• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam421
Toplam Ziyaret5103887
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Tekasür Suresi

TEKÂSÜR SURESİ

 

أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ:حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ:كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ:ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ: كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ:لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ:ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَاعَيْنَ الْيَقِينِ:ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ:

 

            MEALİ :

 

     1–2-) “Çokluk kuruntusu ve aç gözlülük saplantısı sizleri kabirlere varıncaya kadar oyaladı.”

        3-) “Ama gerçek (hiç de) öyle değil, zamanı geldiğinde (çokluk kuruntusunun kötü akıbetini) bileceksiniz.”

        4-) “Evet, bir kez daha zamanı geldiğinde bileceksiniz!”

        5-) “Eğer onu tartışmasız bir kesinlikte anlayabilseydiniz,”

        6-) “Cehennem (in yakıcı ateşin)i mutlaka görürdünüz.”

        7-) “Ama sonunda onu kesin bir gözle mutlaka göreceksiniz.”

        8-) “Sonra o gün, (hayatın) nimetler (in) den mutlaka sorguya çekileceksiniz.”

 

     Tekâsür suresi, Mekke döneminde ve peygamberliğin ilk yıllarında nazil olmuştur. Sekiz ayetten oluşur. Adını, ilk ayette geçen “tekâsür” kelimesinden alır. Nüzul sırasına göre 16’ncı;tertip sırasına göre de 102’nci suredir.

     Genelde sınırsız ihtirasın ve çoklukla övünme kültürünün eleştiri konusu yapıldığı bu surede, insanların mal çoğaltmak için aç gözlülük ederek birbirleriyle yarışa girmeleri, ölünceye kadar da ömürlerini bu tutkuyla geçirmeleri kınanır. İnsanların, kendilerine haber verilen ahiret gerçeğini yakın bir gelecekte kesin olarak bilecekleri ve o gün hayatın nimetlerine karşı yaptıklarından sorguya çekilecekleri haber verilir. Sure, dünyacı değerlere dalıp ahiret sorumluluğunu unutan kimseleri uyaran ve dünya nimetlerinin hesabının mutlaka sorulacağını vurgulayan ayetle son bulur.

 

ÇOKLUK KURUNTUSU VE İNATÇI TUTKU

 

     Tekâsür suresini oluşturan ayetlerde, çokluk kuruntusu ve aç gözlülük saplantısı içinde olan insanlara adeta “uyanın, kendinize gelin” çağrısı yapılır.

     Bu uyarış çağrısına kulak tıkayan ve durumlarını düzeltmek istemeyen kişi ve toplumların kötü akıbetine dikkat çekilir. İnsanın gide gide, sonunda varıp Allah’ın huzurunda karar kılacağı, hayatın nimetlerine karşı yaptıklarından hesaba çekileceği haber verilir.

     1-2’nci ayetlerde, sadece maddi kazancını artırma ihtirasına kapılan insanın, çokluk tutkusundan ve açgözlülük saplantısından yakasını bir türlü kurtaramayacağı; huzurlu hayatı tehlikeye sokan bu inatçı tutkuyu, ölünceye kadar taşıyacağı belirtilir.

     İlk ayetteki “tekâsür” kelimesi,“kazancı çoğaltmak için ihtiraslı çırpınmak, çokluk yarışına girmek ve çoklukla övünmek”;“elhâküm” kelimesi de,“sizi gaflete düşürdü, Allah’a itaatten ve asıl yapılması gerekli işlerden alıkoydu.” demektir. Ayrıca “tekâsür” teriminin, “insanın daha çok konfor, daha fazla maddi servet, insanlar ve tabiat üzerinde daha güçlü otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma saplantısını ifade ettiği” de belirtilmiştir. Demek ki ayet, insanda aşırı bir tutku haline gelen maddi ihtirasların, onu büyük ölçüde İslâmi kavrayış ve yaşayıştan uzaklaştıracağı mesajını vermektedir. Öyleyse insan, dünyada kendini aldatıp oyalayan, ahirette işe yaramayacak, ona sadece hesap ve azap bırakacak olan boş şeylerin çokluğu ile övünme ve oyalanma sevdasından bir an önce vazgeçmelidir. Çünkü Peygamber(SAV): “Kulun malım, malım deyip durduğunu, gerçekte onun yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip gönderdiğinden başka malının olmadığını” belirtmiş; “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadi daha isteyeceğini, onun karnını ancak toprağın dolduracağını, yine de Yüce Allah’ın, tevbe edenin tevbesini kabul edeceğini” bildirmiştir.

     Hemen hatırlatalım ki ayetlerin ve hadislerin amacı, dünya nimetlerini, hayırlı gayreti ve serveti kınamak değildir. Çünkü İslâm’a göre, şükrü eda edilen nimet ve servet, kötü değildir. Burada kınanan, insana ahireti unutturan ve onu güzel amellerden alıkoyan dünya tutkusudur. Ayrıca ilim, itaat, güzel ahlak ve iyi işlerde olduğu gibi çokluğu ile övünülecek şeylerde vardır. Böyle iyi ve üstün değerlerin çokluğu ile iftihar etmenin bir sakıncası da yoktur. Yeter ki bu gibi hallerde şımarılmasın ve Allah’ın kibirlenip böbürlenenleri sevmediği unutulmasın.

     İkinci ayette, açgözlülük saplantısının ve çokluk kuruntusunun, insanı ölünceye kadar bırakmayacak bir tutku olduğu belirtilir; ömürlerini bu tutkunun esiri olarak tüketenler kınanır ve uyarılır.

     “Kabirleri ziyaret ettiniz” anlamına gelen bu ayet, çeşitli şekillerde yorumlanmıştır.       

     Bu yorumlar şöylece özetlenebilir.

    1-) Fiilen kabirlere gittiniz; onları ziyaret ettiniz.

    2-) Siz, ölünceye kadar mal ve evlât çoğaltmakla meşgul oldunuz; sonra öldünüz ve kabirlere gömüldünüz.

    3-) Kabirlerdeki ölüleri bile sayıp onlarla övündünüz. Kabirlerde olan ölüleri sayıp onlarla övünmek, onları ziyaret etmek şeklinde ifade edilmiştir.

    4-) Kabir azabını tattınız. Hz Ali (RA)’ın: “Biz, Tekâsür suresi (nin bu ayeti) ininceye kadar kabir azabı hakkında şüphe eder dururduk, bu sure inince, duyduğumuz kuşkudan kurtulduk.” dediği rivayet edilir.

     Kaynaklarda belirtildiğine göre, Mekke’de yaşayan Abdi Menâf oğullarıyla Sehm oğulları, adamlarının çokluğu ile övünmüşler, adamlarını saymışlar, Abdi Menaf oğulları fazla çıkmış, bunun üzerine Sehm oğulları: “Hem sağlarımızı hem de ölülerimizi sayalım.” demişler, kabristana gidip ölüler de sayılınca bu kez de Sehm oğulları çok gelmiş, bunun üzerine açıklamasını yaptığımız ayetler inmiştir.

     Bir rivayete göre de, benzer bir tartışma, Medine’de yaşayan Ensar kabilelerinden Hârise oğullarıyla Haris oğulları arasında geçmiştir.

     Görüldüğü gibi, ayetlerin nüzul sebebi, ölülerle bile öğünecek derecede çokluk gururuna ve kuruntusuna kapılmaktır. Hâlbuki sadece mal ve nesep çoğaltmayı düşünüp bu inatçı tutkuyla ölüme yakalanan kimseler, kendilerini ateşten kurtaramazlar ve cehennemi boylarlar. Öyleyse insan, kendini helâke götüren bu inatçı tutkunun olumsuz etkisinden bir an önce kurtulmaya çalışmalıdır.

     Eğer bu ayette “fiilen kabirlere gitmek, onları ziyaret etmek” kastedilmişse, burada kötülenen ziyaret, mezarlıklara gitmek değil, ölülerle övünmek için yapılan ziyaret olmalıdır. Zira ölüleri rahmetle anmak, ahireti düşünmek ve kalbi yumuşatmak maksadıyla kabirleri ziyaret etmek, kötü değil, sünnettir. Çünkü Peygamber(SAV): “Ben sizi kabirleri ziyaret etmekten menetmiştim. Ama artık kabirleri ziyaret ediniz, bu ziyaret size ölümü(veya ahireti) hatırlatır.” buyurmuş; ayrıca kendisi, Baki kabristanını ziyaret edip onlara:“Ey müminler yurdunun sakinleri! Size selâm olsun. Allah’ın dilemesiyle biz de size ulaşacağız. Bana ve size Allah’tan afiyet dilerim.” diye dua etmiştir. Fıkıh kitaplarında da kabir ziyareti hakkında ayrıntılı bilgiler yer alır. Bu kitaplarda, kabir ziyaretinin hikmeti, zamanı, usul ve adabı geniş biçimde anlatılır. Fakat bunlarda, ölülerden istekte bulunma gibi bir şey yoktur; tam aksine Allah’a dua etmek, ilâhi iradeye sığınmak; kâmil iman ve salih amel ile Allah’a kavuşma azmini kuvvetlendirmek vardır. Zaten dirilerden istenmesi caiz olmayan şeyleri ölülerden istemek doğru da değildir. Ayrıca ölen kişiler, Allah katında ne kadar iyi insan olurlarsa olsunlar, onların kazancı kendilerinedir.

     Günümüzde de, bir ibret alma ve uyanma vesilesi olması gereken kabir ziyaretleri, ne yazık ki amacına uygun biçimde yapılmamakta ve katılaşmış kalpleri yumuşatmaya yetmemektedir. Çünkü sınırsız ihtirasların kurbanı olmuş çok sayıda insan, sonu kabre varan dünyada hâlâ gaflet içinde ve duyarsız biçimde ömür tüketmeye devam etmektedir.

     3-7’nci ayetlerde, insanların kendilerine haber verilen ahiret gerçeğini, yakın bir gelecekte tartışılmaz bir kesinlikle bilip görecekleri vurgulanır. Birbirini tekid eden bu ayetlerde, önce dünya servetinin ve tutkusunun insana hiçbir yarar sağlamadığı anlatılır; sonra da ahiret azabına ve insanın sorumluluğuna dikkat çekilir.

     Ayetlerde belirtildiği gibi, dünya servetiyle gururlanıp övünmenin ve faydasız şeylerle uğraşmanın insana hiçbir yararı yoktur. Canları çıkıncaya ve bedenleri kabre girinceye kadar gafletle ömür tüketenler, yakın gelecekte bunun böyle olduğunu bilecekler ve işin iç yüzünü göreceklerdir.

     Aslında bu ayetlerle, açgözlülük saplantısı içinde olan kimselere adeta, “yapmayın, bir an önce faydasız şeylerle uğraşmaktan vaz geçin, aksi takdirde yakın gelecekte büyük bir hüsrana uğrayacaksınız.” denilmektedir. Ayrıca onlara, “eğer kesin olarak bilseydiniz cehennemi görür, dünya malıyla uğraşmaktan vazgeçer, ahirete hazırlanırdınız.” uyarısı da yapılmaktadır.

     6’ncı ayetin, ahiretteki cehennemin yanı sıra, insanoğlunun içinde bulunduğu ve yanlış hayat tarzının oluşturduğu “yeryüzü cehennemi” ne işaret ettiği de söylenir. Bu durumda ayet, “şayet tereddütsüz inanca ve kesin bilgiye sahip olsaydınız, yanlış hayat tarzının yol açtığı yakıcı ateşi ve hayatı yanlış yaşamanın yeryüzünü cehenneme çevirdiğini mutlaka görürdünüz. Fakat siz bu gerçeği şimdi görmek istemeseniz de onu yakın gelecekte açıkça göreceksiniz.” şeklinde de yorumlanabilir.

     Bu pasajı oluşturan ayetlerde yer alan “ilme’l yakin” terkibi, “tereddütsüz ilim ve kesin bilgi”; “ayne’l yakin” terkibi de, “yakin gözüyle ve açıkça” göreceksiniz anlamına gelir. Ölüm esnasında, insanın gözünden perde kalktığı ve kişi gerçekleri açıkça gördüğü için, ölüm (halin)e de “yakin” denmiştir. Demek ki buradaki görme, gözle görmekten ziyade yakin bilgisine erip kalple görmeyi de ifade etmektedir. Şu halde, dünyada gafletle ömür tüketen insanlar, yaptıkları işlerin geçersiz sonuçlarını gördükleri zaman, mal çokluğu ile övünmenin hiçbir yararı olmadığını anlamış olacaklardır.

 

NİMETLERİN HESABI

 

     8’inci ayette, O gün, her sorumlu canın, kendisine verilen nimetlerden hesaba çekileceği bildiriliyor. Ayetin ifadesinden, dünya tutkusuna kapılıp ahireti hatırlamayan nankör insanlara, kendilerine verilen nimetlerin hesabının sorulacağı anlaşılıyor. Demek ki, ömrünü dünya sevgisiyle geçiren, güzel işlerden yüz çeviren ve ahiret gerçeğini hesaba katmayan her insan, yaptıklarının hesabını verecektir.

     Bazı Müfessirler, nimetin hesabının yalnız kâfir olanlara sorulacağını söylerler. Ama çoğunluğun görüşüne göre, kâfir olsun, mümin olsun bütün insanlar, nimetlerden sorguya çekilirler. Bu görüşü, Peygamber (SAV)’den nakledilen şu hadis de destekler: “Allah’ın Elçisi bir gece evinden çıkar, Ebu bekir ve Ömer’e rastlar. Onlara: “Sizi bu saatte evinizden çıkaran nedir?” diye sorar. Onlar: “Açlık, ey Allah’ın Elçisi!” derler. Bunun üzerine Peygamber(SAV): “Nefsim kudret elinde olan (Allah)a and olsun ki, sizi evden çıkaran şey beni de çıkardı, kalkın gidelim.” der. Birlikte Ensarlı bir adamın evine giderler. Ev sahibi evde olmadığı için eşi: “Hoş geldiniz sefa getirdiniz” diyerek onları içeri buyur eder. O sırada ev sahibi de gelir. Allah’ın Elçisini ve onun iki güzide arkadaşını görünce çok sevinir. “Allah’a hamd olsun, bugün benden daha şerefli konukları olan biri yoktur.” der. Hemen gidip konuklarına üzerinde yeni kızarmış ve olgunlaşmış hurmalar bulunan bir hurma dalı getirir. “Siz bunu yiyin” der ve konuklarına et ikram etmek için bıçağı eline alır. Peygamber (SAV) onu sağılı hayvan kesmemesi konusunda uyarır. Ensarlı adam onlara bir koyun veya oğlak keser. Hep birlikte kesilen hayvanın etinden ve hurmalardan yerler, su içerler. Doyup suya kanınca Allah’ın Elçisi onlara: “Nefsimi kudret elinde bulunduran (Allah)a and olsun ki, Kıyamet gününde size bu nimetlerden sorulacaktır. Açlık sizi evlerinizden çıkardı da bu nimet size erişmeden evlerinize dönmediniz.” buyurdu.

     Görüldüğü gibi, ayetler ve sahih hadisler, her insanın kendisine verilen her nimetten sorguya çekileceğini açıkça belirtmektedir. Ancak, nimetleri kötüye kullanıp görevini yerine getirmeyen kimse ceza için; nimetleri iyi kullanıp görevlerini güzel yapan kimse de ecir ve sevap ile ödüllendirilmek için sorumludur ama kesin olan, hiçbirinin ihmal edilmeyeceğidir.

     Bu ayetin sonunda yer alan “naim” kelimesi,“bağış, iyilik, ihsan, servet, varlık, maddi ve manevi lütuf” gibi anlamlar taşıyan “n’a m” kökünün türemiş şeklidir. Nimet kelimesi de aynı kökten gelir. “Allah’ın insana bağışladığı, insanın da ondan yararlandığı maddi-manevi bütün değerler” nimet kelimesiyle ifade edilir ve insanlar, bunların hepsinden sorguya çekilir.

     Ayetlerin asıl amacı, insanları dünya tutkusundan kurtarıp onlar Allah’a şükretmeye, başkalarını düşünmeye, güzel işler yapmaya ve iyi ahlak sahibi olmaya yöneltmektir. Zaten hayatın amacı imtihandır. Bunun için Allah insanı, yaşadığı hayatta imtihan etmektedir. Rabbim! Dâima seni anmak ve sana şükür halinde bulunabilmek için bizlere yardım et!

GENEL TESPİTLER

 

     Kur’an, ticari hayatın oldukça faal, sınırsız ihtirasın ve çoklukla övünme kültürünün insana egemen olduğu, fakat sosyal yapıdaki bozukluğun ve sömürünün ise, alabildiğine yaygınlaştığı bir zamanda ve ortamda inmeye başladı. Bu yüzden onun ilk inen sureleri, anılan bozuk durumu tenkit eden ve düzeltmeyi amaçlayan hükümleri içermektedir. Demek ki Kur’an mesajının, indiği toplumda arzu edilen etkiyi gerçekleştirebilmesi, sosyal ve bireysel yapıdaki bozuklukların düzeltilmesine bağlıydı. Ayrıca bu durum, zihniyet yenilenmesini ve zemin temizliğini de gerekli kılıyordu.

     Kur’an’a göre, insanı bu dünyada ihtirasla bağlayan ve ona ölüm sonrasını unutturan bir mülkiyet bilinci sakattır; mal ve mülkün insanı ölümsüz kılacağı zannı ise, büyük bir aldanıştır. Öyleyse insan sınırsız ihtirasa kapılıp kendini malla tanımlamaya kalkışmamalıdır. Çünkü bu durum, insanı büyük ölçüde İslâmî kavrayış ve yaşayıştan uzaklaştırmaktadır. Şu halde çoklukla övünme ve avunma anlamsız bir iş olup Allah katında hiçbir değer taşımamaktadır.

     Hayatın dokusunu bozan, kişinin duygu ve sezgi kapılarını kapayan temel nedenlerden biri de, insanın dünya hayatında açgözlü ve doymak bilmez bir arayış içine girmiş olmasıdır. İnsanın fıtratında, tatmin edilmesi gereken arzular ve duygular da vardır. Bu yüzden dünya karşısında olumsuz bir tavır takınmak doğru değildir. Kur’an’ın istediği, insanda bulunan arzuların yok edilmesi değil, onların insanın yaratılış gayesine uygun bir düzene sokulması ve terbiye edilmesidir. Eğer insandaki aşırı ihtiraslar kontrol altına alınmazsa insan bilinç çarpıklığına uğrar ve sapıklığı iyi sanabilir.

     İslâm, sadece dini bir duygu olmaktan çok bir hayat tarzı, bir yaşama yöntemi, kişisel ve toplumsal davranışlar için öngörülen top yekün bir yaşama programıdır. Bunun için Kur’an, sadece manevi meselelerle değil, aynı zamanda günlük ve dünyevi hayatın her yanıyla da ilgilenir; o, hayatın hiçbir alanını dışarıda bırakmaz. Böylece Kur’an, insana hem bu hayatın ciddiyetini hatırlatır hem de ona ebedi bir hayata yönelmiş olmanın heyecanını tattırır.

     Kuran’ın, insanlara yönelttiği azap ve helâk uyarılarının temel hedefi, onlara sorumluluklarını hatırlatmak ve içinde bulundukları kötü durumun vahametine dikkat çekmektir. Helik olayının temel nedeni ise, insanların içine düştükleri ahlâki yozlaşmadır.

     Allah’ı inkâr ve o’nun nimetlerine nankörlük etmek doğru değildir. Ayrıca inkâr ve nankörlük, azabı gerektiren büyük bir günahtır. Bu günaha düşmemek için, Allah’a inanmak ve O’na şükretmek gerekir. Şükretmek de, helâl ve haramı gözetmekle olur. Zaten, helâlden faydalanmak insan için bir hak, haramdan sakınmak da bir vazifedir. Bundan dolayı, Allah’a imanın ve ibadetin en bariz göstergesi, şükürdür.

     İnsanlık, bütün çağlarda açgözlülüğü tanımıştır; ama tarihin hiçbir devrinde tamah, bugün olduğu kadar gözü kör edici ve ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştır. Bugün, sınırsız ihtirasın kurbanı olmuş çok sayıda insan, bu inatçı tutkuyu, ruhunu kemiren bir ur gibi ta mezara kadar taşımakta; sonunda bu amaçsız koşu, tüketici bir hiçlikle son bulmaktadır. İnsanlık hangi çağda olursa olsun, Kur’an’ın bu uyarıcı sesine kulak vermedikçe ve ondaki İslâmi hayatı görmedikçe içine düştüğü bu acılı durumdan asla kurtulamayacaktır. Dileyelim insanlık, Kur’an’ın bu uyarıcı çağrısını bir an önce duysun ve huzurlu hayatı tehdit eden olumsuzluklardan en kısa zamanda kurtulsun!

 

KUR’AN TEFSİRİ     FAHRETTİN YILDIZ

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat