23-24, İkinci ödev ana babaya iyi davranmaktır. Âyette birinci ödeve bağlı olarak Allah'ın yalnız kendisine ibadet edilmesini buyurduğu belirtildikten hemen sonra, ana babaya iyilik etmeyi de buyurduğu belirtilmek suretiyle Allah'a kullukla ana babaya iyilik yan yana anılmış, böylece bu ödevin önemi vurgulanmıştır. Nitekim diğer bazı âyet ve hadislerde de Allah'a kulluk ile ana babaya iyilik etme yan yana zikredilmektedir. Bu hadislerin birinde Hz. Peygamber, en önemli amelleri "vaktinde kılman namaz, anne babaya iyilik ve Allah yolunda cıhad" şeklinde sıralamış[57] diğer bir hadiste ise büyük günahların en büyüklerini "Allah'a ortak koşmak, ana babaya âsi olmak ve yalan şahitliği yapmak" diye ifade etmiştir. [58]âyet ve hadislerde Allah'a itaatle ana babaya iyilik ve- cîbelerinin yan yana zikredilmesinin sebeplerini özetle şöyle sıralar:
a) İnsanın maddî ve manevî gelişmesi için en değerli katkı, Allah'ın nimetlerinden sonra ana babanın fedakârlıklarıdır.
b) Çocuğun varlık alanına çıkmasının asıi ve gerçek sebebi Allah, zahirî ve hukukî sebebi ise ana babadır.
c) Allah nimetlerini karşılıksız verdiği gibi ana baba da çocuklarının ihtiyaçlarım tamamen karşılık beklemeden yerine getirirler.
d) Allah, kuluna günahkâr olsa bile nimet verdiği gibi ana baba da âsi bile olsa evlâtlarına desteklerini sürdürürler.
e) Allah, kullarının iyiliklerinden memnun olup karşılığını fazlasıyla verdiği gibi ana baba da çocuklarının İmkânlarını daha çok geliştirmelerine yardım eder, bundan mutlu olurlar. [59]
25. Kuşkusuz ibadet ve ana babaya saygı her şeyden önce bir kalp ve gönül işidir. İbadet ve itaat, insanın içindeki inanç, istek, sevgi ve bağlılıktan kaynaklanırsa bir değer taşır. Âyette "Rabbiniz kalpierinizdekini en iyi bilendir" ifadesiyle bu hususa işaret edilmiştir. Öyleyse insan öncelikle ruhen "sâlıh" olmalı, yani ruhunda güzel duygular, niyetler geliştirmeli, iç dünyasını düzeltmelidir. O zaman Allah bu şekilde iç dünyasındaki yanlışları silip atanlara af ve mağfiretiyle muamele edecektir. [60]
26-27. Üçüncü Ödev akrabaya ve muhtaçlara iyilik etmek, hayır yapmaktır, Bu hususta önceliği olanlar akrabalar olduğu için 26. âyette onlar başa alınmıştır. Bu âyetteki "... hakkını ver" ifadesi, hem nafaka borcunu ve zekât ibadetini hem de bunun ötesinde nafile cinsinden hayırları kapsamaktadır. Burada yoksulların da zikredilmesi, yardımın özellikle malî olanının söz konusu edildiğini gösterir,
"Savurganlar şeytanların dostlarıdır" ifadesi, "Kötü iş yapmak bakımından onlarla şeytanlar arasında bir benzerlik gerçekleşir" şeklinde açıklanmıştır. [61] Râzî'ye göre âyet metninde şeytanın niteliği olarak geçen "kefûr"dan maksat, şeytanın varlığını İsyana adaması, yer yüzünde bozgunculuk yapıp insanları yoldan saptırmasıdır. Bunun gibi Allah'ın kendisine mal ve mevki nasip ettiği kimse bunu Allah rızâsına aykın yollarda kullanırsa o da şeytanın niteliği olan kefûr sıfatıyla nitelendirilir. [62]
28. Hz. Peygamber, yoksul müslümanların geçimiyle bizzat ilgilenir, imkânları nispetinde onların bakımını sağlar, kendisinde yoksa diğer miislü manian buna teşvik ederdi. Âyette Hz. Peygamber'in, bizzat kendisi de maddî sıkıntı içinde bulunduğu ve bu hususta Allah'ın rahmetini, lütuf ve ihsanını beklediği için İhtiyaç içinde olduğunu açıklayanlara yardım edemeyecekse nasıl davranması gerektiği bildirilmektedir. Buna göre insan, yardım isteyen birine olumlu cevap verme imkânına sahip değilse ümit verici, yatıştırıcı, güzel sözler söylemeli; onu kırmama- ya, gönlünü incitmemeye çalışmalı, tatlı dille mazeretini ifade etmelidir. [63]
29. Dördüncü ödev hem cimrilikten hem israftan sakınmaktır. Cimrilik de savurganlık da aşırılıktır, bu sebeple haramdır. İkisinin ortası cömertliktir. Ahlâk kitaplarında savurganlık ifrat, cimrilik tefrit olarak nitelenir. İfrat, aklın ve dinin uygun gördüğü ölçünün ilerisinde veya uygun bulmadığı yollarda harcamayı; tefritde gerekli yerlere gerektiği ölçüde harcamaktan kaçınmayı ifade eder. İsraf da cimrilik de erdemsizlikler arasında sayılır. İkisinin ortası (itidal, vasat) ise cömertliktir. [64]
30. Allah rabdir, dolayısıyla elimizdeki şeylerin asıl sahibidir ve bunları O vermiştir. "Mülk û'rnın elindedir"[65] kiminin rızkını bollaştırır, kimininkini de kısar. Âyetin son cümlesi, bunun hikmetsiz ve anlamsız olmadığına işaret etmektedir. Allah her kulunun durumunu görür, bilir. Genellikle herkes zengin olmak ister, fakirlikten korkar. Fakat Allah, hikmeti uyarınca kimi ne az kimine çok verir. Ama ne çok vermesi mutlak anlamda hayır, ne de az vermesi mutlak anlamda serdir. Zenginlik yüzünden maddî veya manevî birçok şeyini, hatta inancını, sevdiklerini veya hayatını kaybedenler olduğu gibi fakirlik sebebiyle birçok kayıptan kurtulanlar, manevî kazançlara kavuşanlar da vardır. Zenginlik kimini kurtarır, kimini de mahveder. Bununla birlikte varlık yokluğa yeğlenir. Onun için âyetlerde "Allah'tan fakirlik isteyin" anlamına gelebilecek hiçbir ifadeye yer verilmemiş; "Mal, nzık, servet isteyin" denilmiş; fakat bunun da hakkının verilmesi gerektiği bildirilmiştir. [66] Hz. Peygamber'in de fakirlik konusunda insanları uyardığını ve bu fakirlikten Allah'a sığındığını bildiren hadisler vardır. [67]
31. Beşinci ödev çocukların hayatını korumaktır. İslâm öncesinde çok nâdir olsa da bazı Araplar'ın geçim korkusuyla çocuklarını öldürdükleri anlaşılmaktır. Bunun nâdir olması, suçun vahametini değiştirmeyeceği için burada önemle zikredilmiştir. Ayrıca, zamanla sebebi ve şekli değişse de insanlar, isteyerek veya istemeyerek, doğrudan ya da dolaylı olarak çocuklarını öldürmeye devam ettiler ve etmektedirler. Âyetin hükmü mutlaktır: "Çocukların öldürülmesi büyük bir günahtır." Râzî şöyle der: "Çocuklara karşı sevgisizlik, ruhun şiddetle karardığına ve kalbin katılaşmışlığına delâlet eder; bu cürüm kötü ahlâkın en belirgin örneklerindendir. Allah, öyle kötü huyların önlenmesi maksadıyla evlâtlara güzellikle davranmayı teşvik etmiştir"[68]
32. Altıncı ödev zinadan, fuhuştan kaçınmaktır. Âyette "Zina etmeyin" denil- meyip "Zinaya yaklaşmayın" denilmesi, zinaya götürme tehlikesi bulunan tutum ve davranışlardan da uzak durmayı ifade eder. Burada zina yasağının ardından "Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur" denilmesi, zinanın insanın temiz fıtratına ve akl-ı selime aykırı olduğuna işaret etmektedir, [69]
33. Yedinci ödev adam öldürmemektir. [70] "Yetki" diye çevirdiğimiz sultân kelimesi, bu bağlamda haksız yere öldürülen kişinin velisine, katile yasal cezanın uygulanmasını talep etme veya affetme şıklarından birini tercih yetkisi olarak açıklanmıştır. [71]Âyet, katile ölüm cezası uygulanması halinde velinin öldürmede aşırılığa gitmemesi istenmektedir, Bu "aşırılık" iki şekilde açıklanmaktadır:
a) Sadece ölüm cezası uygulanmalı; işkence etme, organlarını kesme gibi zararlar verilmemelidir.
b) Katilden başkasına zarar verilmemelidir. Kaynakların bildirdiğine göre Câhİliye Araplan'nda maktulün yakınları sadece katilin öldürülmesiyle yetinmez, ya ondan daha şerefli birini veya bir kişiye karşı iki ya da daha fazla kişiyi öldürmedikçe adaletin yerine gelmeyeceğine inanırlardı. Âyet bu haksızlığı yasaklamaktadır. [72]
Râzî "Ancak o da kısas yoluyla öldürmede sınırı aşmamalıdır" ifadesini, hemen ölüm cezası verme yolunu seçmeyip "öncelikle diyet alma veya affetme şıklarının düşünülmesi daha uygundur" şeklinde açıklamıştır. [73] Yine Râzî, 'LBir kimse haksızlıkla öldürülürse ..." ifadesini dikkate alarak, "Öldürülen kişi mazlum olma sıfatını tam olarak taşımazsa konu bu âyetin hükmüne girmez, yani böyle bir olayda ölüm cezası uygulanmaz" görüşündedir.
Âyetin sonundaki yardımdan maksat, Allah'ın katile verilecek cezayı takdir etmek suretiyle maktulün yakınına yardım etmiş olmasıdır. Şu halde o kişi katil için tayin edilmiş olan cezanın uygulanmasıyla yetinmeli, aşırılığa sapmamalıdır. [74]
34, Sekizinci ödev yetim malı yememek, dokuzuncu ödev verilen sözü tutmaktır. Zeccâc "Allah'ın her emri, her nehyi ahiddir, Allah ile kul arasındaki konulara dair emir ve nehiyler, insanların birbirleri arasındaki ilişkilerle İlgili emir ve nehiyler de bu cümledendir" der. [75]
35. Onuncu ödev ölçüyü ve tartıyı tam yapmaktır. Âyette bu ödevi yerine getirmenin hem ödev olarak iyi hem de sonucunun güzel olduğu belirtilmektedir. Râzî'ye göre ölçü ve tartıyı tam yapmanın iyi olması, bunu yapanın gerek Allah gerekse insanlar katında sevilmesidir; akıbetinin güzel olması ise dünyada kendisine
yarar sağlaması, âhirette de sevap kazandırmasıdır. [76]
36. On birinci ödev kişinin bilmediği bir şeyin peşine düşmemesi, bilgisiz hüküm vermemesidir. Âyette insanın bitmediği bir konuda söz söylemesi, hüküm vermesi, bilgisizce davranması, bilmediği tanımadığı kişiler hakkında ileri-geri konuşması, daha özel olarak yalancı şahitlik yapması, iftira atması, kısaca bilgi sahibi olmadan tahmine göre herhangi biri için maddî veya manevî zarara yol açacak şekilde konuşması ve hareket etmesi yasaklanmaktadır. İnsan ya duyduğu ya gördüğü ile veya akıl ve vicdanıyla hareket eder; yani bilgilerimiz ya habere ya gözleme ya da akla dayanır. Âyette bu bilgi kaynaklarının doğru kullanılması gerektiği, bunlardan sorumlu olunduğu ifade edilmektedir, Kuşkusuz bu yasak, insan ilişkileriyle ilgili olup bilimsel ve fikrî konularda kurallara uygun olarak tahminler yürütmek, görüş belirtip ictihadlarda bulunmak meşru, hatta gereklidir. Nitekim Hz. Peygamber, Kitap ve Sünnet'te deli] bulunmaması halinde şahsî görüş (re'y) istikametinde uygulamalarda bulunmayı tasvip etmiştir. [77]
İslâm hukukunda kıyasın delil sayılamayacağım kabul edenlerin dayanaklarından biri de bu âyettir. Çünkü âyet uygulamada kesin bilgiyi emretmektedir; oysa kıyas zamıa dayanır. Ancak bu görüş azınlıkta kalmıştır. [78]
37. On ikinci ödev büyüklük taslamaktan sakınmaktır. Âyet bunu "Yer yüzünde böbürlenerek dolaşma!" diye ifade eder. Çünkü bu boş kuruntudan başka bir şey değildir. Resûlullah, kibrin ne kadar kötü bir huy olduğunu vurgulamak üzere, kalbinde zerre kadar kibir bulunanın cennete giremeyeceğini bildirmiştir. [79]Gerçekten değerli, akıllı, bilgili ve erdemli insanlar daima alçak gönüllü, ağır başlı olurlar. Bunun en güzel örneği de Peygamber efendimizdir. Kibirden nefret eden Resûlullah, bütün müslümanlar karşısında mütevazı olmayı değişmez bir davranış kuralı olarak özenle korumuş; müslümanlaraı kendisini "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlellah!" diyecek kadar çok sevmelerinde de alçak gönüllülüğünün büyük bir rolü olmuştur. Bu sebeple İslâm ahlâk geleneğinde tevazu bir peygamber sıfatı olarak değerlendirilir. Furkan sûresinde (25/63) Allah'ın iyi kullarının başlıca hasletlerinden söz edilirken ilk olarak tevazu erdemine yer verilmiştir.
Yukarıdaki âyetlerde geçen dinî ve ahlâkî buyrukları şöylece sıralamak mümkündür:
1, Allah'ın birliğini tanımak, bir olan Allah'a inanmak,
2, Ana babaya iyi davranmak,
3, Akrabaya ve muhtaçlara iyilik etmek, hayır yapmak,
4, Hem cimrilikten hem israftan sakınmak.
5, Çocukların hayatını korumak,
6, Zinadan, fuhuştan kaçınmak,
7, Adam öldürmemek,
8,Yetim malı yememek,
9, Verilen sözü tutmak,
10, Ölçüyü ve tartıyı tam yapmak,
11, Bitmediği şeyin peşine düşmemek, bilgisiz hüküm vermemek,
12,Büyüklük taslamaktan sakınmak. [80]
38-40. On iki madde halinde Kiralanan ilkelerle İlgili davranış tarzlarının kötü olanlarını seçmenin Allah'ın nezdinde sevimsiz, dolayısıyla haram olduğu ifade edilmekte; 39. âyette bu ödevlerin "hikmetten vahyedilmiş ilkeler" olduğu bildirilmektedir. Şevkânî'nin de işaret ettiği bir mânaya göre hikmetin bir anlamı geçmiş dinî kültüiler, o kültürlerde bulunan evrensel yasalar, ortak doğrulardır. Mûsâ şeriatında on emir denilen ödevler de bu kültürün bir parçası olup Tevrat'ta bunlar şöyle sıralanmıştır:
1, Allah'tan başka ilâh tanımamak,
2, Puta tapmamak,
3, Allah'ın ismini boş yere ağzına almamak. [81]
4, Cumartesi yasağına saygı göstermek (İslâm'da kaldırılmıştır),
5, Ana babaya saygılı olmak,
6, Adam öldürmemek,
7, Zina etmemek,
8, Hırsızlık yapmamak,
Sûrede bu buyrukların ardından kımııtmı/ olan âyette Kur'an'ın ilk muhatapları olan putperest Araplar'a, ilk ödevi belirleyen "Allah'tan başka tanrı tanıma!" şeklindeki buyruk, diğer buyrukların temeli olduğu için bir defa daha tekrar edildikten sonra müşriklerin en saçma inançlarından biri olan "Allah'ın erkek çocukları kendilerine bıraktığı, meleklerin İse Allah'ın kızları olduğu" şeklindeki bâtıl inançları reddedilmektedir. [82]
[57] Buhâiî, "Edeb", 1; Müslim, "îmân", 137
[58] Buharı, "Edeb, 6; Müslim, "îman", 143, 144). Râ/.î (İN, 165-166
[59] bu konuda daha fazla bilgi için bk, Mustafa Çağrıcı, "Ana Baba", Dİ A, III, 103-105
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/416-417.
[60] Şevkânî; III, 249
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/417.
[61] Râzî, XX, 193
[62] XX, 194
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/417.
[63] Şevkânî, 111,250-251
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/417-418.
[64] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/418.
[65] Yâsîn 36/83; Mülk 67/1
[66] meselâ bk. Nisa 4/32; Ankebût 29/17; Rûm 30/46; Cum'a 62/10
[67] bk. Müsned, II, 305,325,354,540; VI, 57,207; Nesâî, "İstiâze", 14.16
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/418.
[68] XX, 196
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/418.
[69] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/418-419.
[70] bk. En'âm 6/151
[71] Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, 111,1208-1209
[72] Râzî, XX, 203; Şevkânî, 111,255
[73] XX, 202
[74] Zemahşerî,II,360
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/419.
[75] Şevkânî, III, 256
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/419.
[76] XX, 206-207
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/419.
[77] Şevkânî, III, 257
[78] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/420.
[79] Müslim, "îmân", 147-149; Miisned, 1,399,412,416,451
[80] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/420-421.
[81] Allah'ın adını kullanarak yalan yere yemin etmek gibi; bk. Catechisme de VEgtise catholique, s. 441-443
[82] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/421.