Düşmanlarını Tanımayanlar Onlarla Yaptığı Savaşı Kaybetmeye Mahkûmdur!

Yüce Allah, insanlığa gönderdiği en son mesajı Kur’ân-ı Kerim’de inananlara dünyada “mücadele etmeleri gereken tüm sinsi düşmanlarını” teker teker tanıtmış ve onların özellikleri hakkında “formül niteliğinde çok değerli bilgiler” vermiştir. Zira böyle olmasaydı Müslümanların Yüce Allah’a mahşer günü itiraz etmeleri ve dünyadaki düşmanlarının kendilerine doğru dürüst tanıtılmadığını, o yüzden de onlara yenildiklerini iddia etmek gibi bir hakları söz konusu olabilirdi. Ancak bu kapı, tamamıyla kapatılmış ve hiçbir itiraza mahal bırakılmamıştır. Çünkü Kur’ân, müminlere tüm düşmanlarının vasıflarını açıklamıştır. Dolayısıyla yapılması gereken Kur’ân’ın ne dediğine bakmak, onu doğru anlamak ve düşmanlarını iyi tanımaktır.

İşte Kur’ân’ın bu mesajlarını çok iyi değerlendiren ve onu en güzel şekilde anlayıp uygulayan örnek insan Hz. Peygamber’i model alanlar düşmanlarını alt etmeyi başarabilir, onların tuzaklarını bozabilir, Yüce Allah’ın rızasını kazanıp cenneti elde edebilir.

Örneğin Kur’ân’da münafıkların özellikleri tek tek anlatılmaktadır. Bu âyetlere bakarak düşmanlarını tanımayanların, gereken tedbirleri almayanların, onlara gafil avlananların yenildiklerinde tüm suçu münafıklara atmaları ya da ağlayıp sızlamaları doğru değildir. Zira münafıklar nifaklarının gereğini yapmış, Yüce Allah’a, İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık etmiş ve dini değerlerle sinsice savaşmışlardır.

Yine Kur’ân’da kâfirlerin vasıfları tek tek anlatılmaktadır. Bu âyetlere bakarak düşmanlarını tanımayanların, gereken tedbirleri almayanların, onlara gafil avlananların yenildiklerinde tüm suçu kâfirlere atmaları ya da ağlayıp sızlamaları doğru değildir. Zira kâfirler küfürlerinin gereğini yapmış, Yüce Allah’a, İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık etmiş, dinî ve ahlâkî değerlerle açık ve gizli savaşmışlardır.  

Kur’ân’da müşriklerin vasıfları tek tek anlatılmaktadır. Bu âyetlere bakarak düşmanlarını tanımayanların, gereken tedbirleri almayanların, onlara gafil avlananların yenildiklerinde tüm suçu müşriklere atmaları ya da ağlayıp sızlamaları doğru değildir. Zira müşrikler şirklerinin gereğini yapmış, Yüce Allah’a, İslâm’a ve Müslümanlara her fırsatta düşmanlık etmiş, dini değerlerle savaşmış, ürettikleri sahte kutsal varlıklara tapınmış ve akıllarını kullanmayı reddetmişlerdir.

Kur’ân’da fâsıkların özellikleri tek tek anlatılmaktadır. Bu âyetlere bakarak düşmanlarını tanımayanların, gereken tedbirleri almayanların, onlara gafil avlananların yenildiklerinde tüm suçu fâsıklara atmaları ya da ağlayıp sızlamaları doğru değildir. Zira fâsıklar fısklarının/ fücûrlarının gereğini yapmış, günaha dalmış, doğalarına yabancılaşmış, Yüce Allah’a, İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık etmiş, dinî değerlerle savaşmış, müminlerin birliğini bozmak için çevirmedik entrika/ dolap/ fırıldak bırakmamışlardır.

Kur’ân’da mücrimlerin vasıfları tek tek anlatılmaktadır. Bu âyetlere bakarak düşmanlarını tanımayanların, gereken tedbirleri almayanların, onlara gafil avlananların yenildiklerinde tüm suçu mücrimlere atmaları ya da ağlayıp sızlamaları doğru değildir. Zira mücrimler suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş, küstahça kibirlenmiş, yanlıştan dönmemiş, Yüce Allah’a, İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık etmiş, dinle ve dini değerlerle savaşmışlardır.

Kur’ân’da zalimlerin vasıfları tek tek anlatılmaktadır. Bu âyetlere bakarak düşmanlarını tanımayanların, gereken tedbirleri almayanların, onlara gafil avlananların yenildiklerinde tüm suçu zalimlere atmaları ya da ağlayıp sızlamaları doğru değildir. Zira zalimler zulmü kişiliklerinin bir parçası haline getirmiş, zulüm yapmayı normal görmüş, menfaatleri için ilkenin değil gücün yanında yer almış, belden aşağı vurmuş, Yüce Allah’a, İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlıkta sınır tanımamış ve ömür boyu dinle ve dini değerlerle açıktan ve gizlice büyük bir savaş yürütmüşlerdir.

Sonuç olarak Kur’ân-ı Kerim, inananlara dünyada “mücadele etmeleri gereken tüm düşmanlarını” teker teker tanıtmıştır. Başta “insanın göğsünde olan, görünmeyen ama sesi işitilen, işi gücü gizli gizli vesvese vermek olan, ama hakikati (Kur’ân’ın ilkelerini) duyunca sinen ve susan vesvâsi’l-hannâs” olmak üzere “görünen tüm insan şeytanlarının vasıflarını” çok iyi açıklamıştır. Dolayısıyla Kur’ân ve Sünnet’e bakarak bu sinsi ayartıcıları tanımayan ve onların çağrılarına kulak vererek sırat-ı müstakîm’den ayrılanlar kaybetmeye mahkûmdurlar. Öyleyse Kur’ân ve Sahih Sünnet’in ne dediğine bakmadan, düşmanlarını tanıma zahmetine katlanmadan körü körüne gidip düşmanlarının ağına takılanlar, eğer bir suçlu arıyorlarsa aynaya bakmalı ve kendileriyle yüzleşmelidirler. Yok eğer bunlar inatla ve ısrarla hâlâ bütün suçu/ kabahati Yüce Allah’a atıyorlarsa bunlar sadece sefihlerdir. İşte böyleleri hem Yüce Allah’ın lanetini hem de bu beyinsizlikleri yüzünden cehennemde ebediyen kalmayı hak etmiş zavallılardır. (22.01.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi