• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam78
Toplam Ziyaret5141375
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
İşinize Gelince Kader Gelmeyince Değil, Öyle mi?
22/04/2016

İşinize Gelince Kader Gelmeyince Değil, Öyle mi?

İnsanoğlunun başına bir felaket gelince; Alın yazısı! Kader işte! Elden ne gelir! Olacağı varmış! Felek, kara talih, kara yazı, kader, kısmet, nasip!” gibi kavramların arkasına sığınır, kendini teselli eder, hatalarını görmek istemez, iradesini yok sayar ve böylece sorumluluktan kaçmaya çalışır. Ona bu yaptığının yanlış olduğunu söylediğinizde ise kendini rahatlatacak, haklı olduğunu söyleyecek birilerini arar ve bulur. Bulmakta fazla güçlük çekmez; çünkü etraf kaderciliği din edinmiş bir sürü adamla doludur. Körler sağırlar birbirini ağırlar diyaloğu başlar; herkes birbirini rahatlatır ve mutlu bir şekilde ayrılırlar.

Mesela kaderciler, dünyalık kazanmak için sonuna kadar gayret eder ve alacaklarından asla vazgeçmezler. Ama onlara dinî sorumluluklarını hatırlattığınız zaman kırk dereden su getirir ve işi yokuşa sürerler; “Kalemler kaldırılmış, olacaklar yazılmış, alın yazısı işte, benim çabam  bir şeyi değiştirmez ki!” diyerek sorumluluktan kaytarmaya çalışırlar.

Ancak onlara “Bu kadar kendini yorma, soğuk sıcak demeden koşuşturma! Nasıl olsa rızkın ayağına gelir seni bulur! Çalışmasan da olur! Otur oturduğun yerde!” desen sana inanmaz ve yüzüne dönüp “Böyle saçmalık mı olur?” dercesine bakarlar. 

Yine onlara “Meyve bahçendeki ağaçlarla, bağınla ve bostanınla ilgilenme! Onları budama! Çapalama! Sulama! Gübreleme! Hastalanırlarsa da bakımını yapma! İlaç kullanma! Nasıl olsa o bahçenin toprağında neyin ne kadar biteceği yazılmıştır! Senin bahçeden alacağın ürün Allah katında takdir edilmiştir! Sen bunu asla değiştiremezsin! Kendini yorma! Soğuk sıcak demeden koşuşturma! Çalışmasan da olur!” desen sana inanmazlar; yüzüne dönüp bön bön bakarlar ve seni yadırgarlar.

Yine onlara; “Koyunların başına çoban tutma! Nasıl olsa kurtların yiyeceği, hırsızların çalacağı, hangisinin telef olup hangisinin kaybolacağı ezelde takdir edilmiştir. Hem senin onları korumaya gücün yetmez! Boş ver! Nasıl olsa Allah’ın dediği olur!” desen seni garipserler ve içlerinden de sana kızarlar.

Aynı şekilde onlara “Arabanın, evinin, işyerinin kapısını kilitleme! Sen kilitlesen de kilitlemesen de değişen bir şey olmaz. Sana takdir edilen başına gelir! Merak etme! Kapıyı kilitlemenin bir anlamı yok! Sen Allah’ın kaderinden asla kaçamazsın!” desen sana inanmaz ve haline acırlar. İçlerinden “Bu adam kafayı yemiş herhalde!” derler.

Yine onlara “Hastalanınca doktora gitme! İlaç kullanma! Doktorlar ‘kesin ameliyat’ demişlerse de aldırma! Çünkü ameliyat olsan da olmasan da değişen bir şey olmaz. Sana takdir edilen başına gelir! İyileşeceksen iyileşirsin! Boşver doktoru, ilacı, tedaviyi, hastaneyi! Allah’ın kaderinden kaçamazsın!” desen sana inanmaz ve hâl çareleri aramaya devam ederler. İçlerinden de “Bu adam kesin kafayı yemiş!” derler.

