• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam330
Toplam Ziyaret5138404
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Sahih Sünnet, Mü’minlerin İkinci Temel Kaynağıdır
08/06/2016

Sahih Sünnet, Mü’minlerin İkinci Temel Kaynağıdır

Konuyla ilgili Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu’nun “Sünnet’i toptan reddetme girişimlerinin tutarsızlığını” ortaya koyduğu çalışmasından bazı önemli tespitler aktararak meselenin anlaşılmasına katkı sağlamaya çalışalım.

Bilindiği üzere bir hadisin sahih olabilmesi, Kur’ân’a uygunluğu esasına bağlıdır.  Kur’ân’a ters düşen bir hadis sahih değildir ve delil değeri yoktur. Çünkü Hz. Peygamber’in tebliğ ve tebyin ettiği Kur’ân’a aykırı söz söylemesi düşünülemez. Ancak “Hadisler içinde Kur’ân’a aykırı olanlar var” diyerek hadislerin tamamını toptan reddetmek de isabetli, tutarlı ve doğru bir yaklaşım değildir.

Şöyle ki, bir an sünnet’in devre dışı bırakıldığını farz edelim. Bu takdirde Kur’ân’da açıkça yer almayan problemlerin çözümü müctehidlerin ictihadına kalacaktır. Müctehidlerin Kur’ân’dan çıkartacakları çözümlerin “istisnasız tamamının hatasız olacağını iddia etmek” tabiatıyla mümkün değildir. Dolayısıyla ictihadlarda hata edildiğini savunarak yorum yapma yetkisinin müctehidlerin elinden alınmasını önermek nasıl mantıksızlık ise, Hz. Peygamber’in Kur’ân’ı anlama çabasının ürünü olan ictihadlarını bize nakleden “hadisler içinde de Kur’ân’a aykırı rivayetler” olduğunu söyleyerek Hz. Peygamber’in sünnet’ini veya hadislerin tamamını toptan reddetmek aynı şekilde mantıksızlık ve tutarsızlıktır; ayrıca büyük bir çelişkidir.

Diğer taraftan sünnet, aynen ve harfiyyen değiştirilmeden taklit edilmesi gereken bir kaynak değildir. Sünnet’i şekil ve lafızdan ibaret sayan ve harfiyyen taklit edilmesi gerektiğini savunanlar çok büyük bir yanılgı içindedirler. Zira sünnet şekil ve lafız değil, ilke ve amaçlar bütünü, bir zihniyet ve dünya görüşüdür. Bir başka ifadeyle sünnet’in hükme bağlayıp çözüme kavuşturduğu konular şekil bakımından Hz. Peygamber’in dönemine has olsalar da bu çözümlere hakim olan “ilke ve amaçlar” genel geçerdir.  Dolayısıyla sünnet’in ortaya koyduğu ilke ve amaçlar, günümüzde “şeklen farklı ama özde aynı olan birtakım meselelerin çözümünde” müminlere ışık tutabilecek mahiyettedir. Bu bakımdan esas olan sünnet’in taklit edilmesi değil, özünün ve ruhunun yakalanması/ kavranmasıdır. O takdirde müslümanların yaşadığı sıkıntıların en aza indirilmesi söz konusu olabilecektir.

Öte yandan sünnet, sadece hukukî alanlara has değildir. Sünnet’in körü körüne taklit edilmesine karşı çıkanlar “şartların değiştiğini bahane ederek” sünnet’in ahlâkî alandaki öğretilerinin veya taabbudî konulardaki uygulamalarının artık bugün geçerli olamayacağını söyleyemezler. Dolayısıyla sünnet’i toptan reddetme adına böyle bir iddiada bulunmanın yanlışlığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan “sünnet’i aktaran hadislerin sened ve metin yönünden tenkide tabi tutulduğu, tenkidi mümkün olan şeyin dinden sayılamayacağı, ihtilaflı hadislerin mevcudiyetinin itikâdî, fıkhî ve siyâsî alanlarda müslümanları ayrılığa düşürdüğü, bunun da ümmetin birliğini ortadan kaldırdığı” iddia edilmektedir. Bu iddialar, ilk bakışta kulağa hoş gelmektedir. Ancak mesele, derinlemesine analiz edildiğinde görüleceği üzere, “hadislerin Kur’ân’ın maksadına/ ruhuna ve gayesine uygunluğunu esas alan sağlıklı bir Hadis Tenkid Metodolojisi ortaya konulduğu ve bu metot sayesinde hadisler arasında görülen çelişki ve farklılıklar en aza indirildiği takdirde” söz konusu iddiaların fazla bir değerinin kalmayacağı söylenebilir.

Ayrıca şu da ifade edilmelidir ki, İslam düşünce ve pratiğinde ihtilaflar sadece hadislerden değil, aynı zamanda Kur’ân’ın yorumlanma biçimlerinden de kaynaklanmaktadır. Örneğin bir âyetin i’rabındaki farklılıklar bile, birtakım ihtilafların ortaya çıkması için yeterli olabilmektedir. Bu sebeple “İhtilaflara neden oluyor” diye hadisleri toptan reddetmek nasıl isabetli değilse, “Âyetlerin farklı yorumu ihtilaflara neden oluyor” diye Kur’ân’a da böyle bir gözle bakmak doğru değildir. Dolayısıyla “İhtilaflara neden oluyor” bahanesiyle bütün suçu sünnete/ hadislere yükleyerek onları günah keçisi ilan etmek ve toptancı bir yaklaşımla sünnet/ hadis düşmanlığı yapmak doğru değildir. Yapılması gereken, İslam âlimlerinin çoğunluğunun üzerinde uzlaşacağı “sağlıklı bir Hadis Tenkid Metodolojisi” geliştirmek, buna uygun ilmî çalışmalar yapmak ve ümmeti güvenilir dinî bilgilerle aydınlatmaya aralıksız devam etmektir.

Görüldüğü üzere hadisleri kökten reddetme düşüncesinin teorik temelleri ve ileri sürülen gerekçeler yeterince tutarlı ve ikna edici değildir; bunlara dayanılarak hadislerin toptan reddedilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Ancak bu iddiaların yetersiz oluşu, elde bulunan bütün hadislerin tartışmasız sahih olduğu anlamına da gelmemektedir. Yapılan bu itirazlar, hadis/ sünnet konusunda ciddi sıkıntıların mevcudiyetini göstermesi bakımından önemlidir. Dolayısıyla bu sıkıntıları görmezlikten gelerek hadisleri ne pahasına olursa olsun savunmak, hatta onları dokunulmaz kabul edip kutsallaştırmak, hadisleri kökten reddetmek kadar tehlikeli bir yaklaşımdır. Bu itibarla, ifrat ve tefrite düşmeden konunun tartışılması ve çözüm önerilerinin ilmî ölçüler içinde sunulması gerekmektedir.

Bu nedenle söz konusu kısır tartışmalara son vermek için yapılması gereken şey; “hadis/ sünnet’i toptan reddedenlerin Kur’ân’a uygunluğu esas alan bir “Hadis Tenkid Metodunu” ve bu metodla tespit edilecek sahih hadisleri kabule yanaşmaları/ inatlaşmaktan vazgeçmeleri; karşıt görüşte olanların da bu metod çerçevesinde -şimdiye kadar sahih kabul edilmiş olanlar da dahil olmak üzere- hadislerin yeniden değerlendirilip tenkid edilmesine karşı çıkmaktan/ körü köürne taklitçilikten vazgeçmeleri gerekir. (M. Hayri Kırbaşoğlu’nun buraya kadar aktardığımız görüşlerinin ayrıntıları için bkz. İslâm Düşüncesinde Sünnet Eleştirel Bir Yaklaşım, Ankara Okulu Yay., Ankara, 1999, s. 144-147).

Sonuç olarak, Kur’ân’dan sonra müminlerin ikinci temel kaynağı sahih sünnet’tir. Uydurma hadisleri bahane ederek “hadis/ sünnet inkarcılığı yapmak” yanlıştır. Böyle yapmak, bunu yapanlara bir şey kazandırmayacağı gibi sırat-ı müstakîm’den sapmalarına da neden olabilir. Dolayısıyla ifrat ve tefrite düşmeden konuları tartışmak, sağlıklı tefekkürün hakkını vermek ve hakikate ulaşmak için canı gönülden gayret göstermek tüm erdemli müminlerin ödevidir. (10.06.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



3193 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
Akademisyen ve Siyasetçi İlişkisi Üzerine - 28/12/2019
Akademisyen ve Siyasetçi İlişkisi Üzerine
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır - 28/12/2019
“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Saat