• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam234
Toplam Ziyaret5141531
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Camilerimizin Önemi

 

 

CAMİLERİMİZİN ÖNEMİ

 

قال الله تعالي:  

            إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آَمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآَتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُولَئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ

 

          قالَ رسُولُ اللّهِ(ص):

            مَنْ بَنَى مَسْجِدًا يَبْتَغِي بِهِ وَجْهَ اللَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ مِثْلَهُ فِي الْجَنَّةِ

 

Muhterem Müslümanlar

 

        Cami ve Mescid Kavramı:

Cami, lügatte; toplayan, kaplayan, ihtiva eden, bir araya getiren mânâlarına gelen bir kelimedir. Müslü­manların ibadet maksadıyla toplandıkları mübarek me­kan ve ma'bedlerin ismidir.

Cami terimi, cemaatleri bir araya getiren mescid an­lamındaki "el-Mescid-ül Cami" kelimesinden kısaltılarak sonradan kullanılmaya başlanmıştır. Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i şeriflerle, ilk tarihi kaynaklarda, "Cami" yerine, "Mescid" kelimesi kullanılmıştır.

Mescid; "secde edilen yer" anlamında bir mekan ismi­dir. Tevâzû ile alnı yere koymak mânâsına gelen "SÜCÛD" kelimesinden türemiştir. Peygamber Efendimiz(a.s.): "Kulun Allah'a en yakın olduğu an, secde anıdır." buyurmuşlardır. Secde anının kudsiyetinden dolayı, na­maz ibadetinin ifa edildiği mekanlar "MESCİD" kavra­mıyla ifade edilmiştir.

 

Cenaze ve bayram namazlarının kılındığı, yağmur dualarının yapıldığı üstü açık ibadet yerlerine de; "MUSALLA" deni. Musalla kelimesinin Farsça karşılığı ise; "Namazgah"dır.

İlk Mescitler:

Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ

 "İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir" (Âl-i İmran, 3/96).

Ebû Zerr (r.a)'den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah (s.a.s)'a, yeryüzünde ilk defa hangi mescidin tesis edildiğini sordum. Cevap olarak; "Mescid-i Haram" buyurdu. Bundan sonra hangisi inşa olundu, dedim “Mescid-i Aksâ" buyurdu. İkisinin inşası arasında ne kadar süre bulunduğunu sordum. "Kırk yıl" cevabını verdi. Bundan sonra da, Allah'ın elçisi şöyle buyurdu: "Ey Ebû Zerr!

 أَيْنَمَا أَدْرَكَتْكَ الصَّلَاةُ فَصَلِّ فَهُوَ مَسْجِدٌ

  Namaz vakti nerede girerse, namazını orada kıl. Çünkü orası mescit sayılır. (Önemli olan namazın vaktinde kılınmasıdır)" (Buhârî, Enbiyâ, 10, 40; Müslim, Mesacid, 1,2)

 Kâbe-i Muazzama'nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edildiği, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) tarafından aynı temeller üzerine yeniden bina edildiği nakledilmiştir. Kâbe ve Mescid-i Aksâ'nın inşası arasında bin yıllık bir süre farkının bulunduğu rivayeti dikkate alınınca, Mescid-i Aksa'nın da Süleyman (a.s) tarafından ikinci olarak inşa edilmiş olması muhtemeldir (bk. Zebîdî, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Kâmil Miras, 7. baskı, Ankara 1984, VI, 22-32; "Kâbe" "Mescid-i Aksa" maddeleri).

Mekke'de ilk Müslüman cemaatin, özel bir ibadet yeri yoktu. Hz. Peygamber (s.a.s), erkeklerden ilk Müslüman olan Hz. Ali (r.a) ve diğer arkadaşları ile Mekke'nin dar sokaklarında, gizlice namaz kılmıştı. Hz. Peygamber genellikle namazlarını, Kâbe civarında veya kendi evinde tek başına kılardı. Bununla birlikte Müslümanlar, cemaat halinde namaz kılabilmek için bir evde toplandıkları da olurdu. Bu ev, çoğu zaman ashabdan Erkam'ın evi idi. Hz. Ömer (r.a), İslâmiyeti kabul ettikten sonra, müminlerin rahatsız edilmeden Kabe'nin yanında namaz kılmalarını temin etmişti.

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جُعِلَتْ لَنَا الْأَرْضُ كُلُّهَا مَسْجِدًا

Hz. Peygamber (s.a.s.), yeryüzünün bütün müslümanlar için bir mescit olduğunu ( Yani Allah nazarında her yerin bir olduğunu belirtmiştir) (Buhârî, Salât /56). Ancak namazların mescitlerde kılınmasının daha güzel olacağını bildiren hadislerde mevcuttur (bk. Müslim, Mesacid/1).

Mekke'de İslâm'ın çıkışından sonra Kâbe dışında ilk mescit, Ammar b. Yâsir tarafından yapılmıştır. Ammar b. Yâsir, Mekkeli olmayıp oraya yerleşen bir yabancı idi. Müşriklerin bitmez-tükenmez eziyetlerine dayanamadığı ve ibadetini Kâbe'de rahat yapamadığı için evini mescid yapmıştır.

Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in Mekke'de iken yaptırdığı mescit, İslâm’ın ikinci mescidi olarak kabul edilir. O Mekke’de iken, evinin avlusunda kapı yanında özel bir mescit yapmıştı. Kureyşliler, onu görecek olan kadınların ve çocukların heyecana kapılıp yoldan çıkacakları endişesiyle itiraz etmiş ve bu şekil söz konusu mescitte açıkça namaz kılmasını yasaklamıştı  (Buhâri, Salât/86).

Medine'ye hicret etmeden önce. Hz. Peygam ber (s)' in emri ile orada Cuma namazı kılınmıştı. Cuma namazının kılındığı bu yer, İslâm tarihinin üçüncü mescididir. Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kuba’da birkaç hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu:

"İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur" (et-Tevbe, 9/108).   İşte bu mescit, İslâm âleminde dördüncü mescittir:  

Beşinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye vardıktan sonra yaptığı mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada misafir olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nebevi’nin olduğu yerde durur. Boş bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için oturacak yer yaptırmak üzere satın alır. O zamandan beri bu mescit, Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir.

 Medine mescidinde, ashabını dinî ve dünyevî konularda aydınlatma amacıyla oturmaları Resulullah'ın âdetleri idi.

Bu ilk mescitlerden sonra, İslâm âleminde mescitler çığ gibi çoğaldı. Müslümanlar kurdukları bütün köy ve kasabalarda, fethettikleri her yerleşim merkezinde bir veya birden fazla mescit yapmayı prensip haline getirdi.

Muhterem Müslümanlar

 

Mescitlerin Önemi

Camiler; mihrablarıyla birer ibadethane, kürsileriyle birer mekteb, minberleriyle toplum ve devlet ile ilgili ko­nuların halka duyurulduğu birer tebliğ (kongre) merkezi­dir...Ka'be'yi Muazzama'nın birer şu'besidir.

 

Ebu'd-Derda oğluna şu nasihatte bulunur.

"Ey oğlum! Mescidler evin olsun çünkü mescidler takva sahibi insanları (dolayısıyla Allah'ın) evleridir. Ben peygamberimizin şu sözünü işittim: "Mescid, kimin evi olursa Allah kendisine ruh (canlılık), rahmet (emniyet) ve sırattan geçerek cennete ulaşma garantisi verir" ibn Ebi Şeybe, MI/114, H.no:34610; Taberâni, el-Mucemu'1-Evsat, VII/158, H.no:7149; Beyhâkî, Şuabu'1-İman, 111/83, Hno:2949;

 

Camilerimiz İslam’ın sembolü olmuşlardır. Bunun için Müslüman toplumlar câmi yapımına büyük önem vermişler ve câmi merkezli şehirler, beldeler oluşturmuşlardır.

 Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah (cc) şöyle buyuruyor:

 

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آَمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآَتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُولَئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ

 “Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tövbe, 9/18)

 

Bu ayette Yüce Mevla mescidlerin yapılmasından bahsetmektedir. “Mescidi imar etmek/yapmak; ona devam etmek, orada kalmak ve Allah’a ibadet etmek, onu inşa ve tamir etmektir.

 

Mescidlerin imarı, maddi ve manevi olmak üzere iki çeşittir.

 

1- Mescitlerin maddi imarı; inşası ve yapımı, temizlenmesi, tefrişi, lambalarla aydınlatılması

Peygamber efendimiz de cami yaptırmakla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

 

مَنْ بَنَى مَسْجِدًا َ يَبْتَغِي بِهِ وَجْهَ اللَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ مِثْلَهُ فِي الْجَنَّةِ

“Kim Allah rızasını gözeterek, Allah için bir mescid yaptırırsa, Allah da onun için cennette bir köşk yaptırır.” (Müslim, Zühd, 3)

 Ahmed b. Hanbel’in İbn Abbas’tan merfu olarak rivayet ettiği bir başka hadiste ise Efendimiz;

 

“Kim tavuk folluğu kadar bile olsa, Allah için bir mescit yaptırırsa Allah da onun için cennette bir ev yaptırır.” buyurmuşlardır.

