• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam341
Toplam Ziyaret5103807
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

İbadetlerde Devamlılık Esastır

İBADETLERDE   DEVAMLILIK

 

 

 

قال الله تعالي:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

قال رسول الله (ص) :

أَحَبُّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللَّهِ أَدْوَمُهَا وَإِنْ قَلَّ

 

Muhterem Müslümanlar!

 

İnsan ve Kulluk

 Rabb’imizin yarattığı mahlukat içinde seçkin bir yeri olan, akıl, fikir ve üstün yeteneklerle donatılan insanın yaratılışında elbette ki bir hikmet vardır.

İnsan olarak yaratılışımızın, dünyaya gelişimizin hikmetini Cenab-ı Hak bize şu ifadelerle bildiriyor:

 

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

Ben cinleri ve insanları (sırf Beni tanıyıp) Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat, 51/56)

 

Bu dünyaya gelmekten maksat yalnız yiyip- içmek ve geçici zevkleri tatmin etmek değildir. İnsan buraya daha yüksek bir gaye ve sonsuz bir hayata hazırlanmak için gelmiştir. İnsan olarak yaratılışımızın hikmetini, dünyaya gelişimizin gayesini Yüce Allah (c.c.) “Yalnızca kendisine kulluk etmek” olduğunu bildirmiştir.

İnsan, beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Bedenimizin maddi gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhumuzun da manevi gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası sağlam iman ve ihlasla yapılan ibadettir.

 

İbadet: Allah (c.c.)’a ta’zim ve saygı göstermek emirlerine itaat etmek, O’na kulluk etmek demektir. Diğer bir ifade ile yapılmasını emrettiği, razı olduğu söz ve davranışlardır.

 

İbadet Allah (c.c)’a saygı ve itaatin en yüksek derecesidir.

Dünya hayatında mutluluk ve huzurla geçip giden bir hayat yaşamanın, ebedî bir hayat olan ahirette de zarara uğramamanın ve hüsranda kalmamanın, kurtuluş, felah, mutluluk, esenlik ve saadette olmanın tek çıkar yolu, iman ettikten sonra yapılması gereken ibadetleri yapmaktır. Bu hakikat Asr suresinde özlü olarak ifade edilmektedir:

 

وَالْعَصْرِ* إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ* إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

Asra and olsun ki, insan ziyandadır. Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler ziyanda değillerdir.(Asr, 103/1-3)

 

Teşekkür Hissi ve İnsan

İnsanı eşref-i Mahlukat olarak en güzel surette yaratan ve ona sayısız nimetler veren Rabbimize hamd ve şükretmemiz gerekmez mi?

 

 إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا*إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا

Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık. Muhakkak Biz ona (doğru) yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör kafir!(İnsan, 76/2-3)

 

Neden şükreden bir kul olmayalım?

İbadetler Allah (c.c.)’a şükretmenin göstergesidir.

Yaratana karşı kulluğun başlıca göstergesi ibadettir. İbadetsiz bir müslüman, acaba kendini itaatkar bir mü'min sayabilir mi?

Bugün Rabbinin istek ve emirlerini yerine getirmeyenin, yarın O'ndan ne istemeye hakkı olur?

Gökteki ve yerdeki bütün varlıklar O'na bağlılıklarını sürdürürken, hele inanan bir müslümanın ibadet etmemekte dayatmasının manasını anlamak mümkün değildir. (İbrahim Malkoç, Diyanet Dergisi, Sayı:108)

 

 

 

 

 

İbadete Kim Muhtaçtır ? Yaratan mı? Yaratılan mı?

Allah (c.c.)’ın ibadete ihtiyacı yoktur. İbadete asıl ihtiyacı olan bizleriz. İbadetlerimiz sebebiyle ve Allah (c.c.)’ın lütuf ve merhameti ile O’nun azabından korunup, cennetine girebiliriz.

 

Bizi Rabbimize ibadetten alıkoyan nedir?

وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Siz de hep O'na döndürüleceksiniz. (Yasin, 36/22)

 

Bu ayette, mahlukatın, yaratıcısı olan Allah'a itaat ve kulluk etmenin, aklın ve fıtratın gereği olduğu söylenmiştir. Şayet bir mantıksızlık varsa o da insanın kendisini halk etmeyen varlıklara kulluk etmesidir. Bizler sonunda ölecek ve şimdi kulluktan kaçındığımız yaratanımıza döneceğiz. O'ndan yüz çevirdiğimiz halde nasıl iyilik bekleyebiliriz, bir düşünelim…

Yüce dinimiz ibadeti öyle esaslar üzerine bina etmiştir ki, özü muhafaza edilerek güzel bir şekilde ve devamlı olarak yapıldığı takdirde, beklenen neticeyi mutlaka temin eder.

 

Dinde Kolaylık Esastır

Allah (c.c.) Teala ibadetlerde orta yolu tutmamız için, ibadetleri kolaylaştırmıştır:

يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ

Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. (Bakara, 2/185)

Peygamberimiz (s.a.v) de:

إِنَّ الدِّينَ يُسْرٌ ، وَلَنْ يُشَادَّ الدِّينَ أَحَدٌ إِلاَّ غَلَبَهُ

Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galibiyet dinde kalır.  (Buhârî, İman, 29) buyurmuştur.

 

Başka bir hadislerinde ise:

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ عَنْ النَّبِيِّ (صعلم) قَالَ يَسِّرُوا وَلَا تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلَا تُنَفِّرُوا

Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Resûlullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve müjdeleyin, nefret ettirmeyin." (Buhârî, İlm 12, Edeb 80)

 

Talha b. Ubeydillah şöyle demiştir: Necid ahâlîsinden saçı, darmadağın (fakîr) bir kimse Rasulullah (s.a.v.)'e geldi. Uzaktan sesini iyice duyamıyor, ne söylediğini anlayamıyorduk. Nihâyet biraz daha yaklaşınca İslam hakkında bazı sorular sorduğunu anladık. (Suâline karşı) Rasulullah (s.a.v.): "Bir gün, bir gece içinde beş vakit namazı emretti." b (Adamcağız): "Üzerimde bu namazlardan başkası da olacak mı?" diye sordu. "Hayır, ancak  kendi isteğinle kılarsan o başka" cevâbını verdi. Ondan sonra Rasulullah (s.a.v.): "Bir de Ramazan orucu var." buyurdu. (Adamcağız yine): "Üzerimde bundan başkası da olacak mı?" diye sordu.

O da : "Hayır, ancak kendi isteğinle tutarsan o başka" cevâbını verdi. Talha (r.a.) der ki: Rasulullah (s.a.v.), zekâtı da ona söyledi. (Adamcağız, yine): "Üzerimde bundan başkası da olacak mı?" diye sordu. yine Rasulullah (s.a.v.): "Hayır, ancak kendi isteğinle verirsen o başka" cevâbını verdi. Bunun üzerine (Necid'li fakîr):

 

فَأَدْبَرَ الرَّجُلُ وَهُوَ يَقُولُ وَاللَّهِ لَا أَزِيدُ عَلَى هَذَا وَلَا أَنْقُصُ

 

 "Vallâhi bundan ne fazla, ne eksik bir şey yapacak değilim." diyerek ve arkasını dönerek gitti. (Bunu duyunca) Rasulullah (s.a.v.):

  أَفْلَحَ إِنْ صَدَقَ

 

 "Eğer doğru söylüyorsa kurtuluşa ermiştir." buyurdu.(Buhari, İman, 34;44)

 Hiçbir müslüman ibadetleri yapmama konusunda serbest bırakılmamıştır. En azından sünnetleri yapamıyorsa bile farzları hiçbir zaman terk edemez.

 

 

İbadetlerde  İstikrar ve Devamlılık

Yüce Allah (c.c.) ibadetleri, belirli gün ve gecelerde, belirli aylarda yada belirli yaşlarda değil; mükellef olduğumuz andan ölünceye kadar yerine getirmemizi emrediyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

Sana ölüm gelip çatıncaya kadar Rabbine ibadet et! (Hicr, 15/99)

O halde hayatta olduğumuz sürece, ölüm bizi ansızın yakalamadan önce ibadetlerimize devam etmemiz gerekir. Hiçbir şey bizi ibadetten alıkoymamalıdır.

 

Nitekim bir başka âyette,

وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا

Sağ olduğum sürece bana namaz kılmayı, zekat vermeyi emretti. (Meryem, 19/31)  buyurulmuştur.

 

حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ

Namazlara ve orta namaza devam edin; gönülden boyun eğerek Allah (c.c.) için namaza durun.. (Bakara, 2/238)

 

وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى

Ailene (ümmetine) namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.  (Ta Ha, 20/132)

Ayet-i kerimelerden yaptığımız ibadetlerimizde devamlılığın esas olduğunu anlıyoruz. Beklenen faydanın hasıl olması için ibadetlerimizi, zamanında ve devamlı yapmalıyız. Nitekim Allah  Rasulü, az da olsa devamlı olan ibadeti tavsiye ediyor.

 

عَنْ عَائِشَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم)  قَالَ سَدِّدُوا وَقَارِبُوا وَاعْلَمُوا أَنْ لَنْ يُدْخِلَ أَحَدَكُمْ عَمَلُهُ الْجَنَّةَ وَأَنَّ أَحَبَّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللَّهِ أَدْوَمُهَا وَإِنْ قَلَّ

(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez  ve Allah (c.c.) için amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır. (Buhari, Rikak, 18; 5983)

 

 

عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا أَنَّهَا قَالَتْ سُئِلَ النَّبِيُّ (صعلم)  أَيُّ الْأَعْمَالِ أَحَبُّ إِلَى اللَّهِ قَالَ أَدْوَمُهَا وَإِنْ قَلَّ وَقَالَ اكْلَفُوا مِنْ الْأَعْمَالِ مَا تُطِيقُونَ

Ümmü'l-mü'minîn Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre şöyle demiştir: Bir kere Rasulullah (s.a.v)’e: Yâ Rasûlallah! Hangi ibâdet Allah (c.c.)u Teâlâ'ya çok sevimlidir? diye sorulmuştu. O da: Az olsa bile  devamlı yapılanı, Ve takatinizin yettiği amelleri yapınız. buyurdu. (Buhari, Rikak, 18;5984)

 

Hz. Aişe (r. anhâ) diyor ki: "Yanımda Benî Esed kabilesinden bir kadın vardı. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.v) içeri girdi ve: "Bu kimdir?" buyurdu. "Falancadır, geceleri hiç uyumaz, (ibadet yapar)" dedim. Resûlullah (s.a.v): "Sus, yeter! Size, tâkat getirebileceğiniz amel yaraşır. Siz (ibadet yapmaktan) usanmadıkça, Allah (c.c.) da (sevab vermekten) usanmaz. Allah (c.c.)'a en hoş gelen dinî amel, kişinin devamlı olarak yaptığı ameldir" buyurdu. (Buhârî, İman 32, Teheccüt 18; Müslim, Salâtu'l-Musâfirin 220-221 (785)

 

قَالَ سَمِعْتُ مَسْرُوقًا قَالَ سَأَلْتُ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا أَيُّ الْعَمَلِ كَانَ أَحَبَّ إِلَى النَّبِيِّ (صعلم)  قَالَتْ الدَّائِمُ قَالَ قُلْتُ فَأَيَّ حِينٍ كَانَ يَقُومُ قَالَتْ كَانَ يَقُومُ إِذَا سَمِعَ الصَّارِخَ

Mesrûk (r.a) anlatıyor:"Hz. Aişe (r.anha) 'ye sordum: "Rasüllullah (s.a.v) 'a göre hangi amel efdaldir ? '' Bana: "Devamlı olan !"diye cevap verdi.  Ben tekrar: "Gecenin hangi vaktinde kalkardı?" dedim. "Bağıranı -yani horozu- işittiği zaman kalkardı!" diye cevap verdi." (Buhari,  Rikâk, 18;5980)

 

عَنْ عَائِشَةَ أَنَّهَا قَالَتْ كَانَ أَحَبُّ الْعَمَلِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ (صعلم)  الَّذِي يَدُومُ عَلَيْهِ صَاحِبُهُ

Hz. Aişe Annemiz: Rasulullah (s.a.v)'in en sevdiği amelin devamlı yapılanın olduğunu söylemiştir. (Buhari, Rikak, 18; 5981)

 

Devamlı yapmamız gerekli olan ibadetlerden birisi ve en önemlisi namazdır. Aslında namaz bütün ibadetlerin başıdır. Dolayısıyla bütün ibadetlerin manasını ruhunda taşır ve hepsinden kendi üzerinde bir çizgi bulundurur.

Namaz insanın Allah (c.c.)’la irtibatını temin eder

Diğer ibadetler, ara sıra insanın omzuna biner; insan da onları eda eder, kurtulur. Fakat namaz, devamlı insanın Allah (c.c.)’la alakasını temin eder, rahmetle irtibatını devam ettirir. Bu yönüyle onunla boy ölçüşecek ikinci bir ibadet tasavvur etmek mümkün değildir.

Namaz, rahmet ve kerem sahibi Rabb’imize karşı, haşyet ve saygı dolu bir gönülle ve devamlı eda edildiği müddetçe, dünyevi ve uhrevi bir saadet vesilesi olur ve her iki yerde de selametimizin müjdesini taşır. Bu müjdeyi bize Kur’an verir.

Bu yüzden namaza en büyük ehemmiyeti, büyük bir davayı yüklenerek gelen beşerin en büyük mükellefi Hz. Muhammed (s.a.v) vermiştir. O, günde beş vakit namazla iktifa etmemiş; bu münacat ve sılayı gece de devam ettirmiş; hatta Hz. Aişe Validemiz’in ifadesiyle kendisi için bir mükellefiyet saydığı gece namazını hiç terk etmemiş; öyle ki hastalandığında veya bir ağırlık hissettiğinde dahi onu oturarak kılmıştır. (Ebu Davud, Salat 307)

 

 Böylece O, Rabb’ine ibadet için tahsis ettiği ömründe bir parça karanlığın olmasına fırsat vermemiştir. Zira yine kendi ifadesiyle, ahirette ilk sorulacak olan, namaz ibadetidir.

O halde, günlük beş vakit namazımızı aksatmadan kılmalı ve her fırsatta Rabbimizle irtibatımızı kuvvetlendirme yollarını aramalıyız. Çünkü burada eda edeceğimiz her namaz, ötede karşımıza çıkacak ve imdadımıza koşacaktır. Cenab-ı Hak, yardımına muhtaç olduğumuz o günde, lütuf ve keremiyle yardımcımız olsun; küçük hayırlarımızı büyük yapsın ve kusurlarımızdan ötürü bizleri muaheze etmesin.

(Ailem Dergisi, 07.07.2004)

 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ (رع) قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم)  لَنْ يُنَجِّيَ أَحَدًا مِنْكُمْ عَمَلُهُ قَالُوا وَلَا أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ وَلَا أَنَا إِلَّا أَنْ يَتَغَمَّدَنِي اللَّهُ بِرَحْمَةٍ سَدِّدُوا وَقَارِبُوا وَاغْدُوا وَرُوحُوا وَشَيْءٌ مِنْ الدُّلْجَةِ وَالْقَصْدَ الْقَصْدَ تَبْلُغُوا

Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” Dediler ki: Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah’ın elçisi? “Evet ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!

(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında ibadet edin, ağır ağır hedefe varabilirsiniz.” (Müslim, Münâfikîn 76, 78 ;Buhari, Rikak, 18;5982)

 

عَنْ عَائِشَةَ عَنْ النَّبِيِّ (صعلم)  قَالَ سَدِّدُوا وَقَارِبُوا وَأَبْشِرُوا فَإِنَّهُ لَا يُدْخِلُ أَحَدًا الْجَنَّةَ عَمَلُهُ قَالُوا وَلَا أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ وَلَا أَنَا إِلَّا أَنْ يَتَغَمَّدَنِي اللَّهُ بِمَغْفِرَةٍ

Hz. Aişe (ı,anha)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” Dediler ki: Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah’ın elçisi? “(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!” (Müslim, Münâfikîn 76, 78. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 18, Merdâ 19; İbni Mâce, Zühd 20)

 

Allah (c.c.)’ın lütuf ve ihsanı kulların amellerinden çok çok geniştir. Allah (c.c.)’ın rahmet ve cennetine kavuşabilmek için mü’mine düşen, dürüstlükle amel ve duaya devam etmekten ibarettir. Olabildiğince dürüst ve mutedil bir dini yaşayış için gayret gösterilmeli, ifrat ve tefrite kaçılmamalıdır.

İslam’da esas olan bir defa zor bir amel yapma yerine az olup sürekli yapmadır. İbadetlerde aslolan, süreklilik, insan tabiatına uyumluluk ve tahammül edilebilirliktir. Az da olsa devamlı olan ibadetler, amellerin sevap  yönünden  en çok olanlarıdır.

 

قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ (صعلم)  يَا عَبْدَ اللَّهِ لَا تَكُنْ مِثْلَ فُلَانٍ كَانَ يَقُومُ اللَّيْلَ فَتَرَكَ قِيَامَ اللَّيْلِ

Abdullah İbni Amr İbni Âs  (r. Anhümâ)  şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v)  bana şöyle dedi: “Ey Abdullah! Filan kimse gibi olma, çünkü o gece ibadetine devam ederken, sonra geceleri ibadet etmeyi terk etti. (Buhârî, Cum’a, 1084)

 

Gece ibadeti denilince, genellikle teheccüt namazı anlaşılır. Fakat geceleyin okunması âdet edinilen Kur’an, sürekli hale getirilmiş zikir ve tesbihler de birer ibadettir. Kur'an'ı da her gün okumalı, vahye göre hayatımızı inşa etmeliyiz.

Kur'an'la bağımızı sadece mezarlıklarda, belirli gün ve gecelerde değil her gün anlayarak sürdürmeliyiz. 

 

Peygamber Efendimiz, başlanılan bir ibadetin veya hayırlı bir işin devamlı olmasını tavsiye ederdi.

Bu sebeple, sürekli kılınamayacak kadar çok ibadet ve amellerin yüklenilmemesini öğütlemiştir. Çünkü o, az da olsa, sürekli olan ibadet ve taatlerin Allah (c.c.) katında daha sevimli ve makbul olduğunu sahâbeye sıkça hatırlatırdı.

Böyle yapmak, insanın yaşayışını prensiplere bağlaması, kendi kendini kontrol edebilmesi, hesaba çekebilmesi ve hayatını düzene sokması anlamına gelir.

 

Kararsız olmak kadar zararlı bir davranış yoktur. Çünkü kararsızlar, ya hiçbir şey yapamazlar veya başladıkları bir şeyi neticeye ulaştıramazlar. Her iki halde de zarardadırlar.

Güzel bir sünneti ihya edip ona devam eden bir insanın, daha sonra bunu terketmesi, dinimizde hoş karşılanmamıştır.

Çünkü bu durum ibadet hayatında ve iyi işler yapmakta ilerlemiş, kemâle yönelmişken, geri adım atmak ve mânevî yönden mertebe kaybetmektir.

Mü’minin görevi ise, geri gitmek ve kaybetmek değil, her geçen gün daha ileri, daha mükemmel ve kazançlı olmak için çalışmaktır.

 

إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ

Bir toplum inanç ve davranışlarını değiştirmedikçe, Allah (c.c.) da onların durumunu değiştirmez. (Ra`d, 13/11)

 

İyi veya kötü bir hayat tarzını, nimet veya azâb içinde yaşamayı insanların kendileri hak eder. Allah (c.c.)’ın iradesine uygun bir hayatı, dürüst, iyi niyetli ve faziletli olmayı tercih edenlere, Cenâb-ı Hak huzurlu bir hayat lutfeder; onlara nimetlerini esirgemeden verir.

Bu insanlar, inançlarını ve güzel hayat tarzlarını değiştirmedikçe, sahip oldukları nimetler ellerinden alınmaz. Bu gerçeği Allah (c.c.) Teâlâ Kur’an’ın bir başka âyetinde tekrar belirterek şöyle buyurur:

 

ذَلِكَ بِأَنَّ اللّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِّعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَى قَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ وَأَنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Bu, bir millet, kendilerinde bulunanı (güzel ahlâk ve meziyetleri) değiştirinceye kadar, Allah (c.c.)’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden böyledir. (Enfâl 8/ 53)

 

Bir toplum, ahlâkını bozarak kendisini değiştirir, iyi yanlarını terk edip kötü bir hayat tarzını benimsemeye başlarsa, o zaman Allah (c.c.) Teâlâ verdiği nimetleri ellerinden birer birer geri alır.

Bir zamanlar sahip oldukları değerlere sırt çevirdikleri ve onları büsbütün yitirdikleri için onları cezalandırır. Başka milletlerin boyunduruğu altına sokarak ezer. (Riyazü-s Salihin Tercüme ve Şerhi, Komisyon, s. 529, Erkam y.)

 

 

İbadetler ahlakı güzelleştirdiği gibi insanı yüceltir.

Yapmamız gereken ibadetleri samimi ve içtenlikle, riyaya kaçmadan, yalnız Rabbimizin rızasını gözeterek yapmalı; Yapa geldiğimiz güzel hasletleri terk etmemeli ve değiştirmemeliyiz. İnanç ve davranışlarımızı değiştirmek, akıbetimizi de değiştirecektir.

Yapılan ibadetler kararlılıkla ve sürekli olarak yapılmalıdır.

 

 

İbadetlerimizi Boşa Çıkarıcı İşlerden Koruyalım

 

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثًا

 İpliğini kuvvetlice büktükten sonra çözen kadın gibi olmayınız. (Nahl, 16/ 92)

Âyet, bir işi yapınca sağlam ama yerli yerinde yapmayı, emeği boşa gidermemeyi emrediyor. Kur’an’ın kıssasından bahsettiği bu kadını Mekke halkı biliyordu. Bu kadının adı Rayta Binti Sa’d idi. Gün boyu ip büker, sonra da onu bozardı. Dolayısıyla bütün vaktini boşa harcardı. Bundan dolayı darb-ı mesele konu olmuştur. Akıllı kimse bu hale düşmemelidir.

 

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

Ama onlar öyle kimselerdir ki âhirette onlar için ateşten başka bir şey yoktur ve yaptıklarının hepsi orada boşa çıkmıştır, amelleri hep bâtıl olmuştur! (Hud, 11/16)

 

 

Konuşmamı bir ayeti kerime ile bitirmek istiyorum

 

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ* وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. Ve ancak Rabbine yönel. (İnşirah, 94/7-8)


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat