• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam678
Toplam Ziyaret5137770
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Cin İnsanlara Musallat Olur mu?
11/02/2016

Cin İnsanlara Musallat Olur mu?

 

Daha önce bu köşede “Cinler, Cinciler, Üfürükçüler ve Şeytanlar Kimlerdir!” başlıklı bir makale kaleme almış ve cinler hakkında özet ve özlü bilgiler vermiştik. Ancak görünen o ki cin problemi aynen devam etmekte ve insanlar cinlerle ilgili yarım yamalak “dinî  bilgilere(!!)” inanarak hem kendilerine hem de çevrelerine büyük zararlar vermektedirler.

Biz o yazımızda kısaca şunları söylemiştik:

Câhiliye dönemindeki cinciler, kendilerinin özel cinlere ve şeytanlara sahip olduklarını, bunların semadan haber getirdiklerini, metafizik âlemle irtibat kurma özeliklerinin kendilerine bahşedildiğini, böylece gaybı bildiklerini iddia eder, insanları buna inandırır ve sömürürlerdi.

Günümüzde de tüm dünyada cinciler, üfürükçüler, büyücüler, muskacılar, falcılar, kâhinler, medyumlar, astrologlar ve benzeri tüm sahtekârlar aynı şeyleri söyleyerek insanları kandırmaya devam etmektedirler. Çünkü insanın gaybı öğrenme merakı onu istismara açık hâle getirmekte, böylece hakikatlerden kolayca uzaklaşmasına neden olmakta, “cin terimi” etrafında oluşturulan korku, mitolojik unsurlarla beslenerek artmakta ve dinî bilgisi yetersiz insanları esir almaktadır.

İnsanoğlu başına sıkıntılar geldiğinde Yüce Allah’a değil de bu cincilere sığınmakta, üfürükçülerden medet ummakta ve çok büyük bir yanlış yapmaktadır. Dolayısıyla böyle insanların ahiretlerini kaybedecekleri aşikârdır. Çünkü İmam Şâfiî; “Her kim bir cin gördüğünü yahut cinlerle görüştüğünü söylerse yalan söylemiştir ve yalan söyleme suçuyla cezalandırılır” diyerek önemli bir gerçeğin altını çizmiştir. Aynı şekilde günümüz İslâm âlimlerinden Prof. Dr. İlyas Çelebi de “cinleri ancak Peygamberlerin görebileceğini, son Peygamber Hz. Muhammed’den sonra cinleri gördüğünü iddia edenlerin doğru söylemediğini ve bunlara asla itibar edilemeyeceğini” ifade etmiştir. Tüm bu uyarılara rağmen hâlâ sahtekâr cincilere inanan insanlar hiç masum değildir ve onlar da çok büyük bir vebal altındadırlar.

Zira bu namus fukaralarının kast ettiği ve kullandıklarını söyledikleri “cinler” başka bir âlemde/ başka bir boyutta imtihan olmaya devam eden cinlerdir. Söz konusu cinlerin bu dünyaya gelebilmeleri ve insanlarla görüşebilmeleri asla mümkün değildir. Bu görüşmeyi yaptığını iddia edenlerin hepsi istisnasız “yalancı ve sahtekâr”dır. Bu itibarla Müslüman olduğunu söylediği halde hâlâ cinlerle görüştüğünü iddia eden kişi ya Kur’an ve Sünnet’i bilmemekte ya da bu iki kaynağın emirlerini ciddiye almamaktadır. Şu sûreyi bir kez daha hatırlamamızda yarar vardır:

De ki: (Gerek görünen varlık olan şeytanlaşmış) insanlardan ve (gerekse) görünmeyen varlık (olup da) insanların sadırlarında/ göğüslerinde (sürekli) onlara (kötü düşünceler) fısıldayan sinsi ayartıcının (insanın nefsine kodlanmış takvâ programına değil de, fucûr yazılımına uygun hareket etmesini isteyen, işi gücü gizli gizli vesvese vermek olan, ama hakikati/ Kur’ân’ın ilkelerini duyunca sinen ve susan çok iyi gizlenmiş şeytânî sesin) şerrinden (bitip tükenmek bilmeyen tuzaklarından, hile ve desiselerinden, süslü yalanlarından, yanlış yönlendirmelerinden, dürtüklemelerinden ve kışkırtmalarından) insanların Rabbine, insanların Melikine, insanların İlâhına sığınırım.”(Nâs, 114/1-6).

Kanaatimizce insanı kandırmaya ve ayartmaya çalışan, bunun için de sürekli ilginç öneri ve tekliflerde bulunan, yanlışlarını/ hezeyanlarını süslü, haklı ve doğru gösteren ve insanın apaçık düşmanı olduğu Kur’ân’da haber verilen “şeytan/ vesvâsi’l-hannâs/ garûr”, insanın dışında başka bir yerde değil, bizzat her insanın kendi sadrında/ göğsündedir. Onun orada olmasının temel nedeni de insanın imtihan ediliyor olmasıdır. Nitekim onu ve dışarıdaki insan şeytanlarını düşman bilen ve onları yenmeyi başaran cenneti elde edecektir.

Bir kez daha ifade edelim ki, Arapçada “cin” teriminin “ateşten yaratılan akıl ve sorumluluk sahibi varlık, melek, görünmeyen, yabancı, maharetli/ usta/ uzman, gözle görülmeyen küçük varlık, mikrop/ virüs/ bakteri, ilk defa görüldüğünde insanı şaşırtan canlı” gibi çok çeşitli anlamları vardır.

Kanaatimizce Nas sûresinde “cin” kavramı “görünmeyen” anlamında kullanılmıştır. Tıpkı aynı kökten gelen “cenin” teriminin de böyle bir kullanımı söz konusudur. Zira “cenin” de anne karnında görünmediği ama varlığı bilindiği için “cenin” olarak adlandırılmıştır. Yine aynı kökten gelen “cünûn (akıl hastalığı/ delilik)” ile “cinnet” kavramları da böyledir. Zira bunlar da görünmezler ama varlıkları bilinir; çünkü neden oldukları problemler insanın davranışlarına yansır ve başka insanlar da bunu gözleriyle görürler. Bu nedenle mezkûr sûredeki “cin” kavramına eğer “ateşten yaratılmış ve başka âlemde imtihan edilen akıllı ve sorumluluk sahibi varlıklar” manası verilecek olursa anlam tamamen bozulur, Kur’an’ın kast etmediği bir sonuca ulaşılır ve Yüce Allah’ın hitabının/ mesajının doğru anlaşılması güçleşir. Böylece içinden çıkılması kolay kolay mümkün olmayan problemlerin zuhuruna neden olunur ve cincilerin eline de tepe tepe kullanmaları ve insanları aldatmaları için malzeme verilmiş olur.

Dolayısıyla bütün benliğiyle Yüce Allah’a inanıp teslim olmayan, O’na tekrar döneceğini idrak etmeyen ve O’nunla sağlıklı bir ilişki/ iletişim kuramayan insanoğlu, “cin” terimiyle neyin kast edildiğini çok iyi bilmek ve anlamak zorundadır. Mutlaka işin doğrusunu öğrenmek ve zihninde oluşan şüpheleri gidermek/ izale etmekle görevlidir. Eğer yanlış şeyler öğrenerek “cinlerden” ve “cincilerden medet ummaya” başlamışsa suçlu sadece ve sadece kendisidir. Zira bir insan temiz ve helal olmayan gıdalarla beslenirse kendini zehirler ve hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Aynı şekilde zararlı bilgi/ düşünce/ inanç/ görüş/ fikir/ ideoloji ile de beslenirse ruhunu kirletir, sağlıklı tefekkürün hakkını veremez, zekâsını köreltir, muhakemesini yok eder, doğru kararlar alamaz ve kendine yazık eder.

Sonuç olarak, dinî metinlerde geçen “cin” teriminin nerede, nasıl, niçin ve hangi anlamda kullanıldığı çok iyi bilinmelidir. Aksi halde ne Kur’an’ı ne de hadisleri doğru anlamak mümkün olabilir. “Cin” kavramını yanlış anlayarak, onu tek anlama hapsederek, bu zamana kadar ortaya çıkmış hatalı görüşlere itibar ederek, körü körüne bunları savunarak, gerçeğin peşinde koşmayı reddederek ve işin kolayına kaçarak hatada ısrar edenler kaybetmeye mahkûmdurlar, demiştik.

Daha önce yaptığımız bu uyarıları bir kez daha hatırlattıktan sonra şu gerçeğin altını kalın çizgilerle tekrar çizelim ki, “cinlerin insanlara musallat olması diye bir şey” asla söz konusu değildir. Bu tür iddialar vahyin aydınlatmadığı Câhiliye zihniyetinin ürünü basit/ seviyesiz/ bozuk/ sapkın/ batıl/ zararlı düşüncelerdir. Nitekim Câhiliye devrinde insanlar, cinlerin insanlara musallat olduğuna, cinlerle evlenildiğine, kötü cinlerin insanın üzerine çökebildiğine, onu boğabildiğine, uçurumdan aşağı atabildiğine ve öldürebildiğine inanırlardı. Yine bu devrin insanları, cinlerin gökten bilgi çalıp falcılara, kâhinlere ve arraflara verdiklerine, cinlerin hayvan suretine girebildiğine, özellikle yılan suretinde insanlara göründüklerine inanırlardı.

İşte bu tür yalan yanlış bilgileri hâlâ din diye anlatan bir takım kimseler yüzünden insanlar cinlerden korkmakta ve ruhsal problemler yaşamaktadırlar. Bu tür zırvaların etkisiyle ruhunun çalışma düzenini bozan imanı zayıf kimseler kendi kafalarından cin üretmekte, “halüsinasyonlar görmekte”, açık kalan pencereden içeri giren rüzgârın savurduğu perdenin arkasında cinlerin olabileceğini hayal etmekte, vehimlere kapılmakta ve buna da inanmaktadırlar. Bu hezeyanları dinleyen birtakım cahiller de “bu halüsinasyonları/ varsanımları/ sanrıları/ var sanmaları” “cinlerin varlığına delil olarak” getirmekte, cinlerin bu dünyaya gelebilecekleri yalanına böylesine “pespaye/ indî/ zannî şeyleri kanıt olarak” göstermekte, “körler sağırlar birbirini ağırlar” misali birbirlerini avutmakta, bu masalları dinleyen kimi açıkgöz cinciler de “Sana cin girmiş, sana cin musallat olmuş, onu ben çıkartırım, benim cinlerim var, şu kadar paranı alırım, seni o cinden ancak ben kurtarırım, o cini ben yakarım” diyerek ağlarına düşürdükleri bu gibi cahilleri kandırmakta ve maddî ve manevî sömürmektedirler.

Dolayısıyla tüm bunlara sebebiyet verenler Allah indinde kesinlikle sorumlu olduklarını/ olacaklarını bilmelidirler. Bir başka ifadeyle Câhiliye zihniyetinden tevarüs eden bu zararlı fikirleri/ hurafeleri hâlâ “hadis” diye naklederek cinleri yanlış tanıtanlar da, “âyetleri” çalakalem yorumlayarak cin terimine yanlış anlamlar yükleyenler de, bu eksik ve hatalı bilgileri din diye millete anlatanlar/ satanlar da, araştırma zahmetine katlanmadan hemencecik bu hurafelere inananlar da, bütün bunları fırsat bilerek insanları sömüren cinciler de mesuldürler. Bu yaptıklarının bedeli her birine mahşer günü mutlaka ama mutlaka ödetilecektir.

Ayrıca sebeplere dokundurtmayarak sonuçlardan şikâyetçi olanlar da bu yaşananlar da büyük pay sahibidirler ve onlar da bu büyük vebalden kurtulamayacaklardır. Çünkü dokundurtmadıkları bu uydurulmuş yalanlar pek çok gerçeğin üzerini örtmekte ve İslâm’ın da doğru anlaşılmasını güçleştirmektedir. Nitekim sağlam muhakeme ışığında bu sorunları tespit etmeyenler ve eleştirel aklı devre dışı bırakanlar hiçbir zaman değişemezler. Değişemedikleri zaman da gelişemezler. Gelişemeyince de insanlığa son din İslâm’ın doğru ve güvenilir dinî bilgisini sunamazlar. Böylece hurafelerden de kurtulamazlar.

Öte yandan elbette “ateşten yaratılmış, başka bir âlemde ve oranın şartlarına özgü koşullarda imtihan edilen, akıl ve sorumluluk sahibi cinler” vardır. Bizim kanaatimize göre onların da kendi ırkları, dilleri, renkleri, kendi içlerinden çıkmış peygamberleri ve kutsal kitapları mevcuttur. Ancak onların “trilyonlarca ışık yılı öteden” insanların yaşadığı bu dünyaya gelebilmeleri kesinlikle mümkün değildir. Peygamberler dâhil tüm insanlar, cinleri ancak ve ancak mahşer meydanında görebileceklerdir. Onların da cenneti hak edenleri cennete, cehennemi hak edenleri cehenneme gideceklerdir.

Yani çok anlamlı kelimelerden olan “cin” kavramına doğru ve yerinde anlam vermek gerekmektedir. “Cin” teriminin “ateşten yaratılan akıl ve sorumluluk sahibi varlık, melek, görünmeyen, yabancı, maharetli/ usta/ uzman, mikrop/ virüs/ bakteri” gibi çok çeşitli anlamları olduğunu söylemiştik. Hiçbir araştırma zahmetine katlanmadan, siyak ve sibaka bakmadan, âyet ve hadislerde geçen “cin” terimini ilk gördüğü anda ona “tek anlamı yapıştıran” ve iyi bir şey yaptığını zanneden sözde âlimler/ hoca müsveddeleri hem kendilerine hem de İslâm’a büyük zarar vermekte ve tüm insanlığa yazık etmektedirler.

Bizim araştırmalarımıza göre Hz. Peygamber’in getirdiği Kur’ân’ı dinleyen ve İslâm’ı kabul eden “cinler” (yabancılar) Taberî’nin de ifade ettiği üzere “Nusaybin yöresinde yaşayan, o zamanlar ticaret maksadıyla Mekke’ye gelen, tahrif edilmiş Yahudi inancına mensup Mekke’ye yabancı” kimselerdir. Nitekim Cin sûresinin mezkûr âyetleri, bu kimselerin Hz. Peygamber’le tanıştıktan sonra İslâm’ı kabul ettiklerini, şehirlerine döndükleri zaman halklarını uyardıklarını ve Yahudi din adamlarıyla giriştikleri mücadeleleri haber vermektedir. Özetle, Hz. Peygamber’in tebliğini dinleyen mezkûr “cinler” Mekke’ye yabancı olan ve bu şehre dışarıdan gelen kimselerdir. Mekkelilere göre onlar cindir, çünkü yabancıdır, oraya misafir olarak gelmişlerdir. Eğer âyet ve sahih hadisler anlaşılmaya çalışılırken, “asırlardır mevcut olan ve kaynaklarda bulunan bu anlamlar” göz ardı edilir ve körü körüne yanlışta ısrar edilirse çok yanlış sonuçlara ulaşılması kaçınılmaz olur. Böylece İslâm yanlış tanıtılır; insanlara cinlerin musallat olduğunu iddia edenlerin ekmeğine yağ sürülür ve bu işin vebali de çok büyük olur.

Yine cin kelimesinin anlamlarından bir diğeri de “gözlü görülmeyen çok küçük canlı, mikrop, virüs, bakteri” demektir. Örneğin Hz. Eyyûb çok büyük acı, elem, eziyet, bitkinlik, yorgunluk ve bezginlik hissetmesine neden olan hastalığını Yüce Allah’a arz ederken kendisine “şeytanın” dokunduğunu söylemiştir ki (Sa’d, 38/41) onun kast ettiği “şeytan” hastalanmasına neden olan mikroptur. Yine Hz. Peygamber, “cinin/ şeytanın” çöplüklerde ve pis yerlerde yaşadığını söylemiş ve ashabını temizlik konusunda uyarmıştır ki, onun kast ettiği “cin” mikroplardır. Yine Hz. Peygamber “cinin/ şeytanın” esnerken insanın ağzından içeri girebileceğini, bu yüzden esnerken ağzın kapatılması gerektiğini söylemiştir ki, onun kast ettiği “cin/ şeytan” havada uçuşan ve hastalıklara neden olan virüslerdir/ bakterilerdir. Yine Hz. Peygamber evde artan yemeklerin ağzının kapatılmasını, aksi halde içine “cinin/ şeytanın” gireceğini söylemiştir ki onun kast ettiği “bazı sürüngenler vasıtasıyla kaplara bulaştırılabilecek” mikroplardır. Yine Hz. Peygamber “cinin/ şeytanın” insanın tırnakları arasında olabileceğini söylemiş ve ellerin sık sık yıkanmasını tavsiye etmiştir ki, onun kast ettiği “cin” insan sağlığına zarar veren ve gözle görülmeyen mikroplardır/ virüslerdir. Yine Hz. Peygamber, büyük abdesti yaptıktan sonra kemik parçalarıyla veya tezekle taharetlenilmemesini, -çünkü o zamanlar şimdi ki tuvaletler yoktu- zira onlarda “cin/ şeytan” olabileceğini söylemiş ve bunu yasaklamıştır ki, onun tezeğin/ kemiğin üzerinde olabileceğini söylediği “cin” insan sağlığına zararlı ve gözle görülmeyen küçücük mikroplardır. Özetle, Hz. Peygamber’in sözlerinde geçen “cin/ şeytan” kavramına hep aynı anlam verilirse ““gözlü görülmeyen çok küçük canlı, mikrop, virüs, bakteri” gibi anlamlar göz ardı edilirse, asırlardır sözlüklerde mevcut olan bu anlamlar devre dışı bırakılırsa, körü körüne yanlışta ısrar edilirse, İslâm’ın yanlış tanıtması kaçınılmaz olur. Böylece insanlara cinlerin musallat olduğunu söyleyenlerin ekmeğine yağ sürülür ve bu işin vebali de çok büyük olur.

 Yine cin kelimesinin anlamlarından bir diğeri de “maharetli, usta, işinin ehli, gözü açık, cin gibi adam!” demektir. Hz. Süleyman’ın çalıştırdığı “cinler” işte böyle kimselerdir. Yani “işini profesyonel yapan, dalgıçlıkta maharetli, becerikli, hamarat, işinde usta, mahir mimarlardır, kısaca cin gibi adamlar”dır. Bir başka ifadeyle bunlar Hz. Süleyman’ın ülkesine başka beldelerden çalışmak için gelen yabancı ustalardır/ işçilerdir/ uzman kişilerdir. Bu nedenle âyetlerde geçen ve Hz. Süleyman’ın çalıştırdığı söylenen cinlere “başka bir âlemde imtihan edilen cinler” anlamı verilirse “maharetli, usta, işinin ehli, gözü açık, cin gibi adam veya yabancı” şeklindeki manalar göz ardı edilirse, Arap dilinde asırlardır olan ve kullanılan bu anlamlar devre dışı bırakılırsa, körü körüne yanlışta ısrar edilirse Kur’ân-ı Kerim’in yanlış yorumlanması kaçınılmaz olur. Böylece “Hz. Süleyman’ın da cinleri vardı, onları çalıştırıyordu işte!” diyen ve bu yanlış bilgiden hareketle “insanlara cinlerin musallat olduğunu söyleyenlerin” ellerine koz verilir, ekmeklerine yağ sürülür, onlar da bu malumatlara bakarak insanları kolayca kandırırlar. Buna neden olanlar da ahiret günü bu büyük vebalden asla kurtulamazlar.

Özetle, Arapçadaki “cin” kelimesi çok anlamlı kelimelerden biridir. Eğer Kur’ân ve Sünnet’e bütüncül yaklaşılmaz, siyak ve sibak göz ardı edilir, akl-ı selim devre dışı bırakılırsa doğru sonuçlara ulaşılamaz ve insanlara “cin”ler hakkında doğru ve güvenilir bilgiler verilemez. Câhiliye zihniyetinden tevarüs eden tortularla/ uyduruk/ çürük/ mesnetsiz bilgilerle meselelere yaklaşılmaya devam edilirse hiçbir doğru sonuca ulaşılamaz. Kendi temel kaynaklarında geçen “cin/ şeytan” kavramına doğru dürüst bir anlam veremeyenleri hiçbir gayr-i Müslim ciddiye almaz. Çünkü kendi metinlerini anlamaktan aciz olanlar başkalarına örnek olamaz. Böylece tüm dünyaya model/ tanık/ şahit olması gereken Müslümanlar görevlerini hakkıyla yapmadıkları için de vebalden kurtulamaz. (12.02.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 



7783 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.432432.5624
Euro34.631634.7704
Saat