• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam253
Toplam Ziyaret5103719
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Teravih ve Ta'dili ,Erkan

TERAVİH VE TA'DİLİ ERKAN

 

قال الله تغالي:

أقم الصلاة إن الصلاة تنهي عن الفحشاء والمنكر

 

قال رسول الله (ص)

إن الله فرَضَ صِيامَ رمضانَ وسننتُ لكم قيامَه فمَن صامَهُ وقامه إيمانا واحْتسابا خرَج من ذنوبه كيوم ولدتْهُ أمّهُ

 

       

        Muhterem  Müslümanlar!

         Allah’ü  Teala’nın  emri  olarak  farz  namazlarımızı  kılmak  zorunda  olduğumuz  gibi, bir  de  Peygamberimiz(s) in  ikinci  derecede  üzerinde  durduğu,    sünnet ve  mendub  olarak  kısımlandırılan    nafile  ibadetlerimiz  vardır.

         Bu  namazlar, bizi  hem Allah’a  yaklaştırmada, hem  Hz.  Peygamberin  şefeatına  nail  olmada  ve  hem  de  farz  namazlarımızdaki  noksanları  tamamlamada,  önemli  bir  yere  sahiptir.

         Buna  göre,  farz,  vacip  veya  sünnet  ayırımı  yapmaksızın, senenin  bütün  aylarını,  ramazan  ayı  gibi  telakki  ederek,   ibadetlerimizi  yerine  getirmek,  biz  mü’minlerin  gayesi  olmalıdır. 

        Sevgili  Peygamberimiz(s) farz  namazlar  dışında  nafile  olarak   ısrarla kıldığı ve  tavsiye  ettiği  ibadetlerden  birisi de  “teravih  namazı”dır.  Bu  ibadet,  orucun  değil  Ramazan ayının  bir sünnetidir. 

Hastalık  ve  yolculuk  gibi  mazeretleri  nedeniyle,  oruç  tutamayanların da  teravih  namazı  kılmaları  gerekir.  Hem  erkekler  hem  de  kadınlar  için  müekket  sünnet  olan  bu  namazın  cemaatle  kılınması  sünnet-i  kifayedir.

Bu namaz dörder veya ikişer rekat olarak kılınabilir. Ancak ikişer olarak kılmak daha faziletlidir.         Evde  tek  başına  kılabildiği  gibi cemaatle  kılması  kişiye daha çok  sevap  kazandırır.

        Buhârî ile Müslim'in Hz. Aişe (r.anh.)'den rivayetlerine göre, şöyle de­miştir:

 "Bir Ramazan gecesi Peygamberimiz mescid'te Teravih namazı kıldı. Ashab-ı Kiram da ona uyarak kıldılar. Ertesi gece de böyle cemaatle kıldı. Halk çoğaldı. Üçüncü yahut dördüncü gece cemaat yine toplanmış, Peygam­berimizi beklemeye başlamışlardı. Fakat Peygamberimiz o gece teravihe çık­madı. Sabah namazından sonra cemaate:

"Ey insanlar, sizin cemaatle Teravih namazını kılmaya olan şid­detli arzu ve hevesinizi görüyorum. Benim de namaza çıkmama hiç­bir neden yoktu. Yalnız böyle aşırı bir istekle devam edilerek üzeri­nize farz kılınmasından, sizin de onu devamlı kılmaya gücünüzün yetmeyeceğinden endişe ettim (bunun için gelmedim)"(Buhari, Müslim..) buyurdu.

 

Bu  namazın  faziletli,  bir  hadis-i  şerifte   şöyle  beyan  edilmektedir:                 

        Ebû Hüreyre (r)'nin anlattığına göre: "Resûlullah (s) onları, kesin bir emirde bulunmaksızın ramazan gecelerini ihyaya teşvik ederdi. (Bu maksadla) derdi ki:    "Kim ramazan gecesini, sevabına inanarak ve bunu elde etmek  niyetiyle namazla ihya ederse geçmiş  günahları affedilir.    "Resûlullah (s)in bu tavsiyesi herhangi bir değişikliğe uğramadan vefat etti.   Bu durum (terâvihin ferden kılınması) Hz. Ebû Bekr'in hilafeti zamanında da böylece devam etti, Hz. Ömer'in hilafetinin başında da böyle devam etti." [1]

         Hz. Ömer halife olunca bir süre daha böyle devam etti. Bir Ramazan gecesi Hz. Ömer mescide geldi, halkı kendi başına teravih namazı kılarken görünce: "Öyle sa­nıyorum ki, bunları bir imam arkasında toplarsam daha iyi olacak" dedi. Ertesi gece Übey İbn Kâ'b'ı Teravih namazı imamı tayin edip cemaati onun arkasında topladı ve Teravih namazı bundan böyle cemaatle kılınmaya baş­ladı. Başka bir gece Hz. Ömer mescide geldi, halkın vecd içinde namaz kıl­dıklarını görünce: "Şu teravihin böyle cemaatle kılınması ne güzel âdet ol­du" diyerek sevincini ifade etti (Buhari).

 

Peygamberimiz(s) de  hayatta  iken, farz  olmasından  korktuğu  için,  cemaatle  kılmayı  genellikle  terk etmiştir.  Fakat  Ashab-ı  Kiram,  Hz. Ömer’in  son  uygulamasına  karşı  çıkmamış ve  zamanımıza  kadar da  böyle,  uygulana gelmiştir.  Bu  namaz,  ilk  önceleri; 8 ve 10, daha  sonra da 20, İmam  Malik’in rivayetine göre ise 38 rekat  kılınmıştır .[2]

   Peygamberimiz tarafından kıldırılan Teravih namazının kaç rekat oldu­ğu bildirilmemiştir. Ebû Seleme b. Abdurrahman'm Hz. Aişe radiyallahu anha'ya, Peygamberimizin Ramazandaki gece namazını sorduğunda, Hz. Ai­şe şu cevabı vermiştir.

 

 "Peygamberimiz ne Ramazanda ve ne de Ramazan­dan başka gecelerde on bir rek'attan fazla kılmış değildir."(Buhari, Müslim)

 

İbn Hibban "Sahih" inde Câbir (r.a.) den, Peygamberimizin Ashabı ile birlikte sekiz rekat teravih, sonra da vitir namazı kıldıklarını; Beyhakî'in İbn Abbas (r.a.) den rivayetinde ise, Peygamberimizin yirmi rekat teravih nama­zı kıldırdıklarını, bildirmiştir.(Şevkani, Neyl.3,61)

 

Bu rivayet ve görüşleri özetlemek gerekirse; Ramazan-ı Şerifte sekiz rek'at Teravih ve üç rek'at vitir namazının cemaatle kılınması sahih rivayetle­re dayanan Peygamberimizin fiili ile sabit bir sünnettir. Bu sekiz rek'atin üs tarafı ile beraber yirmi rek'at olması, Hulefâ-i Râşidinin sünnetidir ki buna fı­kıh dilinde müstehap denir.İmam Serahsi de aynı görüştedir.(Tecridi Sarih)

 Diğer taraftan az önce ifade ettiğimiz Peygamberimizin yirmi rek'at teravih kıldığına dair İbn Abbas (r.a.)'dan gelen rivayet ise senedinden dolayı hadis âlimleri tarafından zayıf görülmüştür. Fakat pek çok fakih onu görüşlerine delil gösterdiklerinden, bu rivayete göre de yirmi rekatın da sünnet olduğu sabit olmuş olur.

Şevkânî yukarıdaki rivayetleri naklettikten sonra şöyle diyor: "Bu konu­daki rivayetler Ramazan gecelerinde teravih namazının ve bu namazı cema­atle, yalnız başına kılmanın meşru olduğunu; teravih namazının kesin olarak kaç rekat olduğu ve her rekatta ne kadar Kuran okunacağı hakkında ise bir sünnet varit olmamıştır."(Neyl..)

 

Teravih  Namazının Fazileti

Teravih  namazının  önemiyle  ilgili,  hasen  bir  senetle  rivayet  edilen     bir  hadis-i  şerifte de  Yüce  Peygamber(s)  şöyle  buyurur:

إن الله فرَضَ صِيامَ رمضانَ وسننتُ لكم قيامَه فمَن صامَهُ وقامه إيمانا واحْتسابا خرَج من ذنوبه كيوم ولدتْهُ أمّهُ

“Allah’ü  Tealâ  ramazan  orucunu  farz  kıldı.  Ben  de  size  teravih  namazını  sünnet  kıldım.  Kim  de  buna  inanarak  ve sevabını  yalnız  Allah’tan  umarak    ramazan  orucunu  tutar  ve  teravih  namazını  kılarsa,  annesinden  doğduğu  gündeki  gibi  günahlarından  temizlenir.”[3]

        İmam  Heysemi’nin  de sahih  olarak  zikrettiği  bir  hadis-i  şerifte  şöyledir:

       جاء رجل إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال : يارسول الله أرأيتَ إن شهدتُ أن لا إله إلا الله وأنك رسولُ الله وصليتُ الصلواتِ الخمس وأديتُ الزكاة وصمتُ رمضان وقمتُه فمِمّنْ أنا ؟ قال : مِن الصديقين والشهداء

Sahabeden  birisi  Peygamberimize  gelerek;  Ey  Allah’ın  Resulü!  Allah’tan  başka  ilah  olmadığına  ve  senin de  O’nun  Rasulü  olduğuna  şehadet  etsem,  beş  vakit  namazı  kılsam,  zekatı  versem,  ramazan  orucunu  tutsam  ve teravihini  de  kılsam,  ben  kimlerden  olurum?  dedi.  Peygamberimiz(s)de  ona: “Sıddıklardan  ve  şehitlerden  olursun”  diye  cevap  verdi [4]

 

İşte  Değerli  Mü’minler!

Nafile  ibadetler  arasındaki  fazileti,  bu  kadar  önde  olan  teravih  namazının  kıymetini  idrak  etmeliyiz.  Bir  şey,  kendine  değer  verildiği  ve  özen  gösterildiği  kadarıyla  kıymetlidir. Evlerimizdeki altın,  gümüş  ve  para  gibi  değerli  eşyaların  saklandığı  yer  ayrı,  kıymetsiz  eşyalara  ayrılan  yer  daha  farklıdır. Her  eşya  kıymetine  göre  yer  bulur  ve  sahibi de,  ona  göre  bunlara  değer  verir  ve  hassas  davranır.

İslam  dininde  adeta  altın  değerinde  olan  farz  ve  vacip  namazlarımızın  edasında  nasıl  dikkatli  davranıyorsak,  adeta   gümüş  gibi  kıymete  haiz,  teravih  namazını  da  o kadar  özen  göstererek  kılmaya  çalışmalıyız.  İkisi  de  değerli  mücevherdir.  Bu  dünyada  altınımızı  kaybetmişsek,  yanımızda  bulunan  gümüşü  paraya  çevirerek  ihtiyacımızı  giderebildiğimiz  gibi,  belki  öbür  dünyada  eksik  ve  zayi’ olan  farzlarımızdan  dolayı  teravih  namazlarına  ihtiyacımız  olabilir.

 

Bunun  için, beş  vakit  farz  namazlar  gibi  teravihi  de  aynı  kalitede,  noksansız  ve  şuurlu  bir  şekilde  kılmaya  çalışmak   lazımdır.  Çünkü  bu  namaz  da  baştan  savılacak  ve  hafife  alınacak,  değersiz  bir  ibadet  değildir. Farz  veya  sünnet  ayırımı  yapmadan  namazlarımızın  her  birini   aynı  Allah  için  kılmıyor muyuz?     Hepsini  aynı  şuurda  eda  etmemiz  gerekmez  mi?

 Kılma  anındaki  vakar,  ciddiyet  ve  samimiyet,  yoksa   namazına  göre  değişiyor  mu?  Kılınan  namaz,  ister  beş  vakit  farz  namazlar  olsun,  ister  teravih  gibi  sünnet  bir  namaz   veya  isterse  mendub  bir  namaz  olsun;  bütün  bunların  her  birisini,  Peygamberimiz(s)’in   kıldığı,  gösterdiği  ve  tavsiye  ettiği  şekilde  ifa  etmeye  çalışmalıyız,  değil  mi?

 

Evet,  Aziz  ve  Muhterem   Kardeşlerim!

Bilerek  veya  bilmeyerek,  kılan  veya  kıldıranlar  olarak,  Hz.  Peygamber(s)in  ve  ashab-ı  kiramın;  diğer  namazlarda  olduğu  gibi  edasına  titizlik   gösterdikleri   “Teravih  Namazı” ,  maalesef  günümüzde   çoğunlukla,  tabir  yerinde  ise, adeta   savsaklanmaya   ve  aceleye  getirilmeye   çalışılmaktadır.

   Bir  namazı  ayakta  tutan  ve  zamanımızda  da  en  çok   ihmal  edilen, “Ta’dil-i  Erkan,”ın  ilk  önce  ne  anlama  geldiğini  ifade  etmek  istiyorum.

        Ta’dil-i  erkan;  itmi’nan  halinde  bulunmak,  hareketten  sonra  bir  müddet  durmak  veya  kalkması  eğilmesinden  ayrılacak   şekilde   iki   rükun    arasında   sükunet   bulmak tır.[5] 

Namazda  tadili  erkan;  rükuda,    rükudan  doğrulduğun da,   secdede,    iki  secde  arasındaki  oturuşta  söz konusu  olur.  Yani  saydığımız  bu  yerlerde  biraz  durup  beklememiz  gerekmektedir.  Bunun  süresi  ise  en  az  bir  kere;  “Sübhanellahilazim”  diyecek  kadar  durmaktır.[6] 

       

İmam  Azam’ın  talebesi  Ebu  Yusuf  ile  Şâfiî  Malikî  ve  Hanbelî  mezheplerine  göre  tadili  erkan,  namazın  rükunlarından  -farzlarından-  birisidir.

  Bu   Ebu  Hanife(rah.)  ve  İmam  Muhammed’e  göre  ise  vaciptir.  Birinci  görüş  olan  diğer  bütün  mezhep  imamları,  tadili  erkana  riayet  edilmeksizin  kılınan  bir  namazı  yeniden  kılarak  iade  etmek  gerekir.  İkinci  görüş  olan  Hanefi  mezhebine  göre  ise,  böyle  namaz  kılanın  sehiv  secdesi  yapması  lazımdır.  Fakat, bu  şekilde  kılınan  namazın,  tekrar  iade  edilmesi  ihtiyata  daha  uygundur.[7]

       

Rasülullah(s) mescitte  iken,  orada  namazını  kötü  bir  şekilde kılan sahabeye,  namazını  üç  kez  tekrar  ettirmiş  ve  ona  şöyle  buyurmuştur:

 

         إذا قمتَ إلى الصلاة فكبّرْ واقْرأْ ما تيسّرَ معك من القرآن ثم ارْكَعْ حتى تطمئِنَّ راكعا ثم ارْفعْ حتى تعتدلَ قائما ثم اسْجُدْ حتى تطمئنَّ ساجدا ثم ارْفعْ حتى تطمئنَّ جالسا ثم اسْجدْ حتى تطمئن ساجدا ثم افْعلْ ذلك في صلاتك كلِّها

        “Namaza  durduğunda  önce  tekbir  al,  sonra  Kur’andan  kolayına  geleni  oku,  sonra  rükuya  var,  eklemlerin  yerli  yerinde  mutmain  oluncaya  kadar  bekle! Sonra  başını kaldır,  ayakta  büsbütün  doğruluncaya  kadar  dur!  Sonra  secdeye  var,  mutmain  oluncaya  kadar  kal!  Sonra  başını  kaldır,  mutmain  oluncaya  kadar  otur!  Bunu  namazının   bütününde  böyle  yap![8]

        İmam  Malik’in  rivayet  ettiği  bir  hadisi  şerifte,  hızlı  kılmak  amacıyla    baştan  savılarak  kılınan  namaza yapılan  tahribatın “en  büyük  hırsızlık  suçu”  olduğunu  belirten  Yü ce  Peygamber(s)   ashabına:

        مَا تَرَوْنَ في الشّارِبِ والزَّانِى وَالسَّارِقِ، وَذَلِكَ قَبْلَ أنْ يُنْزِلَ فِيهِمُ الحدودُ؟ قاَلُوا: اللّه وَرَسُولُهُ أعْلَمُ. قَالَ: هُنَّ فَوَاحِشُ وَفِيهِنَّ عُقُوبَةٌ، وَأسْوَأُ السَّرِقَةِ الَّذِى يَسْرِقُ صَلاَتَهُ قَالُوا: وَكَيْفَ يَسْرِقُ صَلاَتَهُ يَا رَسُولُ اللّهِ؟ قالَ:لاَ يُتِمُّ رُكُوعَهَا وَلاَ سُجُودَهَا 

         "İçki içen, zinâ yapan ve hırsızlıkta bulunan kimse hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Bu sual, bunlar hakkında henüz hadd cezası gelmezden önce sorulmuştu.

"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bu fiiller ağır suçtur, onlar hakkında ceza vardır. Hırsızlığın en kötüsü de namazını çalmaktır" buyurdu. Bunun üzerine:

"Ya Resûlullah, kişi namazını nasıl çalar?" diye sordular. Şu cevabı verdi:

"Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz."[9]  

       

Namaz  kılarken  hızlı  hızlı  secde  yapıp,  özen  göster meyenler  hakkında,  Ebu  Davud  ve  Nesai’nin  naklettiği  şu hadis de    çok  önemlidir:

وعن عبدالرحمن بن شِبْل قال: نَهى رَسولُ اللّهِ (ص) عَنْ نَقْرَةِ الْغُرَابِ، وَافْتَراشِ السَّبُعِ، وَأنْ يُوَطِّنَ الرَّجُلُ بِالمَكَانِ الَّذِى في المَسْجِدِ كَمَا يُوطِّنُ الْبَعِيرُ..

(Ashabdan)  Aburrahman İbnu Şibl (r) anlatıyor: "Resûlullah (s) karga gagalamasından, vahşi hayvanlar gibi kolları yaymaktan, kişinin mescidde deve gibi mekân tutmasından nehyetti"[10]

       

Resûlullah (s), bu hadiste namazla ilgili üç âdâb beyan etmektedir:

        1).  İki secde arasında bir miktar oturmaya (tuma'nîne) yer vermeden çabucak ikinci secdeye gitmeyi karga gagalaması olarak tavsif etmiştir. Çünkü karga da bir leşe rastlayınca gagalarını peş peşe aralıksız saplar.

        2).  Musalli'nin secde sırasında kollarını yere yaymasını da vahşi hayvanların yatma sırasında (ön ve arka) bacaklarını yere yaymasına benzetmiştir. Halbuki kollar yana doğru çıkmış ve dirsekler havada olmalıdır.

        3).   Namaz kılan kimse mescidde aynı yere alışıp, her gelişinde orada namaz kılmamalıdır. Bu davranış hadiste "deve gibi mekan tutmak" tabiriyle yasaklanmıştır. Çünkü develer ağıllarda her seferinde aynı alıştıkları yere ıharak yatmayı tercih ederler.[11]

        Hz. Peygamber(s)  gibi,  namazlarını  eda  etmede  titiz davranan, ashab-ı kiramdan Huzeyfe(r)nin;    namazını  üstünkör  kılan  adama  verdiği tepki, Buharide  yer  alan  bir  hadiste  şöyle  anlatılır:

 

        رَأى حُذَيْفَةُ رَجُلاً يُصَلِّى نَطَفَّفَ. فقَالَ لَهُ حُذَيفةُ: مُذْكَمْ تُصلِّى هذِهِ الصََّلاةَ؟ قالَ: مُنْذُ أرْبَعِينَ سَنَةً. قالَ: مَا صَلَّيْتَ مُنْذُ أرْبَعِينَ سَنَةً. وَلَوْ مُتَّ وَأنْتَ تُصَلِّى هذِهِ الصَََّلاةَ مُتَّ عَلى غَيْرِ فِطْرَةِ مُحَمَّدٍ(ص)فثُمَّ قالَ: إنَّ الرَّجُلَ لَيَخَفِّفُ وَيُتِمُّ ويُحْسِنُ

        Huzeyfe (r) bir adamın namaz kılarken hîle yaptığını görmüştü.

"Sen bu namazı ne zamandan beri kılıyorsun?" diye sordu. Adamcağız:

"Kırk yıldan beri!" dedi. Huzeyfe: "Öyleyse kırk yıldan beri namaz kılmadın (bütün kıldıkların boşa gitmiş). Şâyet bu şekilde namaz kılarak ölecek olursan Muhammed'in fıtratından başka bir fıtrat üzere öleceksin!" dedi ve ilave etti:"Kişi namazı hafif kılar (ama buna rağmen) tam  ve   güzel kılar!"[12]

        Hîle diye tercüme  edilen kelimenin aslı tatfîfdir;   ölçüde, tartıda eksik yaparak hîle yapmak mânasına gelir. Burada  hîle'den maksad, rükû ve secdeleri alelacele yapıp eksik bırakmaktır. Huzeyfe (radıyallâhu anh) bu şekilde kılınan namazı "sanki kılınmamış" olarak tavsif etmektedir.

        Değerli Müslümanlar!

Hiçbir  namazı  hızlı  kılmamak  veya   kıldırmamak   gerekir.  Bu  şekilde  namaz  kıldıran  kişi,  kendisine  uyan  cemaatinden  her birinin  vebalini  yüklenmiş  olur      

        Ramazanda  “bir  aylıklar”  çoktur.  “Bir  aylıklar”  diye,  sadece  ramazanda  namaza  başlayıp  daha  sonra  da  yıl  boyu , bütün  namazlarını  bırakanlara  diyoruz.  Bunların  bir  kısmı,   teravihin  kaç  dakika  sürdüğüne   çok  dikkat  ederler. 

        Ne  hikmetse,  fani  ömrü  için  her  gün  saatlerini  harcayan,  hatta  bazen,  ne  dinine,  ne  dünyasına  faydası  olmayan  lüzumsuz  ve  boş  şeyler  için  günlerini  tüketen  insanlar,  namazı  3-5  dakika  daha  önce  bitirmek  için  adeta  çırpınıyorlar.  Senede  bir  namaza  gelip,  onu  da  kabul  olunmayacak   bir  vasfa  sürüklemesine,  bilinçli  Müslümanların  sessiz  kalmaması  gerekir.  “Hocam, bu  akşam  maç  seyredeceğim, teravih  namazını hızlı  kıldırsanız!” gibi  teklifleri,  mesuliyetinin  farkında  olan  hiç  bir  imamın  kabul  etmesi  alken  mümkün  olmamalıdır. Kendi  günahını  taşımakta  aciz  olan  insan,  başkalarının  da  günahını  yüklenmeye  niçin  talip  olsun?

        Buhari’de  Ebu  Hüreyre(r) den  nakledilen  bir  hadiste,  cemaatle  kılınan  bir  namazdaki  eksikliğin  kime  döneceğini,   Peygamberimiz(s)  şöyle  bildirmektedir:

      يُصَلُّونَ لَكُمْ، فإنْ أصَابُوا فَلَكُمْ. وَإنْ أخْطَئُوا فَلَكُمْ وَعَلَيْهِمْ

        "(İmamlar) sizin için kılarlar. Doğru kılarlarsa (sevabı) sizedir. Hatalı kılarlarsa (sizin namazınızın sevabı) sizedir, hata onların aleyhlerinedir."[13]

       

İşte  Aziz  Mü’minler!

        Bütün  namazlarımızı,  rehberimiz  ve  örneğimiz  olan  Hz.  Muhammed  Mustafa(s)’nın  kıldığı  ve  ashabına  öğrettiği  gibi  kılmamız  gerekir.  Bu  konuda,  başka  hiç bir  kimseyi  örnek  almamız  mümkün  değildir.  “Şu  imam  böyle  kıldırıyor,     herkes  hep  böyle  kılıyor,    bu  şekilde  kılmazsak  namaz  bitmiyor  veya    hızlı  kılmak  hoşumuza  gidiyor”  şeklindeki  bahanelerle,  teravih  gibi  önemli  bir  namazı,    diğer  namazlardan  ayırmak   suretiyle, kaynağındaki  asıl  şeklinden  uzaklaştırarak,  “hızlı  kılmayı”  meşrulaştırmaya  çalışıyoruz. 

 

        Sevgili   Peygamberimizin  namazı  kısa  tutmakla  ilgili  hadisleri  de  var.  Fakat,  bunların  namazları  hızlı  kılmakla  ilgisi  yoktur.  Ta’dil-i  erkan  konusu;  farz,  vacip,  sünnet   ayırımı  yapmadan,  bütün  namazlarda  aynı  hükme  tabidir.  Çünkü  ta’dili  erkan;  namazların  vakarını,  ağır  başlılığını,  olgunluğunu ,   rükunlar  arasındaki   insicamı  sağlayan  ve  karmaşayı  önleyen  çok  önemli  bir  fiildir.

        Namazı  hafif  tutmaktan  kasıt,  ta’dili  erkanı  yok  etmek  değil,  namazdaki  kıraati  kısa  tutmaktır.  Bu  hadislerin  namazları  hızlandırmakla   ilgili  hiç  bir  alakası  yoktur.  Aksi  halde,  Hz.  Peygamber(s)  daha  önce,    ta’dili  erkanın  önemiyle   ilgili  hassasiyetine   karşı  ters   bir  davranışta   bulunmuş  olur  ki,  bu  uygulamayı  O’na  yakıştırmak  mümkün  değildir.

        Tezat  gibi  görülen,  ama,  namazdaki  kıraatı  hafifletmekle  ilgili  bir  hadiste,  Allah  Rasulü(s)  şöyle  buyurdular:    

إذَا صَلّى أحَدُكُمْ لِلنَّاسِ فَلْيُخَفِّفْ، فإنَّ فِيهِمْ الضَّعِيفَ، والسَّقِيمَ، والمَريضَ، وذَا الحَاجَةِ وَإذَا صَلّى لِنَفْسِهِ فَلْيُطِلْ مَا شَاءَ.

 "Sizden kim halka namaz kıldırırsa namazı hafif (kısa) tutsun. Zîra cemaatte zayıf, sakat  hasta ve ihtiyaç sahibi vardır. Müstakil kılınca dilediği  kadar uzatsın."[14]

       

Diğer  bir  hadis  de  şudur:

"Muâz İbnu Cebel (r) kavmine geldi ve onlara imamlık yaptı ve Bakara sûresiyle kırâate başladı. Bir adam cemaatten ayrılarak selam verdi. Namazını tek başına kılarak çekip gitti. Adama:"Ey filan, nifak mı çıkarıyorsun?" dediler. Adam:"Vallahi hayır, Resûlullah (s)'a gidip (Muâz'ın yaptığını) haber vereceğim." dedi. Yanına varıp:"Ey Allah'ın Resûlü, biz sulama devesi besleyen insanlarız. Gündüz çalışırız. Muâz sizinle yatsıyı kıldı. Sonra bize gelip bakara sûresi ile namaz kıldırmaya başladı" dedi. Resûlullah (s Mu-âz'a yönelerek:

أفَتَّانٌ أنْتَ يَا مُعَاذُ اقْرَأ: وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا، وَالضُّحى، وَاللَّيْلِ إذَا يَغْشى، وسَبَّحِ اسْمَ رَبِّكَ ا‘عْلَي

        "Ey Muâz, sen fitneci misin? Veşşemsi ve duhâhâ'yı, Vedduhâ'yı, Velleyli izâ yağşa'yı, Sebbihi'sme Rabbike'l-a'lâ'yı oku" buyurdu."[15]

        İşte,  bu  hadisleri   karşılaştırdığımız  zaman  görüyoruz  ki,  Allah  Rasülü(s);  namazdaki  rukünların  birbirine   karışmaması  için,  sanki  trafik  işareti  görevi  yapan  ta’dili erkan  hususunda   hiç  bir  namaz  ayırmaksızın çok  dikkatli   olmamızı  istemektedir. Eğer  bir  kısaltma  yapılacaksa  oda;  usulüne  uygun  bir  okuyuşla  en az , üç  kısa  ayet   veya  en  az  bu  uzunlukta  bir  ayet   okumak  suretiyle  olmalıdır.

          Aynı  zamanda,  rukü  ve  secdelerdeki  tesbihattan   üçten  fazlası  veya  sünnetleri  tamamlayıcı  nitelikte  olan  müstehapları  da  namazı  hafifletme  adına  terk edebiliriz.  Ama  terk edemediğimiz  yani  kısaltarak  okumak  ve  yapmak  zorunda   olduğumuz geri  kalan  kısımları  da,  tabiri  caizse;  “adam  gibi”  çalmadan-çırpmadan,  yutmadan - yok  etmeden,   dürüst  ve  olgun  bir  mü’min  endamiyle  icra  etmeliyiz. 

        Genellikle  görüyoruz  ki,   cemaatle  teravih namazı  kılınırken,   cemaatin  bir  kısmı   imamdan  önce,  rüku  ve  secdeye  gitmekte  veya  bir  kısmı  da  imamdan  önce  rüku  ve  secdeden  başlarını  kaldırmaktadır.   Şuursuzca  yapılan  bu ( lakayıtımsı ) hareketler,  hızlı  kılmanın  ve  kıldırmanın  bir  neticesi  değil  midir? Bu  şekilde  kılınan  namazın  sünnette  yeri  yoktur.

          Buhari  ve  Müslim  gibi  en   muteber  hadis  kaynaklarımızda  rivayet  edildiğine göre,   Hz.  Peygamber(s)  böyle  namaz  kılanları  şu  şekilde  kınamaktadır:

أمَّا يَخْشى أحَدُكُمْ إذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنْ رُكُوعٍ، أوْ سُجُودٍ قَبْلَ ا“مَامِ أنْ يَجْعَلَ اللّهُ رَأسَهُ رَأسَ حِمَارٍ، أوْ صُورَتَهُ صُورَةَ حِمَارٍ.

        "Sizden biri, rükû ve secdede başını imamdan önce kaldırdığı zaman Cenâb-ı Hakk'ın, (Kıyâmet günü) başını, eşek başına veya sûretine çevire(rek dirilte)ceğinden korkmaz mı."[16]

        Bu  konuda  Ebu  Hüreyre(r)  şöyle  demiştir: 

الَّذِى يَرفَعُ رَأسَهُ وَيَخْفِضُهُ قَبْلَ امَامِ إنَّما نَاصِيَتُهُ بِيَدِ شَيْطَانٍ

        "Başını imamdan önce  kaldırıp indiren kimsenin alnı şeytanın elindedir.[17]                 

        İmamdan önce  baş kaldırmanın,   başka  bir  surete  çevrilmesi  gibi, şiddetli bir cezayı müeyyideye bağlanmasından;   âlimler bu fiilin haram olduğunu istidlâl etmişlerdir. İmam

Nevevî  buna dayanarak fiilin haram olduğunu söyler.   Ancak cumhur böyle hareket eden musallinin günahkâr olduğuna ,  fakat namazının yeterli olabileceğine, tekrar kılmak gerekmediğine hükmetmiştir. Yine de çoğunluk, böyle yapan kimsenin, başını geri koyup ne miktar erken kaldırmışsa, bir o kadar, imamdan sonra secdede kalması gerektiğini söyler. İbnu Ömer, "namaz bâtıl olur" kanaatindedir. Ehl-i zâhir ile Ahmed İbnu Hanbel (bir görüşünde) böyle hükmetmiştir.[18]

        Bu  hususta  ihtiyatlı  davranmak,  en  isabetli yoldur.  Çünkü  Ashabı  kiramın  da  Hz.  Peygamberle  cemaatle  namaz  kılarken,  uyguladığı  metot  şöyledir:  

عن البراء قال كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم لا يحنُوا أحدٌ ِمنّا ظَهْرَهُ حتى نَرَاه قد سَجَدَ

        Bera  ibn  Azib(r)ten  rivayet  edildiğine  göre,  o  şöyle  anlatıyor:    Allah  Rasülü  ile  beraber  namaz  kılıyorduk  ki,  ( biz  ruküdan  kalkıp  beklerken)     O’nun  alnını  secdede  görmeden hiçbirimiz (secdeye  gitmek  için)  belini  bükmezdi.[19]

        Enes(r) de  yine  Hz.  Peygamberin  namaz  kıldırışını  uygulayarak anlatırken  O  örnek  insan,  rükudan  kalkınca  ve  iki  secde  arasında  o  kadar  uzun dururdu  ki,  biz  O’nun  secdeye  gitmeyi   unuttuğunu  sanırdık,diyor.[20] 

        Buhari  ve  Müslim’de  yer  alan  diğer  bir  hadiste  ise,  ibadet  aşığı  o  yüce  insanın  namazdaki  itidali   şu  şekilde  anlatılır:

        كانَ رُكُوعُ النَّبىِّ (صلي الله  عليه و  سلم )  وَسُجُودُهُ  وَبَيْنَ  السَّجْدَتَيْنِ  وَإذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ، مَا خََلا الْقِيَامَ وَالْقُعُودَ، قَرِيباً مِنَ السَّوَاءِ.

        "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın rükû ve secdesi ve iki secde arasındaki (fâsıla ile), rükûdan başını kaldırdığı zamanki (fâsıla) -kıyam ve ku'ûd (oturma) hariç- birbirine yakın miktardaydı."[21]        

        Bu  rivayetlere  göre namaz  kılan  insan,  çok  itidalli  davranışlar  sergilemeli  ve  cemaatle  namaz  kılarken  de  rükunları, imamdan  sonra    eda  etmelidir.  Hadislerde  görüldüğü  gibi  Yüce  Peygamber(s)  nasıl  namaz  kılmış  ve  kıldırmış,  sahabe-i  kiram da  bu  hususta  ne kadarda  ihtiyatlı  olmayı  tercih  etmişler!,  değil mi?       Bizlerde   onlar  gibi  veya  hiç  olmazsa,  asgari  ölçüde,  namazın  farz,  vacip  ve  sünnetlerini  muhafaza  edecek  şekilde;     yani tabir  yerinde  ise  “namazı  kurtaracak  biçimde”  dikkatli  davranarak  namaz  kılmamız     gerekmektedir. 

 

İmam  Gazali, insanların  üç  sınıf  olarak  namazı  bitirdiğini   zikretmektedir.

        Birinci  sınıf;    yirmi  beş  derece  alanlar  ki,  bunlar  cemaatle  namaz  kılarken, imamdan  sonra  secde  ve  ruküya  giderek,  ta’dili  erkana  riayet  edenlerdir.

        İkinci  sınıf;   bir  derece  alanlar  ki,  bunlar imamla  beraber  rukü  ve  secdeye  giderek  tam  sınırda  olanlar  ve    ihtiyatlı  davranmayanlardır.

        Üçüncü  sınıf  ise;    hiç  bir  şey  elde  edemeden  namazdan  çıkanlar  ki,  bunlar da  ta’dili  erkana  uymaksızın,  imamdan  önce  rukü  ve  secdeye  gidenlerdir.[22]

        Hanefi  mezhebine  göre,  cemaatin  fiilleri  imamın  fiillerine  yakın,  imamdan  sonra fazla  bir  zaman  aralığı  olmadan  yapılmalıdır.  Eğer  hızlı  kılmadan  dolayı  cemaat  imamla  ortak  olmayacak  şekilde  ruküda  veya  secdede,      en  az   “Sübhanellahilazım” diyecek  kadar  beraber  bulunmazlarsa  o  rekat  batıl  olur.    Aynı  zamanda,  diğer  bütün  mezheplere   ve  Hanefilerden  bir  kavle göre,    ruküdan  kalktıktan  sonra     veya  iki  secde  arasında  da  belirlenen  asgari  ölçüde  müşterek  olmazlarsa  yine  o  rekat  batıl  olur.  İmam  selam  verdikten  sonra,  bu  kişinin  o  rekatı  kaza  etmesi  gerekir.  Eğer  kaza  etmezse   o  taktirde   namazın  tümü  batıl  olmuş  olur.[23] 

        Bu  uyum  konusunda  Peygamberimiz  şöyle buyurmuş tur:

إنَّمَا جُعِلَ الإمَامُ لِيُؤْتَمَّ بِهِ، فإذَا كَبَّرَ فَكَبِّرُوا، وَإذَا رَكَعَ فَارْكَعُوا

        "İmam, kendisine uyulmak için meşrû kılınmıştır. Öyleyse o tekbir getirdi mi siz de tekbir getirin. Rükûya gidince  siz de rükûya gidin”[24]

        Dikkatsizce  kılınan,  içinde  ta’dili  erkanın,  huşunun  ve  samimiyetin  bulunmadığı  alelade  kılınan  namazlar  hakkında,  Ebu  Hüreyre(r)den  sahih  ve  hasen  rivayetlerle  nakledilen  bir  hadiste  Yüce  Peygamber(s)  şöyle  buyurmaktadır:

رُبَّ صائمٍ ليس له من صيامه إلا الجوعَ  و رُبَّ قائم ليس له من قيامه إلا السهرَ

        “Nice  oruç  tutanlar  var ki,  onların tuttukları  oruçtan  nasibi,  aç  kalmaktan  başka  bir  şey  değildir.  Nice  namaz  kılanlar  da  var  ki,  onların  namazdan  nasibi,  uykusuz  kalmaktan-  yorgunluk  ve  zahmetten  -  başka  bir  şey  değildir.” [25] 

        Ammar  b.  Yasir(r)den  rivayet  edilen  başka  bir  hadiste  Allah  Rasülü ;

إنَّ الرَّجُلَ لَيَنْصَرِفُ مِنْ صََتِهِ وَمَا كُتِبَ لَهُ مِنْهَا إَّ عُشْرُهَا. تُسْعُهَا. ثُمُنُهَا. سُبْعُهَا. سُدُسُهَا. خُمُسُهَا. رُبُعُهَا. ثُلُثُهَا. نِصْفُهَا.

        "Kişi vardır, namazını kılar bitirir de, kendisine namazın sevabının onda biri yazılır. Kişi vardır, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri, yarısı yazılır."[26]

        İşte bu  iki hadis, muasillinin namaz kılarken, namazın rükun ve şartlarından, huşû ve hudû gibi diğer  vasıflarından,  ihlal ve ihmâl etme sebebiyle uğrayacağı ziyanı dile getirmektedir. Sorumsuzluk, gevşeklik  ve  acelecilik yüzünden,   her gün   ve  her  ramazan  manevi ziyanlara uğramak,   akıl kârı mıdır?   Muhakkak ki hiçbir sevabın yazılmadığı namazlar  da mevcuttur.  Böyle  yapmakla  belki,  Allah’ın  hışmını  üzerimize  çekiyoruz.    Bu  şekilde  kılınan  namazların,  hesap  günü,  suratımıza  çarpılacağını  hiç  düşünmez miyiz?

 

SONUÇ

O  Halde,  Değerli  Mü’minler!

        Kıldığımız  bütün  namazlar;  farz,  vacip,  sünnet  ve  mendüb  ayırmaksızın,  Peygamberimizin;   

صلُّوا كَمَا رَأيْتُمُونِى اُصَلّى

        "Beni namaz kılarken nasıl gördüyseniz siz de öyle kılın"  ölçüsüne uymalıyız.

        Teravih  dahil  olmak  üzere  bütün  namazları;  ta’dili  erkana  riayet  etmek  şartıyla,   kısa  ama  sindire  sindire,  samimi,  ihlaslı ve tastamam olarak  kılmalıyız.         Hz.  Aişe(r) de  Peygamberimizin  (namaz  gibi) amellerinin  nasıl  olduğunun  soranlara şu  şekilde  cevap  verirdi:

كان عمَلُه( صلي الله  عليه  و  سلم )  دِيمَةً

        “ O’nun  ameli  devamlı  idi.”[27] 

 Burada    zikredilen   “ dîmeten”  kelimesini  İmam  Nevevî;  “sindire  sindire  sürekli  yağan  bir  yağmur”  şeklinde  açıklamıştır.  Daha  açık  söylemek  gerekirse, namazlar; teravihte  olduğu  gibi,  şiddetli  olarak  yağıp ta  toprağı  mahvededip  alıp  götüren  yağmur  şeklinde  değil de,  hafif  hafif ,  sindire  sindire   toprağa  nufuz  edip  bereket  getiren  yağmurun  yağışı  gibi  kılınmalıdır.

         

        Hiç  unutmayalım  ki ,    Yüce  Allah,  vaazımızın  ta  başında  okuduğumuz  ayeti  kerimde  “namazı  dosdoğru  ikame  ediniz, muhakkak ki  namaz, (kişiyi)  hayasızlıktan  ve kötülüklerden  alı  koyar. Allah’ı  anmak  elbette en  büyük  ibadettir. Allah  yaptıklarınızı  bilir.”[28] ve  ayrıca  “    namazları  koruyunuz! ”[29]   buyurarak   ta’dili  erkan  ile  rükunların  hakkını  vererek,   huşu  ve  hudû   içinde,   dosdoğru  bir  şekilde  kılarak  ve  hatta  kıldırarak,   namazların   muhafazası   istenmiştir.

     Aksi  halde  namaza  karşı  yapılan  samimiyetsizlikten  ötürü  yalnız  gürüntü  haline  dönüşen  namazlar  hakkında  da  Yüce  Allah(c) şöyle  buyurur;

 “  vay  o  namaz  kılanlara ki,  onlar  namazlarında  dikkatsizdirler.”

       

        -Bereket  ve  mağfiret  ayı  olan  bu  ramazanda,     özen  göstererek  ve  dikkat  ederek kıldığımız    şu  teravih  namazları,  inşallah,  hayatımıza   ışık  tutsun! 

 -Senenin  diğer  aylarında  namaz  kılmıyorsak,  bundan  sonra  kılmaya,   eğer  kılıyorsak  bundan  sonrakileri de daha  şuurlu eda  etmeye sebep  olacak    teravih  namazları  kılmayı  nasip etsin! 

        -Yüce  Rabbimiz,   kılmış  olduğumuz  bütün  namazları   dergâh-ı  izzet’inde  kabul  etsin!  Namazlarımızdaki  eksiklikleri   tamamlama  fırsatı  ihsan  etsin!

 Namazlarımızda  olduğu  gibi,  diğer  bütün  hayatımızda  da  kul  olduğumuzu  unutmadan, dikkatli  bir  şekilde  yaşamayı  nasip  etsin!

  Her  an ,   ibadet  için  yaratıldığımızı  ve  bu  amaçla  dünya  sahnesinde   yer  aldığımızı  unutturmasın!

        Allah’ım!  No’lur , Sana  hakkıyla  kulluk  edemiyoruz,  bizi  affet !  Çünkü  Sen,  affetmeyi  seversin!

                                                                                                                                                  Mehmet    KAVA

                                                      



[1] .Buharî, Terâvih 1, Müslim, Müsâfirîn 174, (759); Ebû Dâvud, Salât 318, (1371); Tirmizî, Savm 83, (808) Nesâî, Siyam 39, (4, 154, 155)

[2] .Geniş  bilgi  için;  Kamil  Miras,  Tecrid-i  Sarih  Tercemesi  (D.İ.B), 6/70-96 ya  bakınız!

[3] .Nesai (Sü. Kübra),4/157; Ebû  Ya’la, 2520

[4] .İbn  Hıbban,3429;  Bezzar,25;  İbn  Huzeyme,2212

[5] .Şamil İslam  Ans. Ta’dili Erkan  mad.

[6] .Bilmen, İlmihal,130;   Döndüren,İlmihal,250

[7] .Zuhayli,el’Fıkhü-l  İslami…,1/675

[8] .Buhari, Ezan,95, 122; Müslim, Salat,45; Ebu  Davud, Salat,164, vs

[9] .Malik, Muvatta’,Kasrüs-salat,72 (1,167)

[10] .Ebu  Davud, Salat,148(862); Nesai, İftitah, 145

[11] .Canan, İbrahim, Kütüb’ü Site,8,452

[12] . Buharî, Ezân 119, 132,; Nesâî, Sehv 66, (3, 58-59).

[13] .Buhari,Ezan,55

[14] Buhârî, Ezân 62; Müslim, Salât 186,; Muvatta, Cemâat 13, (1, 134); Ebû Dâvud, Salât 127, (794-795); Nesâî, İmâmet 35, (2, 94); Tirmizî, Salât 175, (236).]

 

[15].  Buhârî, Ezân 60, 63, 66, 74; Müslim, Salât 178, (465); Ebû Dâvud, Salât 127, (790, 791, 793,); Nesâî, İmâmet 39, 41

[16]. Buhârî, Ezân 53; Müslim, Salât 114, (427); Ebû Dâvud, Salât 76, (623); Tirmizî, Salât 409, (582); Nesâî, İmâmet 38,

[17] .Muvatta’, Salat, 57(1,92)

[18] Canan,  age, 9,155

[19] .Müslim, salat, 200

[20] .Müslim, Salat, 195

[21] Buharî, Ezân 120, 127,140; Müslim, Salât 194, (471); Ebû Dâvud, Salât 147, (852); Tirmizî, Salât 207, (279); Nesâî, İftitah 114, (2, 197-198).

[22] .Gazali, İhya( A. Davutoğlu Tercümesi ),1/479

[23] .İbnü’l-Hümam,  Fethu’l-Kadir,1/261-265;  Zuhayli,a.g.e,2/234

[24] Buhârî, Ezân  74, 82; Müslim, Salât 86-89, (414-417); Ebû Dâvud, Salât 69, (603, 604); Nesâî, İftitâh 30, (2, 141-142).

[25] .İbn  Mace,1690; İbn  Hıbban,3481;  Hakim,1571;  Beyhaki( Sünen )8097; Nesai( S.Kübra ),3249…

[26] .Ebu Davud, Salat,128(796)

[27] .Buhari,1779; Müslim,783, Ahmed,24208

[28] .Ankebut,45

[29] .Mearic,34; Mü’minun,9;  En’am,92


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat