• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam389
Toplam Ziyaret5138463
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
İntihar Edenler Ebedî Cehennemliktir!
18/12/2013

 


İntihar Edenler Ebedî Cehennemliktir!


 Dinimiz İslâm intiharı kesinlikle yasaklamış ve haram ilan etmiştir. Bu haramı hiçbir şeyin meşrûlaştırması söz konusu değildir. Zira intihar etmek, Yüce Allah’a isyan etmek anlamına gelir. Yüce Allah’a başkaldırmak ise şeytanın ve şeytanlaşmış kimselerin vasıflarındandır.


Yüce Allah’a gerçek anlamda iman eden birisinin ümitsizliğe kapılarak intihar etmesi düşünülemez. Zira taklîdî imanını tahkîkî hale getirmiş bir mümin sadece O’na inanır ve O’na tevekkül eder; böylece her türlü zorluğun üstesinden gelmeyi başarır. Gücünün bittiği yerde Yüce Allah’ın yardımının geleceğine şeksiz ve şüphesiz inanır. Dolayısıyla kâmil bir mümin intiharı düşünemez; aklına dahi getiremez; eğer şeytan aklına getirmişse derhal bu vesveseyi def eder. Çünkü bir kâfirin, müşriğin, fâsığın, fâcirin, mücrimin veya münafığın intihar etmesi söz konusu olabilir. Zira bunlar Yüce Allah’a iman etmedikleri, imanlarına şirk bulaştırdıkları, günahı alışkanlık haline getirdikleri ya da yarım gönüllü inandıkları için Rableri ile bağları kopuktur. Bu nedenledir ki, söz konusu kimselere şeytanın dost, arkadaş ve yandaş olması çok daha kolaydır. Bu gibi inançsız kimseleri şeytan çok daha rahat kandırır, Hak’tan uzaklaştırır ve yanına çeker. Dolayısıyla burada esas sorun, imanın sağlam olup olmadığı ve Allah ile ilişkinin derinliği ve samimiyeti konusudur. Yüce Allah’ın kendi ruhundan üfleyerek yarattığı ve değer verdiği insanoğlunun -aklını kullanmayarak- kendisine sayısız nimetler veren Yüce Allah’ı ve O’nun emirlerini unutması ve canına kıyması en büyük zulümdür; en büyük günahtır; affedilmesi de hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü bu kişi için artık istiğfâr ve tövbe imkânı kalmamıştır; zira bu kimse kendi eliyle kendi canına kıymıştır.


Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah: Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!” (Bakara, 2/195), "Kendinizi öldürmeyin!" (Nisâ 4/29) ve "Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın!" (Enâm, 6/151; İsrâ 17/33) buyurarak intiharın büyük bir günah olduğunu haber vermektedir. Dolayısıyla bir kimsenin kendisini öldürmesi “haksız bir eylemdir” ve kimsenin bunu yapmaya hakkı ve yetkisi yoktur. Aynı şekilde bir insanın hukukî bir gerekçe olmadan organlarını yaralaması, kesmesi, koparması, kısaca vücut bütünlüğüne yönelik bir saldırıda bulunması İslâm’a göre kesinlikle yasaktır. Nasıl kendi malını telef etmek isteyen kimsenin malına yönelik saldırısı haksızsa, cana yapılan saldırı da haksızdır. Bu bakımdan intihara kalkışana ve malını telef etmek isteyene engel olmak için kolluk kuvvetlerinin orantılı güç kullanması meşrûdur. Buradan da anlaşıldığına göre intihar etmek isteyenlere veya bu düşünceyi zihinlere yerleştirmek için uğraşanlara engel olma görevi hem devlete hem de millete düşer. Bu sorumluluğu ihmal edenler vebal altında kalır.  


Nitekim Hz. Peygamber intihar edenlerle ilgili şöyle buyurmuşlardır: Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse o cehennemlik olur. Orada da ebedî olarak kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde zehir olduğu halde ebediyyen ondan içer. Kim de kendine demir (kesici veya delici bir aleti) saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedî olarak o demiri karnına saplar.” (Buhârî, 76/Tıb, 56 (V, 32-33); Müslim, 1/İman 47 (I, 103-104); Tirmizî, 26/Tıb, 7 (IV, 386); Nesâî, 21/Cenâiz, 68 (IV, 67).


“Ceza amelin cinsinden olur” kaidesi uyarınca intihar eden her ne suretle canına kıymışsa cehennemde de ebediyyen o şekilde azaba mâruz kalır. Bu kadar açık uyarıya rağmen intiharı normal bir davranış olarak görmek, göstermek ve savunmak veya “gurur intiharı” diye İslâm’a aykırı bir düşünceyi uydurup bunu genç beyinlere zerk etmek asla ve kat’a doğru değildir; böyle yapanlar büyük bir vebali omuzlamışlardır. Çünkü Hz. Peygamber bir başka sefer şöyle buyurmuşlardır: “Kim kendisini bir şeyle öldürüp intihar ederse, kıyamet günü o şeyle azap edilir... Kim kendisini bir şeyle keserse, Kıyamet günü onunla kesilir.” (Buhârî, 83/Eymân, 7 (V, 223), 23/Cenâiz, 84 (II, 99), 78/Edeb, 44, 73 (V, 84, 97); Müslim, 1/İmân, 47 (104-105); Tirmizî, 38/İmân, 16 (V, 22).


Hayber gazvesinde kahramanca savaşırken ağır yaralanan, daha sonra aldığı yaraların acısına dayanamayarak bir an önce ölmek amacıyla kılıcı göğsüne dayayıp üzerine abanarak sırtından çıkmasını sağlayan ve böylece canına kıyan kimse hakkında Hz. Peygamber: “O cehennemliktir” buyurmuşlardır. (Buhârî, 64/Megâzî, 38 (V, 74-75), 82/Kader, 5 (VII, 212-213); Müslim, 1/İmân, 47 (I, 105-106). Benzer şekilde Hz. Peygamber, önceki kavimlerden bir kişinin yakalandığı ağır hastalığın amansız acılarına dayanamayarak kendisini okla yaraladığını ve kan kaybından öldüğünü, bu nedenle de Yüce Allah’ın o kimseye cenneti ebediyyen haram kıldığını ifade etmiştir. (Müslim, 1/İmân, 47 (I, 107).


Câbir b. Semûre’den rivayet edildiğine göre, “Mişkâs (keskin bir ok) ile intihar eden bir adamın cenazesi mescide getirilmiş, ancak Hz. Muhammed onun cenaze namazını kılmamış ve kıldırmamıştır.” (Müslim, 11/Cenâiz, 37 (I, 672); Tirmizî, 8/Cenâiz, 68 (III, 380), Nesâî, 21/Cenâiz, 68 (IV, 66). (Mişkâs ile ilgili bkz. İbn Kuteybe, Garîbu’l-Hadîs, (I-III), Thk.: Abdullah el-Cebûrî, Bağdat, 1397, II, 409).


Bir başka sefer ise yakalandığı hastalığa dayanamayan bir adamın kesici bir aletle kendisini öldürdüğü Hz. Peygamber’e haber verilmiş, Efendimiz hâdiseyi gören şahidin tanıklığına başvurmuş ve durumu kesinleştirdikten sonra: “Ben o kişinin cenaze namazını kılmıyorum” diyerek tavrını belirlemiştir. (Ebû Dâvûd, 20/Cenâiz, 51 (III, 526).


Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, bu gibi kimselerin cenaze namazlarını kılmayarak başkalarının da aynı yanlışa düşmesini engellemiş, intiharın vahâmetini ortaya koymuş, Müslümanları intihardan vazgeçirmeyi amaçlamış, bu tavrı ve duruşu ile de ümmetine bir mesaj vermiş ve Sahih bir Sünnet ihdâs etmiştir. Ancak onun bu Sünnet’ini doğru anlamayarak intihar edenlerin cenaze namazlarını devlet başkanının değil halkın kılabileceğini savunmak, Hz. Peygamber’in vermek istediği mesajın tam olarak anlaşılamadığının bir göstergesidir, denilebilir.


Onun bu Sünnet’ini doğru değerlendiren Hanefîlerden Ebû Yûsuf, Halîfe Ömer b. Abdilazîz ve Evzâî gibi bazı müctehidler intihar edenin cenaze namazının kesinlikle kılınamayacağını söylemişlerdir. Ancak Hasan Basrî, Nehâî, Katâde, Ebû Hanîfe, Şâfiî ve İmam Mâlik gibi bazı müctehidler ise bir takım gerekçeler öne sürerek intihar edenin cenaze namazının kılınabileceğini ifade etmişlerdir ki şu an İslâm âleminde baskın, yaygın ve popüler kanaat bu yöndedir. Ancak biz Ebû Hanîfe’nin talebesi Ebû Yûsuf’un yaptığı ictihâdın gayet yerinde, isabetli, mantıklı, kendi içinde tutarlı, üstelik Kur’an ve Sünnet ile de uyumlu olduğu düşüncesindeyiz.


Çünkü intihar eden bir insan Allah’ın verdiği cana kıymakta ve kendisine “emanet edilen” önemi tartışılmaz bir hakkı, yani yaşam hakkını bizzat kendisi ihlal etmektedir. Burada emanet kavramının doğru anlaşılması gerekir. Zira “benim canım”, “benim bedenim”, “benim malım, istediğimi yaparım, özgürüm, kimse bana karışamaz” gibi ifadeler kesinlikle doğru değildir. Zira bu tür söylemler “hukukta geçerli olan mülkiyetten” farklıdır. Çünkü İslâm’a göre her şeyin sahibi ve mâliki Allah’tır. İnsan, imtihan maksadıyla gönderildiği dünyada kendisine emanet edilen bedenini ve ruhunu korumakla mükelleftir. Dolayısıyla insanın “benim” diye sahiplendiği mal ve can varlığı, “emanet kavramı” çerçevesinde anlaşıldığında “tevhîd”e uygun olur, aksi takdirde insan “şirk”e düşmüş, Yaratıcıya isyan etmiş, O’nun emrini tanımamış olur. Bu durumda da Hz. Peygamber’in ifade ettiği üzere kendi iradesiyle ebediyyen cehennemi hak eder.


Sonuç olarak, Kur’an ve Sünnet’teki şaşmaz ilkelere göre intihar etmek kesinlikle haramdır. İntihar edenin sonsuza kadar cehennemliklerden olacağı ve ahirette sürekli azaba düçâr olacağı bizzat Hz. Peygamber’in ifadesidir. Dolayısıyla intihar edenin cenaze namazının kılınması istemek, intihar edene hiçbir şey kazandırmaz. Tam tersine intihar etmeyi düşünenler için özendirici olabilir. Bu nedenledir ki, İslâm toplumlarında intiharların önlenebilmesi için Hz. Peygamber’in ihdâs ettiği Sahih Sünnet’inin yeniden ihya edilmesi ve bu gibi kimselerin cenaze namazlarının kılınması uygulamasından derhal vazgeçilmesi gerekir. Aksi halde intihar eylemleri azalmayacak, artacaktır. Zira intihar edenlerin “cinnet geçirdiklerini, o esnada ne yaptıklarını tam olarak bilemediklerini, dolayısıyla da mazur görülebileceklerini, Allah’ın onları da affedebileceğini, onların kaderlerinde intiharın zaten yazılı olduğunu, bu nedenle de cenaze namazlarının kılınması gerektiğini” savunmak intiharı düşünenlere dinî ve psikolojik bir destek sağlamaktır. Bu gibi imanı zayıf kimselere intihar ettikleri zaman ahirette azaptan kurtulabilecekleri yönünde açık bir kapının olduğunu düşündürtmektir. Böyle temelsiz ve sakat bir düşüncenin zihinlerine yerleştirilmesine bilerek ya da bilmeden zemin hazırlamak veya katkı sağlamak çok büyük bir sorumluluktur. Dolayısıyla böyle bir algının oluşumuna sebep olanlar büyük bir vebali üstlenmiş, aynı zamanda Yüce dinimiz İslâm’ın yanlış tanıtılmasına da neden olmuşlardır. Bu itibarla, yanlış görüşte ısrar edenlerin derhal hatalarından dönmeleri ve tıpkı “domuz etinin haram olduğunu söyledikleri gibi” aynı kararlılıkla, kıvırtmadan, yalpalamadan, eğip bükmeden, gerçekleri çarpıtmadan intiharın da kesinlikle haram olduğunu, canına kıyan bu insanların cenaze namazlarının kılınmasının onlara hiçbir fayda sağlamayacağını ifade etmeleri ve böylece toplumda doğru bir bilinç ve duyarlılığın oluşumuna katkı sağlamaları gerekir. Çünkü böyle yapmak, hem kendilerine hem de topluma yarar sağlayacak; üstelik İslâm’ın yanlış tanıtılmasını da engelleyebilecektir. (20.12.2013)


Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN


Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


 

 



10079 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Saat