• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam314
Toplam Ziyaret5103780
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

İftira ve Sonuçları

İFTİRA VE SONUÇLARI

 

AYET: NİSA SURESİ – 48. AYET

 

وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْماًثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئاً فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً:

 

       MEALİ:

 

      “Kim bir hata yapar veya kasıtlı bir günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa, büyük bir bühtan ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.” (NİSA SURESİ – 112. AYET)

 

     Sözlükte, “yalan söylemek”, “uydurmak”, “asılsız isnatta bulunmak” gibi anlamlara gelen iftira kelimesi İslâmî terminolojide, “bir kimseye işlemediği bir suç, günah yahut kusur sayılan bir söz ve davranış veya nitelik isnat etmek” anlamında kullanılmaktadır. İfk ve bühtan kelimeleri de iftira anlamına gelmektedir. Ancak günlük dilde iftira kelimesinin kullanımı yaygın hale gelmiştir. Zina iftirası için ise kazf kelimesi kullanılmaktadır.

     Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette, Allah hakkında yalan uyduranlar, O’nun birliği, yetkinliği, aşkınlığı ve benzersizliği ile bağdaşmayan iddialar ileri sürenler kınanarak böyle kimselerin zalimler olduğu ifade edilmektedir. Kur’an şöyle buyurur:

 

فَمَنِ افْتَرَىَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ مِن بَعْدِ ذَلِكَ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ:

 

     “Artık bundan sonra her kim Allah’a karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zalimlerin ta kendisidirler.”     (ALİ-İMRAN SURESİ – 94. AYET)

      Nisa Suresi’nde yer alan bir ayette de, Allah şöyle buyurur:

 

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً:

 

     “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.”   (NİSA SURESİ – 48. AYET)

     Allah’ın kendisine ortak koşma dışında dilediği kimselerin bütün günahlarını bağışlayacağı ifade edildikten sonra, “Allah’a ortak koşan kimse yanlış bir inanç uydurup büyük bir günah işlemiş olur.”buyrularak iftiranın ne denli büyük bir günah olduğuna işaret edilmiştir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de müşriklerin Kur’an’ı, Hz. Peygamber (SAV)’in tertip ettiği şeklindeki iddialarına:

 

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍمِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ:

     “Yoksa Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin.”   (YUNUS SURESİ – 38. AYET)

     Putların tanrı olduğu inancını uydurmalarına:

 

انظُرْ كَيْفَ كَذَبُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ:

 

     “Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (tanrı diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!”   (EN’AM SURESİ – 24. AYET)

      Ve Allah’a isnat ederek kendi kafalarından hükümler koymalarına değinilerek, bunların oldukça çirkin birer iftira olduğu belirtilmiştir. Kur’an-ı Kerim münafıklar tarafından Hz. Aişe (RA)’ya atılan zina iftirası ile ilgili olarak şöyle buyurur:

 

إِنَّ الَّذِينَ جَاؤُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرّاً لَّكُم بَلْ هُوَخَيْرٌ لَّكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّىكِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ:

 

     “Başkalarını yalan yere iffetsizlikle suçlayanlar içinizden bir güruhtur, (fakat siz, bu haksız suçlamaya maruz kalanlar), bunu kendiniz için kötü bir şey sanmayın; tersine bu sizin için hayırlıdır. (İftiracılara gelince) onların her biri (böyle yaparak) işledikleri günahın yükünü taşıyacaklardır ve onlardan bu (günahın) işlenmesinde başı çekenleri vahim bir azap beklemektedir.”   (NUR SURESİ – 11. AYET)

     Böylece ayet-i kerimede müfterilerin uğrayacakları can acıtıcı azabın yanı sıra, bu kabil iftiraya uğrayanların olayı sabırla göğüslemeleri halinde, hem günahlardan arınarak manen yüceleceklerine hem de er ya da geç gerçeğin ortaya çıkmasıyla toplumdaki var olan itibarının yükseleceğine işaret edilmektedir. Nitekim Hz. Aişe (RA), Cenabı Hakk’ın şu beyanı ile aklanmıştır:

 

إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ:يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ:يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ:الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُوْلَئِكَ مُبَرَّؤُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ:

      “Fakat gerçek şu ki, dalgınlık ya da dikkatsizlik göstermiş olsalar da iffetli ve inanmış olan kadınlara asılsız isnatlarda bulunan (ve günahlardan ötürü tövbe etmeyen) kimseler bu dünyada da ahirette de Allah’ın bağış ve rahmetinden uzak tutulacaklardır ve kendilerini can yakıcı bir azap beklemektedir. O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları bütün bu yaptıklarını (açığa vurarak) onların aleyhine şahitlik edecektir... (Kural olarak) yozlaşmış kadınlar yozlaşmış erkeklere, yozlaşmış erkekler de yozlaşmış kadınlara yaraşır. Tıpkı lekesiz kadınların lekesiz erkeklere, lekesiz erkeklerin de lekesiz kadınlara yakıştığı gibi. Bunlar (Peygamber (SAV), Aişe (RA) ve Safvan (RA)) onların (haklarında çıkardıkları kötü) söylentilerin hepsinden uzaktırlar. Onlar için bağışlanma ve büyük/üstün bir rızık vardır.”  (NUR SURESİ – 23/26. AYETLER)

     Şeklindeki beyanı ile hem aklanmış hem de art niyetli kimselerin onun iffetine gölge düşürücü nitelikte söz söylemelerini imkânsız hale getirmiştir.

     Yine Kur’an-ı Kerim, kişinin kendi yaptığı bir hata ya da kusuru veya işlediği bir günahı, başkasının üstüne atmanın yanlışlığına dikkat çekilerek şöyle buyurmaktadır:

 

وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْماًثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئاً فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً:

 

      “Kim bir hata yapar veya kasıtlı bir günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa, büyük bir bühtan ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.” (NİSA SURESİ – 112. AYET)

     Hz. Peygamber(SAV) de, iftirayı insanın ahiret hayatını iflasa götürecek olan kul hakları arasında saymış, bir mümine kâfir diyerek iftira eden kimsenin, onu öldürmüş gibi günah işlemiş sayılacağını belirtmiştir. Ayrıca büyük günahların sayıldığı bir hadiste, kötülükten habersiz iffetli bir kadına, zina iftirasında bulunmak da yer almaktadır. Her konuda Müslümanları kötü huy ve davranışlardan uzak tutmaya çalışan Hz. Peygamber (SAV), iftira konusunda da kendilerini uyarmıştır. Özellikle İslam’a yeni giren kimselerden biat alırken; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık ve zina yapmamak, hayırlı işlerde Allah’ın Resulü (SAV)’e karşı gelmemek gibi içtimaî ve siyasî bakımdan önem arz eden prensiplerin yanı sıra, iftira etmemeyi de zikredip söz alması, aynı şartların Hz. Peygamber (SAV)’e biat etmek üzere gelen kadınlar heyetinden de istenmesi oldukça anlamlıdır. Kur’an şöyle buyurur:

 

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئاً وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ:

 

 

     “Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”   (MÜMTAHİNE SURESİ – 12. AYET)

 

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ:

 

      “Müminler ancak kardeştir.”  (HUCURAT SURESİ – 10. AYET)

     Hz Peygamber (SAV) de şöyle buyuruyor:

 

لاَ يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ:

 

     “Sizden biriniz, kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz.”

اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ:

 

     “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.”     

      Bu mealdeki ayet ve hadislerle genel olarak doğruluk, dürüstlük ve adaleti emreden; suizan, haksızlık, yalancılık gibi kötülükleri yasaklayan hükümler, kuşkusuz insanların birbirlerine insan onurunu zedeleyici asılsız suç ve kusur isnat etmelerini de önlemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda Hz. Peygamber (SAV)’in Beni İsrail’den Cüreyc ile ilgili olarak anlattığı iftira olayı oldukça ilginçtir. Cüreyc ile ilgili değişik silsilelerle gelen hadislerdeki bilgilere göre olay şöyle cereyan etmiştir:

