• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam676
Toplam Ziyaret5141973
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Tarafları Barışa Davet Etmek
17/06/2016

 

Tarafları Barışa Davet Etmek

İki ülke, iki parti, iki mezhep, iki aşiret veya iki aile arasında kavga çıkarsa tarafları barışa ve itidale davet etmek normaldir ve bu, kabul edilebilir bir şeydir. Çünkü tarafları barıştırmak önemlidir. Ancak göz göre göre zulmeden zalim ile mazlumu eşit görüp tarafları barışa ve itidale davet etmek yanlıştır ve akla ziyan bir şeydir. Çünkü burada yapılması gereken mazluma sahip çıkıp zalime haddini bildirmek ve onunla etkin mücadele içinde olmaktır. Zira barış çağrısı yapıldıktan sonra şaşmaz hukuk ve ahlak ilkelerini savunarak yanlış yapan tarafı tespit etmek, onları uyarmak, gerekirse zalimlerle hep birlikte mücadele ederek zulüm yapmalarına engel olmak ve adaleti tesis etmek tüm erdemli insanların görevidir.

Elbette bu söylediklerimiz olması gerekendir; ancak tüm dünyada vakıa bunun tam tersine işlemektedir. Çoğunluk üç maymunu oynamakta ve elini taşın altına koymaktan kaçınmaktadır. Dolayısıyla zulme engel olmayan herkes sorumludur ve vebal altında kalmaktadır.

Ne demek istediğimizi bazı örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

Mesela İsrail ile onun işgal ettiği Filistin’deki mazlum müslümanları bir görüp tarafları itidale ve barışa davet etmek çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Çünkü yanlış yapan taraf İsraildir. Gelip bir ülkeyi işgal etmiştir. Filistinliler ise ülkelerini kurtarma, bağımsız ve özgür yaşama derdindedir. İsrail, Filistin’de her türlü vahşeti sergilemekte, kandan ve vahşetten beslenmekte, mazlumları gözyaşlarına boğmakta, onlara hayatı zindan etmektedir. Dolayısıyla bu zalim İsrail ile mazlum Filistin halkını eşit görüp tarafları barışa davet etmek, katile destek çıkmak, namus ve şeref yoksunluğundan başkası değildir. Çünkü ortada bir işgal ve soykırım vardır. Nazilere hesap sorması gereken siyonist yahudiler, müslümanları katletmektedir. Yapılması gereken zalimlere haddini bildirmek, bu terör devletinin cezalandırılması için uluslar arası adalete yardımcı olmak ve mazlumun yanında yer alarak hakkı tutup ayağa kaldırmaktır.

Mesela Suriye’deki cunta yönetimiyle onun katlettiği mazlumları bir ve eşit gösterip tarafları itidale ve barışa davet etmek çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Çünkü yanlış yapan taraf mezhepçi zalim yönetimdir. İnsanca yaşama peşinde koşan kendi vatandaşlarını varil bombaları ile öldürmektedir. Dolayısıyla bu zalim yönetim ile mazlum Suriyelileri eşit görüp tarafları barışa davet etmek, doğrudan ya da dolaylı bu katil devlete destek çıkmak ve onu savunmak namus ve şeref yoksunluğundan başkası değildir. Çünkü ortada bir soykırım ve insanlık suçu vardır. Gücü elinde tutan mezhepçi iktidar diğer mezheplere kan kusturmaktadır. Yapılması gereken bu alçak yönetime haddini bildirmek, bu cuntacı yönetimi iş başından uzaklaştırmak, bunların cezalandırılması için uluslar arası hukuka yardımcı olmak ve mazlumların yanında yer alarak hakkı tutup ayağa kaldırmaktır.

Aynı şekilde suçsuz bir devlet ile ona musallat edilen terör örgütlerini bir ve eşit görüp tarafları itidale ve barışa davet etmek çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Çünkü yanlış yapan taraf bellidir. Demokratik mücadele yöntemleri yerine silaha sarılarak hak aramaya kalkışmak, bombalar patlatarak sivil halkı katletmek doğru değildir. Zulüm yapan, din, ahlak ve hukuk kurallarını tanımayan, gayesine ulaşmak için her yolu mübah gören bir terör örgütüne destek çıkmak, savunmak, menfaati gereği göz göre göre yanlış yapan bu terör örgütünün peşinden gitmek, sahte hülyalara dalmak, pembe yalanlara kanmak, onların içi boş tezlerine/ hezeyanlarına sahip çıkıp haklı olduklarını söylemek namus ve şeref yoksunluğundan başkası değildir. Çünkü ortada bir yanlış vardır. Bu yanlışı yapan taraf bellidir. Yapılması gereken bu yanlışı yapan alçağa hep birlikte haddini bildirmek, onu yalnızlığa terk etmek ve hakkı tutup ayağa kaldırmaktır.

Yine bir katil ile maktül yakınlarını eşit görüp tarafları itidale ve barışa davet etmek çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Çünkü yanlış yapan taraf bellidir. Adam sudan sebeplerle katil olmuş ve birisini haksız yere öldürmüştür. Zulüm yapan, din, ahlak ve hukuk kurallarını tanımayarak bir insanın hayatına son veren katili savunmak, “akrabam/ eşim/ dostum/ köylüm/ arkadaşım/ hemşehrim/ partilim diyerek” ona destek çıkmak ve savunmak namus ve şeref yoksunluğundan başkası değildir. Çünkü ortada bir cinayet vardır. Bu cinayeti işleyen taraf bellidir ve deliller ortadadır. Yapılması gereken bu yanlışı yapan tarafa haddini bildirmek, onun cezalandırılması için adalete yardımcı olmak, şahitliği tam yapmak ve mazlumun yanında yer alarak hakkı tutup ayağa kaldırmaktır.

Mesela bir hırsız ile mağduru bir görüp tarafları itidale ve barışa davet etmek çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Çünkü yanlış yapan taraf bellidir. Adam kolay yoldan para elde etmek için hırsızlık yapmış ve adamın dükkanını/ evini/ arabasını soymuştur. Zulüm yapan, din, ahlak ve hukuk kurallarını tanımayarak bir insanın evini soyan hırsızı savunmak, “akrabam/ eşim/ dostum/ köylüm/ arkadaşım veya tarikatımdan/ cemaatimden diyerek” ona destek olmak, arka çıkmak ve savunmak namus ve şeref yoksunluğundan başkası değildir. Çünkü ortada bir hırsızlık vardır ve bu hırsız yakalanmıştır; tüm deliller onun aleyhinedir. Yapılması gereken bu hırsıza haddini bildirmek, onun cezalandırılması için adalete yardımcı olmak ve mazlumun yanında yer alarak hakkı tutup ayağa kaldırmaktır.

Mesela bir devlet ile ona dış güçlerce musallat edilen sahte şeyhi bir görüp her iki tarafı itidale ve barışa davet etmek çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Çünkü yanlış yapan taraf bellidir. Sahte şeyh, sakalı, sarığı, cübbesi ve şalvarıyla, sahte kılık ve kıyafetiyle kendini gizlemiş, müslümanmış gibi görünmüş, dinin emirlerini keyfine göre yorumlamış, Kur’ân’ın emir ve yasaklarını rafa kaldırmış, uydurma hadislerle, mitolojiyle, İsrâiliyat ve Mesîhiyat’la, efsane ve masallarla yandaşlarını uyutmuş, avutmuş ve kandırmış, kendine göre “sahte bir din” üretmiş, etrafına bir sürü müridan toplamış, ancak zaman içinde birilerinin taşeronu/ piyonu/ kuklası olduğu çok güçlü delillerle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle tüm bu kanıtları görmezlikten gelerek zulüm yapan, amacına ulaşmak için her yolu mübah gören, din, ahlak ve hukuk kurallarını hiçe sayarak her türlü pervasızlığı sergileyen bu sahte şeyhi ve yapılanmasını savunmak, “şeyhim, hocam, mürşidim” diyerek ona destek çıkmak, namus ve şeref fukaralığından başka bir şey değildir. Çünkü ortada korkunç bir zulüm vardır; tüm deliller “sahte şeyhin/ hocanın/ mürşidi nâkısın” aleyhinedir; bu adamın kime hizmet ettiği gün gibi ayan beyan ortadadır. Yapılması gereken bu sahte hocaya/ şeyhe/ örgüt liderine haddini bildirmek, onun cezalandırılması için adalete yardımcı olmak ve haksızlığa uğrayan tüm mağdurların yanında yer alarak hakkı tutup ayağa kaldırmaktır.

Aynı şekilde darbeci bir zorba ile mazlum halkı eşit görüp tarafları itidale ve barışa davet etmek de çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Çünkü zalim olan taraf bellidir. Adam zorbadır; efendilerinin desteği ile darbe yapmıştır. Gücüne ve askerine güvenerek mazlumlara kan kusturmakta; din, ahlak ve hukuk kurallarını hiçe saymakta ve o koltukta kalmak için vatandaşlarının tepesine bombalar yağdırmaktadır. Dolayısıyla böyle bir zâlimi kendi ırkından veya mezhebinden olduğu için savunmak, ona destek olmak namus ve şeref yoksunluğundan başkası değildir. Çünkü ortada mandacı bir diktatör ve onun yaptığı zulüm vardır. Bu zorbalığı işleyen taraf bellidir ve deliller açıktır. Yapılması gereken bu zalim darbeciye ve tebasına hadlerini bildirmek ve mazlumların yanında yer alarak hakkı tutup ayağa kaldırmaktır.

Bu ve benzeri örnekler elbette çoğaltılabilir. Ancak bu kadarı meramımızı anlatmaya yetmektedir. Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna azdır. Dolayısıyla sefihler, yine bildikleri yolda gitmeye devam edebilir; zira herkes kendi hesabını kendisi verecektir. Tüm bu samimi uyarılarımıza rağmen hala gerçeklere kulaklarını tıkayan, üstelik kendini uyaran din kardeşine hakaret eden/ aşağılayan/ iftira atan birisi sadece ve sadece ahmaktır. Bu tür sefihler yazdıklarımızı anlamayacak kadar yoldan çıktıkları için bu yazılanların kendilerini hiç ilgilendirmediğini bilmeleri gerekir. Çünkü bu yazılanlar, aklını kullanmasını bilenler için yazılmış olup sefihlerle, eblehlerle ve geri zekalılarla hiçbir ilgisi yoktur. Böyle birinin yıkılacağı yere kadar gitmesi kendisini bekleyen kaçınılmaz sondur. Bu itibarla bizim sözlerimiz, sağlıklı tefekkür yapabilen, aklını kiraya vermeyen, hakikat arayışında olan sağduyulu ve iyi niyetli insanlaradır.

Sonuç olarak, haklı olan tarafı bırakıp haksız olan terör örgütlerine, terör devletlerine, katillere, hırsızlara, zalimlere, darbecilere ve sahte şeyhlere arka çıkarak tarafları itidale ve barışa davet etmek çok büyük bir haksızlık ve sorumsuzluk örneğidir. Zulüm yapan, din, ahlak ve hukuk kurallarını tanımayan, gayesine ulaşmak için her yolu mübah gören bir terör örgütüne, zalime, darbeciye, ırkçıya, mezhepçiye, müfteriye, hasedçiye, holigana, fanatiğe, magandaya, seri katile, caniye, ırz düşmanına, sahte hocaya, sahte şeyhe destek çıkmak, menfaati gereği onun yanında yer almak, bu alçakların haklı olduklarını söylemek namus ve şeref yoksunluğundan başkası değildir. Yapılması gereken; gücün değil ilkenin yanında yer almak, geçici gündemlerin değil kalıcı erdemlerin peşinden koşmak, yanlış yapan taraf kim olursa olsun ona haddini bildirmek, onu yalnızlığa terk etmek, haklı olan tarafın yanında yer almak ve hakkı tutup ayağa kaldırmaktır. (17.06.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



3445 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451932.5820
Euro34.798834.9382
Saat