• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam747
Toplam Ziyaret5115365
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Müslümanların Tanrı Tasavvurundaki Problemler
14/01/2016

Müslümanların Tanrı Tasavvurundaki Problemler

 

Müslümanların dertleriyle dertlenen kimseler, günümüz Müslümanlarının tanrı tasavvurlarında ciddi problemler olduğunun farkındadır. Çünkü toplumla birlikte olan, sürekli onlarla sohbet eden, onların dertlerini dinleyen ve fildişi kulelerine çekilmeyenler bunu rahatlıkla gözlemleyebilirler.

Bizim tespitlerimize göre toplumumuzda şu tür tanrı tasavvurları mevcuttur:

1. Bazı Müslümanlar Yüce Allah’ı insanların yapıp ettiklerini gören, bunun karşılığında ceza ve mükâfat veren bir Yaratıcı olarak düşünmekte, sadece bireysel ibadetler yaparak O’nun rızasını kazanacaklarını zannetmekte, “İslâm’ı bir değerler sistemi olarak benimsemekte zorlanmakta ve kültürel Müslümanlıkla yetinerek” cenneti elde edeceklerini zannetmektedirler.

2. Bazı Müslümanlar da Yüce Allah’ı keyfine göre hareket eden, kâinatı keyfince yöneten sonsuz güç ve kudret sahibi “bir kral” olarak düşünmekte, O’nun antropomorfik bir tanrı olduğunu zannetmekte ve O’na bir türlü güvenememektedirler. Çünkü O, eğer keyfî kararlar alıyorsa aldığı bu kararlardan her an vazgeçebilir ve doğal olarak da böyle bir tanrıya güvenilmez.

3. Birçok Müslüman da kendilerine öyle öğretildiği için Yüce Allah’ı her yerde, her zaman, her şeyi görüp gözeten biri olarak düşünmekte; ancak bunun tam olarak böyle olduğundan emin olamamakta; bu konuda ciddi şüphe ve tereddütleri bulunmaktadır. Bunlar imanlarını kaybedecekleri endişesiyle bunu açıkça ifade edememekte, susmayı tercih etmekte, kafa karışıklıklarını gidermek için de hiçbir gayret göstermemektedirler. Oysa böyle bir tavır içinde olmaya devam etmeleri durumunda imanlarını kaybetmeleri kaçınılmaz görünmektedir.

4. Bazı Müslümanlar da etraflarına bakmakta, insanların zengin-fakir, işçi-patron, sağlıklı-engelli, zalim-mazlum olmalarından hareketle Yüce Allah’ın dünyada yaşanan haksızlıkları engellemediğini düşünmekte, O’nun yeterince adil davranmadığı hususunda bir kanaate sahip olmakta, imanlarını kaybedecekleri endişesiyle bunu tam olarak itiraf etmekten de çekinmektedirler. Oysa bu gibilerin de bu tür tasavvurlar/ algılar içinde olmaları ve böyle kalmaları durumunda imanlarını koruyabilmeleri oldukça zordur.

Görüldüğü üzere toplumda mevcut bu dört tanrı tasavvurunda ciddi problemler vardır ve bu algıların derhal düzeltilmesi şarttır/ elzemdir. Bunu yapacak olanlar ise dini kendilerine meslek edinen din adamları, eğitimciler ve yöneticilerdir. Kısaca, bu konuda herkes üzerine düşen vazifeyi yapmak zorundadır ve görevlerini savsaklayanlar vebal altındadır. Yüce Allah’a iman ve itimat konusundaki bu zafiyet derhal giderilmelidir. Aksi halde mezkûr kişilerin imanlarını daha da kaybedip, “şirke, küfre, nifaka veya isyana düşmeleri” söz konusudur. Çünkü böyle bozuk tanrı tasavvurlarına sahip kimselerin İslam’dan çıkması ve cehennemi boylamaları kaçınılmazdır; zira etraf bir sürü “sinsi ayartıcılarla” doludur ve böylelerinin aldatılmaları da çok kolaydır.

Nitekim burada şu âyetleri tekrar hatırlatmakta ve böylelerini uyarmakta fayda mülahaza ediyoruz:

“Ey mü'minler! Allah'a, Resulü'ne, Resulü'ne indirmiş olduğu Kitab'a ve daha önce indirilmiş kitaplar(ın tahrif olmamış asılların)a iman ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse koyu bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa, 4/136)

“Bedevîler, “Biz imana erdik” derler. De ki [onlara, ey Muhammed]: “Siz [daha] imana ermediniz: ‘Biz [zahiren] teslim olduk’ demeniz daha doğrudur; çünkü [gerçek] inanç henüz kalplerinize girmiş değil.”  Ama Allah'a ve Elçisi'ne [gerçekten] kulak verirseniz O, hiçbir işinizin boşa gitmesine izin vermez: çünkü şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.” (Hucurât, 49/14)

Görüldüğü üzere âyetler imanın önemine dikkat çekmekte, “iman edenlere” tekrar “iman etmeleri” tavsiyesinde bulunmakta, bedevilerin imanlarının henüz kalplerine yerleşmediğini ifade etmekte ve Müslümanlara Kur’ân ve Sünnet’e sımsıkı sarılmalarını, aksi halde amellerinin boşa gideceğini haber vermektedir.

İşte böyle problemli tanrı tasavvurlarına sahip “sözde Müslümanların” bu âyetler üzerinde düşünmeleri ve kâmil bir mümin olmak için gayret göstermeleri gerekmektedir.  

Çünkü görünen o ki, “sözde Müslümanlar” sadece zor zamanlarda Yüce Allah’ı hatırlamakta, rahata erince O’nu unutmakta; O’nun ilkelerini önemsememekte ve dini değerleri hayatlarının dışına itmektedirler. Mesela girilecek önemli bir sınav öncesi cami ve “türbelere” (!) koşarken, oralarda dualar ederken, nafile namazlar kılarken, sair zamanlarda “farz olan beş vakit namazı bile kılmamakta”, samimiyetle dua etmemekte, kendilerine bahşedilen sayısız nimetlere de şükretmemektedirler.

Bu bakımdan ölüm, hastalık, felaket, musibet, çaresizlik ve sıkıntı anında Yüce Allah’ı hatırlayan, ama sonrasında O’nu unutanların doğru bir tanrı tasavvuruna sahip oldukları söylenemez (Yunus, 10/22-23; Lokmân, 31/32). Zaten böyle yarım yamalak bir imana sahip olanların da tam ve kesin olarak inanmadıkları Yüce Yaratıcı’ya içtenlikle dua etmeleri beklenemez. Her ne kadar başları sıkışınca fıtratlarına dönseler, vicdanlarının sesini dinleseler, dini Allah’a halis kılarak dua etseler de imanları pamuk ipliğine bağlı olduğu için rahata erince verdikleri o sözden cayarlar ve içtenlikle yaptıkları o duaları da unuturlar.  

Bir insan, başka zamanlar kendisini hiç hatırlamayan, arayıp sormayan bir arkadaşının yıllar sonra kendisine işi düştüğünde arayıp sormasını ve istekte bulunmasını nasıl yadırgıyorsa, Yüce Allah da yoktan var ettiği ve sayısız nimetler bahşettiği bir kulunun öleceği an kendisini hatırlamasından, iman ettiğini ikrar etmesinden, yalvarıp yakarmasından hoşnut olmaz. Böyle bir kuluna Yüce Allah; “Şimdi mi?” (Yunus, 10/51, 91) diye sorabilir ve isteğini kabul etmeyebilir. Dolayısıyla herkesin bu hususta doğru düşünmesi, aklını başına alması ve hayatının her anında Yüce Allah ile sağlıklı bir ilişki/ iletişim kurması, O’na kulluk etmesi, rahat zamanlarında da sıkıntılı anlarında da sürekli O’na dua etmesi şarttır. Çünkü “dar zamanda” çalacağı kapıyı “var zamanda” da çalmayan kimsenin yüzüne o kapılar her an kapanabilir.

Kaldı ki dua ve niyaz sıradan bir istekte bulunma hali değildir. Dua, kulluk şuuru, ibadet hazzı ve coşkusu içinde ihlasla yapılması gereken, kulun kendini Yüce Allah’a en yakın hissettiği andır ve bu fırsat çok güzel değerlendirilmelidir. 

Bu itibarla, bozuk ve problemli tanrı tasavvurlarına sahip Müslümanlar, bu anlayışlarını düzeltmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamaz ve Rabbin rızasını da kazanamazlar.

Dolayısıyla “sözde Müslümanlar” bir an önce yukarıda zikredilen uydurulmuş dinin ürettiği bozuk Tanrı tasavvurlarından “sağlam ve güvenilir dinî bilgilerle” kurtulmaya çalışmak zorundadırlar. Aksi halde kendisini Müslüman zanneden birçok kimsenin şirke, küfre, nifaka saplanması ve hak yoldan uzaklaşması söz konusudur. Böylelerinin saplandıkları o bataklıklardan kurtulabilmeleri de mümkün değildir. Taklidi imanlarını tahkiki hale getirmeyenlerin, Yüce Allah’ın her an kendisiyle ve ona şahdamarından daha yakın olduğuna şeksiz şüphesiz iman etmeyenlerin, her zaman O’na güvenip dayanmayanların, O’nun gönderdiği Kur’an’ın ilkelerini özümsemeyenlerin, Hz. Peygamber’i her konuda kendilerine model almayanların Müslüman olabilmeleri/ kalabilmeleri, Yüce Allah’ın rızasını kazanabilmeleri ve cenneti elde edebilmeleri imkânsızdır.

Sonuç olarak, Müslümanlara sahte ümitler dağıtan yarım hocalar artık akıllarını başlarına almalı, doğru bir Allah tasavvuruna sahip olmak için kafa zonklatmalı ve halka da güvenilir dinî bilgiler vermelidirler. Kaldı ki bu, onların boyunlarının borcudur. Aksi halde dünyada kazandıkları o paraların/ servetlerin/ maaşların/ itibarların hesabını ahirette veremeyeceklerdir. Ayrıca insanların kendilerini gösterdiği o saygıya layık olamayarak ortaya koydukları ya da savundukları “yarım yamalak dinî bilgiler” nedeniyle de vebal altında kalmaktan kurtulamayacaklardır. Böylece günahları kat be kat artacak, mitoloji, mevzû hadis, hikâye, masal, bidat ve hurafelerle yanılttıkları bu zavallılardan önce cehennemi boylayacaklardır. (15.01.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 



3246 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır - 28/12/2019
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
Beyin Göçü ve Yetenekli Gençler - 28/12/2019
Beyin Göçü ve Yetenekli Gençler
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir? - 28/12/2019
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Saat