Görüldüğü üzere bu kişiler dünya işleri söz konusu olunca aklını ve muhakemesini kullanmakta, her türlü tedbiri amakta, ihtiyatlı hareket etmekte ve kendilerini engellemeye çalışanları da cehaletle, ahmaklıkla ve aptallıkla suçlamaktadırlar. “Salak bu adam! Öyle şey mi olur! Tedbir almak lazım! Konuştuğu lafa bak! Arabanın, evinin, dükkanının kapısını kilitleme! Doktora gitme! İlaç kullanma!” diyor diye dalga geçerler.

Fakat aynı kişiler, sıra dinî meselelere gelince bunları hep “kadere” havale ederler. Hiç şüphesiz bütün bunların sebebi, hakikat onlara ağır geldiği ve sorumluluk almaktan kaçtıkları içindir. Çünkü dinî konularla alakalı tembellik onların işlerine gelmektedir. Hakiki bir tevekkül inancı yerine sözde bir tevekkülle kurtulacaklarını zannetmektedirler. (Buraya kadar aktardığımız görüşlerden bazılarının ayrıntıları için şu çalışmaya bakılabilir: İslamoğlu, Mustafa, Hasan el-Basrî’nin Kader Risalesi ve Şerhi, Düşün Yay., İstanbul, 2012, s. 174-175).

Oysa Yüce Allah, kullarını bir şeye mecbur etmişse o şeyden mesul tutmaz. Mesul tutmuşsa o şeyi yapmaya mecbur bırakmaz. Kullarını özgür iradeleriyle başbaşa bırakır. Zira kullarını mecbur ettiği şeyden mesul tutmak, O’nun adaletiyle bağdaştırılamaz.

Çünkü insanları özgür iradeleriyle seçip yapamadıkları, tam aksine yapmaya mecbur bırakıldıkları eylemlerden dolayı sorumlu tutup cezalandırmak ya da onları özgürce seçip yapamayacakları işlerle yükümlü kılmak adalete, hikmete, akla ve mantığa aykırıdır. Bu bakımdan Yüce Allah’ın böyle bir adaletsizlik yapması söz konusu değildir. Kaldı ki, Allah Teâlâ, insanları sorumluluğa konu olan eylemlerini özgürce seçip yapmaya elverişli bir “irade yeteneğiyle” ve bunu gerçekleştirmeye yetecek bir “kudretle” donatmıştır.

Kendilerine irade hürriyeti verilen insanların bunu görmezlikten gelmeleri ve yaptıkları bütün kötü fiillerin sorumluluğunu “Yüce Allah’ın irade ve kudretine havale” etmeleri doğru değildir. Zira o takdirde insanların yaptıkları kötü ve çirkin fiillerin sorumlusu Yüce Allah olur. Oysa Allah Teâlâ, kusursuz ve mükemmeldir. Dolayısıyla kulun iradesi yok sayılır ve fiillerini Yüce Allah’ın iradesiyle gerçekleştirdiği iddia edilirse o zaman Allah’ın kusursuzluğundan söz edilemez ve O’nun ahlâkî mükemmelliği ihlal edilmiş olur. Bu ise Yüce Yaratan’a iftiradır.

Günümüz İslam araştırmacılarından M. İslamoğlu mezkûr şerhinde, “Bu düpedüz Allah’a iftiradır” derken dayandığı delillerden birini şöyle açıklamaktadır: Birgün halife Hz. Ömer’e bir hırsız getirilmiş, Hz. Ömer ona: ‘Neden çaldın?’ diye sorunca hırsız: ‘Allah’ın hakkımdaki kaza ve kaderi böyle olduğu için çaldım!’ cevabını vermiş. Hz. Ömer: ‘Öyleyse ben de senin elini Allah’ın kaza ve kaderiyle kesiyorum!’ demiş ve ayrıca hırsıza seksen sopa vurulmasını emretmiştir. Seksen sopa cezasının nedenini soranlara ise; ‘Allah’a iftira ettiği için!’ cevabını vermiştir (İslamoğlu, a.g.e., s. 105). Görüldüğü üzere insanoğlunun kaderinin şekillenmesindeki payını inkâr etmesi ve iradesini yok sayması Yüce Allah’a atılan korkunç bir iftiradan başkası değildir.

Zira hayrın ve şerrin Yüce Allah tarafından yaratılması, kesinlikle insanın seçimleri hususunda bir “belirleme” değildir. Çünkü Allah Teâlâ, küllî ve ezelî bilgisiyle zaten her şeyi bilmekte ve kuşatmaktadır. Nitekim O’nun ilâh olması, yaratmış olduğu mahlûkat hakkında “ezelî olarak bilgi sahibi olmasını” zorunlu kılar. Dolayısıyla kul, Allah bildiği için değil kendi karakterinin gereği o fiili işler ve sorumlu olur. Çünkü her şey belirlenmiş, senaryo yazılmış, roller dağıtılmışsa o takdirde insanları imtihan etmenin ve gidişatlarını kontrol etmelerini istemenin de hiçbir anlamı kalmamıştır. Elbette Levh-i Mahfûz’da yazılı bir senaryo vardır; roller tanıtılmıştır; ama rollerin dağıtımı kesinlikle yapılmamıştır. İsteyen, istediği rolü kendisi seçmekte ve tercih ettiği o rolü oynamaktadır. Nitekim insanoğlu dilerse Âdem, dilerse İblis rolünü seçebilmektedir.

İlâhî bilgi kaynağı Kur’ân’a ve sahih hadislere yönelmek yerine düşüncesizce söylenen sözlere itibar etmek ve “Alın yazısı! Kader işte! Elden ne gelir! Olacağı varmış! Yiyip-içeceği bu kadarmış!” gibi lafların zihin dünyasını kirletmesine müsaade etmek doğru değildir. Çünkü bu tür tasavvurlar, insanların hatalarından ders çıkarmasına ve doğru bir kader anlayışına sahip olmasına mani olmakta ve onları “kaderciliğe” sürüklemektedir. Zira kader, insanın aldığı tedbirlere ve yaptığı tercihlere göre şekillenmektedir. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerîm’in tedbirli olma tavsiyesini göz ardı ederek tedbirsiz davrananlar sorumlu olurlar. Zira tedbirsiz davranmak, tevekkülün ruhuna aykırıdır. Çünkü tevekkül, maddî ve manevî sebeplerin hepsine sarıldıktan ve alınması gereken bütün tedbirleri aldıktan ve yapacak başka hiçbir şey kalmadıktan sonra Yüce Allah’a güvenip gerisini O’na havale etmektir.

Sonuç olarak, insanın başına gelen her türlü şeyde kendi yapıp ettiklerinin, niyetinin, samimiyetinin, yapması gerekirken yapmadıklarının, yapmaması gerekirken yaptıklarının, kulluk bilincinin, dua ve isteklerinin, yıllar içinde oluşturduğu ve geliştirdiği alışkanlık, karakter ve kişiliğinin payı söz konusudur. Nitekim Yüce Allah; herkesin kendi karakterine göre hareket ettiğini, bu karakteri oluşturanın kişinin kendi davranışları ve beslendiği kaynaklar olduğunu haber vermektedir. Dolayısıyla kişinin kaderini büyük oranda belirleyen kendi inançlarıdır; eylem ve söylemleridir; zihinsel tavrıdır; tasavvurlarıdır; meşrebidir; hayata bakışıdır; sahip olduğu değerlerdir; sorumluluk bilincidir; birlikte olduğu insanlardan etkilenerek aldığı kararlardır; geliştirdiği ve sürdürdüğü yaşam tarzıdır; vazgeçemediği ve bağımlısı olduğu alışkanlıklarıdır. Bu nedenle böylelerinin suçlamaları gereken birisi varsa o da, “o kararı alan ya da şeyhleri/ hocaları/ efendileri/ liderleri tarafından alınmış yanlış kararlara bilerek ve isteyerek boyun eğen” kimselerden başkası değildir. (22.04.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



3382 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451932.5820
Euro34.798834.9382
Saat