• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam137
Toplam Ziyaret5113495
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Amenerrasülü: Bakara 285-286. Ayetler

 

BAKARA SURESİ 285–286. AYETLER

 

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَاوَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ:لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْساً إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْراً كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَتُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَاأَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ:

 

                    MEALİ :

 

     285-) “Peygamber, Rabbinden indirilene iman etti; müminler de, hepsi de Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar ve: Peygamberlerin hiç birini (diğerinden) ayırt etmeyiz: dediler ve: İşittik, itaat ettik ey Rabbimiz, mağfiretini dileriz, varışımız ancak Sana’dır. Dediler.”

     286-) “Allah her kişiyi ancak gücünün yeteceğiyle mükellef tutar; herkesin kazandığı (iyilik ve güzellik) kendi yararınadır, yüklendiği (kötülük ve vebal) kendi zararınadır. Ey Rabbimiz, unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bize, bizden öncekilere yüklediğin ağır bir yükü yükleme. Ey Rabbimiz, güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sensin Mevla’mız (yegâne sahibimiz, koruyucumuz ve yakın dostumuz) artık kâfir milletlere karşı yardım et.”

 

İNİŞ SEBEBİ

 

     “İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker.” ayeti inince, Ashab-ı Kiram’ın gönlüne, başka hiçbir şeyden girmeyen bir endişe ve korku girdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV) onlara: “İşittik, itaat ettik ve teslim olduk.” deyin buyurdu. Böylece Allah onların kalbine iman gücünü (bir kez daha) atıp yerleştirdi. Bu nedenle yukarıdaki ayet indi.

 

İLGİLİ HADİSLER

 

     Cebrail (AS), Peygamberimiz (SAV)’e şöyle demişti: “Ya Muhammed (SAV)! Allah şüphesiz ki seni ve ümmetini övdü; bu nedenle Allah’tan (dileğin ne ise) iste, sana verir.” Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV), Allah’ın kendisine yapmış olduğu telkinle şöyle dilekte bulundu: “Rabbimiz, bağışlamanı diliyorum, varış ancak sanadır.”

     “Ümmetimden yanılma, unutma ve bir de zorlanmak (suretiyle meydana gelen günah ve kusurlar) kaldırılmıştır. (Bunlar amel defterine yazılmaz.)”

     “Kulum bir kötülük yapmayı içinden geçirirse, onu yazmayın. Ancak onu işlerse bir kötülük olarak yazın. Ama bir iyilik yapmayı düşünürse, onu işlemese bile yine de bir iyilik yazın; işlerse on iyilik olarak yazın.”

     “Kim Bakara suresinin sonundaki iki ayeti gece okursa, ona yeter.”

     “Arş’ın altındaki hazinelerden bana Bakara suresinin son kısmı verildi. Bu daha önce hiçbir peygambere verilmemiştir.”

     İbni Kesir’in Müslim tarikiyle tespit ettiği sahih hadiste ise şöyle buyrulmuştur: “Mi’rac gecesi Peygamberimiz (SAV)’e üç şey verilmiştir: Beş vakit namaz, Bakara suresinin son kısmı ve Ümmetinden süratle (küfür) tehlikesine düşüren şeylerden biriyle Allah’a ortak koşmayanları bağışlamak…”

 

YORUMLAR   RİVAYETLER

 

     1-) El-Hasan, Mücahid ve Dahhak’a göre bu ayet Mi’rac olayıyla bağlantılıdır. Sahih kaynaklarda Mi’rac gecesi Peygamberimiz (SAV)’e verilen üç şeyden biri de Bakara suresinin son iki ayeti olduğu belirtilmiştir.

     2-) Kur’an-ı Kerim’deki bütün ayetlerin Cebrail (AS) tarafından Peygamberimiz (SAV)’e getirilip ilka edildiği halde bu iki ayeti, Peygamberimiz (SAV), arada aracı olmaksızın almıştır.

     3-) Peygamberimiz (SAV) Mi’rac gecesi varacağı makama ulaşınca Cebrail (AS)’ın işareti üzerine, Rabbine şu sözlerle saygısını sunmuştur: “Et tehiyyatü lillahi ves salavatü vet tayyibat.” Bunun üzerine Allah, O’nun bu tazimatına karşılık: “Es selamü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetüllahi ve berekatüh.” buyurmuştu. Bu kez Peygamberimiz (SAV), ümmetinin de bu feyiz ve inayetten nasibini almasını dileyerek: “Es selamü aleyna ve ala ibadillahis salihin.” diye duada bulunmuştu. Cebrail (AS) da gökteki meleklerle birlikte hep birden bu havaya girerek: “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh.” sözüyle şehadette bulunmuşlar, Allah’ın varlığını ve birliğini, son peygamber Hz Muhammed (SAV)’in Allah’ın kulu ve Rasülü olduğunu bir defa daha tasdik etmişlerdi.

