• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam355
Toplam Ziyaret5141024
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Keyfi Olarak Namazı Kazaya Bırakmak Yoktur!
18/12/2014

Keyfi Olarak Namazı Kazaya Bırakmak Yoktur!

“Kaza namazı yoktur” ile “Keyfi olarak namazı kazaya bırakmak yoktur” cümleleri arasındaki “bariz farkı” bir türlü anlamak istemeyen “süfehaya” tekrar tekrar anlatmak, hatırlatmak, bıkmadan usanmadan söylemek İslâm’ın emri olduğu için bu köşe yazısını yazmamız farz olmuştur.

Çünkü hâlâ bu gerçeği görmek istemeyen, “keyfi olarak terkedilen bir namazın da kazası olduğu algısını” insanların zihinlerine yerleştirmeye devam eden, böyle bir anlayışı sahiplenip savunan, İslam’ı bir bütün olarak anlamak ve anlatmaktan aciz olan, İslam’ı yanlış tanıtmaktan korkmayan ve fakihlerin içtihatlarını bile yanlış yorumlayarak müçtehitlerin kul haklarını ihlal eden hoca/ şeyh/ âlim bozuntuları bulunmaktadır.

Dolayısıyla “Kaza namazı yoktur” ile “Keyfi olarak namazı kazaya bırakmak yoktur” arasındaki farkı çok iyi anlamak lazımdır. Bu farkı anlamak istemeyenler vesvâsi’l-hannâs’ın yoldaşıdır ve hem kendilerine hem de saptırdıklarına yazık etmektedirler.

Tekrar ifade edelim ki, “Kur’ân-ı Kerim’de kaza namazından bahseden hiçbir âyet yoktur ve kesinlikle keyfi olarak namazı kazaya bırakmak” söz konusu değildir.

Zaten bu gerçeği aklı başında her İslam âlimi kabul etmektedir. Ancak bazı kimseler; “Birilerine şirin görüneceğiz, birilerinin saldırılarından kurtulacağız, şimşekleri üzerimize çekmeyeceğiz, durumu idare edeceğiz, insanları ibadet yapmaya teşvik edeceğiz” gibi hüsnü kuruntularla İslam’a hizmet ettiklerini zannetmekte ve çok büyük bir yanlış yaptıklarını kesinlikle fark edememektedirler.

İşte amacımız; hem onları hem de onların saptırdıkları insanları güzellikle uyarmak, onları gerçeğe davet etmek, gelecek nesillerin bu yanlışa düşmelerini engellemek ve “böyle gelmiş böyle gitsin” mantığını tepetaklak etmektir.

Bu açıklamalardan sonra şunu ifade edelim ki Hz. Peygamber, “dört durum” haricinde herhangi bir kaza namazından bahsetmemiş ve keyfi olarak terkedilen namazın kazasını gündeme dahi getirmemişlerdir. Hz. Peygamber, sadece şu zaruri hallerde kılınamayan namazın kaza edilebileceğini ifade etmişlerdir:

Uyku, unutma, baygınlık ve savaşın en kızıştığı an.

1. Uyku: Her türlü tedbir almasına, saati kurmasına, telefonun alarmını ayarlamasına ve imamın ezanı okumasına rağmen bütün bunları duymamış ve uyanamamışsa, o kişi uyandığında tövbe eder ve kılamadığı o namazı/ namazları derhal kaza eder.

2. Unutma: Ezan okunduğu halde “beşer nisyan ile maluldür” ifadesinde olduğu üzere yaptığı işe iyice dalmışsa, “az sonra kılarım” diyerek namazı geciktirmişse ve daha sonra da “kıldım zannederek” unutmuşsa, sonra da kılmadığını hatırlamışsa derhal pişman olur tövbe eder ve herhangi bir kasıt olmadan unuttuğu bu namazı kaza eder.

3. Baygınlık: Başına herhangi bir kaza gelmişse, bayılmış veya komaya girmişse uyandığında/ ayıktığında kılamadığı tüm namazları derhal kaza eder.

4. Savaşın en kızıştığı an: İslam ordusu Allah yolunda mücadele ederken düşmanın saldırılarını şiddetlendirmesi sonucu cemaatle namaz kılmaya vakit bulamamışsa, ortam sakinleşince kılınamayan tüm namazları cemaatle birlikte kaza eder. Nitekim Hz. Peygamber, Hendek muharebesi sırasında müşriklerin yoğun saldırıları sonucu “öğle, ikindi ve akşam namazlarını cemaatle kılmaya” vakit bulamamış ve gece karanlık çökünce tüm o namazları kaza etmişlerdir.

Görüldüğü üzere bu dört durumda kaza namazı vardır. Ancak bunun haricinde keyfi olarak namazı kazaya bırakmak diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü keyfi olarak kılınmayan namazın kazasından ne Kur’ân ne de Hz. Peygamber söz etmektedir.

Dolayısıyla tüm bu hakikatlere rağmen hâlâ yanlış bir düşünceyi din ya da içtihat diye insanlara anlatmak, “özellikle kandil gecelerinde bol bol kaza namazı kılınması tavsiyesi”yle böyle problemli bir algıyı saf zihinlere yerleştirmeye devam etmek çok büyük bir vebaldir. Bunu yapanların ateşten bir gömleği giydiklerini ve insanları yanlış bilgilendirmenin vebalinden kurtulamayacaklarını bilmeleri gerekmektedir. Bize düşen görev; apaçık bir uyarıdır ve böyle yapanları yanlıştan vazgeçirmeye çalışmaktır.

Çünkü Yüce Allah, Nisâ suresi 101 ve 102. âyetlerde “savaş esnasında” bile cemaatle namazın nasıl kılınacağına dair çok detaylı bilgiler vermektedir. Görüldüğü üzere savaş esnasında bile namazın kılınmasını emreden bir dinin “keyfî olarak terk edilen namazın kazasından söz etmesi” hiçbir şekilde düşünülemez.

Şu âyetleri birlikte okuyalım:

“Yeryüzünde [sefere] çıktığınızda, hakikati inkara şartlanmış olanların âniden üzerinize saldırmasından korkarsanız namazlarınızı kısaltmanız günah olmaz: Çünkü o hakikati inkar edenler sizin apaçık düşmanlarınızdır. O halde sen müminler arasında iken onlara namazda imamlık yapacaksan, [yalnızca] bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar namazlarını bitirdikten sonra namazlarını eda etmemiş olan diğer grubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar;  [çünkü] hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki âni bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz  yahut hasta iseniz [namaz kılarken] silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur; ama tehlikeye karşı [daima] hazırlıklı olun. Allah, şüphesiz, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”

Mezkûr âyetlerdeki bu kadar ayrıntılı açıklamalara rağmen, hâlâ bu uyarıları göz ardı ederek “kasten namazı terk edenlere” iyilik ettiklerini zannederek “keyfi olarak kılınmayan namazın kazası olduğunu intibaını” uyandıranlar, böyle sakat bir anlayışı savunanlar, böyle yanlış bir algının oluşumuna ve devamına sebebiyet verenler İslâm’a zarar verdiklerini çok iyi bilmelidirler. Çünkü böyle yapmak Allah adına konuşarak O’nu yanlış tanıtmaktır; O’nun dinini tahrif etmektir; dine olmayan bir şey ilave etmektir.

Öte yandan İmam Şafiî’nin kaza namazı konusundaki fetvasını/ görüşünü de saptırarak kendi yanlışlarına dayanak yapanların, onun adını istismar edenlerin de kul hakkı ihlali yaptıkları açıktır. Çünkü İmam Şafiî, “keyfi olarak terkedilen herhangi bir namazı” kast ederek “o hükmü” vermemiş, tam aksine yukarıdaki dört durumdan biri olduğunda “ecelin her an gelebileceği ihtimaline binaen Sünnet namazları terk ederek derhal o namazların kaza edilmesini” söylemiştir. Ancak ne acıdır ki hem geçmişte hem de günümüzde onun verdiği bu fetvayı kendilerine siper yapanlar, “keyfi olarak terkedilen namazların da kazası olduğu zannını” İmam Şafiî’nin bu fetvasına dayandırmakta herhangi bir sakınca/ beis görmemişlerdir.

Bu itibarla, İmam Şafiî’nin iyi niyetli uyarısını göz ardı ederek “mezkûr dört durumda kaza namazının olabileceğini, bunun dışında keyfi olarak namazı kazaya bırakmanın söz konusu olmadığını söyleyerek genç nesilleri doğru bilgilendirmek yerine” bir büyük yanlışın devamına neden olmak ciddi vebaldir.

Bu zamana kadar devam eden yanlış bir uygulamayı derhal durdurup işin doğrusunu ortaya koymak ve ümmete dinin doğru, sahih, güvenilir ve sağlam bilgisini vermek yerine, hâlâ “keyfi olarak terkedilen bir namazın kazasının olabileceği algısını” uyandırmaya ve yaymaya devam etmek son derece yanlıştır.

Bu gibi kimseler iyi niyetle kendilerini uyaranlara teşekkür etmek yerine bu gerçeğe kulaklarını tıkar, kendilerini uyaranları toplumun gözünden düşürmek için “Adama bak! ‘Kaza namazı yok!’ diyor” diyerek yanlış tanıtmaya ve değersizleştirmeye çalışırlarsa bu da hamakatın bir başka çeşidi olacaktır.

Bu açık gerçeği çarpıtmak yerine “adam gibi” kıvırtmadan dosdoğru bir şekilde “Bu kimse, dört yerde kaza namazı var! Ancak keyfi olarak namazı kazaya bırakmak yok! diyor” demek daha erdemlice bir davranış değil midir?

Çünkü farklı bir fikri savunanı doğru tanıtmayarak onun kul hakkını ihlal etmek, onu itibarsızlaştırmak, onu yaftalamak, onunla helalleşmeden bu dünyadan ayrılıp gitmek, kıyamet günü müflislerden olma sonucunu doğuracaktır. Zira yalan söylemek, iftira atmak, yalancı şahitlik etmek, gerçeği çarpıtmak, gerçeğin bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememek büyük günahlar cümlesindendir ve bu apaçık bir kul hakkı ihlalidir. Nitekim Kur’ân; Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir” (Zilzâl, 99/7-8) derken bu gerçeğin altını çizmektedir.

Sonuç olarak, “Kaza namazı yoktur” ile “Keyfi olarak namazı kazaya bırakmak yoktur” arasındaki farkı çok iyi anlamak lazımdır. Kaza namazı dört durumda vardır. Keyfi olarak/ kasten namazı terk etmek asla yoktur. Geçmişte bu hatayı “bilmeksizin” (!) yaparak namazlarını zamanında kılmayanların ve şimdi kaza etmeye başlayanların durumu ise apayrı bir konudur. Böyle bir “kaza namazı”nın “olup olamayacağı” ayrıca değerlendirilmeli, elma ile armutlar birbirine karıştırılmadan konular tartışılmalı ve bir çözüme kavuşturulmalıdır. Ancak kesin olan bir şey vardır ki o da şudur: Kur’ân, kaza namazından söz etmemekte, savaş esnasında bile cemaatle namazın nasıl kılınacağını en ince ayrıntısına varıncaya kadar tarif etmektedir. Sahih Sünnet’e göre ise dört zaruri durum söz konusu olduğunda kaza namazı uygulaması devreye girmektedir. Dolayısıyla keyfi olarak namazı terk edenler ile böyle yapanlara kaza namazı kılabileceklerini söyleyenler dayanaksız/ temelsiz/ keyfî konuşmakta ve hüsnü kuruntularla birbirlerini uyutmaya ve avutmaya devam etmektedirler. (19.12.2014)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



7146 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır - 28/12/2019
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Din Sömürüsünün Kullanışlı Aparatı Putlar! - 28/12/2019
Din Sömürüsünün Kullanışlı Aparatı Putlar!
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351
Saat