• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam413
Toplam Ziyaret5250479
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Hayat Bir İmtihandır

HAYAT BİR İMTİHANDIR

 

AYET : KIYAME SURESİ – 36. AYET

 

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى:

           MEALİ :

 

     “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” (KIYAME SURESİ – 36. AYET)

 

     İnsan hayat sahibidir. İnsanın bir hayat sa­hibi oluşunu kavramasının temel şartı, sorum­luluk duygusuna sahip olmasıdır. Sorumluluk duygusu bizi hem kendimizle, hem de başka­sı olanla yüz yüze getirir. Hayatımız işte bu ilişkiden doğar.

     Sorumluluk duygusunun insanda oluşum şartı, insanın hayatının mahiyetine dair verdi­ği temel kararın niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Eğer bir can taşıdığımızı, hayatın bize verilen bir şey olduğunu kavrarsak, bu kavrayışımız doğrultusunda hem kendimize, hem de bir başkası olana dair geliştirdiğimiz sorumluluk bilincini iç içe geçirebiliriz. Çünkü herkes bi­zim gibidir. İşte ancak bu çakışmayı gerçek­leştirebilmek suretiyle bizim insanlığımızdan, insaniyetimizden bahsedilebilir. Sorumlulu­ğun bizde oluşmasının ilk şartı, taşıdığımız ca­nın ve hayatın farkında olmaktır. Bu farkındalık, hayatımıza bir istikamet tayin eden bilin­cin, temel kararlarımızın başlangıcıdır.   

     Bu başlangıç bizi, sosyal ödev ve sorumluluklarla karşı karşıya getirir.

     Allah’a iman etmek, kişiyi sorumluluk bi­lincine davet eden bir karardır. Bu karar kişiyi özgürleştirir. Özgürlük kişinin kendine ulaş­masıdır. Kişi, özgürlüğünü hissettiği düzeye, taşıdığı canın kıymeti, mahiyeti ve nerden ve neden gelip kendisini bulduğuna dair bir bil­giye ulaşarak varır. Kişinin özgürlüğünü his­settiği düzey, kişinin bütünüyle kendisi oldu­ğu yerdir. Bu yer ona hayat bahşeden tarafın­dan sunulmuştur. Kişinin bu yeri özenle koru­ması, özgürlüğüne, kendiliğine sahip çıkması demektir. Burada bütünüyle kendisi olan, bu kendiliğin, Allah tarafından kendisine bütü­nüyle bahsedildiği bilgisine ulaşan kişi, bu bil­gisinin gereğini yerine getirmelidir. Bu gerek, kişinin başkaları nezdinde özgürlüğe açılan bir kapı olmasıdır. İşte bu kapının adı sorum­luluk ve buna bağlı olarak, ahlâk ve adalettir. Kişiyi özgürlüğünden edecek her şey, var oluş gerekçesine bir müdahaledir. İşte biz, bir ha­yat sahibi olduğumuzu idrak ederek ve bu id­rakimiz üzerine titreyerek kendi özgürlüğü­müzü korumuş oluruz.

     Hayatın kendisine verildiğini kavrayan in­san, kendisine iyilik, şükür, takva doğrultu­sunda cereyan edecek bir hayatiyet, bir isti­kamet seçer. Bu istikametin temelinde iyili­ğin, kişinin menfaatinin, insan olarak çıkarı­nın, başkalarının iyiliğini, çıkarını gözetmekle mümkün olabileceği düşüncesi yatar. İyilik yapmak, iyiliği yaymak ve buna mukabil kö­tülüğü önlemek, dinimizin en çok önem ver­diği hususlardandır.

     Her insanın hayatı bir istikamet üzeredir. İnsanın istikameti hayatı kavrayışının bir so­nucudur. Bu sonuç, aynı zamanda her birimi­zin karakteridir. Hayatta, sorumluluk bilincine sahip tek varlık insandır. İyi ve kötü değerle­rine sahip tek varlık insandır. Biz bu değerle­rin bütününden ahlâk dediğimiz bilgiyi çıka­rırız. Ahlâk bir bilgidir. Biz bir bilgiyle davra­nırız ve davrandığımız bilgiye ahlâk deriz. Davranışlarımıza yön veren, kişiliğimizi oluş­turan, ortaya çıkaran bir bilgidir ahlâk. Bu bil­gi, haksızlık karşısında bizden hakkı tutmamı­zı, haktan yana davranmamızı isteyen bir bil­gidir. Böyle davranmayanlar cahillerdir. Ca­hillik, insanı haktan koparan, insaniyetini or­tadan kaldıran bir karanlıktır.

     Ahlâk ve bununla bağıntılı olarak sorum­luluk, bizi fıtratımıza yaklaştıran bir bilgidir. Biz ahlâklı olmayı isteyerek fıtratımıza dön­mek isteriz. İnsanın fıtratına dönüş hamlesidir ahlâk sahibi olmaya gayret etmesi. Bunun, ahlâkın, dünyayla kirlenerek bizi fıtratımızdan uzaklaştıran ayrılığın ortadan kaldırılabilirle şartı, sorumluluk bilinci ve bu bilincin gereği­ni yerine getirmektir.

     Peki, sorumluluk nedir?

     Sorumluluk, en nihayetinde, kişinin, hak­kı, hak sahibine teslim etmesidir. Bu dinimi­zin öngördüğü fazilet sahibi insan olmak de­mektir. Sorumluluk duygusu ve bilinci, insanı ahlâken yüceltir. Ahlâken yücelmek özgürleş­mektir. İnsanın bütünüyle kendine kavuşma­sının önündeki engelleri ortadan kaldırabil­mesinin şartı ve imkânı budur.    

     İnsanın en önemli güvenlik kaynağıdır ahlâk. Ahlâken yücelmeyi öngörmek ve bu öngörüyle bağın­tılı bir hayat örgüsü kurmak, insanlığımızı gü­vence altına almak demektir. Bu güvencenin doğuracağı emniyet duygusu, hayatı güzelleştiren, yaşamaktan, insan olmaktan zevk al­mayı bir sonuç olarak bize ve milletimize ve­recek demektir. Böylesi bir bütünlük, insanlık idealidir.

     İnsan insana güvenmek ister. Sadece gü­ven temelindeki ilişki, iletişim sağlıklıdır. Bi­zim, yaratılışımızı kavrayarak ulaştığımız öz­gürlük düzeyimizin güvenliğine halel gelme­mesinin şartı insanlarla, toplumla kurduğu­muz sağlıklı iletişimdir. Sağlıklı iletişimin şartı güvenilirliktir. Güven, aldatmamak demektir. İnsanları aldatmamak, ehliyet ve liyakat de­mektir.

    Peygamber Efendimiz (SAV), şöyle buyurmuştur:

     “İş, eh­linden başkasına verildiği zaman, kıyameti bek­le.”

     Bizim, yaptığımız işin ehli olmak gibi bir yükümlülüğümüz vardır. Bu yükümlülüğün şartı, birbiriyle eşzamanlı ola­rak hem kendimizi, hem de başkalarını aldatmamaktır. Yaptığımız işi hakkıyla yapmaktır. Adaletle yapmaktır. Bir insan olmamız, bir ai­le sahibi olmamız, toplumsal durumumuz se­bebiyle yaptığımız hiçbir şey, sadece bizi ilgi­lendirmez; kendimizden, eşimizden, çoluk çocuğumuzdan başlayarak herkesi ilgilendi­ren, içine alan, bizden başlayarak sürekli ge­nişleyen bir daire özelliğine sahiptir yaptığı­mız iş. Bir doktora güvenmek isteriz, elinden geleni yaptığına inanmak isteriz; bir öğret­mene güvenmek isteriz... Her meslek için böyledir bu. Atalarımızın:

     “Yarım doktor can­dan, yarım imam dinden eder.”

     Demelerinde bir hakikat vardır. Kişinin işinin ehli olması, li­yakat ve ehliyet sahibi olması, kendisi ve top­lumsal hayat açısından hayati önemi haizdir.

     Sorumluluk, doğrudan manevî yapımız­dan doğan bir bilinçtir. Sorumluluğun kökenlendiği yer olan manevî yapımızla, sahip ol­duğumuz sorumluluk bilinci arasında bir se­bep sonuç ilişkisi vardır. Maneviyat, insanı in­san yapan, milleti millet yapan temeldir.

     Sorumluluk bilinci gelişmiş bir insan, ema­neti zayi etmeyen insandır. Emaneti zayi eden, güven duygusunu zedeleyendir. Gü­ven duygusunun zedelenmesi, bir yerde ha­yatın ortadan kalkması demektir.

     Hayatta, çoğu zaman bir şeyi hak etme­mizin ölçüsü, bir sınavdan geçmektir. Hayatımızın her aşamasında çeşitli sınavlardan ge­çeriz. Bu sınavların en çetini, hayatımızın bü­tününe ilişkin olanıdır. Bize verilen hayatı, ve­riliş gayesine uygun olarak yaşayanlara ne mutlu!

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

 

 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.115934.2526
Euro37.625337.7760
Saat