• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam88
Toplam Ziyaret5137180
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Kur'an ve Sünnet, Kadına Yönelik Şiddeti Reddeder -2-
25/02/2016

 

 

Kur'an ve Sünnet, Kadına Yönelik Şiddeti Reddeder -2-

 

Darb Kavramı ve Anlamları

Nisâ suresi 34. âyette geçen “darebe” fiilinin birçok anlamı vardır. Bu kelime; “bir şey üzerine bir şey oluşturmak, yollarda ayakla iz oluşturmak, rızık, ticaret veya savaş amacıyla sefere çıkmak, tuvalete defi hacet yapmak için hızlı gitmek, bir yere bir şey dikmek, bir şeyi bir şeye çarpmak, karıştırmak, suda yüzmek, bir şeyi kaldırmak, el ile işaret etmek, sıkı tutmak, kavgadan ve belâdan kaçmak, bir yere varıp dikilmek, örnek vermek, gezmek, engel olmak, kazanmak, mühürlemek, mahkûm etmek, uzaklaştırmak, ayırmak, ayrılmak, kovmak, vurmak, kabul ettirmek, terk etmek, def etmek, iptal etmek, salmak” gibi birçok anlamı mündemiçtir. Lügat anlamları çeşitlilik arz eden “darebe” kelimesinin Kur’ân’daki kullanımları bu manaların bir kısmını içermektedir.

Günümüz Tefsir uzmanlarından Mehmet Okuyan, bu âyeti delil göstererek kadınların dövülebileceği kanaati veya kabulünün “Kur’ânî dayanaktan yoksun” olduğu görüşündedir (Okuyan, Mehmet, “Kadına Yönelik Şiddete Kur’ân’ın Bakışı”, OMÜİFD, Samsun, 2007, Sayı: 23, s. 126). Bu itibarla, “darebe” fiiline her zaman ve zeminde “dövmek” anlamının verilmesi uygun değildir. Çünkü hem geçmişte hem de günümüzde sanki bu kelimenin başka  hiçbir anlamı yokmuş gibi ilk akla gelen “dövmek” anlamının verilerek “İslâm’ın kadını şiddete maruz bıraktığı” ve “kadına ikinci sınıf varlık muamelesi” yaptığı tezini ısrarla işleyenlerin elini güçlendirmek ve özellikle kadınların kafasını karıştırmak doğru değildir. Çünkü “dövmek” Kur’ân’ın kast etmediği ve Hz. Peygamber’in de hiç yapmadığı ve tavsiye etmediği bir durumdur. Nitekim gerek hadis kitapları gerekse Hz. Peygamber’in hayatından bahseden eserler, onun eşlerini dövdüğüne dair hiçbir olaydan söz etmemiştir. Eşi Hz. Âişe, Rasûlullah’ın hanımlarını ve hizmetçilerini dövdüğüne hiç rastlamadığını ifade etmiştir. (Müslim, 43/Fedâil, 20 (II, 1814), nr: 79; İbn Mâce, 9/Nikâh, 51 (I, 638)

Hz. Peygamber; “Müslümanların en hayırlılarının eşlerine en iyi davrananlar” (Tirmizî, 10/Radâ, 11 (III, 466); İbn Mâce, 9/Nikâh, 50 (I, 636) olduğunu, “Ancak kötü kimselerin eşlerini döveceğini” (Ebû Dâvûd, 12/Nikâh, 42 (II, 608-609); İbn Mâce, 9/Nikâh, 51 (I, 638-639) söyleyerek ashabını bundan sakındırmış ve toplumun genlerine iyice yerleşmiş bulunan dayağı tamamen ortadan kaldırmak için mücadele vermiş ve bir keresinde de şunları söylemiştir: Siz eşlerinizi köle döver gibi dövmekten hiç utanmıyor musunuz? Gündüz dövüp gece (hiç sıkılmadan onlarla) birlikte oluyorsunuz öyle mi?” (Buhârî, 67/Nikâh, 93 (VI, 153), 65/Tefsir, 91/1 (V, 83-84); Müslim, 51/Cennet, 13 (III, 2191), nr: 49; İbn Mâce, 9/Nikâh, 51 (I, 638).

Görüldüğü üzere İslâmî kaynaklarda kadın dövmeyi eleştiren, böyle bir tavır içinde olanları azarlayan ve kınayan “sahih ve hasen hadisler”in yanı sıra, dayağı tavsiye eden “zayıf ve mevzû rivâyetler” de vardır. Bu itibarla, Hz. Peygamber’den nakledilen güvenilir hadislere itibar etmek ve uydurma olanlarını terk etmek gerekmektedir. Aksi halde hem Hz. Peygamber’i hem de son din İslâm’ı yanlış tanıtmak kaçınılmaz görünmektedir.

Diğer taraftan kadınları dövmenin Câhiliye toplumunda olduğu, Kur’ân’ın sadece bu “fiilî durumu” beyan ettiği, Kur’ân ve Sünnet’in böyle bir uygulamayı korumak ve sürdürmek gibi bir tavrının olmadığı, “dövün!” ifadesinin teşvik içermediği, aksine kadınların haklarını tedricen iyileştirme sürecinin ilk ayağına işaret ettiği şeklinde de yorumlar yapılmaktadır. (Güner, Osman, “İslâm Düşüncesinde Kadına Yönelik Şiddet Söylemine Bir Bakış”, OMÜİFD, Samsun, 2007, Sayı: 23, s. 58-59)

Öte yandan yapılan çeşitli araştırmalarda da ortaya çıktığı üzere “fizikî, psikolojik ve sözel şiddet” kullanarak sonuç almaya kalkışmak sorunlara geçici çözüm sağlamaktan öte herhangi bir anlam taşımamaktadır. İdeal bir İslâm toplumunda baskı, şiddet ve zor kullanmalara yer yoktur. Bunlar kısa vadeli/ anlık/ geçici tedbirlerdir. Çünkü insanlar hiçbir zaman dayakla ve sopayla eğitilememişlerdir. Dayak yemekten korktuğu için bazı davranışlarını değiştiren ya da değiştirmiş görünen kimse aslında hatasını anlamamıştır. O, sadece baskı altına alınmış, susturulmuş ve sindirilmiştir. Bu kimse, bulduğu ilk fırsatta aynı yanlışları tekrarlayacak ve benzeri suçları yeniden işleyebilecektir. Dolayısıyla doğru, kalıcı ve ideal olan; insanların zihin dünyasına sarsılmaz, şaşmaz ve eskimez evrensel hukuk ve ahlak ilkelerini yerleştirmek, bunların kalıcı davranışlara/ erdeme dönüşmesini sağlamak, sahih ve güvenilir bilgilerle, doğru yol, yöntem ve metotlarla insanları ikna etmek ve böylece onların hakikati bulmalarına yardımcı olmaktır. Karşılaşılan sorunların şiddete, dayağa, despotluğa ve kabalığa başvurulmadan da çözülebileceğini onlara öğretmektir.

Şimdi Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nde “yatağına yabancı bir erkeği alan kadına yapılması gerekeni” açıklarken kullandığı “darebe” fiiline verilen anlam üzerinde duralım.

 

Kadına Yönelik Şiddete Delil Olarak Gösterilen Hadis

Müfessirlerin büyük çoğunluğu, nasıl Nisâ suresi 34. âyette geçen “darebe” fiiline “hafifçe dövün!” anlamını vermişlerse, hadisçilerin büyük bir kısmı da Veda Hutbesi’nde “yatağına başkasını alan kadına” verilecek cezayı ifade ederken geçen “darebe” fiiline “hafifçe dövün!” manasını vermişlerdir.

 

Hadiste Geçen “Darb” Kavramı

Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nde şöyle dediği haber verilmektedir: “...Kadınlar hakkında Allah’tan korkun! Onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız. Allah’ın sözü uyarınca namuslarını helal kıldınız. Onların sizin yataklarınıza sevmediğiniz bir adamı almamaları ve namuslarınızı korumaları sizin onlar üzerindeki haklarınızdandır. Eğer böyle bir şey yaparlarsa onları hafifçe (darb) dövün. Sizin de onların geçimini ve giyimlerini sağlamanız onların sizin üzerinizdeki haklarındandır...” (Müslim, 15/Hac, 19 (I, 889-890), nr: 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56 (II, 462); Tirmizî, 44/Tefsir, 9 (V, 273-274); İbn Mâce, 25/Menâsik, 84 (II, 1025)

Yukarıdaki rivâyette geçen “darebe” fiiline mezkûr âyetteki gibi “hafifçe dövün” manasının verilmesi birçok problemi de beraberinde getirmektedir. Kanaatimizce Hz. Peygamber bu sözüyle mezkûr âyeti kast ederek “nüşûzundan endişe edilen kadına” “nasihat ve yatağı ayırmanın” fayda vermediği durumlarda “bir müddet kocasından ayrı kalarak mekân değiştirmesini” önermiş olmalıdır. Nitekim Tirmizî’nin naklettiği rivâyette “Yataklarda yalnız bırakın!” ifadesi yer almaktadır.

Diğer taraftan Hz. Peygamber, karısının başka bir erkekle yasak ilişkide bulunduğuna dair -dört güvenilir şahit dışında- (en-Nisâ, 4/15; en-Nûr, 24/4, 7-9, 13) bazı delillere veya iddialara ulaşan kocaya sorunu daha da içinden çıkılmaz hâle sokan dayağa başvurmadan önce mantıkî ve insanî çözüm yolu olan “nasihati, yataklarda ayrı kalarak bedensel ve duygusal teması kesmeyi ve nihayet ayrı bir mekâna taşınarak çözüm yolları aramayı” tavsiye etmiş olmalıdır. Ancak Hz. Peygamber’in Kur’ân ile uyumlu bu önerisinin bazı râvîler tarafından yanlış anlaşılması veya mana ile rivâyet esnasında onun kast etmediği hususların hadise idrâc edilmesi, böylece söz konusu kelimenin kaynaklara bu şekilde girmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Mehmet Okuyan, yukarıdaki rivâyetin oldukça problemli olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Bir kadın eğer yatağına bir başkasını almışsa onun yaptığı bu işin adı zinadır ve cezası da Nûr suresi 2. âyette açıkça beyan edilmiştir. Bu âyetin sonunda yer alan “Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız Allah’ın dinini veya hükmünü uygulamada sizi bir şefkat kaplamasın” ifadesiyle, rivâyette yer alan “Onları (hafifçe) dövün” ifadesi kanaatimizce birbiriyle uyuşmamaktadır. Kaldı ki yapılan bu iş eğer zina ise bu konuda sadece taraflardan birine yani; kadına ceza verilip erkekten söz edilmemesi de rivâyetin güvenilirliği noktasında kuşku uyandırmaktadır. Hadisin başında zikredilen “Allah’ın emaneti olarak alınan kadının dövülebilmesi”ni kabul etmek, emanete verilen anlamı değiştirmektedir. Emanet diye tanıtılan eşlerin dövülmesi emanete hıyanetten başka nedir ki?” (Okuyan, “Kadına Yönelik Şiddete Kur’ân’ın Bakışı”, s. 124) Okuyan, eşine uyguladığı şiddeti “dinî bir işlem” gibi göstermeye çalışanların yanlış yaptığını ve bu eylemlerine Kur’ân ve Sahih Sünnet’ten delil getirebilmelerinin de mümkün olmadığını ifade etmektedir. (Okuyan, “Kadına Yönelik Şiddete Kur’ân’ın Bakışı”, s. 126-127)

Öte yandan Kur’ân-ı Kerim, birbirleriyle anlaşamayan ve boşanmak zorunda kalan eşlere bile “güzellikle ayrılın!” (el-Bakara, 2/229; et-Talak, 65/2) emrini vermekte, onlara “insanca muamele ve karşılıklı haklara riâyeti” (el-Bakara, 2/228-241; et-Talak, 65/6-7) tavsiye etmekte ve asla şiddet çağrıştıran ifadeler kullanmamaktadır. Bu bakımdan İslâm’ı hâlâ kadınlara dayak atılmasını tavsiye eden bir din gibi göstermeye çalışmak doğru değildir. Çünkü Kur’ân ve Sünnet, kadına yönelik şiddete hiçbir zaman pirim vermemiş, dayağa açık kapı bırakmamış ve bunu bir seçenek/ yöntem olarak da sunmamıştır. Nitekim Hz. Peygamber, eşine şiddet uygulayarak elini kıran Sâbit b. Kays’a oldukça sert tepki göstermiş ve daha öncede benzer bir suçu işlediği anlaşılan Sâbit b. Kays’a derhal eşini boşamasını söylemiştir. Görüldüğü üzere Hz. Muhammed’in kadına yönelik şiddet konusundaki bu tavrı; onun “yol gösterici, aydınlatıcı ve bilinçli davranışın tarzını yani; Sahih Sünnet’ini” ortaya koymaktadır. Şöyle ki, “Afrâ b. Mu’avviz’in kızı Rubeyyi’den nakledildiğine göre Sâbit b. Kays, hanımı Abdullah b. Ubeyy’in kızı Cemîle’yi dövüp elini kırmıştı. Erkek kardeşi bu durumu Nebî’ye şikâyet edince Hz. Peygamber Sâbit b. Kays’ı yanına çağırtmış ve ona: ‘Hanımınla ilgili alman gereken kararı alıp onu boşa(r mısın?)!’ dedi. O da olumlu cevap verince Hz. Peygamber Cemîle’ye, bir iddet/ temizlik süresi bekleyip ailesinin yanına dönmesini emretti.” (Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb, Sünenu’n-Nesâî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 27/Talâk, 53 (VI, 186)

Bu hâdisede Hz. Peygamber’in uygulamasından çıkartılan sonuç şudur: Eğer erkek hanımını döverse bu zannedilenin aksine Nisâ suresi 34. âyetten aldığı bir hak değildir. Çünkü dövmek makul bir davranış değil, aksine sonunda boşanmanın olduğu haddi aşmadır. Eğer mezkûr âyet dövmeyi emretseydi ve dövmek normal bir davranış olsaydı, Hz. Peygamber bu evliliği sona erdirmez, tam tersine “Allah’ın bir emrinin yerine getirilmesi” olarak görür ve boşanmayı önermezdi. (Okuyan, “Kadına Yönelik Şiddete Kur’ân’ın Bakışı”, s. 124)

Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in hanımı Hz. Âişe de eşine sadakatsizlik yaptığı iftirasıyla karşı karşıya kaldığı zaman Kur’ân’ın tavsiyesinde olduğu gibi “geçici bir süre evden ayrılmış” ve kendisine herhangi bir şiddet uygulanmamıştır. Bu itibarla, sadakatsizlik ve iffetsizlik suçlamasıyla karşılaşan kadınlara da “dayak” yerine “evden ayrılma ve konunun vuzuha kavuşması için bekleme” tavsiyesinin yapıldığı ifade edilebilir.

Diğer taraftan “kadınlara dayak atılmasının bir emir değil, ilâhî bir müsaade” olduğu şeklindeki savunmacı bir yaklaşımın da ciddi dayanaklardan yoksun görünmektedir. Çünkü bu işlem, bir müsaade içeriyorsa nasıl olur da Yüce Allah’ın izin verdiği bir şeyi Hz. Peygamber çirkin görür ve buna mesafeli durabilir? Üstelik ashâbına kadınları dövmemelerini tembih edebilir? (Okuyan, “Kadına Yönelik Şiddete Kur’ân’ın Bakışı”, s. 125)

Bu bakımdan, pek çok anlamı bünyesinde barındıran bir kelimeye sürekli aynı manayı vererek kadına yönelik şiddete meşrûiyet kazandırmak, Kur’ân ve Sünnet’i birbiriyle çelişir göstermek ve ortaya çıkan tenakuzlara da inandırıcı ve ikna edici deliller/ cevaplar sunamamak doğru değildir. Bu nedenle söz konusu âyet, Kur’ân’ın ilk müfessiri ve uygulayıcısı Hz. Peygamber’in “fiilî sünneti” doğrultusunda anlaşılmak ve yorumlanmak durumundadır.

Konuyu haftaya kaldığımız yerden işlemeye devam edip inşallah bitireceğiz. (26.02.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

 



4612 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Saat