaları için kötülükleri engelleme konusunda üzerlerine düşeni yapmaları gerekir. Aksi halde böyle bir sonla karşılaştıklarında ağlamaya, üzülmeye ve sızlanmaya hakları yoktur. Çünkü bu sonu kendi söylem, tavır, duruş, karakter ve kişilikleriyle çok önceden hazırlamışlardır. Bu itibarla, suçlamaları gereken “şeytan”, “nefis”, “felek” ya da “kader” değil, bizzat ve bizzat kendileridir; geçmişte yapıp ettikleridir; düşünmeden söyledikleri sözlerdir. Kötülükleri sahiplenip savunmalarıdır. Sahte değerlerin peşinden gitmeleridir. Zan, ön yargı, taassup ve taklidin körü körüne takipçisi ve destekçisi olmalarıdır. (06.12.2013)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 



11927 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Saat