     Bunun üzerine Allah, Bakara suresinin son iki ayetini kendinden bir rahmet, bir inayet ve iltifat olmak üzere kulu Muhammed’e ve O’nun ümmetine hediye etti: “Peygamber (Muhammed (SAV), Rabbinden kendine indirilene iman etti; Müminler de.”

     4-) İman etti, cümlesiyle çevirisini yaptığımız AMENE burada daha çok TASDİK anlamınadır.

     5-) TEKLİF, burada insana zor gelen, sıkıntı ve meşakkat veren emir ve sorumluluktur. VÜS’ ise, güç ve imkân demektir. Nitekim Kur’an’da buna iki ayrı yerde dokunularak şöyle buyrulur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.” “(Allah) dinde size hiçbir zorluk meydana getirmedi.”

     6-) “İşittik ve itaat ettik.” Yani kabul edip uyduk, demektir.

     7-) Güç yetirilmeyecek teklif aklen caizse de İslam şeraitinde buna yer verilmemiştir. Şeriatta güç yetirilmeyecek bir emir yoktur.

 

İMANIN ZAFERİ - MÜSLÜMANLARIN BAŞARISI

 

     İnsanları yine insan olma doğrultusunda eğiten, içlerini (kafa ve gönüllerini) nefis, şeytan, madde ve şehvet fırtınalarından koruyup, Allah’a kul olmanın derin anlamını ve zevkini gönüllere – titiz ve duyarlı bir ressam gibi – elindeki kudret fırçasıyla işeyip nakşeden Peygamber (SAV), uyguladığı ilahi metotla İslam davasında başarılı olmuş ve çeyrek asırda bir benzeri görülmemiş büyük bir inkılap yapmış; iç rahatlığına, iman saadetine ve vicdan berraklığına erişen sağlam iradeli bir cemaat oluşturmuştur. Kur’an bu başarıyı AMENER RASÜLÜ sözüyle övmekte ve İslam’ın bu ölçü ve iman cevherini bütün sadeliğiyle içinde taşıyan müminlerle zafere ulaştığını, bundan böyle de aynı cevhere sahip çıkanların zaferden zafere koşacağını müjdeliyor.

     Çünkü Mi’rac başlı başına İslam medeniyetinin yüceliğini ve O’nun gün geçtikçe yüceleceğini anlatmaktadır. Bu mübarek gecede konumuzu oluşturan iki ayetin, arada Cebrail (AS) olmaksızın doğrudan doğruya Peygamberimiz (SAV)’e sunulması, İslam’ın ve imanın mutlak zaferini içermektedir.

     O halde ümmetin dağılıp fesada uğratıldığı yirminci asrın son yarısında bu cevheri bütün sadelik ve inceliğiyle içinde taşıyan bir nesle ve onları Hz Muhammed (SAV)’in bir benzeri olmayan metoduyla eğitip irşat eden güçlü mürşitlere daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Bu iki ayetin her gün yatsı namazından birçok camilerde okunmasının sır ve hikmetlerinden biri de budur.

 

EN ZOR İŞ ERDEMLİ İNSAN YETİŞTİRMEKTİR

 

رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا:

 

“Rabbimiz! Unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma.”

 

     Eğitilmesi, yetiştirilmesi ve olgunlaştırılması en zor canlı varlık insandır. Ondaki akıl, zeka, irade, hafıza ve yetenekleri yine onun ruhuna gıda verir, vicdanını geliştirir, iman ve irfanını kuvvetlendirir anlamda kanalize etmek kolay bir iş değildir. Büyük himmetler, geniş masraflar, dinamik kafalar, yüksek iradeler, sabırlı çalışmalar ister. İşte insan maddesini bu açıdan ele alıp, onun madde ve mana yapılarını paralel biçimde eğiten en büyük müessese İslamiyet’tir.

     İnsan ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın, ne kadar iç âlemini güzelleştirirse güzelleştirsin, Allah’ın ona verdiği sayısız nimetler, açtığı rahmet ve mağfiret kapılarının genişliği ve yüceliği karşılığında yine de kusurludur ve günahkârdır. Peygamberler müstesna...

     Her şeyi bir tarafa bırakıp sadece akıl, düşünce, hafıza ve zekâ nimetlerini ele alalım: Bunlarla insana sunulan has ilgiyi göz önüne getirelim: Hangi ibadet, dua ve iyi davranışımız bunlara karşılık şükür olabilir? Verilen nimet, kıymet ve ölçüsü takdir edilemeyecek kadar üstün, ortaya konulan şükür ise bir takım vesvese ve şüphelerle dolu…

     İşte Kur’an bu hakikati yansıtırken insana hep kusurlu bulunduğunu, her an Allah’ına muhtaç olduğunu hatırlatarak duanın en güzelini, kulluğun en anlamlı yanını telkin yoluyla öğretiyor. Unutma ve yanılmanın insana has hallerden bulunduğuna dikkatleri çekiyor. Bunun için de Allah’tan her dem af, rahmet ve bağışlanma istememizi hatırlatıyor. Şüphesiz bu telkin ve hatırlatma, insan eğitmenin en verimli tezgâhıdır. Bu tezgâhı işler duruma getirmek ise, müminlerin görevidir. Bu görev farzdır. İnkârı nankörlük, terki ise büyük günahtır.

 

BARIŞTAN YANA

 

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ:

 

     “Hepsi de Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar ve: “Peygamberlerin hiç birini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” dediler.”

 

     Kur’an’da bu ayetle de semavi dinler arasında olumlu yönde bir diyalog kurulması öngörülmüştür. Gerçi bütün hak dinlerde barışa yer verilmiş ve bir sonraki dinin bir öncekini tamamladığı açıklanmışsa da beşeri zaaf ve taassup zamanla bu hakikati anlaşılmaz hale getirmiş, ilahi kitaplara kendi görüşlerini, zaaf ve temayüllerini sokarak onları aslından uzaklaştırmışlardır. Kur’an bu kayıt ve tahriften her zaman uzak tutulmuş ve indiği gibi korunmuştur.

          Kur’an’ın insanlığa sunduğu barışın nedeni açıktır:

     A-) İlahi dinlerin hepsi aynı kaynaktan kaynaklanmış ve aynı esasta birleşmiştir. Bu açıdan ilahi dinlerin hepsi bir bütünlük arz eder.

     B-) Dinlerin amaç ve hedefi birdir: İnsanlarla Allah arasındaki engelleri kaldırmak, maddeyle mana, dünya ile ahiret arasında denge sağlayıp insan unsurunu Allah’ın dilediği biçim ve anlamda terbiye etmektir.

     C-) Ayet ve mucizeyle desteklenen, hak peygamber olduğu için Allah tarafından bildirilen bütün peygamberlere – derece bakımından farklı olsalar bile – inanmak, bu yönden aralarında fark gözetmeksizin hepsini Allah elçileri olarak kabul etmek, dinlerin esas ve amacının gereğidir. Her peygamberi sevip saymak, dindarlığın icabıdır. Reddetmek, inkâr etmek, küçümsemekse, dinin esasından çıkmak, akideyi bozmak anlamındadır. Diğer bir deyişle dinler arasındaki ortaklaşa bağı koparmaktır. Yahudi ve Hıristiyanlar böyle bir inkâra saptıkları ve dinler arasındaki bağı kopardıkları için, insanlığa büyük zararlar vermiş, beşer kanının dökülmesine yol açmışlardır.

     Dinler arasındaki ortaklaşa bağı biraz daha açıklayacak olursak, onları bir zincirin halkalarına benzetebiliriz. Her halka bir öncekiyle bağlantı kurar ve tamamlanır. Ne var ki ilim, teknik ve sosyal alanda milletlerin ilerlemesi ve yeniden birçok buluşların ortaya konulması sürekli bir tekâmüle kapı açmıştır. Dinler de bu tekâmül doğrultusunda tekâmül ede ede son halkasına gelip dayanmıştır. Her gelen din bir öncekini tamamlamış, onu doğrulamış ve beşerin gelişen sosyal, kültürel ve teknik yapısına cevap verecek esas ve prensiplerle ortaya konulmuştur. Değişen sosyal yapıya uyum sağlayamayan bir kanunu, uyum sağlayabilen yeni bir kanunla yürürlükten kaldırmak ne ise, dinler arasındaki durum da odur. O halde son çıkarılan kanunu kabul etmemek, ya da yürürlükten kaldırılan kanunun mevcudiyetini, vazıını inkâr etmek ne kadar gülünç ve mantıksız ise, dinler arasında da böyle bir yargıya varmak o ölçüde gülünç ve mantıksızdır.

     Böylece Kur’an, dini taassubu akıl ve mantık ölçüleri üstünde tutan Yahudi ve Hıristiyanların, din adına dinin esas ve amacından ayrıldıklarına işaret ederek son din olan İslam’ın koparılan bu bağları, kesilen diyalogu yeniden kurmaya yöneldiğini ve Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etme istikametinde ilahi dinlerin barış içinde TEVHİD esasında birleşmelerini önermekte ve barıştan yana geniş bir kapı açık tutulmaktadır.

     Son olarak Allah bu ayetlerle ilahi dinleri, dinlerin en mükemmel ve en son halkası olan İslamiyet’le barışa, birleşmeye, TEVHİD potasında bütünleşmeye davet etmiş ve bu yolda müminlerin Allah ile olan bağlarının hikmet ve anlamı, insanlıktan yana barış ve kardeşlik havası estirilerek sergilenmiştir.

 

KAYNAK :  İLMİN IŞIĞINDA ASRIN KUR’AN TEFSİRİ      CELAL YILDIRIM

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Saat