• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam570
Toplam Ziyaret5104036
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Hicret-İdris Yavuzyiğit

HİCRET

اَلَّذينَ امَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فى سَبيلِ اللّهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّهِ وَاُولئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ

İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır. (Tevbe, 9/20)

 

عن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنهُ قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: إنَّمَا الاعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى دُنْيَا يُصِيبُهَا أوِ امْرَأةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرتُهُ الى مَا هَاجَرَ إلَيْهِ.

(5751)- Hz. Ömer (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki:

"Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." [Buhârî, Bed'ü'l-Vahy 1,]

 

Sözlükte, "terketmek, ayrılmak, ilgisini kesmek" anlamına gelen hicran masdarından isim olan hicret "kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması" demektir. Ancak kelime daha çok  "bir yerin terk edilerek başkabir yere göç edilmesi" anlamında kullanılır.

 

Terim olarak genelde gayri Müslim ülkeden İslam ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamberin ve Mekkeli müslümanların Medineye göçünü ifade eder. Medineye göç eden müslümanlara "Muhacir", Rasülü Ekrem'e ve mühacirlere yardım eden Medineli müslümanlara da "Ensar" unvanı verilmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi, "hicret" maddesi, c. 17)

 

 

Tarihte Hicret:

Hicret bütün peygamberlerin ve onlara iman eden insanların ortak kaderidir. Allah peygamberleri ve onlara iman eden mü'minler kafirler tarafından hicret edilmeye zorlanmışlar, onlar da imanları uğruna vatanlarını yurtlarını bırakıp hicret etmişlerdir.

Tüm peygamberler, hicreti öğretmek için gönderildiler.

Hz. Nuh, hicretin gemisini karada yapmayı öğretti. Tuğyan olan yerde tufan olurdu. Nitekim tufan isyan edenler için bir felaket, iman edenler için bir hicret oldu.

Hz. İbrahim muhacirlerin piriydi. İnsanlığa küfürden, zulümden ve şirkten nasıl hicret edileceğini öğretti. Nemrud'un zulüm diyarından inancını özgürce yaşayabileceği bir toprak arayışı için çıkarken; “Ben Rabbime hicret ediyorum” demişti.

Hz. Hacer, hicretin kutlu gelini, İsmail hicretin bebeğiydi. Bebeğin hicreti, kendisini babasının elindeki bıçağın altına kadar getirdi. O hicretin teslimiyet olduğunu öğretti.

Hz. Yakub'un gözü, kaybettiği Yusuf'un ardından hicret etti; Yusuf'un iffet gömleğiyle tekrar dönmek üzere. Yusuf'un hicreti ise kuyulara atılmak, köle diye satılmak, iffet, liyakat, hikmet, hizmet ve gayretle Mısır'a sultan olmaktı. Hz. Yusuf, “Bir muhacir ne yapabilir?” sorusunun en çarpıcı cevabıydı.

Hz. Musa, prenslikten çobanlığa, saraydan ağıla, imkândan mahrumiyete hicreti öğretti. Hicretin hakkını veren bir çobanın adalet asası, Firavun'un zulüm kırbacını yenerdi. Hz. Musa'nın hicreti, “Sen muhacir olmayı seçersen, denizler sana yol verir, dağlar önünde eğilir, çöller sofranı hazırlar” demekti. Hz. Musa muhacir doğdu, muhacir öldü.

Hz. Davud iktidarın hicretin atı olduğunu, Hz. Süleyman güç ve servetin hicretin ayakkabısı olduğunu öğretti. Hz. Zekeriyya ve Yahya, şehadetin bir hicret olduğunu öğrettiler. Hz. İsa, insanlığı nefret ve zulümden sevgi ve merhamete hicrete çağırdı.

Ve Alemlere Rahmet, hicretin medeniyet olduğunu öğretti.

 

وَقَالَ الَّذينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَا اَوْ لَتَعُودُنَّ فى مِلَّتِنَا فَاَوْحى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمينَ

İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zâlimleri mutlaka helak edeceğiz" diye vahyetti." (İbrahim, 14/13)

وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذًا لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَليلًا () سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا  تَحْويلًا

(Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır. Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizimsünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin."(İsra, 17/76-77)

Hz. İbrahim Babil'den Harran'a Harran'dan Mısır'a oradan da Suriye'ye hicret etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim kavminin kendisini ateşte yakma teşebbüsünün ardından

وَقَالَ اِنّى مُهَاجِرٌ اِلى رَبّى اِنَّهُ هُوَ الْعَزيزُ الْحَكيمُ

"Doğrusu ben Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum." (Ankebut, 29/26)      Hz. Musa Mısır'dan Medyen'e oradan Mısır'a Mısır'dan da Filistin'e hicret etmiştir. Hz. Lut kavminin azgınlık ve ahlaksızlıkları karşısında Cenab-ı Haktan aldığı emirle bir gece vakti inananlarla birlikte yurdundan çıkmış, arkasına dönüp bakmadan gitmesi istenilen yere gitmiştir. (Hud, 11/80-81; Hicr, 15/65)

Hz. Şuayb'in kavmi

قَالَ الْمَلَاُ الَّذينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذينَ امَنُوا مَعَكَ مِنْ قَرْيَتِنَا اَوْ لَتَعُودُنَّ فى مِلَّتِنَا قَالَ اَوَلَوْ كُنَّا كَارِهينَ

Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki; "İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)" (Araf, 7/88) diyerek onu ve mü'minleri hicrete zorlamışlardı.

 

Hz. Peygamberimizin Hicreti:

Hz. Peygamber daha yeni peygamber olmuşken peygamberliğin ileriki yıllarında  yurdundan hicret etmek zorunda kalacağını Varaka b. Nevfel tarafından söylenmiştir.

Peygamberimiz Mekke'de doğmuş ve İslâmiyet'i tebliğ etmek üzere burada görevlendirilmişti. Peygamberimizin çağrısını duyanlar ona inanıyor ve etrafında toplanıyorlardı. Çünkü Peygamberimiz o toplumda “el-Emîn - Güvenilir'' diye tanınmış, güzel ahlâkıyla herkes tarafından sevilmişti.

Yalan konuşmadığı ve kimseyi aldatmadığı herkesin ortak inancı idi. Onun için de söylediği dinleniyor ve herkese güven veriyordu.

 

Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve Allah'ın dini gönüllerde yer ediyordu. Ancak Mekke'de söz sahibi olan Kureyş kabilesi ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki etkinliklerini yitireceklerinden ve çıkarlarının sona ereceğinden korkuyorlar, bunun için de bu duruma engel olmak istiyorlardı.

 

 

"Abdullah b. Abbas (ra) işkencelerle ilgili olarak şu özet bilgiyi vermektedir:

"Müslüman olmuş kimseye öyle dayak atar, öyle aç ve susuz bırakırlardı ki uğradığı bu feci durumdan sebep (ayağa kalkmak şöyle dursun) doğrulup oturamazdı bile…" (Mahmut Şakir, İslam Tarihi, cilt 1, s. 253)

 

Klasik Taktik  Müşrikler mü'minleri;

Önce duymadılar,  Sonra önemsemezlikten geldiler,

Yumuşak davranarak imanlarını almak istediler,

Çok kültürlülük, kültürel zenginliktir falan dediler,

 

Günbegün müslümanların çoğaldığını görünce;

- Kurulu müşrik düzenlerinin bozulacağını,

- Haksız kazancın önleneceğini

- Değirmenlerinin suyunun kesileceğini,

- Keyfi muamele ve zulümlerinin önleneceğini,

- Makam ve mevkilerini kaybedeceklerini anlayınca ezmeye başladılar.

 

İlk Hicret Habeşistan'a Yapıldı:

Müslümanların başına gelenlere çok üzülen Peygamberimiz (a.s), bir grup Müslüman'ın Habeşistan'a hicret etmesine izin verdi.

Ambargo İmtihanı

Müslümanlara üç yıllık boykot uygulandı. Kız bile alınıp verilmedi, alış veriş yapılmadı ama mü'minler inançlarından taviz vermediler.

 

Taif Bir Umut mu?

Hz. Peygamberin en büyük destekçisi olan amcası Ebu Talib'in ölümü, müşriklere fırsat verdi, onların işkence ve baskıları dayanılmaz hale geldi. Böyle bir ortamda İslam’ı tebliğ edemeyeceğini anlayan Peygamberimiz (a.s.), Taif'e giderek yeni bir çevrede İslam’ı anlatmaya çalıştı, ancak sert bir tepkiyle karşılaştı, Mekke'ye dönmek mecburiyetinde kaldı.

Akabe Işığı

Mekke müşriklerinin yaptıkları dayanılmaz hale gelince Peygamberimiz İslâm güneşine başka ufuklar aramayı düşündü. Hac münasebetiyle Mekke'ye gelmiş olan Yesrip (Medine) lilerden bazılarıyla Akabe denilen yerde iki defa toplantı yaptı. Onlara islamı anlattı ve müslüman olmalarını istedi. Onlar da islamı kabul ederek Medine'ye döndüler. Böylece İslâmiyet Medîne'ye girmiş oldu. Orada da müslümanlar Mus'ab b. Umeyr'in gayretiyle çoğalmaya başladı. Peygamberimiz de Mekke'den Medîne'ye göç etmek isteyenlere izin verdi ve şöyle buyurdu:

فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِلْمُسْلِمِينَ إِنِّي أُرِيتُ دَارَ هِجْرَتِكُمْ ذَاتَ نَخْلٍ بَيْنَ لَابَتَيْنِ وَهُمَا الْحَرَّتَانِ فَهَاجَرَ مَنْ هَاجَرَ قِبَلَ الْمَدِينَةِ

 “Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.'' (Buhari, Menakıp, 45)

Peygamberimizin bu izin ve teşviki üzerine Medine'ye hicret başladı. Kısa zamanda pek çok kimse Hz. Ömer de dahil olmak üzere Medîne'ye göç etti.

Mekke'de Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ve Mekke'de müslüman oldukları için aileleri tarafından hapsedilmiş olanlarla köle ve cariyelerden başka kimse kalmamıştı.

 

 

"Hz. Ebû Bekir de hicret etmek istemiş, Peygamberimiz kendisine;

– Acele etme, bana hicret için izin verileceğini umuyorum, diyerek ona izin vermemişti. Hz. Ebû Bekir:

– Anam babam sana fedâ olsun, gerçekten bunu umuyor musun? diye sordu.

Peygamberimiz:

– Evet, umuyorum, diye cevap verdi ve Hz. Ebû Bekir buna çok sevindi." (Buhari, Menakıp, 45)

 

Dârü'n- Nedve'nin Korkunç Kararı

Mekke'de müslümanlardan kimsenin kalmadığını, hepsinin Medîne'ye göç ettiğini gören Mekke ileri gelenleri telâşlanmaya başladılar. Hz. Muhammed de Medîne'ye hicret eder müslümanların başına geçerse kendileri için iyi olmayacağını, Şam ticaret yolu Medîne'den geçtiği için kapanabileceğini düşündüler. Mekke'de hemen hemen yalnız kalan Peygamberimiz için bir şeyler düşünmeli dediler. Bu amaçla Kureyş ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" denilen önemli kararların alındığı yerde toplandılar. Toplantı son derece gizlilik içerisinde yapıldı. Toplantıda çeşitli görüşler ileri sürüldü, tartışıldı. İçlerinden bir kısmı, Muhammed (s.a.v.) in başka bir beldeye sürgüne gönderilmesini teklif ettiler.  Bazıları da, onu bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Bu görüşlerden hiçbiri kabul görmedi.

Nihâyet Ebû Cehil şöyle dedi: Kureyş kabilesinin bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda Muhammed (s.a.v.) e hücûm edip öldürsünler. Kimin vurduğu belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabilesine dağılmış olur. Haşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamıyacaklarından kan davasına kalkışamazlar, çaresiz diyete razı olurlar. Bu iş de böylece kapanmış olur, dedi.

Ebû Cehil'in bu teklifi kabul edildi. Bu işi yapacak kırk kişi seçilerek toplantıya son verildi. Bir an evvel bu kırk kişinin görevlerini yerine getirmeleri istendi.

Nitekim “Dârü'n-Nedve” de alınan kararla ilgili Kur'an-ı Kerîm de şöyle buyuruluyor:

 

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

"Hani bir vakitler kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya (Mekke'den) sürüp çıkarmak için tuzak kuruyorlardı da onlar tuzak kurarken Allah da tuzaklarını bozuyordu. Öyle ya Allah tuzakların en iyisini kurar.'' (Enfal, 8/30)

Allah onların kararını Cebrâil aleyhi's-selâm aracılığı ile Peygamberimize bildiriyor ve Mekke'yi terkedip Medîne'ye hicret etmesini emrediyordu.

 

Hicretin Safhaları

Hz. Aişe'nin ablası Esmâ (r.anh.) seyahat için gerekli hazırlığı yapmaya başladı.

Peygamberimiz Hz. Ali'yi çağırdı ve:

Ben Medîne'ye gidiyorum sen bu gece benim yatağımda yat, örtünü üzerine al. Sabahleyin bu emânetleri sahiplerine ver ve sonra da hemen gel, buyurdu.

Mekke müşriklerini anlamak çok zor. Hem Peygamberimizi kendilerine düşman biliyor, hem de onu en güvenilir kişi bilerek kıymetli eşyalarını ve mücevherlerini ona emânet ediyorlardı. Kendi adamlarına güvenmiyorlardı. O yüce Peygamber de emânete verdiği önemi burada gösteriyor. Böyle hem kendisi ve hem de müslümanlar için ölüm kalım savaşı verirken yanındaki emanetleri sahiplerine vermek için Hz. Ali'yi Mekke'de bırakıyor, yatağına yatırıyordu.

Peygamberimiz Mekke'den ayrılırken şu duygu dolu sözleri söyledi:

أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَدِيِّ بْنِ الْحَمْرَاءِ قَالَ لَهُ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ عَلَى نَاقَتِهِ وَاقِفٌ بِالْحَزْوَرَةِ يَقُولُ وَاللَّهِ إِنَّكِ لَخَيْرُ أَرْضِ اللَّهِ وَأَحَبُّ أَرْضِ اللَّهِ إِلَيَّ وَاللَّهِ لَوْلَا أَنِّي أُخْرِجْتُ مِنْكِ مَا خَرَجْتُ

"Ey Mekke, vallahi sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı yerisin. Bana da en sevimli yerisin. Vallahi eğer buradan çıkmaya mecbur bırakılmasaydım, çıkmazdım." ( İbn Mâce, Menâsik, 103, 3099)

Sevr Mağarası

Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir Mekke'nin güneyinde bir buçuk saat mesafedeki Sevr dağına vardılar. Dağı tırmanarak zirvesindeki mağaraya gizlendiler.

Mekke müşrikleri guruplar halinde her tarafta Peygamberimizi aramaya koyuldular, bulamadılar. Bulana yüz deve vereceklerini ilân ettiler.

 Her tarafı arıyorlardı. Hatta bunlardan bir kısmı mağaranın ağzına kadar gelmiş, o kadar yaklaşmışlardı ki, adımlarının sesi içerden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir endişelenmeye başladı Peygamberimize, kulağına eğilerek, "Düşmanlar çok yaklaştı, o kadar ki, ayaklarının dibine bir baksalar bizi görecekler" dedi. Peygamberimiz ona cevap verdi:

 "Üzülme! Allah bizimle beraberdir." Hatta o sırada mağaranın kapısına kadar gelenlerden biri mağaranın içine girip aramak istemiş. Umeyye b. Halef ona.

 Orada ne işin var? Aklını mı yitirdin. Baksana Muhammed doğmadan önce orada örümcekler ağ germiş, kuşlar yuva yapmış, dedi ve içeriye girmesine engel oldu.

 

Allah bir kulunu korumak istedikten sonra onun sebeplerini de yaratır. Konu ile ilgili Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruluyor:

إلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Eğer siz ona (Allah'ın Resûlüne) yardım etmezseniz (bu önemli değil); Allah ona yardım etmiştir. Hani kâfirler onu iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı, O, arkadaşına, üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükunet sağlayan) emniyetini indirdi. Onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.'' (Tevbe, 9/40)

Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir Sevr mağarasında üç gün üç gece kaldılar. Hz. Ebû Bekir'in küçük oğlu Abdullah geceleri gelir, Mekke'de olup bitenleri onlara bildirir, şafak sökerken şehre dönerdi.

Dördüncü gün olunca Kureyşin kendilerini takip etme işinin gevşediğine inanarak mağaradan çıktılar.

Bu yolculuğun ne kadar güç şartlar altında yapıldığını bugün anlamak mümkün değildir. Yiyecek yok, su yok, serinleyecekleri bir gölgelik yok. Her tarafı saran alev dalgaları çölü kasıp kavuruyor. Yedi gün yedi gece bu kızgın çöllerde, vâdilere dalarak, dağlara çıkarak yürüdüler.

 

Mekke'den Medîne'ye giderken yolda şu âyet-i kerîme nâzil oldu.

إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Kur'an-ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (Mekke'ye) iade edecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir ''  (Kasas, 28/85)

Mekke-i Mükerreme'ye dönüşün müjdesi de böylece verilmiş oluyordu.

 

Peygamberimiz Kubâya Milâdî 622 yılı 20 Eylül Pazartesi günü ulaştı. Peygamberimiz burada ilk iş olarak Gülsüm b. Hedm'in hurmalarını kuruttuğu yerde bir mescid inşa etmiştir. Bu mescidin inşasında Peygamberimiz herkesle birlikte bir amele gibi çalışmıştır. İslâm'da ilk inşa edilen bu mescid kuba mescididir.

Peygamberimiz burada 14 gün kaldıktan sonra bir Cuma günü Medîne'ye hareket etti. Beni Salim mahallesinden geçerken Cuma vakti girdiği için burada Cuma namazını kıldı. İlk Cuma namazı burada kılınan namazdır.

Sahabenin Hicretle İlgili Bir Örnek:

Süheyb er-Rumi, hicrete karar verdiğinde Mekkeli müşrikler onun hiç bir şeyi yok iken kendi memleketlerine yoksul biri iken geldiğini ve kendi memleketlerinde varlıklı hale geldiğini eğer buradan göç ederse gideceği memlekette  bu imkanları bulamayacağını söylediklerinde Suheyb:

-Eğer tüm malımı-mülkümü size bağışlarsam hicret etmeme izin verir misiniz? Dediğinde müşrikler evet dediler. Suhyeb de her şeyini onlara bırakmıştır. Bu haber Hz. Peygamber'e geldiğinde "Suhayb kazandı, Suhayb kazandı" demiştir. (Şakir, Mahmud, İslam Tarihi, c.1, s. 328)

 

Davet ve Tebliğde Nebevi Metod

Rasulullah (a.s), dini yaşama ve tebliğ vazifesini ifa ederken düşmandan gelen mukabil tehdit ve tehlikelere üç suretle karşı koymuştur:

1- Sabır;

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذينَ لَايُوقِنُونَ

60- Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam olmayanlar seni hafifliğe sevketmesinler. (Rum, 30/60)

2- Hicret;

وَمَنْ يُهَاجِرْ فى سَبيلِ اللّهِ يَجِدْ فِى الْاَرْضِ مُرَاغَمًا كَثيرًا وَسَعَةً وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِه مُهَاجِرًا اِلَى اللّهِ وَرَسُولِه ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللّهِ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَحيمًا

Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Nisa, 4/100)

3- Cihad;

وَقَاتِلُوا فى سَبيلِ اللّهِ الَّذينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَاتَعْتَدُوا اِنَّ اللّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدينَ (190)وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتّى يُقَاتِلُوكُمْ فيهِ فَاِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرينَ (191)

Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir. (Bakara, 2/190-191)

 

Hicretten Kaçınmak Nerde İse Küfre Rıza Sayılmıştır   Melekler Canlarını Alırken…

اِنَّ الَّذينَ تَوَفّيهُمُ الْمَلئِكَةُ ظَالِمي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا فيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفينَ فِى الْاَرْضِ قَالُوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فيهَا فَاُولئِكَ مَاْويهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصيرًا (97) اِلَّاالْمُسْتَضْعَفينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لَايَسْتَطيعُونَ حيلَةً وَلَايَهْتَدُونَ سَبيلًا (98) فَاُولئِكَ عَسَى اللّهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللّهُ عَفُوًّا غَفُورًا (99) وَمَنْ يُهَاجِرْ فى سَبيلِ اللّهِ يَجِدْ فِى الْاَرْضِ مُرَاغَمًا كَثيرًا وَسَعَةً وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِه مُهَاجِرًا اِلَى اللّهِ وَرَسُولِه ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللّهِ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَحيمًا

"Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir. Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç... Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.

Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Nisa, 4/97-100)

 

Bu ayet nazil olunca Cündüb b. Damne çocuklarına kendisini hicret ettirmelerini istemiş, Ten'im denilen yere gelince vefat etmiştir. Bunun üzerine durumu sorulunca Nisa 100. ayet nazil olmuş ve temize çıkarılmıştır.

 

Hicret Allah içindir

الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ وَلِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ لدُنْيَا يُصِيبُهَا أَوْ امْرَأَةٍ يَتَزَوَّجُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ

Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Amellerin karşılığı ancak niyete göredir. Bir kimsenin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur. Kimin hicreti Allah'a ve Resulüne yönelmiş ise, onun hicreti Allah'a ve Resulünedir. Kim de bir dünyalığa erişmek veya bir kadınla evlenmek için hicret etmişse, onun hicreti de Allah'ın ve Resulünün rızasına değil hicretine sebep olan şeyedir."

Hicret, İslam Tarihinin En Büyük Hadisesidir.

Bunun için Müslümanlar takvimlerinin başlangıcı olarak hicreti Hz. Ömer'in halifeliği zamanında tarih başı kabul etmişlerdir.

حَدَّثَنِي مُجَاشِعُ بْنُ مَسْعُودٍ السُّلَمِيُّ قَالَ أَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أُبَايِعُهُ عَلَى الْهِجْرَةِ فَقَالَ إِنَّ الْهِجْرَةَ قَدْ مَضَتْ لِأَهْلِهَا وَلَكِنْ عَلَى الْإِسْلَامِ وَالْجِهَادِ وَالْخَيْرِ

Mucaşi' b. Mesûd Sülemi(r.a.) şöyle rivayetetmiştir: "Ben, Peygamber'e (a.s.) geldim, hicret etmek üzere kendisine biat edecektim. Bunun üzerine: "Artık hicret etme dönemi geçmiştir. Fakat İslâm'a girmek, cihat etmek ve iyilik yapmak üzere biat edebilirsin" buyurdu. (Müslim, İmara, 3465)

Hicret, İslam tarihinde bir dönüm noktasıdır. İslam’ın sabırdan aksiyona geçişi demektir

Allah'ın Arzı Geniştir

يَا عِبَادِىَ الَّذينَ امَنُوا اِنَّ اَرْضى وَاسِعَةٌ فَاِيَّاىَ فَاعْبُدُونِ

Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde yalnız bana kulluk edin. (Ankebut, 29/56)

Hicret Her Türlü Günah ve Kötülüklerden Kaçmaktır:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمُؤْمِنُ مَنْ أَمِنَهُ النَّاسُ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ الْخَطَايَا وَالذُّنُوبَ

 “Mü'min insanların canları ve malları konusunda kendisinden güvende olduğu kimsedir. Muhacir (Hakiki hicret) ise kötülüklerden ve günahlardan  uzaklaşan (hicret eden) kimsedir.” (İbni Mace, Fitne, 2 (3924) )

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ

 “Müslüman müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk (hicret) eden kimsedir” (Buhari, İman, 9) buyurmuştur.

O halde, bizler de Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınıp nefsimizin kötü isteklerini frenleyerek her an hicret halinde olabilir ve hicret sevabına nail olabiliriz.

      Allah'a tam manasıyla inanan insan gönül Medine'sine ulaşmak yolunda her haramdan sakınırken bir dağı geçer, her farzı yerine getirirken bir ovayı aşar, her iyilik yaptığında onun için bir adımdır. Her doğan gün onun ümidini arttırır, her batan gün aşk ve şevkini güçlendirir. O, kendi içinde hicreti yaşayandır. Ailesi ile iken hicrettedir. Toplum içinde hicrettedir. Dünyada hicrettedir, yaşadığı çağda hicrettedir. Namaz onun için Rabbının yanına bir hicrettir. Oruç bedeninin kötü arzularından hicrettir. Hac bir hicret eğitimidir. Zekât dünyanın hengamesi içine daldığın an eşyadan bir hicrettir.

Hicretin Sonuç ve Etkileri

Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Devri" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Devri" başlamıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine’ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma imzalamıştı. Bu antlaşma, İslâm Dini’nin müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla daima iyi ilişkiler içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Yine Sevgili Peygamberimiz, Mekke’den gelen göçmenlerle Medine’li Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu. Bu kardeşlik esasına göre, Medineli Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha göstermek mümkün değildir. Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm  topluluğu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerinde oluşmaya başlamıştır.

Böylece Hicret, ilk Müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına kavuşmalarına vesile olmuştur.

 Hicret; Ensar ve Muhacirinin sergiledikleri dostluk ve kardeşliğin, milli birlik ve bütünlüğün en güzel timsalidir. Hicret; ilk müslümanların inançları uğruna gösterdikleri fedakarlığın doruk noktasıdır,

Hicret, İslâm Tarihinin en önemli olayıdır. İslâmiyet Mekke şehri hudutları dışına hicretle taşmış ve bu güneş dünyaya Medîne ufuklarından yayılmıştır.

Mekke'li müşriklerin baskı, eziyet ve işkencelerine maruz kalan Müslümanlar, hicret sayesinde güvenli bir ortama ulaşmışlar, güçlenmişler ve Hz. Peygamberin önderliğinde kendi varlıklarını kabul ettirmişlerdir.

Hz. Peygamber Medine ve çevresinde bulunan kabilelerle hemen temasa geçmiş ve onlarla antlaşmalar yapmıştır Daha önce Müslümanların varlığını reddeden Mekkeli müşrikler, Hudeybiye antlaşmasıyla bunu ilk defa kabullenmek mecburiyetinde kalmışlardır.

Yüce Allah Kur’an’da; îmanları uğruna yurtlarını terk eden müminleri şu ayette övmektedir:

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

 “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler ve (hicret edenleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar hakîkî müminlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır” (Enfal, 8/74)

Hicret Kaçış Değildir:

Hicret, kötü şartlardan kaçış değil; İslam’ın hükümlerini yaşatacak ve yaşayacak yeni şartların ve mekanların aranışıdır.

 Hicret; Hak'kın batıla galip gelmesi ve islamı tümüyle yaşamanın azmidir. Hicret; tevhid inancının kalplerde kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan ve canlardan feragat etmenin sembolüdür.

      Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicreti; bir manada zulüm ve haksızlıklardan, hak ve hürriyete göç etmenin bir sembolüdür. Yoksa her başı sıkışan, haksızlığa uğrayan kişi memleketini terk edip kaçmak değildir.

Önemli olan bulunduğu yerde mücadele edip hak ettiği insanca yaşama hakkını elde etmesidir. Hicret; kaçış değil; hasrettir, ümittir, yüce hedefleri gerçekleştirme azmidir. Kendi iklimini bulma arayışıdır.

 Milli, dini hasletlerini, sahip olduğu kültürünü koruması için mücadele etmesidir. Bu nedenle hicreti bu yönüyle değerlendirip taşıdığı asıl manaya inmek lâzımdır.

 

 

إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُواْ فِيمَ كُنتُمْ قَالُواْ كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الأَرْضِ قَالْوَاْ أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُواْ فِيهَا فَأُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءتْ مَصِيرًا

"Melekler, kendilerine zulmettikleri bir durumda bulunurken canlarını aldıkları kimselere: "Siz ne iş yapmaktaydınız?" diyecekler. Onlar: "Biz yer yüzünde zayıf ve güçsüzdük" diye cevap verecekler. Melekler: "Allah'ın arzı geniş değil miydi, oraya hicret etseydiniz ya!" diyecekler. İşte bunların barınakları cehennemdir. Ona gidiş de ne kötü şeydir!" (Nisa, 4/97)

عن ابْنُ عَبَّاسٍ أَنَّ نَاسًا مِنْ الْمُسْلِمِينَ كَانُوا مَعَ الْمُشْرِكِينَ يُكَثِّرُونَ سَوَادَ الْمُشْرِكِينَ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْتِي السَّهْمُ فَيُرْمَى بِهِ فَيُصِيبُ أَحَدَهُمْ فَيَقْتُلُهُ أَوْ يُضْرَبُ فَيُقْتَلُ فَأَنْزَلَ اللَّهُ إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمْ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ الْآيَةَ

"İbni Abbas (ra) 'dan Hz Peygamber döneminde, müslümanlardan birtakım kimseler, müşriklerin yanında kalıyor böylece müşriklerin topluluğunu çoğaltmış oluyorlardı. Birkeresinde atılan bir ok gelip bunlardan birisine isabet eder veya vurulur, buyüzden ölür. Bunun üzerine Allah: "Kendilerine yazık eden kimselere…" ayetini indirdi. (Buhari, Tefsir, 4230)  "Kureyşliler Şam'dan gelen kervanı korumak için yola çıktılar. Bu arada müslüman olup da Müslümanlıklarını gizli tutan bazı kimseler, istemeyerek kureyşlilerle birlikte sefere çıkmışlar, derken Bedir'de Müslümanlarla karşılaştılar. Bu karşılaşmada söz konusu Müslümanlar istemedikleri halde müşriklerin safında yer almış ve bu halde ölmüşlerdir." (Taberi Tefsiri, Nisa 97. ayetin tefsiri)

      Mekke'de zulüm ve haksızlık içinde yaşayan Müslümanlar eğer hicretle istiklâllerine ulaşmışlarsa, bizler de ruh dünyasında kötülüklerden, başkalarına haksızlık yapmaktan, yaşadığımız toplumda her türlü fitne ve fesattan, çocuklarımızı yaşadığımız çağa göre yetiştirmeye, başkalarına iyilik yapmaya, haksızlıklar karşısında mücadele etmeyi hicretle gerçekleştirebiliriz.

Yarın İçin Ne Hazırladın?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” [Haşr 59/18]

Kulluğunuz Olmasa Allah Size ne Diye Değer Versin?

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ

“(Resulüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?...”  (Furkan 77)

Allaha kavuşmayı Düşünen Salih Amel İşlemeli

فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا

“…Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, işte o Allah’ı razı eden imanına layık işler yapsın ve Rabbine kulluk ederken hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!” [ Kehf 18/110]

 


Son Söz Olarak Hicret;

Cimrilikten cömertliğe,

Zulmetten nura,

Dalaletten hidayete,

Anarşiden sükunete,

Zulümden adalete,

Nefretten sevgiye,

Kinden şefkate,

Esaretten hürriyete,

Kölelikten efendiliğe,

Batıldan Hakk’a,

Şeytandan Allah’a,

Çirkinden güzele,

Taassuptan sağduyuya,

Zarardan kârâ  göç etmektir.

 

Ay doğdu üzerimize
Veda tepesinden
Şükür gerekti bizlere
Allah'a davetinden

Sen güneşsin sen aysın
Sen nur üstüne nursun
Sen süreyya ışığısın
Ey sevgili Ey Rasul

Ey bizden seçilen elçi
Yüce bir davetle geldin
Sen bu şehre şeref verdin
Ey sevgili hoş geldin

Ey Rasul sana söz verdik
Doğruluktan ayrılmayız
Sen ey esenlik yıldızı
Senin sevginle doluyuz

Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat