• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam109
Toplam Ziyaret5135406
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Lafızcı Akımlar ve Bu Felaketten Çıkartılacak Dersler!
22/01/2015

Lafızcı Akımlar ve Bu Felaketten Çıkartılacak Dersler!

Günümüzde Batılı güçlerin de desteğiyle Neo-Hâricîlik, Neo-Selefîlik, Neo-Vehhâbîlik gibi çeşitli akımlar ortaya çıkmaya başladı. Bunlar kendi ürettikleri yanlış din yorumlarını Selefîlik’i de kullanarak onaylatmaya ve her zaman haklı olduklarını iddia etmeye başladılar. Bu akımlar eskiden beri var olan fıkıh ekollerini “bidat üretmekle”, zühd hayatı yaşamaya çalışan mutasavvıfları -toptancı bir yaklaşımla- “dalaletle düşmekle”, akıl ve reyi öneren ulemayı da “zındık olmakla” suçladılar; kısaca kendilerinin dışında kalan herkesi tekfir etmekte herhangi bir mahzur görmediler.

Oysa Kur’ân ve Sünnet ile doğru bir ilişki kurulması ancak “akıl ve rey” ile mümkün olabilirdi. Bu akımlar ise akla değil “nakle” önem verdiler. Sahih hadisleri anlamaya çalışmak bir yana, kimin söylediği tam olarak belli olmayan her rivayeti/ haberi “hadis diye Hz. Peygamber’e atfettiler” ve bunlara dayanarak Kur’ân’ı anlamaya çalıştılar. Aklı yok saydıkları, rivayeti önceledikleri ve körü körüne atalarının yanlışlarını savundukları için de Kur’ân’ı doğru dürüst anlayamadılar. Sağlıklı tefekküre bu kadar önem veren dini “akıl ve mantık kuralları” dışında anlamaya çalışmak onları iyice çıkmaza soktu. O yüzden de Kur’ân ve Sünnet’i anlama biçimleri her zaman sorunlu oldu. Lafzın ifade ettiği manaya odaklandıkları için Yüce Allah’ın maksadını/ gayesini bir türlü anlayamadılar; anlamak için de çaba sarf etmediler. Hz. Peygamber’in neden öyle söylediği ve davrandığını araştırmaya dahi gerek duymadan “lafzın ilk anlamını alıp hüküm vermekte” herhangi bir sakınca görmediler.

Moğol istilasının İslam coğrafyasını kasıp kavurduğu o yıllarda doğan boşluktan faydalanan bu akımlar iyice güç kazandılar. Sufîlerin bir takım yanlışlarını doğrudan şirkle irtibatlandırıp onlara cephe aldılar ve taraftarlarının sayılarını çoğalttılar. Türbeleri ve mezarları yakıp yıktılar. Kısmen haklı oldukları konular olsa da çok katı tutumları nedeniyle “en güzel mücadele metodundan” uzaklaşarak kendilerini tek ve şaşmaz doğru kabul ettiler ve hakikatin sadece kendilerinin tekelinde olduğuna inandılar.

Bu akımların bir kısmı Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecinde Batılılarla yaptıkları ittifakın bir karşılığı/ sonucu olarak “yeni kurulan devletlerde siyasî ideoloji” haline gelmeyi başardılar. Ele geçirdikleri yer altı servetlerini de kendi ideolojilerini yaymakta kullandılar. Batı’nın da desteğiyle son yıllarda iyice palazlandılar ve İslâm’ı vahşet dini gibi göstermeye çalışanların oyuncağı oldular. Onların art niyetli çalışmalarında “yardımcı unsur/ maşa” olarak kullanıldıklarını bir türlü fark edemediler. Çünkü akıl ile aralarına epey bir mesafe koymuşlardı; bu yüzden de yanlış üstüne yanlış yaptılar.

Kendi din anlayışlarına/ yorumlarına inanmayan din kardeşlerini kâfir ilan etmekte herhangi bir beis görmediler. Kâfir ilan ettikleri din kardeşleriyle savaşmayı meşrû saydılar. Kendi kafalarına göre bir “cihat ve şehitlik anlayışı” geliştirdiler. Oysa hakiki bir mümin, “kıbleye yönelen ve Müslüman olduğunu söyleyen birisini” tekfir edip onunla savaşamazdı. Kısaca ifade etmek gerekirse “Ben Müslümanım” diyen birisini tekfir edip onunla savaşmayı cihat saymak, canlı bombalar patlatmayı meşru görmek sakat bir din anlayışından başkası değildir.

Nitekim beline bağladığı bombaları bir camide patlatarak yüzlerce Müslümanı katleden bir kişi nasıl şehit olacağını düşünebilir ki? İşte bu akımlar, beyinlerini yıkadıkları gençlere öyle bir ideoloji aşıladılar ki bu zavallılar cennete gideceklerine kesinlikle inandırıldılar. Batılı istihbarat örgütleri de asırlardır olduğu gibi günümüzde de bu akımları çok güzel kullandı ve İslam’ın kitlelerin umudu olmasını engelledi; bunların eylemlerini bahane edip insanları İslam’dan soğuttu.

Bu beyni uyuşturulmuş sefihlerin eylemleri nedeniyle dünyadaki insanların zihinlerinde/ kalplerinde İslam’a olan ilgi ve sempati gittikçe azaldı. Bunun bilincinde olan şer odakları da sahih/ güvenilir/ doğru İslam anlayışı yerine bu tür akımları destekledi, şımarttı, kullandı ve kullanmaya da devam etmekte…

Oysa dinin yorumları yorum olarak kalmalıydı. Yorum yorum olarak kaldığı sürece bir problem yoktu. Ancak yorum dinin yerine geçmeye başlayınca ciddi sıkıntılar da ortaya çıkmaya başladı. Görüldüğü üzere günümüzde İslam dünyasının en önemli sorunlarından birisi ve en önemlisi ehil olmayan kişilerin bu tür sahte din yorumlarıdır.

Mustafa İslamoğlu’nun isabetle kaydettiği üzere “din üzerinden güç ve nüfuz peşinde koşanlar”, kendi yorumlarını din olarak dayattılar ve dinin genleriyle oynadılar. Bu dayatmacılar şahsî yorumlarını Kur’ân ve Sünnet’in yerine koydular. Hem Yüce Allah hem de Son Peygamber ile doğrudan görüştüklerini, Hz. Peygamber’in ruhaniyetinden istifade ettiklerini, ondan feyz ve ilham aldıklarını iddia edip yandaşlarını kandırdılar. Bu sahte şeyh, hoca ve halifelere inanan yüzbinlerce insan da doğru yolda olduklarını zannettiler; ateşe koşan pervaneler gibi bu adamların peşinden gittiler. Zira çoğu beleşçi idi; el etek öperek, şeyhinin/ hocasının eteğine tutunarak cenneti kazanacakları “palavralarına” inanmış ve kandırılmayı çok da arzulamışlardı. O yüzden de din kardeşleri tarafından kendilerine yapılan her uyarıya kulak tıkadılar; aklı devre dışı bıraktılar ve kendilerine emredilenleri yaptılar. Tıpkı Kur’ân’ın dediği gibi hocalarının/ liderlerinin peşinde gitmekten oldukça memnun oldular. (Rûm, 30/32) Bu sefihler kendilerini uyaranlara teşekkür etmek yerine hakaret etmeyi ve onları ortadan kaldırmayı bile düşündüler.

İşte bütün bunlardan dolayı aklı başında her Müslümana düşen görev; bu akımlarla, ideolojilerle, sahte din adamlarıyla ve sahte din yorumlarıyla aralarına ciddi mesafeler koymak, bunların “insanlık ve hukuk dışı eylemlerini” mutlaka lanetlemek ve en kısa zamanda “doğru bir İslam anlayışına” sahip olmak için çaba sarf etmek olmalıdır.

Sonuç olarak, kıyamete kadar gelecek tüm toplumlara (âlemlere) rahmet olarak gönderilen İslâm dininin “korku, şiddet, vahşet ve terör” diniymiş gibi gösterilmesi karşısında öncelikle Müslümanların kendi akıllarını başlarına toplaması gerekmektedir. Zira şeytana “Neden şeytanlık yapıyorsun? denilmez; zira o mühlet istemiş, kıyamete kadar izin almış ve ekibiyle birlikte görevini yapmaktadır. (A’râf, 7/14-18; Hicr, 15/36-43; Sad, 38/71-85) Ama şeytanın peşinden gidenlere “Neden şeytanın peşinden gidiyorsunuz? Neden şeytanlaşmış insanlara ittibâ ediyorsunuz? Onlar sizin düşmanınız! Aklınızı başınıza alın! Onların vesveselerine/ iğvalarına aldanmayın! Dönün o yanlış yoldan! Nereye gidiyorsunuz? İşin kolayına kaçmayın! Sorumluluklarınızın bilincinde olun!” denilir. Dolayısıyla şeytan ve taraftarları görevlerini yaparken kendi vazifesini yapmayan Müslümanların suçu tagûtlara, müşriklere, kafirlere, sahte hocalara/ halifelere/ şeyhlere atarak sorumluluktan kurtulacaklarını zannetmeleri yanlıştır. Dolayısıyla her Müslüman işe önce kendinden başlamalı, imanını tahkiki hâle getirmeli, Kur’ân ve Sünnet’in ilkelerini doğru kaynaklardan öğrenmeli, her din yorumunu din zannetmemeli ve sefihlerle arasına mesafe koymalıdır. Aksi halde kendi düşenin hiçbir zaman ağlamaya hakkı olmayacak; kolay ve zahmetsiz yoldan cennete girivereceklerini zannedenler her zaman kaybetmeye mahkûm olacaklardır. (23.01.2015)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



4864 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir? - 28/12/2019
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.439832.5698
Euro34.502534.6407
Saat