• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam424
Toplam Ziyaret5141093
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Kabirde Azap Var mıdır? Varsa Nasıldır?
27/08/2015

Kabirde Azap Var mıdır? Varsa Nasıldır?

İnsanların en çok merak ettiği ve sorduğu soruların başında “kabir azabının olup olmadığı, varsa nasıl olduğu” sorusu gelmektedir. Okumayı, öğrenmeyi, soru sormayı, kendini yenilemeyi ve geliştirmeyi bir kenara bırakan kimi hocalar bu sorulara muknî cevaplar verememekte, aklını kullananların güzel soruları karşısında bocalamakta, kızmakta, küplere binmekte, hızlarını alamayarak bu soruları soranlara hakaretler yağdırmakta ama dönüp kendilerine hiç bakmamaktadırlar.

Uydurulmuş dinin savunucusu bu “hoca müsveddeleri” indirilmiş dinin ne dediğine hiç bakmadan, Kur’ân ve Sahih Sünnet’in ilkelerini rehber edinmeden, İsrâiliyat’ı, Mesîhiyat’ı, mevzû rivayetleri, mitolojileri ve masalları referans almakta, insanları yalan yanlış bilgilerle uyutmakta ve çırpındıkça daha da batmaktadırlar. Bu tipler muhataplarının ısrarlı soruları karşısında sıkışınca; “Biz de zaten kabir azabının bedene değil ruha olduğu söylüyoruz” diyerek kıvırtmakta, ancak sonrasında yine bildiklerini okumakta, uydurma rivayetlere bakarak “kabir azabının hem bedene hem de ruha” olduğu iddiasını yaymakta ve insanları yalan yanlış bilgilerle kandırmaya devam etmektedirler.

Oysa hakikat tektir ve onun da ortaya konulması şarttır. Açık ve net konuşmayan, insanların sorduğu sorulara doğru ve ikna edici cevaplar vermeyen, tebliği en güzel surette yapmayan (Nahl, 16/125) bu zavallılar ne kadar büyük bir vebalin altına girdiklerini bir türlü fark edememekte, üstelik kendilerini uyaranları da “zındıklıkla, kâfirlikle, sapıklıkla, Sünnet düşmanı veya hadis inkârcısı” olmakla suçlamaktadırlar. Oysa akıllarını rafa kaldırmış bu tipler kızmayı ve hakaret etmeyi bir kenara bırakmalı, zihinlerini bu sorulara teksif etmeli, doğru cevapları bulmak için uykusuz kalmalı, ter dökmeli, kafa zonklatmalı ve beyin fırtınası yapmalıdırlar. Çünkü kendisine ve bilgisine güvenen birisi hakaretin değil sağlam bilginin peşinde koşar. İnsanlara anlayacakları dille hitap eder. Kızmadan ve bağırmadan düşüncesini “sağlam delilleriyle” ortaya koyar. Nihai kararı da muhataplarına bırakır.

Nitekim muhatapları onlara şu tür sorular sormakta ve bunlara ikna edici ve inandırıcı cevaplar beklemektedirler:

“Eğer kabirde bedene bir azap söz konusu ise Batılı ülkelerdeki bazı müzelerde cam fanuslar içinde mumyalanmış halde yatan eski liderlere/ diktatörlere neden hiçbir şey olmuyor? Bu adamları camdan yapılmış kabirleri hiç sıkmıyor, kemiklerini çatırdatmıyor? Neden bu kimselerin bedenlerine yapılmış veya yapılmakta olan bir azabın izleri hiç görülmüyor? Hani kabir azabı hem bedene hem de ruha olacaktı? Kabir yerin altında değil de camdan olunca ve müzede sergilenince insanları ikna etmek zor mu oluyor? Bu soruya anlaşılır bir şekilde cevap verir misiniz?”

 “Nasıl Orta Asya’da bazı ülkelerde insanlar yakılıp kül ediliyorsa bazı Batılı ülkelerde de bir kısım kimseler gelişmiş fırınlarda hem de yüksek bir ücret karşılığında yakılıp kül ediliyor ve küçük bir kavanozda külleri yakınlarına veriliyor. Onlar da bu kavanozu evlerindeki vitrinlere koyuyor ve yakınlarının hatırasını böylece yaşatıyorlar. Pekâlâ, bu kül olan ya da külleri nehirlere savrulan insanlara kabir azabı var mıdır? Varsa nasıldır? Kül olmuş adama/ kadına kabir azabı nasıl olur? Bunlar kül olup gittiler, bu apaçık ortada iken azabı tadan nedir? Bize cevap verir misiniz?”

“Bazen yolcu uçakları denize çakılıyor, yüzlerce insanın cesedi köpek balıkları veya diğer küçük balıklar tarafından yeniliyor; ortada beden falan kalmıyor. Pekâlâ, bu insanlara kabir azabı var mıdır? Bunlara sorgu sual var mıdır? Varsa nasıl vardır? ‘Ölen kişinin ruhu yeniden kabre gelip, cesede girer ve kendisine sorulan sorulara cevap verir’ deniliyor? Pekâlâ, bedenini balıkların yediği kesin olan ve cesedi bulunamayan bu adamın ruhu eğer tekrar geliyorsa geldiğinde nereye giriyor? Adam balığın karnında erimiş yok olmuş, ortada beden falan kalmamış. Öyleyse ruhun geri geldiğine dair sağlam delilleriniz nelerdir? İslam bu konuda ne diyor? Açıklar mısınız lütfen?”

“Bir şehre atom bombası atılıyor binlerce kişi aşırı sıcaktan veya şiddetli basınçtan dolayı yok oluyor; ortada beden falan kalmıyor. Pekâlâ, bu insanlara kabir azabı var mıdır? Bunlara sorgu sual var mıdır? Varsa nasıldır? Ayrıca kabirde sorulacağı iddia edilen bu dört soru (Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin ne? Kitabın ne? soruları) da nereden çıktı? Böyle soruları ölmüş birine sormaya gerek var mı? Ölmüş kişi bahse konu soruları bilse ne olur bilmese ne olur? Zaten melekler o adamın yaptıklarını en güzel şekilde kaydetmediler mi? Onun yapıp ettikleri belli değil mi?” (Herkesin yaptığı iyi ve kötü şeylerin kaydedildiğini belirten âyetler için bkz. Yâsin, 36/12; Câsiye, 45/28-29; İnfitâr, 82/10-12. Ayrıca bkz. Tevbe, 9/121; İsrâ, 17/14; Zilzâl, 99/7-8). “Dolayısıyla böyle soruların sorulacağı iddiası Kur’ân’a göre temelsiz değil midir? Kaldı ki ahiret günü insanlara dünyadayken “neler yaptıkları” değil, “niçin öyle yaptıkları, neden gerçeğin peşinde koşmadıkları, neden akıllarını kullanmadıkları, niçin peygamberlere ittiba etmedikleri, neden Allah’ın âyetlerini alay konusu ettikleri, neden Allah’tan başka varlıklara taptıkları, neden O’na şirk koştukları” sorulmayacak mıdır? Nitekim onlar yaptıklarını inkâra yeltendiklerinde aleyhte deliller ortaya konulmayacak mıdır? Şahitler şahitliği tam yapmayacak mıdır? Elleri, ayakları, gözleri, kulakları, derileri/ tenleri aleyhlerine şahitlik etmeyecek midir? (İnsanın kendi organlarının kendi aleyhine şahitlik edeceğiyle ilgili âyetler için bkz. Fussilet, 41/20-23; Yasin, 36/65. Ayrıca bkz. Nûr, 24/23-24).

“Bazen bir uzay mekiği içindeki astronotlarla uzaya çıkarken yakıt tankı atmosferdeki aşırı sürtünme sonucu infilak ediyor ve bütün astronotlar ölüyor, bedenleri yanıp kül oluyor? Pekâlâ, bu şekilde ölen insanlara kabir azabı var mıdır? Bedenleri tamamen yok olan bu insanlara sorgu sual var mıdır? Varsa, nasıl vardır? Çünkü ortada beden falan yok sadece sembolik tabutlar ve cenaze törenleri var.”

“Bir yanardağ faaliyete geçiyor, şiddetli bir patlama oluyor dağın etrafındakiler daha kaçmaya fırsat bulamadan toz ve kül bulutları arasında kalıyor ve bazıları sıcaklığı binlerce dereceyi bulan lavların altında eriyip yok oluyor. Pekâlâ, bu şekilde ölen ve eriyen insanlara kabir azabı var mıdır? Bunlara sorgu sual var mıdır? Varsa nasıl vardır? Ölen kişinin ruhu iddiaya göre eğer yeniden dünyaya dönüyorsa girecek bir beden bile bulamıyor! Sahi ölen kişinin ruhunun tekrar dünyaya döndüğüne ve cesede girdiğine dair delilleriniz nelerdir? Bu iddianızı hangi “âyet ve sahih hadise” dayandırıyorsunuz? Yoksa bu konudaki delilleriniz zayıf ve uydurma rivâyetler midir? Pekâlâ, kaynağı meçhul rivâyetleri “hadis” diye naklederken Hz. Peygamber’e iftira attığınızın ve onun söylemediği bir şeyi ona isnad ettiğinizin ve insanları yanılttığınızın farkında mısınız? Hz. Peygamber’in kendisine yalan isnad edenlerle ilgili “Cehennemdeki yerlerine hazırlansınlar!” (Buhârî, 3/İlim, 38 (I, 35); 60/Enbiyâ, 50 (IV, 145), 78/Edeb, 109 (VII, 118); Müslim, 53/Zühd, 16 (III, 2298-2299); Ebû Dâvud, 24/İlim, 4 (IV, 63); Tirmizî, 31/Fiten, 70 (IV, 524), 39/İlim, 8, 133 (V, 35, 36, 40), 44/Tefsîr, 1 (V, 199), 46/Menâkıb, 19 (V, 634); İbn Mâce, Mukaddime, 4 (I, 13); Dârimî, Mukaddime, 25, 46 (I, 67-68, 111); İbn Hanbel, I, 78, 130, 293; II, 47, 83, 123, 150, 159, 171, 202, 214, 410, 413, 469; III, 13, 39, 44, 46, 56, 98, 113, 116, 166-167, 176, 203, 209, 222, 278, 280, 303, 422; IV, 47, 100, 156, 201, 367; V, 245, 292, 412) uyarısını ne yapacaksınız? Yoksa siz de bu kategoriye girdiğiniz/ girebileceğiniz ihtimalini devre dışı mı bırakıyorsunuz? Siz neyinize güveniyorsunuz? Neden Hz. Muhammed’in otoritesini istismar ediyorsunuz? Neden İslâm’ı yanlış tanıtıyorsunuz?”

Asırlar önce ölmüş adamların/ kadınların kemikleri çürüyor, un ufak oluyor. Eğer iddia edildiği üzere ölen kimselerin bedenlerine de kabir azabı olacak idiyse bu insanların acıyı defalarca tatmaları için bu bedenlerin tekrar tekrar yaratılmaları gerekmez miydi? Acaba kemikleri çürüyen bu insanlar “kabirde bedenin göreceği azaptan” bir müddet sonra bu şekilde kurtulmuş mu oluyorlar? Kemikler çürüyünce azaptan muaf mı oluyorlar? Zira Kur’ân, cehennemi hak edenlerin oraya girdiklerinde “azabı” tekrar tekrar tatmaları için derilerinin yenileceğini haber vermektedir (Nisa, 4/56). Dolayısıyla eğer ortada “bir azap” varsa ve kabirde de “azabın” olacağı iddia ediliyorsa bu yenilenmenin kabirde de aynen devam etmesi gerekmez mi? Zira akl-ı selim insana bunu söylemez mi? Bu bakımdan “kabir azabının” cesede sürekli olduğunu iddia edenler çürümüş ve toprak olmuş kemikler konusuna da bir açıklık getirmek zorunda değiller mi? Bu kimseler eğer kabir azabının “bedene” de sürekli olduğunu iddia ediyorlarsa bu kemiklerin hiç çürümemesi veya çürümüş kemiklerin yeniden yaratılması gerekmez mi? Yoksa kemikler çürüyünce kabirde bedene yapılmakta olan “azap” ortadan mı kalkıyor? Bu çelişkiyi nasıl izah edeceksiniz?” (Bu arada ikinci sûr üfürülünce çürümüş bütün kemiklerin yeniden diriltileceği apaçık bir hakikattir. Konuyla ilgili şu âyetlere bakılabilir: Yasin, 36/78-79; Kıyâme, 75/3-4; Naziât, 79/11-14. Çürümüş kemiklerin yeniden yaratılması hususu elbette şu an konumuzun dışındadır; ancak bazı sefihler; “Adam çürümüş kemiklerin yeniden diriltileceğini inkâr ediyor” demesin diye bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık. Çünkü “öküzün altında buzağı arayan öküzler” her dönemde olmuştur; görünen o ki, çağımızda da bunların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.)

Kanaatimizce İslam âlimi olduğunu iddia eden, din adına ahkâm kesen şeyhler, mollalar, hoca efendiler, mürşid-i nâkıslar, müftüler, vaizler, imamlar, mevlithanlar, Kur’ân Kursu öğreticileri, din dersi öğretmenleri, dedeler, babalar veya topluma dinî sunum yapanların tamamı yukarıdaki sorulara ve daha nicelerine “açık, net ve anlaşılır cevaplar” vermek zorundadırlar. Bu soruları cevaplayamadıkları ve genç nesilleri birer birer ateizme, satanizme veya değişik “izm”lere kaptırdıklarında sorumlu olacaklarını unutan bu kimseler neden hâlâ akıllarını kullanmak istemezler anlaşılır gibi değildir!

Nitekim “Hak din” İslam dışındaki diğer tüm “batıl dinler” (Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm, Brahmanizm, Şintoizm ve geri kalan dinlerin tamamı) gençlerin bu ve benzeri konulardaki sorularına ikna edici cevaplar veremedikleri için gençler satanist, ateist, deist, agnostik vs. olmaktadırlar. Kanaatimizce aynı tehlike Müslüman gençler için de söz konusudur ve bunun önlemini almayan, doğru ve güvenilir bilgiler üretmeyen ve bunları topluma açık ve net bir şekilde anlatmayan tüm din anlatıcıları, yöneticiler, aydınlar bundan dolayı sorumlu olacaklardır.

Şimdi konuyla ilgili kendi düşüncelerimizi ifade ederek yukarıdaki soruların bir kısmına cevaplar bulmaya çalışalım.

Allah’a ve ahiret gününe bütün kalbiyle inanan sonra da dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan bir kimsenin ömrü tamamlandığında görevli ölüm meleği (Secde, 32/11) bir kısım başka meleklerle birlikte gelir; bu mümin kulu korkmaması ve endişe etmemesi yönünde uyarıp sakinleştirirler (Nahl, 16/32; Enâm, 6/61; Enbiya, 21/103). (Bu arada şunu ifade edelim ki, görevli melekler Allah’ın emri üzere geldikleri zaman her şey tamam olmuştur (Bakara, 2/210; Enâm, 6/158; Nahl, 16/33-34; Meryem, 19/64; Furkân, 25/22) ve artık ölümden hiçbir şekilde kaçış/ kurtuluş mümkün değildir (Âl-i İmrân, 3/185; Nisâ, 4/78; Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/57; Cuma, 62/8). Bu bakımdan öldüğünü ama tekrar dirildiğini söyleyen ve “Öbür tarafa gittim geldim; bir ışık gördüm” diyen şarlatanların bu söylemleri Kur’ân’a göre içi boş retoriklerdir ve ciddiye alınır hiçbir tarafı da yoktur.)

Bu görevli melekler güzel kokular içinde, mütebessim yüzleriyle ve iyi görünümleriyle müttakî mümini rahatlatırlar (Fussilet, 41/30; Vâkıa, 56/88-89); “Selam sana! Ey cenneti hak eden kişi!” (Vâkıa, 56/90-91) derler ve onun ruhunu bedeninden “tereyağından kıl çeker gibi” hiç incitmeden alıp “gayb âlemine, iyi ruhların bulunduğu yere” götürürler. Gayb ve şehadet âlemi arasında “berzah” adında bir perde/ engel/ duvar olduğu için (Müminûn, 23/99-100) artık “hiçbir ruhun” dünyaya yani; şehadet âlemine “kıyametin kopacağı ve ikinci surun üfürüleceği ana kadar geri dönmesi” asla ve kat’a mümkün değildir. Görüldüğü üzere bu âyet reenkarnasyonun/ tenasühün mümkün olmadığının apaçık bir delilidir. Zira ölen kişinin ruhu artık Allah’ın kontrolündedir (Zümer, 39/42) ve dünyaya geri dönmesi kesinlikle imkânsızdır. Dolayısıyla ölmüş kişilerin ruhlarının zaman zaman dünyaya geldiği, evliyanın ve asfiyanın ruhaniyetinden istifade edildiği, onların ruhlarından feyz ve ilham alındığı şeklindeki iddialar/ söylemler veyahut ruh çağırma seanslarıyla ruhların dünyaya gelip gittikleri şeklindeki “lakırdılar” tamamen içi boş sözlerdir ve ciddi delillerden yoksundur. Bütün bunlar Câhiliye dönemi halk inanışlarının uydurma rivayetler aracılığıyla İslam’a sokulmaya çalışılmasından başka bir şey değildir.

Cennet hak eden bu kâmil mümin, Yüce Allah’tan geldiğini ve O’na döneceğini (Bakara, 2/156; A’râf, 7/125; Şuarâ, 26/50; Ankebût, 29/57; Zuhruf, 43/14) çok iyi bildiği için ruhlar âleminde tıpkı rüya görüyor gibi kendisi için açılan bir pencereden/ ekrandan cennetin güzelliklerini seyretmeye başlayabilir. Bu iyi kul çalışarak diplomayı hak etmiş ama henüz bunu almamış bir öğrenci gibi manevî güzellikleri yaşamaya, hoş bir rüya görüyor gibi mutlu olmaya ve cennete girdiğinde tadacağı güzellikleri seyretmeye devam edebilir.

 Öte yandan Yüce Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, O’na şirk koşan, her türlü kötülüğü yapan, kalbini taşlaştıran, anlama, kavrama, sezme, yorumlama, analiz etme kabiliyetlerini körelterek bunları yok eden sonra da şeytanın yoldaşı olan kâfir/ müşrik/ münafık/ mücrim/ fasık vs. bir kimsenin ömrü tamamlandığında görevli ölüm meleği diğer bir kısım görevli meleklerle birlikte gelir ve onun yüzüne ve sırtına vura vura korkunç bir şekilde canını alırlar (Enfâl, 8/50; Muhammed, 47/27. Ayrıca bkz. Enâm, 6/93; Nisa, 4/97; A’râf, 7/37; Nahl, 16/28). Bu melekler hakikat inkârcısı nankör adamın/ kadının ruhunu alıp “gayb âlemine, kötü ruhların yanına” götürürler. Bu kâfir yaptığı suçun cezasını çok iyi bilen ama suçunun karşılığını -henüz mahkeme süreci tamamlanmadığı için- almayan kimsenin korktuğu gibi korkmaktadır. Çünkü hakkındaki hüküm kesinleşmemiş olsa da bu kâfir dünyadayken malına, mülküne ve makamına güvenmiş, dinî ve ahlâkî değerlere sırt çevirmiş, ahiret gününü hep yalanlamış, peygamberlerin davetine hiç kulak vermemiş, bu nedenle de kaynar suları içmeyi ve cehenneme yaslanmayı hak etmiştir (Vâkıa, 56/92-94). Dolayısıyla bu kâfir yapıp ettikleri nedeniyle tıpkı rüyasında kâbus gören kimse gibi sol yanından açılan bir pencereden cehennemin o dehşet verici manzaralarını seyretmeye başlayabilir. Bulunduğu o yerde “zaman” söz konusu olmadığı için dünyada geçen zamanın da artık onun nezdinde hiçbir değeri/ önemi kalmamıştır. Zira orası artık gayb âlemidir ve zaman sadece bu dünyada yaşayanlar için geçerlidir. (Kur’ân’ın zamanı doğru anlamakla ilgili uyarısı için şu âyetlere bakılabilir. Hac, 22/47; Secde, 32/5; Meâric, 70/4; Nâziat, 79/46).

Yaptığı büyük hatayı ancak o zaman fark eden bu kâfir derin acılar yaşamakta, büyük pişmanlık duymakta, kahrolmakta, cehennemde gideceği yer ona gösterildiği için mahvolmaktadır. (Nitekim Yahudi ve Hıristiyanlar ölüm anında Hz. İsa’nın bir ilah veya Yahudilerin tabiriyle bir sahtekâr değil “Yüce Allah’ın bir peygamberi” olduğunu anlayacaklar ama iş işten geçmiş olacaktır. (Konuyla ilgili âyet için bkz. Nîsa, 4/159). Tıpkı gayb perdesi kalkıp görevli melekleri gördüğünde öleceğini anlayan ve ye’s anında hemen iman eden Firavun’un imanının geçerli olmadığı gibi (Yunus, 10/90-91) tüm kâfirlerin son andaki imanları asla geçerli olmayacaktır.)

Bu bakımdan bir kâfir böyle bir sonu aklını kullanmayarak, sözün en güzeli Yüce Allah’ın Kitab’ını anlamaya çalışmayarak, peygamberlerin öğretisini takip etmeyerek, sahtekârların palavralarına kanarak ve şeytanların çağrıları istikametinde bir hayat sürerek kendisi hazırladığı için cehennemi hak etmiştir. Zira Yüce Allah kimseye zulmetmemekte ancak herkes kendi eliyle kendisine zulmetmektedir. (İnsanın aklını kullanmayarak kendisine zulmettiğini belirten âyetler için bkz. Enâm, 6/160; Yûnus, 10/44; Yasin, 36/54; Zuhruf, 43/76; Fussilet, 41/46. Ayrıca bkz. Âl-i İmrân, 3/182; Enfâl, 8/51; Nahl, 16/111; Kehf, 18/49; Hac, 22/10; Müminûn, 23/62).

Bu itibarla dinî konularda konuşanların, insanları İslam hakkında bilgilendirenlerin çok dikkatli olması, zannı değil ciddi delilleri referans alması ve hakkında bilgi sahibi olmadığı konularda konuşmaması gerekir (İsrâ, 17/36; Ayrıca bkz. Âl-i imrân, 3/66; Hucurât, 49/12). Çünkü yalan-yanlış şeyleri, sübjektif kanaatleri, tahmine dayalı beyanları veya hatalı din yorumlarını “sanki onlar âyet ve sahih hadislermiş gibi anlatmak” doğru değildir. Nitekim böyle yapanlar şu âyetin de muhatabı olmaktadırlar:

“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak, “Bu helâldir, şu da haramdır” demeyin! Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler. (Kaldı ki, uydurulan yalanlarla elde edilen dünyalık menfaatler) az ve geçicidir; (buna mukabil ahirette) onlara acıklı bir azap vardır.” (Nahl, 16/116-117. Ayrıca bkz. Yûnus, 10/17, 59-60; Tâhâ, 20/61).

Sonuç olarak, “kabirde azap” olduğu veya “kabir azabının hem bedene hem de ruha olduğu” iddialarının Kur’ân ve Sahih Sünnet’ten hiçbir dayanağı/ delili/ hücceti/ karinesi yoktur. Zorlama yorumlarla böyle bir sonuca ulaşmaya çalışmak yanlıştır. Ruhlar âlemine intikal eden bir ruhun tekrar dünyaya gelebilmesi asla mümkün değildir. Bütün ruhlar orada “mümin veya kâfir olma durumuna göre” büyük bir sevinç ya da büyük bir hüzün yaşayabilir, kıyâmetin kopacağı ana kadar da mezkûr acıyı veya mutluluğu hissedebilir. Nitekim bir kâfir ile bir mümin hiçbir zaman eşit değildir (Secde, 32/18). Dolayısıyla kâfirin hüzün duymasını “azap” şeklinde açıklamak doğru değildir; çünkü bu hüzün hâli “gerçek azap” değildir. Gerçek azap, Mahkeme-i Kübrâ’da hesap tamamlandıktan sonra cehennemde hem bedene hem de ruha yapılacak olandır. Nitekim kıyamet günü ikinci surun üfürülmesiyle ruhlar bedenlerle birleşecek (Tekvir, 81/7), herkes teker teker Allah’ın huzuruna çıkıp hesap verecek (Enâm, 6/94), sonrasında sevapları ağır gelenler cenneti hak ederken günahları ağır basanlar cehennemi boylayacaklardır (Müminûn, 23/101-111; A’râf, 7/8-9; Zilzâl, 99/7-8). Bu itibarla, kabre konulan bir kimse henüz hesap vermediği için bedenine bir azap söz konusu olmayacaktır. Sadece ölüm anında gideceği yer kendisine gösterildiği için ruhunun manevî acılar ya da zevkler tatması mümkün olabilecektir. (28.08.2015)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

 



4712 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır - 28/12/2019
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Din Sömürüsünün Kullanışlı Aparatı Putlar! - 28/12/2019
Din Sömürüsünün Kullanışlı Aparatı Putlar!
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451532.5815
Euro34.684134.8231
Saat