İBADET
BAKARA SURESİ – 21/22. AYETLER
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ:الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الأَرْضَ فِرَاشاً وَالسَّمَاء بِنَاء وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ
بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَّكُمْ فَلاَ تَجْعَلُواْ لِلّهِ أَندَاداً وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ:
MEALİ:
“Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin. Umulur ki, böylece korunmuş olursunuz. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla size besin olsun diye yerden çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah’a ortak koşmayın.” (BAKARA SURESİ – 21/22. AYETLER)
İnsanı yoktan var eden ve varlığından haberdar eden Allah, yarattığı insanın kendisini tanıması ve O’na ibadet etmesini emrediyor. Ancak bu sayede kötülüklerden ve sonuç olarak ta Allah’ın azabından korunabileceği bildiriliyor.
İBADET: Gönülden ve isteyerek Allah’a yönelmek ve emirlerine itaat etmektir. Kul, kendini yaratana, lütfettiği sayısız nimetlerden dolayı şükretmek için ibadet eder. Biz insan olarak bize yapılan bir iyiliğe teşekkür etme ihtiyacı duyarız. Bu, insanın yaratılışında var olan bir özelliktir. Değil insanlar, bazı hayvanlar bile kendilerini yedirip içiren ve barındıran insanlara bağlılık gösterir ve yapılan iyiliğe tavırlarıyla karşılık vermek isterler.
Yaratıklar içinde üstün bir varlık ve akıl gibi üstün yeteneklerle donatılmış bulunan insanın bunca lütuf ve nimetler karşısında duygusuz kalması, bunları kendisine veren Allah’a şükretmemesi nasıl düşünülebilir? İnsana verilen bu nimetler, Kur’an’da insanlara şöyle hatırlatılır:
اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَّكُمْ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الأَنْهَارَ.وَسَخَّر لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَآئِبَينَ وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ. وَآتَاكُم مِّن كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَتَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ الإِنسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ.
“(O öyle lütufkâr) Allah’tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izniyle denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı. Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi. O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim ve nankördür.” (İBRAHİM SURESİ – 32/34. AYETLER)
Allah’ın, kendisine bunca nimet verdiği insan, elbette O’na şükretme ihtiyacı duyacaktır. İşte bu teşekküre İBADET diyoruz. Kur’an’da Allah’ın, cinleri ve insanları, kendisini tanıyıp O’na ibadet ve kulluk etmeleri için yarattığı bildirilmekte, böylece ibadet ve kulluğun yararının Allah’a ait olmayıp, yine kulların menfaatleri doğrultusunda olduğuna dikkat çekilerek şöyle buyrulur:
وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ:مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ:إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ:
“Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz rızık veren güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” (ZARİYAT SURESİ – 56/58. AYETLER)
Peygamberimiz (SAV), Allah’ın yüceliği ve lütfettiği sayısız nimetleri karşısında O’na daha çok teşekkür etme gereğini duyarak geceleri bile kalkar namaz kılar, ibadet ederdi.
Hz Aişe (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Ben kendisine: “Ey Allah’ın Resulü! Geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını Allah bağışladığı halde niçin bu kadar yoruluyorsunuz?” dedim. Peygamberimiz (SAV): “Ey Aişe, Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu.
Peygamberimiz (SAV) bu sözleriyle bazılarının zannettiği gibi Allah korkusu sebebiyle değil, Allah sevgisi ve zevkiyle ibadet ettiğini ifade ediyordu. Peygamberimiz (SAV)’in namazda en büyük zevki duyduğunu söylemesinin hikmeti bu idi. Hatta O, sabah namazının iki rekât sünneti hakkında: “O iki rekât bana dünyadaki her şeyden daha sevimlidir.” buyurmuştur.
Huzeyfe (RA) anlatıyor: Bir gece Peygamberimiz (SAV)’le birlikte namaz kıldım. Bakara suresine başladı. Ben içimden yüz ayet okuyunca rükû eder diye düşündüm, devam etti. Ben herhalde bütün sureyi bir rekâtta okuyacak diye düşündüm. O, yine devam etti. Ben, bu sureyle rükûa varır diye düşündüm. Sonra Nisa suresine başladı, onu da okudu. Sonra Ali-İmran suresine başladı, onu da okudu. Ağır ağır okuyor, içinde tespih bulunan bir ayete gelince tespih ediyor, istek ayetine gelince istekte bulunuyor, sığınma ayetine gelince Allah’a sığınıyordu. Sonra rükûa gitti ve: “Sübhane rabbiyel azim = Büyük Allah’ımı tenzih ederim.” dedi. Peygamberimiz (SAV) rükûda da kıyamda olduğu kadar kaldı. Sonra: “Semiallahü limen hamideh = Allah, kendisine hamedenin hamdini işitir.” dedi ve doğruldu. Rükûuna yakın bir süre ayakta durdu, sonra secde etti ve: “Ulu Allah’ımı tespih ederim” dedi. Secdesi de hemen hemen kıyamı kadardı.”
Bu konuda şu hususu vurgulamakta fayda vardır: Kur’an-ı Kerim, Allah’ın âlemlerden müstağni olduğunu haber veriyor. Bu, Allah hiçbir şeye muhtaç değil demektir. İnsanların ibadetine de ihtiyacı yoktur. İbadetin fayda ve hikmetini kavrayamayanlar, daha doğrusu Allah’a ibadet etmenin hazzını duyamayan bazı kimseler: “Allah’ın benim ibadetime ihtiyacı mı var ki O’na ibadet edelim?” derler. Evet, Allah’ın ibadetimize ihtiyacı yoktur. Aksine buna muhtaç olan biziz. Çünkü ibadetler her şeyden önce insan hayatını disipline eder. İnsanın belli zamanlarda yerine getirmekle mükellef olduğu ibadetler, insanı dağınıklıktan, başıboşluktan ve sorumsuzluktan kurtarır. Her işinde Allah’ın denetimini gönlünde taşımasını sağlar. Böylece sorumluluk duygusu gelişen kimsenin toplum içindeki davranışları da ölçülü ve düzenli olur, haksızlıktan ve başkalarını zarara uğratmaktan sakınır. Mükâfatını Allah’tan umarak herkese elinden geldiğince iyilik yapmaya çalışır.
İbadet, insanı Allah’a yaklaştıran ve Allah ile buluşturan en güzel vasıta, bir kulun dünyada erişebileceği makamların en yücesidir. Hayatımızın en değerli ve pürüzsüz zamanları ibadetle geçirdiğimiz vakitlerdir. İbadet ruhumuzu yüceltir, gönlümüzü kötü duygu ve düşüncelerden arındırır. Davranışlarımızı düzelterek bizi ahlaken olgunlaştırır. Kur’an bu konuda şöyle buyurur:
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء
وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:
“(Ey Muhammed (SAV)) Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Çünkü namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)
Gerek bu ayette gerekse hadislerde namazın mutlaka kötülüklerden alıkoyacağı bildirilmiştir. Elbette günde beş defa Allah’a yönelen kimse O’nu hatırından çıkarmayacaktır. Bir gün O’nun huzuruna gelecek ve dünyada yaptığı her şeyin hesabını orada vasıta ve tercüman olmadan bizzat Allah’a vereceğini düşünecektir. Şüphesiz bu duygu, onun ölçülü olmasını ve her işinde dürüst davranmasını sağlayacaktır.
Peygamberimiz (SAV),oruç ibadetinden bahsederken şöyle buyuruyor:
من لم يدع قول الزوروالعمل به فليس لله حاجة فىأن يدع طعامه وشرابه.
“Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa Allah o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına değer vermez.”
İbadet, Allah’ın kulları üzerinde bir hakkıdır. Muaz b.Cebel (RA) anlatıyor:
عن معاذابن جبل قال:قال رسول الله(صعلم):يامعاذأتدرىماحق الله علىالعباد؟قال:ألله ورسوله أعلم.قال:فإن حق الله علىالعبادأنيعبدوه ولايشركوابه شيأ.قال:أتدرىماحقهم عليه إذافعلواذالك؟فقال الله ورسوله أعلم.قال:أن لايعذبهم.
Peygamberimiz (SAV) bana: “Ey Muaz, Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” diye sordu. Ben: “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dedim. Peygamberimiz (SAV): O’na ibadet etmeleri ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır.” buyurdu. Sonra: “Ey Muaz, kulların Allah üzerindeki hakkı nedir?” buyurdu. Ben: “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dedim. Peygamberimiz (SAV): “O’na ibadet edip, hiçbir şeyi ortak koşmadıkları takdirde, onlara azap etmemesidir.” buyurdu.
İbadet, Allah katında insanlara değer kazandırır. Allah, kendisine ibadet edeni sever ve ona değer verir. İbadet görevini yerine getirmeyenler Allah’ın sevgisinden mahrum kalır. Kur’an şöyle buyuruyor:
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاما:ً
“(Ey Muhammed) De ki: İbadetiniz olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (FURKAN SURESİ – 77. AYET)
En büyük saygı demek olan ibadet, yalnız Allah’a yapılır. Allah’tan başka kim olursa olsun-peygamberler dâhil -hiç kimseye ibadet yapılmaz. Hz Âdem (AS)’da itibaren bütün peygamberler, Allah’ı tanımaya ve O’na ibadet etmeye çağırmışlardır. Bu konuda Hz İbrahim (AS)’ın babası ve kavmiyle yaptığı konuşmayı, Kur’an şöyle bildirir:
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ:إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ:قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَاماًفَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَقَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْتَدْعُونَ:أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ:قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءنَاكَذَلِكَ يَفْعَلُونَ:قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ:أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ:فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ:الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ:وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ:وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ:وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ:وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ:
“(Ey Muhammed)! Onlara İbrahim’in haberini de anlat. Hani o, babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz ve tapmaya devam edeceğiz.” dediler. İbrahim: “Peki.” dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı yahut size fayda ve zarar verebiliyorlar mı?” diye sordu. Onlar: “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.” dediler. İbrahim onlara: “İyi ama ister sizin ister önceki atalarınızın neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü? İyi bilin ki onlar (putlar) benim düşmanımdır, ancak âlemlerin Rabbi benim dostumdur. Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur. Beni yediren içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek olan O’dur ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.” (ŞUARA SURESİ – 69/82. AYETLER)
Bütün peygamberler, Hz İbrahim (AS) gibi, gönderildikleri kavimlerle benzer konuşmaları yapmışlardır. Allah, Peygamberimiz (SAV)’e şu talimatı vermiştir:
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئاً وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَابَعْضاً أَرْبَاباً مِّن دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُولُواْ اشْهَدُواْ بِأَنَّامُسْلِمُونَ:
“(Ey Muhammed) De ki: Ey ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze gelin, Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman,“Şahit olun, biz Müslümanlarız.” deyin.” (ALİ-İMRAN SURESİ – 64.AYET)
Peygamberimiz (SAV) vefat edince Ashab-ı Kiram çok üzülmüş ve adeta şaşırmışlardı. Hz Ömer (RA) bile: “Peygamber (SAV) vefat etmedi ve etmez. Kim Muhammed (SAV) öldü derse boynunu vururum.” demişti. İşte bu sırada Hz Ebu Bekir (RA) mescide gelerek orada toplanmış bulunan ve şaşırmış bir halde ne yapacaklarını bilemeyen Ashab’a önemli bir konuşma yapmış ve şu sözleri söylemişti: “Sizden her kim Muhammed (SAV)’e tapıyor idiyse bilsin ki O, ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ediyorsa bilsin ki, Allah diridir, ölmez.” dedikten sonra şu ayeti okudu:
وَمَا مُحَمَّدٌإِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّاللّهَ شَيْئاً وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ:
“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi ölür ya da öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (ALİ-İMRAN SURESİ – 144. AYET)
Hz Ebu Bekir (RA) önemli bir noktaya dikkat çekmişti. O da: İbadet yalnız Allah’a yapılır, O’ndan başka hiç kimseye ibadet edilmez.
Kur’an’da Allah’a ibadet edilmesini emreden her ayette O’na ortak koşulmaması istenmiştir. Çünkü Allah’a yapılan ibadete başkalarını ortak etmek hem büyük günahtır hem de Allah böyle bir ibadeti kabul etmez. Allah’a ortak koşana MÜŞRİK denir. Şirk deyince akla ilk gelen Allah’a ortak tanımaktır. Bu anlamdaki şirk, sadece günah değil aynı zamanda küfürdür.
Peygamberimiz (SAV) zamanındaki müşrikler Allah’ı tanıyorlar, ancak taptıkları putlarının Allah’ın ortakları olduğuna ve onarlı Allah’a yaklaştıracaklarına ve Allah katında onlara şefaat edeceklerine inanıyorlardı. Kur’an bu durumu şöyle ifade eder:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ:
“And olsun ki onlara (Allah’a ortak koşanlara): Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan Allah derler. (Öyleyse) İbadet te yalnız Allah’a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.” (LOKMAN SURESİ – 25. AYET)
Evet, müşrikler, gökleri ve yeri, göklerde ve yerde olan her şeyi Allah’ın yarattığını bildikleri halde O’na ortak koşma tutarsızlığına düşüyorlardı. Öyle ya madem ki gökleri ve yeri yaratan Allah’tır, o halde yalnız O’na ibadet edilmesi gerekir. Ama çokları bunu anlamak istemezler. Müşriklere, niçin putlara taptıkları sorulduğunda şöyle diyorlardı: “Biz onlara ancak bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.” (ZÜMER SURESİ – 3. AYET)
Oysa Allah kendisine ibadet edilirken başkalarının araya sokulmasını kabul etmiyor. Hatta Kur’an, peygamberlerinin görevlerinin sadece tebliğden ibaret olduğunu, hidayetin Allah’a ait olduğunu bildiriyor.
Bu konuda Kur’an’ın ifadesi şöyledir:
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاءُ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ:
“Ey Muhammed, sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, ama Allah, dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (KASAS SURESİ – 56. AYET)
Bütün peygamberler yalnız Allah’a ibadete çağırmışlar ve O’na hiçbir şeyin ortak koşulmamasını istemişlerdir. Bu peygamberlerden birisi de Hz İsa (AS) dır. O, şöyle demişti:
لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَالْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسِيحُ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اعْبُدُواْاللّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ إِنَّهُ مَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ:
“Ey İsrail oğulları, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a ibadet ediniz. Biliniz ki, Kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir Ve zalimler için yardımcılar yoktur.” (MAİDE SURESİ – 72. AYET)
Hz İsa (AS) Hıristiyanları uyardığı halde onlar onu dinlememiş ve ona tanrılık isnat ederek onun getirdiği hak yoldan sapmışlardır. Çünkü onun tanrılıkla bir ilgisi olmadığı gibi böyle bir iddiası da yoktu. O sadece Allah’ın kulu ve elçisiydi.
Kur’an-ı Kerim, Allah ile Hz İsa arasında kıyamet günü şöyle bir konuşma olacağını haber vermektedir:
وَإِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنتَ قُلتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَـهَيْنِ مِن دُونِ اللّهِ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ إِن كُنتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلاَ أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ إِنَّكَ أَنتَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ:مَاقُلْتُ لَهُمْ إِلاَّ مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ وَكُنتُ عَلَيْهِمْ شَهِيداً مَّا دُمْتُ فِيهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنتَ أَنتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ وَأَنتَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ:
“Allah:“Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: Beni ve annemi Allah’tan başka iki tanrı bilin. Sen mi dedin? Buyurduğu zaman O: “Hâşâ, seni tenzih ederim. Ben hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söylemiş olsaydım, sen onu muhakkak bilirdin. Sen benim içimdekileri bilirsin, oysa ben senin zatında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen sensin.
Ben onlara ancak bana emrettiğini söyledim; benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin dedim. İçlerinde bulunduğum sürece onları kontrol ediyordum. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.” (MAİDE SURESİ – 116/117. AYETLER)
Hz İsa (AS) gibi bütün peygamberler de gönderildikleri kavimlere ve topluluklara aynı şekilde yalnızca Allah’a ibadet etmelerini söylemişlerdir. Zaten aksi düşünülemez. Çünkü peygamberleri Allah tayin eder. Allah’ın razı olmayacağı bir şeyi söylemeleri düşünülemez. Peygamberimiz (SAV), Hıristiyanların düştüğü hataya düşmememiz için çok dikkatli olmamızı öğütlemiş, şöyle buyurmuştur:
لاتطروانىكمآأطرت النصارىابن مريم فإنمآأناعبده قولواعبدالله ورسوله.
“Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övdükleri gibi beni övmeyiniz. Şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum. Bana Allah’ın kulu ve elçisi deyiniz yeter.”
Allah’a yapılan ibadete başkalarını ortak koşmak günahların en büyüğü sayılmış, bundan tövbe etmedikçe Allah’ın bu günahı affetmeyeceği bildirilmiştir. Kur’an şöyle buyurur:
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını (günahları) dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük günah ile iftira etmiş olur.” (NİSA SURESİ – 48. AYET)
Allah’a yapılan ibadete başkasını ortak koşmak şirk olduğu gibi, gösteriş için, bir çıkar veya itibar sağlamak için ibadet etmek, daha doğrusu ediyor görünmek, hayır ve hasenat yapmak ta şirkin bir çeşididir. Gösteriş için yapılan ibadeti, hayır ve hasenatı Allah kabul etmez. Böyle bir ibadetin ve hayrın Allah katında bir değeri olmaz. Kur’an şöyle buyurur:
فَمَن كَانَ يَرْجُولِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً:
“Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak O’na koşmasın.” (KEHF SURESİ – 110. AYET)
Maun suresinde de:
فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ:الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ:الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ:وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır, hayra da engel olurlar.” (MAUN SURESİ – 4/7. AYETLER)
Peygamberimiz (SAV)’in rivayet ettiği bir hadis-i kutsi şöyledir:
أناأغنىالشركآءعن الشرك من عمل عملاأشرك فيه معىغيرىتركته وشركه.
Allah şöyle buyuruyor: “Ben, ortakların ortaklıktan en müstağni olanıyım. Her kim yaptığı amel ve ibadette bana başkasını ortak yaparsa onu, bana koştuğu ortağı ile baş başa bırakırım.”
Bu hadis-i kutsinin manası şudur: Benim ortak ve yardımcıya ihtiyacım yoktur. Bir kimse bir şeyi hem benim için hem de başkası için yaparsa ben onu kabul etmem. Benimle birlikte o işe kimi ortak yaptıysa ona bırakırım, o yapılan işe değer vermem. Demek ki, gösteriş için yapılan bir işin Allah katında bir değeri yoktur, sahibi de günahkârdır.
Ergenlik çağına gelmiş olan erkek ve kadın müminler, ibadetle mükelleftirler. Bu yükümlülük ölünceye kadar devam eder. Hiç kimsenin, ibadet yükümlülüğünün kendisinden düşeceği bir dereceye gelmesi söz konusu değildir. Esasen böyle bir derece de yoktur. Olsaydı, ona Peygamberimiz (SAV) yükselmiş olurdu. Hâlbuki O; ölünceye kadar ibadete devam etmiştir. Çünkü Kur’an şöyle buyurmuştur:
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ:
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (HİCR SURESİ – 99. AYET)
İslam’da beş temel ibadet vardır ki, bunlar Peygamberimiz (SAV) bunları şöyle ifade eder:
بني الإسلام علىخمس:شهادة أن لآإله إلاالله وأنت محمدرسول الله وإقام الصلاة وإيتآءالزكاة والحج وصوم رمضان.
“İslam beş şey üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed (SAV)’in Allah’ın elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.”
Bu ibadetlerin içerisinde namaz başta gelir. Hiç bir ibadet namazın yerini tutmaz. Zira Allah insanlara imandan sonra namazdan daha faziletli bir ibadet emretmemiştir.
Bir hadis-i şerifle konumuzu bitirelim:
أخبرنىبعمل يدخمنىالجنة قال ماله ماله وقال النبي(صعلم):تعبد الله ولانشرك به شيأوتقم الصلاة وتئ الزكاة وتصل الرحم.
Ebu Eyyüb (RA) anlatıyor: Bir adam Peygamberimiz (SAV)’e: “Ey Allah’ın Resulü! Beni cennete koyacak bir ibadeti haber verseniz.” dedi. Orada bulunanlardan biri: “Buna ne oluyor, ne istiyor?” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Allah’a ibadet eder ve ibadette O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı görüp gözetirsin.” buyurdu.
Allah, ibadetlerimizi kabul buyursun ve O’na ibadet etme hazzına erenlerden eylesin…
KAYNAK: VAAZLAR LÜTFİ ŞENTÜRK