      Beni İsrail’den Cüreyc adında bir kişi dünyadan el etek çekerek bir mabet inşa eder ve orada ibadete çekilir. İbadetle meşgul olduğu sırada annesi, kendisini görmek üzere mabedine gelir ve oğluna seslenir. O esnada namaz kılmakta olan Cüreyc, ibadetini yarıda bırakıp annesine cevap vermesinin doğru olmayacağını düşünerek namazına devam eder. Annesi oğluna üç defa seslenir, cevap alamayınca ona ölmeden önce kötü bir kadının şerrine uğraması için bedduada bulunur. Daha sonra bir gün Cüreyc mabedinde iken, bir kadın onu yoldan çıkarmak maksadıyla gelir ve kendisine cinsî ilişkide bulunmasını teklif eder, ancak teklifi Cüreyc tarafından reddedilir. Bunun üzerine kadın, mabedin yanında koyun gütmekte olan bir çobanla zina eder ve ondan hamile kalarak bir çocuk doğurur; çocuğun babasının da Cüreyc olduğunu söyler. Halk, zahit bir kişi olarak bildiği Cüreyc’le ilgili haberi duyunca ona hakaretler yağdırır ve mabedini yıkar. Bu iftira üzerine Cüreyc abdest alıp namaz kıldıktan sonra çocuğa, “Baban kim?” diye sorar; çocuk da, “Çobandır.” cevabını verir. Bunun üzerine halk Cüreyc’in mabedini altından yapmak ister, fakat o sadece çamurdan yapılmasına rıza gösterir.

     Gerek bu olay gerekse Sa’d b. Ebi Vakkas (RA)’la ilgili rivayet edilen şu olay, iftiracıların asla işah bulmayacaklarını göstermesi bakımından önemlidir:

      Kûfe halkı Hz. Ömer (RA)’a, Sa’d b. Ebi Vakkas (RA)’ı şikâyet etti. Hz. Ömer (RA) da (halk nezdinde daha çok yıpranmaması için) Hz. Sa’d (RA)’ı komutanlıktan azledip, yerine Ammar b. Yasir (RA)’ı atadı. Kûfeliler, Sa’d (RA) hakkındaki şikâyetlerini o kadar ileri götürmüşlerdi ki: “Sa’d, namaz kılmasını bile bilmiyor.” demişlerdi. Hz. Ömer (RA) ona adam gönderip huzuruna çağırdı ve kendisine: “Ey Ebâ İshak, bu adamlar senin namaz kılmayı dahi bilmediğini zannediyorlar.”dedi. Sa’d (RA): “Vallahi: Ben onlara Resul-i Ekrem’in (SAV) namazı gibi namaz kıldırır, ondan hiç bir şey noksan yapmazdım. Akşam ve yatsı namazlarını kıldırırken ilk iki rekâtta çok durur, son iki rekâtı da hafif tutarım.” dedi. Hz. Ömer (RA): “Zaten senin hakkında zannımız bu idi.”, dedikten sonra mesele hakkında incelemelerde bulunmaları için birkaç kişiyi Sa’d (RA) ile birlikte Kûfe’ye gönderdi. Tahkikat yapan memur, Kûfe halkından Sa’d’ (RA)’ın durumunu sordu. Öyle ki, Sa’d (RA)’ın durumunu araştırmak üzere uğramadığı hiçbir mescit kalmadı. Onlar da Sa’d (RA) hakkında hep övgü ve hayırla bahsettiler. Nihayet Benü Abs’e ait bir mescide girdi (ve herkesi, Sa’d (RA) hakkında bildiğini Allah için söylemeye davet etti). Cemaatten Usame b. Katâde adında biri ayağa kalktı ve: “Madem ki bize and verdin (söyleyelim): Sa’d, (RA) askerin başına geçip savaşmaz, mal taksim ederken eşitliğe riayet etmez, hüküm verirken adaletli davranmaz.” dedi. Bunun üzerine Sa’d (RA) dedi ki: “(Madem ki böyle söyledin) ben de vallahi (senin aleyhine) üç dua edeceğim, dinle: “Ya Rabbi! Senin bu kulun yalancı olup bu söylediklerini gösteriş için söylemişse onun ömrünü uzat, fakirliğini çoğalt ve kendisini fitnelere uğrat.” dedi. Sonraları o adama halinden sorulduğu zaman: “İhtiyarlamış, fitnelere uğramış, zavallı bir pîr-i fâniyim; Sa’d’ (RA)’ın bedduasına uğradım.” derdi.

     Hadisi rivayet eden Abdülmelik b. Umeyr de derki: “Sonraları onu ben de gördüm. İhtiyarlıktan kaşları gözlerinin üzerine sarkmış olduğu halde, yolda, sokakta rast geldiği kızlara sataşır, onları çimdiklerdi.”

     Konuyla ilgili diğer çarpıcı bir örnek de Hz. Peygamber (SAV)’’in ashabından ve Cennetle müjdelenen on büyük sahabeden biri olan Said b. Zeyd (RA)’a iftira eden Erva isimli kadının başına gelenlerdir:

     Erva, (Medine Valisi) Mervan’a Said b. Zeyd (RA)’ı şikâyet ederek, arazisinden bir kısmını kendi arazisine iltihak ettiğini iddia etti. Bunun üzerine Hz. Said (RA): “Ben bu husustaki Hz. Peygamber (SAV)’in sözünü işittikten sonra, hiç onun hakkını üzerime geçirir miyim?” dedi. Mervan’ın Resul-i Ekrem (SAV)’den işittiği şeyin ne olduğunu sorması üzerine O: “Ben Hz. Peygamber (SAV)’den: “Kim haksız olarak başkasının bir karış yerine tecavüz ederse, o yerin yedi katı, o mütecavizin boynuna halka gibi geçirilir.” buyurduğunu işittim.” Dedi. Bunun üzerine Mervan, Said (RA)’a: “Artık bundan sonra senden delil istemeyeceğim.” dedi. Bu ağır itham karşısında Said (RA): “ Ya Rabbi! Eğer bu kadın yalancı ise, gözünü kör et ve onu kendi arsasında öldür.”diye beddua etti.

     Hadisi rivayet eden Urve şöyle der: “O kadın ölmeden önce gözleri kör oldu. Nihayet bir gün tarlasında yürürken çukura düşüp öldü.”

     Her iki olay da bize ilk İslâm toplumunda iftiranın ağır bir günah olarak algılandığını göstermektedir. İslam’da iftira haram kılındığı gibi, asılsız olması muhtemel haberlere doğruymuş gibi ilgi göstermek ve bunlara gerekli araştırmayı yapmadan inanmak da yasaklanmıştır. Bunu Kur’an şöyle ifade eder:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُواأَن تُصِيبُوا قَوْماً بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ:

 

     “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”   (HUCURAT SURESİ – 6. AYET)

     Kur’an-ı Kerim’de Hz. Aişe (RA)’ya yapılan iftira karşısında Müslümanların gösterdikleri tutumu değerlendirirken, bütün müminlerin, böyle bir habere hemen inanmayıp iftiraya uğrayan hakkında hüsn-ü zanda bulunmaları gerektiği vurgulanmakta, bu tür asılsız isnat ve iftiraların yayılmasından hoşlananların dünyada da ahirette de ağır bir şekilde cezalandırılmayı hak ettikleri haber verilmektedir. Kur’an şöyle buyurur:

 

لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنفُسِهِمْ خَيْراً وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُّبِينٌ:لَوْلَاجَاؤُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاء فَأُوْلَئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ:وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ:إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ

وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّناً وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ:وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُم مَّا يَكُونُ لَنَا أَن نَّتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ:يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَن تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَداً إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ:وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ:إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ:

 

     12-) “Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsn-ü zanda bulunup da: “Bu, apaçık bir iftiradır.” demeleri gerekmez miydi?”
     13-) “Onların (iftiracıların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getiremediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.”
     14-) “Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap isabet ederdi.”
     15-) “Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.”
     16-) “Onu duyduğunuzda: “Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır.” demeli değil miydiniz?”
     17-) “Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarır.”
     18-) “Ve Allah ayetleri size açıklıyor. Allah,(işin iç yüzünü) çok iyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
     19-) “İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”  (NUR SURESİ – 12/19. AYETLER)

     İslâm’da, ilke olarak insanlar aleyhinde onları aşağılayıcı, kötüleyici ve incitici mahiyetteki her türlü söz ve davranış yasaklanmıştır. Bir kimsenin aleyhinde yapılan konuşmanın gerçeği yansıtması, onu gıybet olmaktan çıkarmaz. Nitekim Hz. Peygamber (SAV), bir kişiyi kendisinde bulunan bir kusurla anmanın gıybet, ona asılsız bir kusur veya suç isnat etmenin ise iftira olduğunu bildirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de müminlere kendilerinin, ana babalarının ve yakınlarının aleyhine bile olsa, adaleti yerine getirmeleri emredilmiştir. Şurası bir gerçek ki bu emir aynı zamanda asılsız isnat ve iftiralara uğrayan masum insanları koruma görevini de kapsamaktadır.

 

KAYNAK: DİYANET AYLIK DERGİ

 

 

 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat