• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam330
Toplam Ziyaret5114948
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Nefis ve Şeytan Ayrı Ayrı Şeylerdir!
17/04/2014

 

 

Nefis ve Şeytan Ayrı Ayrı Şeylerdir!

Allah Teâlâ kimin daha güzel amel yapacağını sınamak amacıyla ölümü ve hayatı yaratmıştır. (Mülk, 67/2) Bu imtihanın tabiî bir gereği olarak insanoğlu, dünya hayatında değişik şekillerde denenir. Başarılı olmak ve ahiret hayatını kazanmak için sürekli mücadele gerekir. Bu mücadelede insanı aldatmak isteyen şeytanın gücü sınırlı, hile ve tuzakları zayıftır. (Nisâ, 4/76) Onun hiçbir yaptırım gücü yoktur; bütün mahareti ilginç önerilerde bulunarak kendi yoluna çağırmaktan ibarettir. Ona uyup uymamak kişinin kendi elindedir. Şeytanın salih kullara etkisi söz konusu değildir. (Hicr, 15/39-40, 42; İsrâ, 17/65; Sebe, 34/21) Dolayısıyla insanoğlu, kendi yapıp ettiği kötülükler nedeniyle şeytanı suçlayamaz ve onu bahane edemez. Zira böyle bir tutum gerçekçi ve inandırıcı olamaz. Çünkü şu âyet gayet açıktır:

“Ve her şey olup bittikten, hüküm yerine geldikten sonra Şeytan: “Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti! Bense [her fırsatta] size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfûzum yoktu: Sizi sadece çağırıyordum; siz de (bu çağrıya/davete) icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. Ne ben sizin imdadınıza yetişecek durumdayım; ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz…” (İbrâhim, 14/22).

Nefis, haktan sapmaya da (fücûr), kötü hallerden sakınmaya da (takvâ) elverişli şekilde programlanmış ve karar insanın özgür iradesine bırakılmıştır. Aklını kullanarak nefsini fücûrdan koruyup arındıran kimse (müzekkî) kurtuluşa ererken, onu koruma altına almayıp takvâya yönlendirmeyen (müdessî) hüsrana uğrar. (Şems, 91/9-10)

Bu itibarla, hayır ve şer yapma kapasitesine aynı ölçüde sahip olan nefsi, kötülük yapma potansiyeline sahip olduğu gerekçesiyle suçlu ilan etmek ve onu düşman bellemek yerine, sağlam bir iradeyle onu hayırlı işler yapmaya sevk etmek gerekir. Özgür iradesini “sadrındaki şeytanın çağrıları” istikametinde kullanarak nefsin kötülük yapma potansiyelini harekete geçiren insanoğlunun bizzat kendisidir. Bu nedenle, insanın nefsini kendi dışında bir varlık olarak görüp işlediği günahların vebalini onun üzerine atması ve onu “günah keçisi ilan etmesi” kesinlikle doğru değildir. Nitekim sağlıklı tefekküre yanaşmayan insanoğlu, aynı yanlışa “cin”, “şeytan” ve “kader” konularında da düşmekte, kendi kabahatlerini, hatalarını, günahlarını ve ihmallerini “cin”e, “şeytan”a veya “kader”e yükleyerek sorumluluklarından kurtulmaya çalışmaktadır. 

Oysa nefis, insanoğlunun düşmanı değildir. Nefis, bizzat insanın içinde işlenmeye kabil bir cevher ve değerli bir hazinedir. Zira Yüce Allah tarafından nefis üzerine yemin edilmiş, (Şems, 91/7) ona takvâ ve fücur programları yüklenmiş, (Şems, 91/8) imtihanın tabiî bir sonucu olarak onun geliştirilmesi (tezkiye) veya karbonlaştırılması (tedsiye) insanın özgür iradesine bırakılmıştır. (Şems, 91/9-10) Dolayısıyla atamız Hz. Âdem’den beri insanoğlunun baş düşmanı, göremediği, ama varlığını içinde hissettiği, sesini duyduğu “vesvâsi’l-hannâs” olan şeytandır. Bu “sinsî ayartıcının” “nefis”le karıştırılması ve onun yerine nefsin düşman bellenmesi doğru değildir. Zira böyle bir karışıklık, Kur’an ve Sünnet’in doğru anlaşılması ve yorumlanmasını zorlaştırmakta, insanların “yanlış bir cin, kader, şeytan ve nefis anlayışı”na sürüklenmelerine neden olmaktadır.

Öte yandan beden, ruhun mekânı değil, geçici süre kaldığı bir yerdir. Ruh, vakit gelince Rabbine geri dönecektir. Ruhun maddî âlemle alakası bedeni bir alet olarak kullanmasından ibarettir. Ruhun tatmini, Yüce Allah’ı bilmek, O’na hamd ve şükür etmek ve O’nu daima anmakla mümkündür. Maddî unsurların ve geçici zevklerin onu uzun vadede tatmin edebilmesi mümkün değildir.

Nitekim kalp işlenen günahlar ve kötülükler sebebiyle kirletildiğinde hakikati algılayamaz hale gelir ve kararır. Ancak tövbe ile temizlenirse nurlanır ve gerçekleri idrak etmeye başlar. Zira kalbin yazılımında hakikatleri bilme, tanıma ve kabul etme söz konusudur. Dolayısıyla hakikatlerle dolan bir kalbin gözü açılır. Verdiği her doğru hüküm ve karar o kalbin sahibini huzur ve itminana erdirir.

İnsanın bedeni/nefsi, maddî ihtiyaçlarını temin etmek için yaratılmıştır. Ancak insanı insan yapan Yüce Allah’tan gelen o ruhtur. Beden, binek hayvanı gibidir. Ruh ise üstündeki süvariye benzer. Maksat süvariyi yaratmaktır. Binek araçtır. Çünkü binek hayvanı, ona binen içindir.

Aklını doğru işletmeyen ve nefsin içindeki fücûr programına uygun hareket eden insan kendine yazık eder. Kötülüklere dalan kimse ilâhî ilhamlardan ve ikramlardan mahrum kalır. Ancak takva programına uygun davranırsa ruhunu iyi yöne sevk eder ve Allah ile bağını sağlamlaştırır.

Melekânî ses, (vicdanî ses) insanın aklına yardım ederek onu hayra çağırırken, şeytani ses, vesvese vererek şerre davet eder. Şeytan, sadece vaatlerde bulunur. (Nisa, 4/120) Kalp/akıl, sağlıklı tefekkür sonucu doğru karar verirse ruhun yücelmesine imkân sağlar. Yanlış bilgilere dayalı duygusal ve sağlıksız kararlar verirse, fücûr programının etkin olmasına yol açar ve sahibini hayvandan daha aşağı derekeye sürükler. (A’râf, 7/179) Sürekli Allah ile olduğunu bilen, O’nun verdiği nimetlere şükreden ve istikamet üzere olan bir kula şeytanî ses etki edemez; dolayısıyla fücûr programı devreye giremez. İlâhî ilhamla desteklenen bu salih kul basiret, feraset ve hikmet sahibi olur.

Sonuç olarak, nefis ve şeytan ayrı şeylerdir. Kendisinde fücur programı yüklü olduğu için nefsi haksız şekilde suçlamak yerine, o programı tetikleyip çalıştırmak ve insanoğlunu günaha düşürmek için uğraşan “şeytanı” düşman bilmek ve onunla adamakıllı mücadele etmek gerekir. Eğer nefis ve şeytan doğru tanınmazsa insanoğlunun yaşadığı ruhî bunalımların/psikolojik rahatsızlıkların katlanarak artacağı, insanın mutlu olamayacağı ve böyle birinin kendi kendine yazık etmeye devam edeceği aşikârdır. Çare, sağlam muhakeme ışığında sağlıklı tefekkürün hakkını vermek, İslâmî kavramların içini sahih ve güvenilir bilgilerle doldurmak ve söz konusu bilgilere dayalı tutarlı ve mantıklı bir İslam anlayışını geliştirip benimsemektir. (18.04.2014)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

 

 



7099 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir? - 28/12/2019
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Saat