• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam1018
Toplam Ziyaret5142315
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Kur'an ve Sünnet, Kadına Yönelik Şiddeti Reddeder -1-
18/02/2016

 

 

 

 

Kur'an ve Sünnet, Kadına Yönelik Şiddeti Reddeder -1-

 

İslâmiyet, hem Câhiliye dönemindeki dinî anlayışa hem de yerleşik örf ve adetlere nispetle kadının sosyal, ekonomik ve hukukî konumunda çok mühim değişiklikler yapmış ve kadınlara önemli haklar tanımıştır. Kadınlar da erkekler gibi Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Kur’ân-ı Kerim, kadın ve erkeğin “nefs-i vâhide”den yani; “ilk canlı, ilk öz ve ilk cevherden” yaratıldığını, “insan olarak” aralarında hiçbir farkın bulunmadığını ve Allah katında her ikisinin de sorumluluklar yönünden eşit ve aynı değere sahip olduğunu haber vermiştir.

Allah Teâlâ, kadın ve erkeğin huzurlu ve mutlu bir hayat sürmelerini temin etmek ve neslin devamını sağlamak amacıyla birbirini tamamlayan iki çift olarak yaratmış, eşiyle huzur bulması için aralarına meveddeh (içini dinî değerlerin doldurduğu sevgi) ve rahmeti yerleştirmiş; kadınların evlenirken kocalarından sağlam bir teminat aldıklarını söylemiş; erkeklere hanımlarına iyi davranmalarını emretmiş ve boşanırken bile güzellikle ayrılmalarını tavsiye etmiştir.

Hz. Peygamber de Kur’ân’ın çizdiği bu çerçeveye uygun olarak; “Kadın ile erkeğin bir bütünün iki eşit parçası olduğunu” söylemiş, kadınların sorunlarıyla yakından ilgilenmiş, kocalarıyla anlaşmazlığa düşen kadınlara arabuluculuk yapmış ve kendisi de aile yaşantısıyla onlara iyi bir rol model olmuştur.

Hz. Peygamber, bir yolculuk esnasında kervanda bulunan kadınları “kristallere” benzeterek kervanın genç sürücüsü Enceşe’den “narin ve nazik olarak tanımladığı kadınları” incitmemesi için develeri yavaş sürmesini istemiştir. Yaşanan bu olay, Hz. Peygamber’in kadınlara bakışını ve onlara verdiği değeri açıkça göstermektedir. Bununla beraber hadisin râvîsi Ebû Kılâbe’nin çevresindekilere söylediği; “Rasûlullah’ın kullandığı bu kelimeyi şimdi sizden birisi kullansa, onunla alay edersiniz/ dalga geçersiniz” şeklindeki sözü, İslâm toplumunun Hz. Peygamber’den sonra geldiği noktayı ve geriye gidişi göstermesi bakımından kayda değerdir.

Gerçekten de İslâm toplumlarında kadına yönelik uygulamalar her zaman Kur’ân ve Sünnet’in çizdiği çerçevede şekillenmemiş, zaman zaman eski kültür ve gelenekler egemen olmuştur. Bazen kökleşmiş ataerkil aile anlayışı ve bu anlayış çerçevesinde kadın haklarını kısıtlayan telakkîler âyet ve hadislerin yorumlanmasında etkili olmuş, bazen de sıhhati şüpheli rivâyetler bu tür yorumların yapılmasına müsait bir zemin hazırlamıştır. Tarihte ve günümüzde kadınlara ayrımcılık ve haksızlık yapılmışsa bu, İslâm’dan değil toplumların geleneklerinden kaynaklanmıştır. Çünkü İslâm’ı kabul eden birçok kavim, geçmiş dinî inanç ve geleneklerini bir çırpıda terk edememiş, bunları yeni dine taşımış, üstelik erkekleri ilgilendiren bazı konularda “örf ve adetler dinden daha baskın” çıkabilmiştir.

İslâmiyet esas itibarıyla tek evliliği önermiş, ancak adaletli davranmak şartıyla gerektiğinde çok evliliği de müsaade etmiştir. Bu bakımdan teaddüd-ü zevcât bir “emir” değil, “şartları oldukça ağır bir ruhsat”tır. Dört kadınla evlilik, kadınların haklarını ihlal eden ve sorumsuzca kullanılan bir kurum değil, zarurî ve geçerli sebeplerin bulunduğu durumlarda başvurulması gereken bir “çare”dir. Nitekim bu teorik imkâna rağmen İslâm toplumlarında çok evliliğin yaygın olmadığı da bilinmektedir.

Şöyle ki; Hanbelî mezhebine göre kocalarının ikinci evlilik yapmasını istemeyen kadınlar, bunu nikâh esnasında şart koşma hakkına sahiptirler. Kadınların ileri sürdüğü bu şart bağlayıcı olup kocanın ikinci eşle evlenmesini imkânsız hâle getirmektedir. Uygulamada bunun azımsanamayacak kadar çok örneği mevcuttur. Ancak Batı’da bazı kimseler, İslâm’ın çok eşliliğe müsaadesini “bir emir” gibi algılamakta, sonra da bu algılarını/ varsayımlarını İslâm’a mal ederek bunu ön yargıyla eleştirmekte ve İslâm hakkında olumsuz bir imaj yaymaya çalışmaktadırlar. Onların bu tavırları, ya art niyetten ya da İslâm hakkındaki eksik ve yanlış bilgilerinden kaynaklanmaktadır. Ancak şurası da ayrı bir gerçektir ki, Müslümanlar arasında “birden fazla kadınla evlenen erkeklerin sayısı, Batı’da kadınlarla evlilik dışı cinsel ilişki yaşayan erkeklerden çok daha az”dır.

Bu makalede Nisâ sûresi 34. âyet ile Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nde “yatağına başkasını alan kadınla ilgili söylediği söz”de geçen “darebe” fiiline verilen anlam üzerinde durulmuş ve bu bağlamda kadına yönelik şiddet olgusu değerlendirilmiştir.

Bütün toplumlarda olduğu gibi İslam toplumlarında da karı-koca arasında bir anlaşmazlık çıkması durumunda sorunun nasıl halledileceği konusu önemli bir problem teşkil etmektedir. Böyle bir durumda kocanın karısı üzerinde ne gibi bir hakkı ve yetkisi olduğu hususu en fazla tartışılan mevzuların başında gelmekte ve konu genellikle Nisâ suresi 34. âyet bağlamında ele alınmaktadır.

Dikkatlice bakıldığında görüleceği üzere bu âyet, kocasına karşı “nüşûzlarından korkulan kadınlar”ı konu edinmekte, doğrudan “nâşize kadınlar” ifadesi bile kullanılmamaktadır. Dolayısıyla aradaki bu fark oldukça önemlidir. Çünkü mezkûr âyet, eşler arası “özel bir durum”a dikkat çekmekte ve “nüşûz” vâki olduğunda yapılması gerekenleri anlatmaktadır. Bir başka ifadeyle, kocaya “nüşûz” problemini fark ettiği an yuvayı yıkılmaktan kurtarması için bazı “önleyici tedbirler” alması tavsiye edilmektedir. Bu itibarla, “özel bir sorundan” bahseden âyetin sosyal hayatta kadın-erkek ilişkisini düzenleyen “temel bir yöntem” gibi algılanması ve öyle aktarılması doğru değildir.

Öte yandan klasik yorumcuların çoğunluğu, “nüşûzundan korkulan kadına” ilk önce nasihat edileceğini, hatasından dönmemesi halinde yatakların ayrılacağını, bunun da etkili olmaması halinde ise hafifçe dövülebileceğini (darb) ifade etmektedir. Böyle bir yoruma/ sonuca ulaşılmasında ise “nüşûz” ve “darb” kelimelerine verilen manaların oldukça etkili olduğu görülmektedir. Nitekim bu kelimeler “birden çok anlama sahiptir” ve kanaatimizce ilahî mesajın doğru anlaşılabilmesi için âyette geçen “darb” ve “nüşûz” kavramlarına verilecek mana doğru tespit edilmelidir.

 

Nüşûz Kavramı ve Anlamları

Genel olarak “itaatsizlik” manası verilen “nüşûz” kelimesi, “aile huzurunu bozacak şekilde eşine kafa tutmak, isyan etmek, üstünlük taslamak, gözü dışarıda olmak ve normalin dışına çıkmak” gibi anlamlara gelmektedir. “Nüşûz, “eşler arası sadakati zedeleyip şiddetli geçimsizliğe yol açan davranışlar” şeklinde de tanımlanmaktadır. Mezkûr âyette geçen “nüşûz” kavramının kapsamına “kendisini kocasından üstün görerek ona karşı incitici ve aşağılayıcı davranışlar sergileyen, kocasının evin reisi/ kavvâm (yönetici) olmasını bir türlü hazmedemeyen, ona karşı sözel, psikolojik ve duygusal şiddet uygulayan veya kocasına karşı sadakatsizlik yaptığı hususunda birtakım emareler beliren, eşine ihanet ettiği şüphesi bazı delillerle güçlenen” kadınların dâhil edilmesi söz konusu olabilir.

Çünkü bir yerde “korkudan” söz ediliyorsa orada “bazı emarelerin” bulunması gerekir. Sağlıklı bir insan durup dururken, sebepsiz yere bir şeylerden korkmaz. Dolayısıyla âyette geçen “nüşûzundan korkulan kadınlar ifadesi doğru anlaşılmalıdır. Bu nedenle “kadının sadakatsizlik ve iffetsizlik yaptığına dair bazı iz, işaret ve belirtilerin ortaya çıkması” söz konusudur.

Bu arada şu hususu tekrar hatırlatmakta yarar vardır: Nisâ suresi 34. âyet, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan saliha kadınları değil, tam aksine “nüşûzundan korkulan kadınları” ilgilendirmektedir. Dolayısıyla bu âyeti gerekçe göstererek, böyle bir suç işlemeye yönelmemiş iffetli ve namuslu kadınları yaptıkları küçük hatalar nedeniyle dövmek yahut bu âyete dayanarak “kadına yönelik şiddeti savunmak” kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir.

Bir kısım meallerde “nüşûz” kelimesine “dikbaşlılık”, “hırçınlık”, “serkeşlik” veya “kötü niyet” gibi çeşitli anlamların da verildiği görülmektedir ki, kanaatimizce bu tür yorumlar da eksik, hatalı ve abartılıdır. Zira bu tür ifadeler, kocanın keyfi davranışlarına kapı aralayabilecek mahiyettedir. Böyle genel ifadeler, her tarafa çekilebilir ve erkeklerin şiddete başvurmalarına imkân/ zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla bize göre “nüşûz” kavramına “iffetsizlik ve sadakatsizlik” anlamının verilmesi halinde söz konusu sorun en aza indirilebilir.

Nitekim mezkûr âyetin başlarında “sâliha kadınların Allah’a gönülden bağlı olanlar ve Allah’ın korumasını emrettiği iffet ve namuslarını kocalarının gıyabında da koruyanlar” olduğu ifade edildikten hemen sonra “nüşûzundan korkulan kadınlar” konusuna geçilmektedir ki, “nüşûz” kavramına “iffetsizlik ve sadakatsizlik” anlamının verilmesi halinde siyak ve sibak arasındaki uyum da böylece sağlanmış olmaktadır. Çünkü “iffetsizlik ve sadakatsizlik”, “cinsel konularda aile hukukunu çiğneyerek var olanla yetinmeyip zinaya yeltenmek” şeklinde de açıklanmaktadır. Bu nedenle aile huzurunu ve birliğini bozan böyle hayâsız bir davranışın sürdürülmemesi ve aile yuvasının yıkılmaktan kurtarılması için bazı önleyici tedbirler içeren söz konusu “üç aşamalı plan”ın devreye sokulması gerekmektedir.

Kanaatimizce Nisâ suresi 34. âyet, “bir yaptırım, seçenek veya cezalandırmadan” söz etmemekte, aile yuvasının dağılmasını önlemek için eşler arasında “üç aşamalı bir planın” devreye sokulmasını tavsiye etmektedir. Nitekim bu plan, usûlüne uygun işletildiğinde çözümün sağlanacağı ve kadının hatasını fark ederek yanlışından dönebileceği âyetin devamından anlaşılmaktadır. Çünkü âyet; Eğer itaat ederlerse, (hatalarını fark edip pişman olur ve dürüst davranırlarsa) artık onların aleyhine başka bir yol aramayın (haddi aşmayın, onları incitmeyin, bu konuyu sürekli gündeme getirip aleyhlerine kullanmayın!)” uyarısını yapmaktadır. Bu nedenle yarattığı kullarının hangi durumlarda ne tür tepkiler ortaya koyacağını en iyi bilen Yüce Allah’ın verdiği bu mesaj doğru anlaşılmalıdır. Çünkü Yüce Allah, toplumun en küçük yapı taşı olan ailede sorun çıkmasını istememekte, çıkarsa da çözümüne ilişkin “doğru, yerinde, tutarlı yol ve yöntemleri” önceden haber vermektedir. Nitekim ancak huzurlu bir ailede yetişmiş imanlı ve ahlaklı bireyler tüm dünyaya İslâm’ı temsil ve tebliğ edebilir; yeryüzünde hukukun üstünlüğünü sağlayabilir; insanlığa model ve tanık olabilir. Bu itibarla, karı-koca ilişkilerinin yerlerde süründüğü, her gün kavgaların yaşandığı Müslüman bir ailenin tüm dünyaya örnek olabilmesi ve erdemli nesiller yetiştirebilmesi neredeyse imkânsızdır.

Bu arada akla şöyle bir soru gelebilir: “Peki söz konusu iffetsizliği/ sadakatsizliği yapan bir koca ise ve karısıyla yetinmeyerek başkalarıyla zinaya kalkışmışsa -ama bu durum dört güvenilir şahitle tespit edilememişse- yapılması gereken nedir?” Böyle bir durumda olması gereken şey; o kötü fiili işleyen ya da işleme ihtimali güçlü bir şekilde ortaya çıkan adamın karısıyla “karşılıklı anlaşma yolunu seçerek” (en-Nisâ, 4/128) aradaki sorunu çözmesi, hatasını fark etmesi, günahına pişman olması ve bu yanlışından bir an önce vazgeçmesidir.

Konuyu haftaya kaldığımız yerden işlemeye devam edeceğiz. (19.02.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



4079 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451932.5820
Euro34.798834.9382
Saat