 

Bu müjdelerden dolayı İslam toplumu, tarih boyunca cami ve buna benzer vakıf eserlere çok önem vermiştir……

-Mescid-i nebevi

-Rume kuyusu

-Hurma bahçesi

-Osmanlı camileri ve Sanki Yedim Camii

 

2- Mescidlerin Manevi imarı:

Mescidlerde namaz kılmak, ibadet etmek, zikir, teş­bih ve duâ yapmak, camiye devam ederek cemaate dahil olmak ve camileri manen şenlendirmek, mescidleri manevi yönden imar etmektir. Cenâb-ı Hakk'ın:

 

  فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآَصَالِ

"Allah bir takım evlerin yüce tutulmasına ve içlerinde adının anılmasına izin vermiştir. Sabah ak­şam orada O'nu tesbih ederler." (24/Nur: 36) âyet-i kerîmesi, mescidlerin manevi yönden imarına ve mescidlere ibadet için devam etmenin faziletine delâlet eder.

Mescidlerin bina edilmesinin esas gayesi; oralarda zi­kir ve ibadet yapılmasıdır. Zikirden, namazdan ve cemaatten mahrum olan mescidler garibdir ve ma'nen harab olmuşlardır.

Allah'ın mescidlerinde; O'nun isminin anılmasını en­gelleyenler ve mescidlerin ma'nen (ve dolayısıyla madden de) harab olması için çalışanlar; hangi devrin insanı olur­sa olsunlar, zâlimlerin en büyüğü olduklarını Cenâb-ı Hak şöyle beyan eder:

 

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُولَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآَخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

            "Allah'ın mescidlerinde, O'nun adının anılma­sına engel olan ve mescidlerin harab olmasına çalı­şandan daha zâlim kim vardır? Aslında bunların oralara korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik ve âhirette de büyük azab vardır." (Bakara: 114)

Hicretin altıncı senesinde; Beytullah'ı ziyaret için Mekke'ye doğru yola çıkan Rasûlallah (a.s.)'ı ve Ashabını ziyaretten men' eden müşrikler hakkında nazil olan bu âyetin hükmü; ibadetten mahrum bırakılan diğer mescidler içinde geçerlidir.33

Mescidlerin madden ve ma'nen harab olması için çalı­şan her devrin azgın ve zorba insanları, Cenâb-ı Hak ta­rafından; zâlimlerin en büyüğü ve şiddetlisi olarak ilân
edilmiştir.                                                                       

 

Mescidlerin manevi imarı ile ilgili olarak Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:

 

“Bir adamın mescidlere gidip gelmeyi alışkanlık haline getirdiğini görürseniz, onun imanlı olduğuna şehadet ediniz. Çünkü Cenab-ı Allah: Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseler imar eder” buyuruyor.”   (Vehbe Zuhayli, age, V, 343)

 

Bir ilahi hadiste ise Allah’u Teala’nın şöyle buyurduğu bildiriliyor:

 

عن أنس قال : قال رسول الله (ص) : إن الله سبحانه يقول : إني لأهم بأهل الأرض عذابا فإذا نظرت إلى عمار بيوتي ، والمتحابين في ، والمستغفرين بالأسحار  صرفت عنهم

“Ben yeryüzü halkına azap etmeyi murat ettiğimde, mescidleri inşa, tamir, tanzif ve tenvir edenleri,  benim rızam için sevişenleri ve seher vakitlerinde istiğfar edenleri görünce onlara azap etmekten vazgeçerim.” ( Beyhaki, Şuab,19/53; Hasan Hüsnü Erdem, İlahi Hadisler, 28)

 

Diğer bir hadiste ise şöyle buyrulur

عن علي بن أبي طالب ، رضي الله عنه قال : قال رسول الله ص: يوشك أن يأتي على الناس زمان لا يبقى من الإسلام إلا اسمه ، ولا يبقى من القرآن إلا رسمه ، مساجدهم عامرة وهي خراب من الهدى ، علماؤهم شر من تحت أديم  السماء من عندهم تخرج الفتنة وفيهم تعود

Beyhaki, Şuab, 4/423

 

Başka bir hadiste de;

عن أنس بن مالك ، أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : « يأتي على الناس زمان يتباهون(birbirlerine karşı övünürler) بكثرة المساجد ، لا يعمرونها إلا قليلا » 

(Taberani, Evsat)

 

Yukarıda zikrettiğimiz ayet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere mescidleri hem maddi hem de manevi yönden imar etmek önemli görevlerimizden biri olmalıdır.  Hem maddi  hem manevi imarın gerçekleşmesi için, cemaatle namaza devam edilmesi şarttır.

 

Cemâat namazı; bir araya gelen Müslümanların bir imama uyarak topluca kıldıkları namaza denilir.

Cemâatla namaz kılmak Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabittir. Cenâb-i Hak Peygamberimiz'e hitaben şöyle buyurur:

وَإِذَا كُنْتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ

"Sen müminler arasında bulunup onlara namaz kıldıracağın zaman onlardan bir kısmı seninle beraber olsun." (en-Nisâ, 4/102).

 Hz. Peygamber (s.a.s.) de cemâatle namazın faziletini şöyle açıklamıştır.

صَلَاةُ الْجَمَاعَةِ تَفْضُلُ صَلَاةَ الْفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ دَرَجَةً

"Cemâatle kılınan namaz, bir insanın tek başına kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. " (Buhârî, Ezan 30; Salât 87; Müslim, Mesâcid 245; Ebû Davud, Salât 48; Tirmizî, Salât 47).

 Başka bir rivayette bu fazilet yirmibeş derece olarak ifade edilmiştir. (İbn Mâce, Mesâcid, 16).

"Eğer halk yatsı ve sabah namazlarındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek dahi olsa cemâate gelirlerdi. " (İbn Mâce, Mesâcid, 18)

Ayrıca Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

مَنْ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ وُضُوءَهُ ثُمَّ رَاحَ فَوَجَدَ النَّاسَ قَدْ صَلَّوْا أَعْطَاهُ اللَّهُ جَلَّ وَعَزَّ مِثْلَ أَجْرِ مَنْ صَلَّاهَا وَحَضَرَهَا لَا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ أَجْرِهِمْ شَيْئًا

"Bir kimse güzelce abdest alır, sırf namaz için câmiye giderse, camiye varıncaya kadar atmış olduğu her adıma mukabil bir derece yükselir ve bir günahı silinir." (Ebû Davud,'Salât,8).

مَنْ صَلَّى الْعِشَاءَ فِي جَمَاعَةٍ كَانَ كَقِيَامِ نِصْفِ لَيْلَةٍ وَمَنْ صَلَّى الْعِشَاءَ وَالْفَجْرَ فِي جَمَاعَةٍ كَانَ كَقِيَامِ لَيْلَةٍ

"Kim yatsıyı cemâatle kılarsa, gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur. Kim hem yatsıyı ve hem de sabahı cemâatle kılarsa, bir geceyi ibadetle geçirmiş gibi olur" (Ebû Davûd, es-Salâ, 45).

Peygamber (s.a.s.), bir taraftan cemâatle namaza teşvik ederken, diğer yandan cemâati terk edenleri şöyle yermektedir:

"Vallahi içimden öyle arzu ediyorum ki, namaza durulmasını emredeyim de ikâme edilsin, sonra bir adama emredeyim halka namaz kıldırsın. Bu emirden sonra beraberinde odun demetleri olan bir kaç adamı, cemâate gelmeyen gurüha götürüp de üzerlerine evlerini cayır cayır yakayım. " (el-Muvattâ', Cemâa 3; İbn Mâce, Mesâcid, 17).

"Vallahi bazı kavimler cemâatleri terk etmekten vaz geçecekler ya da Allah onların kalblerini  mühürleye cektir. Sonra da muhakkak gafillerden olacaklardır. " (İbn Mâce, Mesâcid, 17).

    

      Cemâatle namazın hükmü;

 Hanefi mezhebine göre sünnet-i müekke'de;

  Şâfiî mezhebine göre, farz-ı kifâye -sünnet-i müekke'de;

  Mâliki mezhebine göre, sünnet-i müekke'de farz-ı kifâye:   

  Hanbeli mezhebi ve Dâvud ez-Zahirî'ye göre ise; farz-ı ayın'dır.    (Tecrid-i Sarih Tercümesi, II, 604).

Cami ve cemaatin önemi bu hadislerde açık bir şekilde bildirilmiştir. Camide Müslümanlar günde en az beş defa bir araya gelerek topluca namazlarını eda ederler.

 Namazlarımızda Mescidü’l-Haram’da bulunan Kabe’ye doğru yöneliriz. Bundan dolayıdır ki camiler de Kabe’nin birer şubesi gibidirler.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) zamanından günümüze kadar namaz bu üstün faziletinden dolayı cemâatle edâ edilmiş, bu maksat için inşa edilen camiler de, ifâ ettikleri daha bir çok fonksiyonlarıyla birlikte sosyal birer kurum haline gelmişlerdir.

Muhterem Müslümanlar

 

Camilerin İşlev Ve Fonksiyonları

 

1-Camiler yerleşim merkezlerinin teşekkülünde belirleyici rol oynamışlardır. Müslüman toplumlar cami merkezli şehirler kurduğu gibi bir şehirde cami ve mescidlerin bulunması o şehrin İslam şehri olduğunun alameti olmuştur.

 

        2-Camiler,müslümanların problemlerinin çözüme kavuşturulduğu, birlik ve beraberliklerinin pekiştirildiği ve İslam kardeşliğinin temellerinin atıldığı böylece toplumda ortak bir şuurun oluşturulduğu kutsal mekanlardır.

 

3-Camiler ibadet yeri olması özelliğinin yanında; vaaz, hutbe ve irşat faaliyetlerinin yapılmasıyla birer yaygın din eğitim merkezleri görevini de üstlenmiştir. Ayrıca çeşitli kurslarla genç, yaşlı, istekli olan kimselere din eğitim ve öğretim hizmetleri verilmektedir.

 

4-Günde 5 vakit camilerde okunan ezanlarla Müslümanlar namaza çağrılmakta, aynı zamanda da topluma “zaman bilinci” kazandırılmaktadır. Böylece Müslüman halklar hem ibadetlerini zamanında ve cemaatle yapmakta hem de zamanlarını ayarlayarak daha iyi değerlendirmektedirler.

 

5-Camilerde namaz kılan Müslümanlar, genç, yaşlı, fakir, zengin, amir, memur hangi meslek ve statüde bulunursa bulunsun aynı safta yan yana durarak her türlü ayrılıkçı fikir ve tutumu bir kenara atmış olurlar. Böylece toplumsal kaynaşma ve bütünleşme sağlanmış olur.

 

6-Camilerde imama uyularak cemaatle kılınan namazlarda, Müslümanlar aynı hareketleri imam önderliğinde aynı anda yaparak, liderlere uymayı ve disiplin eğitimini öğrenmiş olurlar.

 

7-Camiler, İslam ümmetinin temellerinin atıldığı, aynı kıbleye yönelerek “kıble bilincinin” kazanıldığı, küçük-büyük cemaatlerin oluşturulduğu ve Yaradan’a misafir olunduğu yerlerdir.

 

8-Camiler birer kültür merkezleridir. Özellikle Osmanlılar döneminde camiler külliyeleri ile birlikte inşa edilerek, kültür merkezleri olmuşlardır. Günümüzde de camilerin yanına Kur’an kursları, toplantı salonları, kütüphaneler, aşevleri yapılmalı; insanlara faydalı çeşitli kurslar açılarak da hem ibadet yeri ve hem de ilim, sanat ve kültür merkezleri haline getirilmelidir.

 

9-Camilere çocukların da getirilmesiyle, onların toplumsallaştırılmasına katkıda bulunulmuş olur. Ayrıca camiler, genç ve yaşlılar arasında bir köprü vazifesi görür.

 

Camilerin fonksiyon ve işlevleri ilk zamandan günümüze kadar devam etmiştir. Ancak Müslümanların şart ve durumlarına göre değişmektedir. Yukarıda saydığımız maddeler çoğaltılabilir. Sanırım saydıklarımız camilerin önemini yeteri kadar ortaya koymaktadır.

Son olarak, bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum:

Câmi yapmak, câmilere sahip çıkmak çok önemli olmakla birlikte; İslam’ı câmilere hapsetmemek, yani sadece câmi müslümanı olmamak, bundan daha önemlidir.

 

Camideki hayat başka, cami dışındaki hayat başka olursa; dinimizi çarşıya, pazara, dükkana, evimize taşıyamazsak; yani gerçek İslam insanı olamazsak bu çelişki olur, câmilerden umulan neticeye aykırı olur. Demek ki câmi yapmak kadar, câmilere layık cemaatler yetiştirmek ve olmak da son derece önemli bir husustur.

 

Yüce Allah’tan niyazımız, bizleri câmilere layık cemaatler eylemesi ve bu mübarek yerlere maddi ve manevi emeği ve hizmeti geçen herkesi rızasına kavuşturmasıdır

 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451532.5815
Euro34.684134.8231
Saat