• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam181
Toplam Ziyaret5113539
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Hz. Peygamber Kimseye Surat Asmamıştır!
03/12/2015

 

 

 

Hz. Peygamber Kimseye Surat Asmamıştır!

 

İslam âlimlerinin büyük çoğunluğu Abese suresinin ilk iki âyetini yorumlarken bazı rivayetleri esas almış, surat asan kimsenin Hz. Peygamber olduğunu, bu yüzden de Yüce Allah tarafından azarlandığını iddia etmişlerdir. Ancak bu görüşe katılmayan âlimler de olmuş ve ciddi bir takım deliller ileri sürmüşlerdir. Onların bu delillerine bakarak kimin doğru yorum yaptığını -söylediğini değil- tespit etmek sağlıklı tefekkürün hakkını veren kimselere düşmektedir. Bu nedenle yapılması gereken “delillerin kalitesine bakmak” ve üzerinde “sağlıklı tefekkür yaparak” gerçeğe ulaşmaya çalışmaktır. (Kanaatimizce bir kimsenin emek sarf etmeden ve üzerinde yoğunlaşmadan Kur’ân-ı Kerim’i anlayabileceği iddiası içi boş bir söylemdir. Çünkü Kur’ân’a gereken değeri vermeyenlerin Kur’ân’ı hak ettiği şekilde anlayabilmeleri asla ve kat’a söz konusu değildir.)

Öncelikle bu surenin ilk on ayetini zikredelim.

“O (kibirli adam) surat astı ve sırtını dönüp uzaklaştı, yanına âmâ geldi diye…” (Abese, 80/1-2). “Ve (sana gelince ey Nebî!) Sen nereden bileceksin o (müşrikin) arınacağına dair bir ihtimal bulunduğunu veya alacağı öğüdün kendisine bir yarar sağlayacağını? Fakat kendi kendine yettiğini sanan o kimseye gelince: Sen bütün ilgini ona yönelttin. Oysa onun arınmasından sen sorumlu değilsin. Fakat sana büyük bir iştiyakla gelen var ya: -ki o Allah’a saygıda kusur etmez- İşte sen onu ihmal ediyorsun!” (Abese, 80/3-10).

Görüldüğü üzere ilk “iki âyetin” muhatabı Mekkeli zengin bir kodaman iken, diğer “sekiz âyetin” muhatabı Hz. Peygamber’dir. Bu âyetlerde Yüce Allah “sosyal statünün ve zenginliğin kişinin değerini belirlemede etkili olamayacağını, aksine arınmak için gayret gösteren kimseye öncelik/ ağırlık verilmesi gerektiğini” Hz. Peygamber’in şahsında tüm müminlere bildirmekte, bütün ilginin zenginliği nedeniyle bir kimseye gösterilmesini doğru bulmamakta ve adeta; “Ey Nebî! Böyle yapmak sana yakışmadı” diyerek onu uyarmaktadır. Bu ikazla “varlıklı ve hatırlı kişilerle daha fazla ilgilenilirse onların iman edebilecekleri yönündeki yaygın kanaatin yanlışlığı” da ortaya konulmaktadır.

Görüldüğü üzere 3 ila 10. âyetlerde Hz. Peygamber “suratını astığı, yüzünü ekşittiği ve sırtını çevirdiği için değil, tam aksine bütün ilgiyi adı geçen zengine yönelttiği ve fakir âmâyı ihmal ettiği için” eleştirilmiştir. Onun bu zellesinin âyetle haber verilerek düzeltilmesi/ ölümsüzleştirilmesi Hz. Peygamber’in de bir insan olduğunu, hata yapabileceğini, hatadan nasıl tövbe edip dönüleceğini ümmetine göstermek/ öğretmek için olmalıdır.  Benzer şekilde Hz. Nûh da kâfir oğluyla ilgili talebinde yanılmış (Hûd, 11/45-47), Hz. İbrahim de müşrik babasının bağışlanması isteğinde hata etmiştir (Tevbe, 9/113-114). Her ikisinin de duaları/ yakarışları Yüce Allah tarafından reddedilmiş ve tıpkı Hz. Muhammed gibi onlar da uyarılmışlardır. Zira bütün peygamberler beşerdir; “görevleri haricindeki konularda yanılma ihtimalleri” mevcuttur. Nitekim Hz. Âdem yasak meyveden yemiş (Bakara, 2/36-37; A’râf, 7/22), Hz. Mûsâ bir yumruk atarak adam öldürmüş (Kasas, 28/15) ve Hz. Yûnus izinsiz görev yerini terk etmiştir. (Saffât, 37/139-148). Ancak bu peygamberlerin tamamı hatalarını anlamış, pişman olmuş, tövbe etmiş ve affedilmişlerdir.

Şu halde, surat asan kimsenin Hz. Peygamber olamayacağına ilişkin delillerimizi şöyle sıralayabiliriz:

Birinci delilimiz şudur: Abese suresinde geçen “abese (عَبَسَ) “suratını astı, yüzünü ekşitti” ve “tevellâ (تَوَلّٰى) “sırtını dönüp uzaklaştı” fiillerinin benzerleri Müddessir suresi 22 ila 23. âyetlerde de “abese (عَبَسَ) “surat astı, yüzünü ekşitti”, besera (بَسَرَ) “kaşını çattı”, edbera (اَدْبَرَ) “arkasını döndü” kelimeleriyle ifade edilmekte ve benzer bir olaydan/ tipten söz edilmektedir. Nuzül sebebi rivayetleri dikkatlice incelendiğinde görüleceği üzere hem Abese hem de Müddessir suresinde söz konusu menfi davranışı sergileyen kişinin İslâm’a davet edilen ama kendine özel ayrıcalık bekleyen zengin bir kodaman olduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere her iki surede de benzer kelimelerle bir müşrikin davranış tarzı ortaya konulmakta ve müminler bilgilendirilmektedir. Bu bakımdan âyetin âyetle tefsiri ve Kur’ân’a parçacı değil bütüncül yaklaşımlar insanı güvenilir sonuçlara götürür. Dolayısıyla âmâ geldi diye kaşını çatan ve sırtını dönen kişi Hz. Peygamber değil Mekkeli müşriktir.

Konuyla ilgili ikinci delilimiz ise şudur: “İlk iki âyette” surat asan ve sırtını dönen özneden “o” diye söz edilirken, “müteakip âyetlerde” “sen” diye söze başlanılmaktadır. Bu da çok önemli bir tespittir. Çünkü ilk iki âyetle sonraki âyetlerin “öznelerinin farklı” olduğunun tespiti gerçeğin peşinde koşanlar için son derece önemli bir ipucudur. Şu halde 1. ve 2. âyetteki muhatap yani; “o” diye söz edilen kibirli adam “Velid b. Muğire b. Şu’be veya Ubey b. Ka’b” iken, surenin 3. ve 4. âyetlerinin muhatabı ise “sen” diye kendisine hitap edilen Hz. Muhammed’den başkası değildir. Bir başka ifadeyle “O adam yanına kör geldi diye suratını astı ve sırtını dönüp uzaklaştı” diye “üçüncü bir şahıstan” söz edilirken bir sonraki âyetin “Ve (sana gelince ey Nebî!) Sen nereden bileceksin o (müşrikin) arınacağına dair bir ihtimal bulunduğunu veya alacağı öğüdün kendisine bir yarar sağlayacağını?” denilerek söze “sen” diye başlanılması “iki ayrı öznenin” olduğunu göstermektedir ki böylesine güçlü bir delili görmezlikten gelmek doğru değildir.

Nitekim bu iki delili günümüz müfessirlerinden Mustafa İslamoğlu tefsirinde ayrıntılı şekilde açıklamış ve kanaatini gerekçeleriyle ortaya koymuştur. (Bkz. Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yay., İstanbul, 2012, s. 1222, 1 nolu dipnot.)

Biz de İslamoğlu’nun ortaya koyduğu mezkûr iki gerekçeye ilave olarak üçüncü bir gerekçeden daha bahsetmek ve bu görüşü daha da kuvvetlendirmek istiyoruz.

Konuyla ilgili bizim tespit ettiğimiz üçüncü kanıt şu âyetlerdir:

“Gerçek şu ki, [ey insanlar] size kendi içinizden bir Elçi gelmiştir: Sizin [öte dünyada] çekmek zorunda kalabileceğiniz sıkıntıdan ötürü kendini [zihnen] büyük bir yük altında hisseden; (ve hidayete erişmeniz hususunda) size çok düşkün [ve] müminlere karşı şefkat ve merhametle dolu bir Elçi...” (Tevbe, 9/128)

“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın (ve onlar senin etrafında toplandı). Eğer kaba-saba ve katı kalpli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Toplumu ilgilendiren konularda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (O’na dayanıp güven). Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/159)

Görüldüğü üzere Yüce Allah bu âyetlerde “Hz. Peygamber’in insanlara karşı son derece nazik ve kibar olduğunu, onların hidayete ermelerini arzuladığını, üzerlerine hassasiyetle titrediğini, katı kalpli olmadığını, kimsenin kalbini kırmadığını, aksi halde çevresindekilerin dağılıp gideceklerini” haber vermektedir. (Nitekim Kur’an-ı Kerim bütün peygamberlerin insanlara karşı yumuşak kalpli olduklarını haber vermektedir. Örneğin Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Şuayb ve Hz. Yahya’nın yumuşak kalpli olduklarıyla ilgili şu âyetlere bakılabilir: Tevbe, 9/114; Hûd, 11/75, 87; Meryem, 19/12-13; Saffât, 37/101-102)

Kanaatimizce Abese suresinin ilk iki âyetini yorumlayan ve Hz. Peygamber’i surat asan ve âmâya sırtını dönen bir kimse olarak tanıtan İslam bilginleri Tevbe suresi 128 ile Âl-i İmrân suresinin 159. âyetini göz ardı etmekte, bazı zayıf rivayetleri esas alarak yüzünü ekşiten ve surat asan kişinin Hz. Muhammed olduğunu iddia edebilmektedirler. Oysa insanlara her zaman yumuşak davranan ve katı kalpli olmadığı mezkûr âyetlerde açıkça haber verilen Hz. Peygamber’i yüzünü ekşiten ve surat asan biri olarak tanıtmak doğru değildir. Çünkü böyle bir davranış yukarıdaki âyetlerin ifade ettiği manaya ters oluğu gibi “tüm toplumlara rahmet” (Enbiyâ, 21/107) ve “üsve-i hasene olan birisinin” (Ahzab, 33/21) kişiliğini/ karakterini/ ahlâkını da tam olarak yansıtmamaktadır. Kaldı ki Abese suresinin 1. ve 2. âyetini bu şekilde yorumlamak Hz. Peygamber’i olduğundan farklı ve yanlış tanıtmaktır ki, bu da çok büyük bir vebaldir. Dolayısıyla Hz. Muhammed suratını asmamış, Mekkeli müşrik kodamana daha fazla ilgi göstermiş ve âmâyı bir süre olsun ihmal etmiştir. Yani; “onun Rabbi tarafından uyarılma/ azarlanma gerekçesi surat asması değil, görme engelliye yeteri kadar ilgi göstermemesi ya da göstermekte geç kalması”dır.

Sonuç olarak, Kur’ân ahlâkı ile ahlaklanan Hz. Peygamber’in bir engelliye surat asması, yüzünü ekşitip ona sırtını dönmesi veya onu küçük görmesi asla söz konusu değildir. Suratını asan “Mekkeli zengin bir müşrik”tir. İnsanlıktan nasibini almamış bu adam kendisi gibi seçkin, varlıklı ve itibarlı birisinin gözleri görmeyen fakir biriyle eşit görülmesini, kendi yanına kadar gelebilmesini, aynı anda muhatap alınmasını hazmedememiş ve kibrinden çekip gitmiştir. Dolayısıyla Abese suresinin ilk iki âyetinin muhatabı her asırda böyle davranan ve davranacak olan müstekbir mütreflerdir. Abese suresi 3 ila 10. âyetlerin muhatabı ise Hz. Peygamber ve her dönemde onun izinden giden ve gidecek olan Müslümanlardır. Tekrar ifade edelim ki surat asıp giden kibirli adam Hz. Peygamber değil Mekkeli zengin kâfirdir; bu narsistin/ hedonistin ismi de o kadar önemli değildir. Çünkü âyette eleştirilen söz konusu zihniyet mensupları kıyamete kadar var olmaya devam edecektir. Şu halde, hem Hz. Peygamber’den hem de onun ümmetinden istenen ve beklenen “arınmak ve İslâm’ı öğrenmek için iştiyakla gelene, Yüce Allah’ı tanımak isteyene ve O’na saygıda kusur etmeyene her zaman önem ve öncelik vermek, onlara yeteri kadar zaman ayırmak ve onları asla ihmal etmemek”tir. Ancak sosyal konumuna ve servetine güvenerek kendini müstağni gören ve şımaranlara da en güzel örnek olmaya, yumuşak bir dil kullanmaya ve güzel bir metot ile onları da İslam’a davet etmeye aralıksız devam etmektir. (04.12.2015)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 



3431 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır - 28/12/2019
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
Beyin Göçü ve Yetenekli Gençler - 28/12/2019
Beyin Göçü ve Yetenekli Gençler
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir? - 28/12/2019
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Saat