• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam247
Toplam Ziyaret5102608
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Kibir - Mehmet Kantarcı

KİBİR

Toplumdaki mevkiimiz ne olursa olsun, diğer insanlarla olan münasebetlerimiz mutlaka kardeşçe olmalıdır. Bu, o cemiyetin huzuru ve selameti açısından gereklidir. Toplumda kardeşliği ve sevgiyi yok eden en önemli hastalıklardan biri kibir, yani kendini beğenme, diğer bir ifadeyle, başkalarını küçük görme hastalığıdır.

 

Gurur ve kibir, kabalığın, görgüsüzlüğün, hamlığın ve iyi yetişmemişliğin bir ürünüdür. Tevazu ise; kişinin efendiliğinin, iyiliğinin ve olgunluğunun işaretidir. Cenap Şahabettin; “Kötülük kapısını aralık bırakmaya gelmez, sonra ardına kadar açılır” der. Bu sebeple insan kötülükten ve kötülerden uzak kalmalıdır. Mesela; İki yumuşak şeyi birbirine vursanız ses çıkmaz. Biri sert, diğeri yumuşak bir şeyi de birbirine vursanız, yine ses çıkmaz. Ama iki sert şeyi birbirine vursanız hem ses çıkarır, hem de kırılır. İnsanda kemal olursa, iyilik ve güzellik de olur. Hoşgörü ve yumuşak huyluluk olursa problem olmaz. Kabalık ve sertlik olursa her zaman sıkıntı ve problem olurlar. Kibirli insanlar menfaatçi ve kendi çıkarları için mücadele verenlerdir. Eleştiriye tahammül edemezler.

 

Büyüklük, kuvveti yerinde kullanmaktır. Kuvvet başkalarının hayrına olmadıkça, sadece zarar verir. Korkak insanlar, dayanacakları bir güç buldukları zaman, herkesten zalim olurlar. İnsanoğlu zayıf yaratılmıştır. Çoğu zaman gururuna yenilir. Şöhret, insana felaket getirir. Bazı başarılar, gelecek başarıları mahveder. Anibal, şöyle der; “Bir zafer kazanmasını biliyorsun ama zaferden faydalanmasını bilmiyorsun” Dış görünüşler her zaman yanıltıcıdır. Dikkate değer olan şey, insanın içindekidir. İnsanların içlerinde olup bitenleri anlamaya çalışmak gerekir. İnsanın ruhu ve kalbi temiz olmalı, iyi düşünce ve temiz duygular ile beslenmelidir. İnsan nefsini başıboş bırakırsa, o nefis insanın felaketini getirir. Bakılmayan tarlayı yabani otlar sarar. “İki günü eşit olan insan aldanmıştır” sözü kişinin, kendisini yenilemesi ve geliştirmesi gerektiğini bize vurgular.

 

         Ariflerden biri, çamurlu bir yolda, eteklerini toplamış, dikkatli bir şekilde yürüyordu. Fakat bütün çabasına rağmen eteklerine çamur bulaşmaya başladı. Sonunda baktı her tarafı çamurlanmış, saldı eteklerini, iyice çamurlara bulandı. Şapur şupur yürümesine devam etti. Sonra, ağlamaklı bir şekilde şöyle dedi; “İşte günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hali budur. Önce biraz sakınır, sonra nasıl olsa battık der, aldırış etmeden dalar gider.” Büyük günahların yolu, küçük günahlardan geçer. Her büyük günahın öncesinde, küçük bir günah vardır.

 

         İnsan küçümsenmekten, dışlanmaktan hoşlanmaz. Kıskançlık insan ruhunu tahrip eder. İnsanın itaati isteniyorsa, korku ile değil, sevgi ile kazanılmalıdır. Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur. Bu yüzden insanın bozulmasını önlemek gerekir. Felaketlerin kaynağı ölçüsüz arzularımızdır. İhtiraslarımız bize bazen çok kötü şeyler yaptırır. Mesela, “hayattan zevk almaya bak” sözü bir aldanıştır. Zevk uğruna, başka zevksizlikler yaşanmamalı, kimseye zarar verilmemelidir.

 

Hz. Peygamberimiz, peygamberliğinin ilk yıllarında, yakınlarını İslâm’a davet etmişti. Bunun üzerine amcası Ebû Leheb;

- Ben İslâm’a girersem, karşılığında ne var? Demiş, Peygamberimiz de; - Diğer insanlara ne varsa, sana da o, buyurdular. Bu defa Ebu Leheb; - Ben onlara üstün olmayacak mıyım? Deyince; Hz. Peygamberimiz; - Neyinle üstün olacaksın, buyurdular. Bunun üzerine Ebu Leheb;

 -  Böyle bir dine yuf olsun, der. Bu hadise üzerine Tebbet suresi nazil olur. “Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O alevli ateş içinde yanacaktır.” (Tebbet;1-3) Netice’de Ebu Leheb çiçek hastalığına benzer bir illete tutulur. Bulaşıcı olduğu sanılınca kimse yanına yaklaşamaz. Sopalarla bir çukura itilir. Üzeri uzaktan atılan taşlarla kapatılır. Bu olay İslâm’ın tarafsızlık anlayışının en çarpıcı örneğidir. Hem zengin, hem de peygamberimizin amcası olmasına rağmen hiçbir ayrıcalığa tabi tutulmamış, hatta yaptığı küstahlık ve kibir sebebiyle ağır bir bedel ödemiştir.

 

Saad b.Ebi Vakkas anlatıyor; Hz. Peygamber ile birlikte altı kişi otururken, müşriklerin ileri gelenlerinden bir gurup geldi ve Peygamberimize; “Şu yanındakileri uzaklaştırırsan seninle oturur, konuşuruz” dediler. Hz. Peygamberimiz bir an tereddüt etti. Kendini beğenmiş müşrikler, Hz. Peygamberin yanındaki köleleri, fakirleri küçük görmüşler, onlarla aynı ortamda bulunmak istememişlerdi. Hz. Peygamber bu insanların İslâm’a girmesini arzuluyor, yanındaki o kendine gönül vermiş samimi Müslümanları da rencide etmek istemiyordu. Hz. Peygamber bir ara şöyle düşünmüştü; Etrafımdaki bu insanlar çok samimi, onlar gerçek Müslümanlar. Müşrikleri kazanmak için, bu teklifi kabul edip, onları yanımdan uzaklaştırsam, nasıl olur? Tereddüdünü yaşayınca, bu ayet nazil olur.

 

اةِ وَالْعَشِيِّ بِالْغَدَ وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم

 

“Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk; senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur ki, onları kovup da zalimlerden olasın!”(En’am;52)

 

Yani Cenab-ı Hak, o fakir ve çilekeş insanların onurunu bu ayeti kerimeyle korumuş, müşriklere yüz vermemişti. Sonraki dönemlerde, Hz. Peygamberimiz bu kişilerle karşılaştığında; “Merhaba, kendileri yüzünden Rabb’imin beni azarladığı kişiler” diye onlara takılır ve onların gönlünü alırdı. 

 

Buna benzer bir başka olayda, ABESE suresinin ilk ayetlerinin nazil oluşuyla ilgilidir. Resulüllah Kureyşin ileri gelenleriyle konuşurken, âmâ (gözleri görmeyen) Abdullah Ümmü Mektum gelmiş, Allah resulünün sözünü keserek, bir konuda açıklama istemişti. Konuştuğu muhataplarını gücendirmek istemeyen peygamberimiz, Ümmü Mektum’la ilgilenmemiş, ısrarından hoşlanmayarak, biraz da yüzünü ekşitmişti.

 

Bunun üzerine; وَتَوَلَّ عَبَسَ “Amânın (gözleri görmeyen) kendisine gelmesinden ötürü, yüzünü ekşitti ve geri döndü.”(Abese;1-2) ayetleri nazil oldu. İşte bu ayet-i kerimeler ikaz ve tenkit manası taşımaktadır.

 

Allah’a ve Onun dinine gerçekten gönül vermiş kişilere karşı son derece uyanık bulunmak icap eder. Allah’ın sevgili peygamberine yaptığı bu ikazlar, bizler içinde bir ihtardır. Bizi en iyi tanıyan Allah’tır. Allah’ın sevdiklerini bizde sezmeliyiz. Bizim sevmediğimiz kişiler Allah’ın sevdiği kişiler olabilir. Bu yüzden bütün Müslümanları sevmek için çaba sarf etmeliyiz. Zaten Peygamberimizin dualarında; “Allah’ım sevdiklerini bize sevmemizi nasip eyle. Müslüman kardeşlerimize karşı kalplerimizde kin ve öfke bırakma” buyurmaktadır.

İnsanları dış görünüşleriyle ele almak, giyimine kuşamına bakarak onları değerlendirmek bizim en zayıf özelliğimizdir. “En değerli incilerin gösterişsiz istiridye kabukları içersinde yattığı gibi, sade ve basit kıyafetler içersinde nice cevherler, nice kıymetler yatar, ama mâlum alışkanlığımız sebebiyle biz onların farkında olmayız.” Hz. Peygamberimiz; “Saçı başı dağınık, yüzü tozlu, kapılardan kovulmuş öyleleri vardır ki, bu iş şöyle olacak diye yemin etseler, Allah onların dileğini yapar.” Buyurur. Yani, Allah Teâlâ’nın değer ölçüsüyle, insanların değer ölçüsü farklıdır. Kılık kıyafeti ile insanlar bizim üzerimizde tesir bırakabilirler. Kıyafetine, tipine bakarak o kişiye bir değer biçebiliriz. Hâlbuki Allah, bizim yüzümüzün güzelliğine, boyumuzun postumuzun endamlı oluşuna göre değil, kalplerimizin temiz, ibadetlerimizin mükemmel oluşuna göre değer verir. Bizim bu ölçülerimizin hatalı olduğu Kur’an-ı Kerim’de hatırlatılmaktadır.

 

وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ

لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ

 

 “Onları gördüğün zaman iri yarı cüsseleri hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar tıpkı elbise giymiş kütük gibidirler.”(Münafikun;4)

 

Yani bizim gözümüzde çok değerli gördüğümüz bazı kimselerin, ilâhi terazide hiçbir kıymetlerinin olmadığı hatırlatılıyor. Görünüşte yoksul bir dilenciye benzeyen niceleri vardır ki, viran gönülleri mana hazineleri ile dolu bir mahzen gibidir.

 

Aynaya baktığımızda aynayı mı, yoksa aynaya yansıyan kendimizi mi görürüz? Ayna öyle bir yansıtıcıdır ki, kendi varlığını unutturur, bir başkasını yansıtır. İnsan gözüyle dumanı görünce, aklıyla da ateşi görebilir. Çünkü aklı olan “Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını” bilir. Bu yüzden Kur’an’da akıl sahipleri okumaya davet edilir. Bu okuyuş ve tefekkür sayesinde; eşyanın kalıbından, eşyanın kalbine varılır. Yani eşyadan esmaya geçilir.

 

Sa’di’nin Gülistan’ında şöyle bir hadise anlatılır;

Papağan ile kargayı aynı kafese koymuşlar. Bir müddet sonra karga: - Hey Allah’ım! Şimdi kara donlu hemcinslerim ile bir virane üstünde sekiyor olmaklığım varken, acaba nasıl bir suç işledim ki, beni şu kendini beğenmiş, süslü tutinin (papağanın) suratına bakmaya mecbur bıraktın!

 

Bunu işiten papağan da başlamış şikâyete: - Tanrım! Bilmem ben ne günah işledim ki, şu yüzü karanın bed sesini işiterek günüm geçiyor? Burada şikayet etmesi gereken birisi varsa o da benim ve ben Allah’ın şu yaratığı incinmesin diye sesimi çıkarmazken, Sen küstaha dil vermişsin konuşuyor!..

 

وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ

الأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً

 

 “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma, Çünkü sen, ne yeri delebilir, ne de dağların boyuna ulaşabilirsin..” (İsra:37)

 

İnsan cüssesi itibariyle zayıf ve cılızdır. Allah’ın yarattığı şeylerle boy ölçüşemez. Ancak, insan Allah’tan aldığıyla kuvvetlenir. Onun lutfuyla şereflenir. Bu yüzden insanın Allah ile irtibatını kesmemesi öğütlenmektedir. 

Her devirde, zulmün öncülüğünü yapanlar kibirli ve kendini beğenmiş insanlar olmuştur. İnsan asli maddesini düşünecek olursa, kendisinin bir yığın çamur olduğunu anlar. Kendini beğenip, başkalarını küçük görenleri Allah zelil eder, alçaltır. Bilinir ki, meyveli ağaçların dalları aşağı doğru eğiktir. Meyvesiz ve kuru ağaçların dalları ise diktir. Alçak gönüllü ve mütevazı insanlar bu meyveli dallar gibi çevresine faydalıdırlar. Kibirli insanlar ise, kuru dallar gibi yanmaktan başka bir işe yaramazlar. Fahrettin Razi şöyle der; Allah’ın yarattıklarını gördüğü halde Allah hakkında şüpheye düşen insana şaşarım. İlk doğuşa inanırda, son doğuşa inanmaz. Her gün her gece ölmek ve dirilmek yaşanırken, o öldükten sonrayı dirilmeyi ve kıyameti inkâr eder. Cennetin nimetlerine özenir ama aldatıcı dünya için çalışır. Başlangıçta kendisi bir nutfe (sperme) iken, sonunun çirkin bir leş olduğunu bilir de, yine kibirlilik taslar. Fındığı kırar yer de, bir fındık ağacı dikmeyi akıl erdiremez.

 

Bencillik, kibrin farklı versiyonudur. Bu tür insanların ruh dünyaları zayıftır. Bencillik acziyetin dışa yansımasıdır. Bu duygu vermekten çok almaya yöneliktir. Başkasının haklarını düşünmezler, sadece kendi menfaatlerine odaklanmışlardır. Kibir ve bencillik mutlu olmaya da engeldir. Bu tür insanlar sürekli şikâyet ederler. Hallerinden hiç memnun olmazlar. Etraflarındaki insanları dağıtırlar. Ayrık otu, bahçeyi sadece kendine ait sanır her tarafa yayılır. Egoist insanda ayrık otu gibidir. Bencil kimse sadece kendi için sever. Sevdiği için ölümü göze alan bile, sevdiğine hiç katkısı olmaz. Sevgilerinden bir hayır bile gelmez. Kibirli ve zengin insanların %25 i emekli olunca bir yıl içinde ölmekteymişler. ABD yapılan bir araştırma bunu ortaya çıkarmış. Emekli olunca egolarını tatmin edememek onlara bu acı sonu hazırlamıştır.

 

İnsanlar daha fazla ileriyi görsünler diye, gözleri ön tarafa bakacak şekilde yaratılmıştır. Fakat geriyi unutsunlar ihmal etsinler diye değil. Bazı şeyler hafızada saklanmalı, orada korunmalı, orada yaşatılmalıdır. İnsan kuvvet buldukça hep Ben, güçsüz düştükçe hep sen veya hep o, demek ister. Oysa gerçek ikisi arasıdır. Şeref ve itibarı büyüklük taslamakta arayanlar onu hiçbir zaman bulamazlar. Allah; “İnsanlardan yüz çevirme, yeryüzünde şımarık yürüme, Zira Allah kendini beğenenleri sevmez” (Lokman;18) buyurur. Peygamberimiz ise; “Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse cennete giremez, kibir hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir” buyurur.

 

Kibir hastalığını yok eden en güzel ibadet namazdır. İnsan namazda alnını secdeye koyunca bütün benlik duygularından sıyrılır. En değerli uzvu olan alnını yerlere değirerek yüce Rabbi karşısındaki acziyetini itiraf eder. Derki; Allah’ım büyüklük sadece sana mahsustur. Ben kulum, çaresizliğimi secdeye kapanarak gösteriyorum, der. Kul Allah karşısında acziyetini gösterince, Cenab-ı Hak nezninde ki değerini arttırır. Bu sırrı yakalamak gerekir.

 

         Âdem ile Havva’dan çoğalan insanlar, yeryüzünde çeşitli renk ve dillerde küçük büyük topluluklar oluşturmuşlardır. Bu oluşumun temel sebebinin kitlelerin birbirini tanıması, anlaşıp kaynaşması içindir. Yani soy-sopla övünmek yerine,  birleşip, bütünleşmek öngörülmüştür. İnsanlar arası üstünlük yoktur. Sadece, mümin kâfirden, adaletli kimse, adaletli olmayandan, Dürüst insan sahtekârdan, kısaca iyiler kötülerden üstündür.

 

Cemiyetimizin ahlâki yapısı o kadar tahrip edildi ki, dostlar dahi birbirlerine güvenemez hale geldiler. Aynı iş yerinde çalışanlar, birbirlerine güvenmiyor. Kadın kocasına yalan söylüyor. İnsanlar birbirlerini aldatıp, kandırıyorlar. Velhasıl cemiyetimizde bir virüs toplumu içten içe kemiriyor. Şu söz sanki günümüzdeki kötü niyetli insanları çok güzel tasvir ediyor;  

 

Namerde bir sır ver, hele aç bir arayı,

Başına dar eder, geniş dünyayı.

 

Bugün toplumumuzun en çok sevgiye, ilgiye ve dürüstlüğe ihtiyacı var. Bu güzel değerler için mücadele gerekir. Çünkü Kindarlıkla dindarlık bir arada bulunmaz. Hiçbir zaman kindar, kendini beğenmiş, ruhu hasta insanlardan olmayalım. Toplumda seven ve sevilen insanlardan olmak için yarışalım. Rüzgâr yapraklı ağaçları sallandırır, aynı rüzgâr kuru dalları sallandıramaz. Büyüklüğün ölçüsü tevazudur. Kibirle mücadelenin yolu, alçakgönüllülük eğitimidir.

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat