Veyis Susam
(Eski Boyabat Vaizi)
Muhterem Mü�minler!
İnsan,yaratılışı itibâriyle sosyal bir varlık olduğu için, dâimâ toplum
içinde yaşamak zorundadır.Bu durum, âdem (A.S) �dan beri böyle
olagelmiştir.Hâliyle toplumu oluşturan fertler, sürekli olarak
karşılıklı bir etkileşim içerisindedirler. Bu etkileşim sebebiyledir ki
ferdî gibi görülen birçok şeyin bir de topluma yansıyan içtimâi bir
yönü vardır. Buna göre, insanlardaki birtakım ferdi ve manevi
hastalıklar topluma da aksederek umumileşir. Zamanla, sosyal bir yara
hâlini alan bu hastalıklar o toplumu derinden sarsar,hatta helâkine
kadar sebebiyet verebilir. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Azgınlıklarıyla, taşkınlıklarıyla, zulümleriyle, inkârlarıyla,
sapıklıklarıyla hattâ sadece kendilerini ikaz eden peygamberleri
öldürmeleriyle insanlığın yüzkarası hâline gelmiş nice güçlü kuvvetli
kavimlerin yerlerinde yeller esmektedir. Âd, Semud ve Lût (A.S) �ın
kavmi, Nemrut, Firavun halkı ve avâneleri Kur�an-ı Kerim�de dahi adı
geçenlerden bazılarıdır. Öbür tarafta zevkü sefâya olan aşırı
düşkünlüğün ve cinsel sapmaların had safhaya ulaştığı Pompei Şehir
halkı, Vezüv Yanardağı�nın lâvları altında kalmışlar ve insanlara bir
ibret tablosu olarak o halleriyle günümüze kadar ulaşmışlardır.
İnsan, Rabbi�nin kendisine bir nimet olarak verdiği âzâlarını,yine
O�nun yolunda kullanmalıdır. Zaten nimetlere şükür de böyle olmalıdır.
Bu hususta, şüphesiz ki en çok dikkat etmesi gereken organlardan birisi
de dildir. "İnsan dilinin altındadır." sözü ne kadar yerindedir. Çünkü
çekilen birçok sıkıntının ona sahip olamamaktan kaynaklandığı yakînen
bilinen bir gerçektir. Rasûlullah Efendimiz�in, bizlerin esas varacağı
ve ebedi bir hayat süreceği Âhiret�le ilgili boyutuna dikkat çeken şu
Hadis-i şerif�i çok mânidardır ve bizleri bu husus ta derin derin
düşünmeye sevkedecek bir durum arzetmektedir. Şöyle buyurur O iki cihan
serveri:
�Bir
insan, manasını düşünmeden bir söz söyleyiverir ki, o yüzden
Cehennem�in doğu ile batı arasındaki mesafeden daha uzak bir yerine
düşer.� (1)
Yunus Emre�nin meşhur dörtlüğünü de burada hatırlatmadan geçemiyoruz.
�Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı, Yağ ile bal ide bir söz.�
Muhterem Cemaat!
Genellikle küçümsenen, pek farkına da varılmayan, birçok günahların da
kaynağı olan, insanlar arasındaki itimadı ortadan kaldıran, böylece
birçok müsbet faaliyetlere karşı engel teşkil eden, dilin manevi
hastalıklarından birisi olan, bir büyük günah ve bir sosyal facia
vardır; �GIYBET ETMEK�. Sadece bizlerin değil, içinde yaşadığımız
cemiyetin de istikbâlini ilgilendiren, bu sessiz ve derinden işleyen
sinsi hastalığa dikkat çekmek istiyoruz bu sohbetimizde.
Bizlerin dünya ve âhiret saadeti için gereken ne varsa, gerektiği
kadar yer veren kitabımız Kur�an-ı Kerim�e bu konuyla ilgili olarak
şöyle bir göz attıktan sonra, O�nun canlı örneği ve en büyük şarihi
(açıklayıcısı) olan Allah Rasûlü�nün Hadis-i şeriflerine ve tatbikatına
bakacağız .Son olarak ta İslâm Alimleri�nin tahlil ve tesbitlerine yer
vereceğiz inşaallah.
Allahü Teâlâ, Kur�ân-ı Kerim�inde bu hastalığa ve bununla yakından
alâkası bulunan diğer büyük günahlara, pek te alışık olmadığımız bir
tarzda; gıybet etmeyi, kardeşinin ölüsünün etini yemeye benzeterek yer
vermekte ve bizleri de şöylece ikaz etmektedir;
(11.)�Ey
müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de
onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya
almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi
ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra
fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar
zalimlerdir.
(12.)
Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı
günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi
arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun.
Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.� (2) (Hucurat sûresi: 11-12)
Yine bir çoğumuzun, kısa olduğu için namazlarımızda sıkça okuduğu bir
sûre vardır; Hümeze Sûresi. Aynı zamanda sûreye de ad olan "Hümeze
Kelimesi" İbn-i Abbas (R.A)'a göre; Arkadan çekiştirmeyi, gıybet etmeyi
âdet edinen; "Lümeze" de ötekini berikini çok ayıplayan anlamına
gelmektedir. (3)
İşte bu tip insanlar hakkında,Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
�1. Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!
2. O ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.
3. (O), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder.
4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.
5. Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?
6. Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir.
7.(Yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkar.
8.O ,onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir.
9. (Bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar.� (Hümeze sûresi:1-9) (4)
"Gıybetin böylece kötülenmiş olması, İslam'ın çok ehemmiyet verdiği
içtimâi tesânüdü (sosyal dayanışmayı) zedeleyici o1masından ileri
gelir. Başka çeşit yaraların tedavisi kolay ise de,mânevi yaraların,
içtimâi hastalıkların tedavisi zordur. Çoğu kere mümkün değildir.
Üstelik bu, ferdî hukuka girmektedir, affedilmesi öncelikle gıybeti
edilen kimsenin affetmesine bağlıdır. Halbuki bazen, ırkî,
mezhebî,siyasî, cemaatî mülahazalarla kitlelerin gıybeti yapılmakta,
böylece hem ümmet birliği ciddi şekilde yaralar alarak günümüzdeki
darmadağınıklıkta olduğu gibi, Gayr-i İslâm unsurlar karşısında güçsüz
duruma düşülmekte; hem de öbür dünyaya büyük veballe gidilmektedir.
Gıybete giren ufak bir kelamla (basit bir sözle), icabında bir millet,
bir hizip, bir aile mensubu toptan rencide edildiği için günahı büyük
olmaktadır. Dinimizde, bu korkunç hal, "gıybetin, bütün salih amelleri,
ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi yeyip bitireceği" şeklinde ifade
etmiştir. Evet, ateş, kıymık kıymık toplanan odunu bir anda yok eder.
Bir hayat boyu binbir zahmetle kılınan namazlar, tutulan oruçlar ve
nice fedakarlıklarla verilen sadakalar, hesapsız bir bir sözle bir anda
yakılıp yok edilebilecek bir durum arzetmektedir."(5)
Peki, Ayet-i Kerime'lerde sözü edilen gıybetin mahiyeti nedir?
Gıybetin ne olduğu en genel anlamda şu Hadis-i Serif'le:
bildirilmiştir. Hz.Ebu Hureyre (R.A)'den nakledildiğine göre Rasûlullah
(S.A.V) şöyle buyurmuştur:
�Gıybetin
ne olduğunu biliyor musunuz? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.
Bunun üzerine üzerine; �Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle
anmasıdır.� buyurdu. (Orada bulunan) bir adam Ya benim söylediğim onda
varsa? (Bu da mı gıybettir?) dedi. (Bunun üzerine Aleyhissalâtü
Vesselâm) buyurdu ki: �Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış
oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun
demektir. (6)
Yine bir başka Hadis-i Şerif�te; Hz.Aişe validemiz, Hz.Safiyye
validemizin boyunun kısalığını ima eden bir söz sarfettiğinde, Allah
Rasülü Sallallahü Aleyhi Ve Sellem hemen müdahale ederek; �Öyle bir söz sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı (denizin suyuna galebe çalıp) ifsâd edecekti.� buyurmuştur. (7)
Âyet-i Kerimelerde bâriz bir şekilde ikaz edilerek detayına pek temas
edilmeyen ama yapılması halinde karşılaşılacak azabın ne kadar şiddetli
olduğu özellikle vurgulanarak geçilen gıybetin mahiyeti Allah Rasûlü
(S.A.V) tarafından gayet veciz bir şekilde izah edilmiştir. Ve yine
bizlere en güzel örnek olan Rasülullah Efendimiz tarafından bunun
uygulamasını görüyoruz. Yukarıdaki Hadis-i Şerifler bu yönden de ayrı
bir öneme sahiptir.
Muhterem Mü�minler!
Bu kısa izahtan sonra, konunun ehemmiyetine binaen İslam Alimleri
tarafından farklı yönleriyle ele alınan gıybetle ilgili bazı hususlara
burada temas etmemiz yerinde olacaktır. Bizlerin bu şiddetli ikazlara
muhatap olmamamız ve acıklı bir azap görmememiz için bütün bunlar
hayati bir önem taşımaktadır.
O halde gıybet nedir? Hangi sözler bu kabildendir?
Şimdi bunlara bazı misaller verelim;
Tekrar edecek olursak; Gıybet: Duyduğu zaman, insanın hoşuna gitmeyecek
olan bir kusurunu gıyabında (arkasından) söylemektir. Buna Türkçe�de
�Çekiştirme� denir. Burada önemli olan, arkasından konuşulan
kişinin,konuşulan sözler kendisine nakledildiği zaman hoşuna gidip
gitmediğidir, yoksa sözün muhtevası değildir. Söylenilen şeylerin onda
bulunup bulunmaması da herhangi bir önem arzetmez.
İmam-ı Gazali, İhya isimli eserinde, gıybete giren sözleri bazı
başlıklar altında toplayarak tasnif etmiş ve misallendirmiştir.(8) Bu
hususta yüzlerce misal verilebilir, fakat biz yaygın olarak
kullanılanlardan bazılarını aktaracağız;
Bedenle İlgili Sözler;
Gözü şaşıdır, bir gözü kördür, başı keldir, yüzü sivilcelidir, boyu
kısa veya uzundur, siyahtır, sarıdır, tipsizdir, ufak tefek birisidir,
sağırdır şişkodur, zayıftır, iskelet gibidir, elbisesi kirlidir,
uzundur, kısadır, çuval gibi boldur, daracıktır v.s.
Neseple İlgili Sözler;
Babası ameledir, hizmetçidir, temizlikçidir, anası gündelikçidir,
soysuzdur, südü bozuktur, veled-i zinadır, köylüdür, dağlıdır v.s.
Ahlâkla İlgili Sözler;
Kötü huyludur. cimridir, kibirlidir, riyakârdır, hiddetlidir,
korkaktır, âcizdir, tahammülsüzdür, vesveselidir, alıngandır,
hırsızdır, yalancıdır, içkicidir, kumarbazdır, haindir, zalimdir,
pistir, paspaldır, hayırsızdır, edepsizdir, milletin hakkına riayet
etmez, her yerde kendini haklı görür, çok konuşur, çok yer, çok uyur,
çok gezer, vakitsiz uyur,oturacağı yeri bilmez, boşboğazdır tembeldir
v.s.
Muhterem Müslümanlar!
Gıybet sadece sözle olmaz, bilakis bütün âzâlarla, elle, kaşla, gözle,
işaretle, ima ile yazıyla v.s, her şekilde olabilir. Ayrıca taklit
suretiyle eğlenmek de gıybettir, belki de gıybetin en ağır şeklidir.
Konuşmalarını, yeme ve içmelerini, oturup kalkmalarını v.s, taklit
gibi. Bütün bunlar yasaktır ve haramdır. Bu konuyla ilgili olarak Hz.
Aişe validemizin naklettiği şu hadiseye dikkat edelim;
Hz.Aişe (R.A) diyor ki: �Ben yine bir gün Peygamberimize bir kimsenin
fiziki durumu ile davranışlarını taklit ve hikaye etmiştim. Bunun
üzerine Peygamberimiz: �Karşılığında bana dünyayı verseler bile bir
insanı hoşlanmayacağı bir şey ile taklit ve tavsif etmeyi kesinlikle
sevmem.� buyurdu. (9)
Yazı ile çekiştirme de böyledir. Bir yazarın muayyen bir şahsı ele
alarak aleyhinde yazı yazması gıybettir. Fakat gıybete ruhsatın
sözkonusu olduğu bir durum varsa o zaman mahzuru olmaz. Meselâ adam
alenen İslam�a sataşıyor ve milletin değerleriyle alay ediyorsa kamuoyu
adına ehil olan kişiler tarafından buna gerekli cevap verilebilir.
Ayrıca birisinden bahsederken isim verilmese bile herhangi bir şekilde
kimden bahsedildiği belli oluyorsa, bu da gıybettir. Meselâ
karşımızdaki adam meseleyi biliyorsa, �Bugün bize gelenlerden biri�
veya �Adamın birisi�de desem karşımdaki insan kimden bahsettiğimi
anlamışsa, her ne kadar o adamın ismi geçmese de, yine de o kişinin
gıybeti yapılmış olur. Zira önemli olan, gıybeti yapılan kişinin
tanınması ve hoşuna gitmeyecek şeyle kendisinden bahsedilmesidir. Ama
kimin kastedildiği belli olmayacak şekilde, Allah Rasûlü'nün de yaptığı
şekilde "Bazı kimselere ne oldu ki şöyle şöyle yaparlar" demek veya
"İnsanlar niye böyle yaparlar" v.s. demek değildir.
Genellikle gıybet eden ikaz edildiğinde veya o sözlerinin gıybet olduğu
söylendiğinde, hemen kendini müdâfa ederek der ki "Ben bunu onun yüzüne
de söylerim veya tamam da ben olan şeyi söylüyorum, bu söylediklerim
aynen var, istersen falana da sor" der. Halbuki esas gıybet olan da
budur. İstersen yüzüne de mi söylersin? 0 zaman git yüzüne söyle ama
ardından söyleme.
Birçoğumuzun bilmediği ve hiç farkına da varmadığı önemli bir
şekli de gıybet edene ilgi göstermektir. Onu daha fazla konuşturmak
için şaşkınlığını belirtmek ve onu iştahlandırmak da aynı şekildedir.
Çünkü karşısında dinleyecek birisi olmazsa veya müdahale edilirse, en
azından ilgi görmezse konuşamaz. Zira kendi kendine konuşana deli
derler. Meselâ "Yahu saşılacak şey, ben onu böyle bilmezdim. Şimdiye
kadar o zatı hep iyi bilirdim, ben ondan böyle bir şey beklemezdim v.s.
şeklindeki bütün sözler gıybetin devamına sebebiyet verdiği için gıybet
edenle dinleyen aynı durumdadır ve bu günaha ortaktırlar.
Peki insan neden gıybet eder? Bunun birçok sebepleri vardır.
Fakat bunları 11 madde halinde ele alabiliriz.
1- Kinini Yenmek: Bir kimse başka birisine bir sebepten dolayı kızdığı
zaman, onun aleyhine konuşmaktan zevk alır. Kuvvetli bir imana sahip
değilse haliyle adamın aleyhine atar tutar.
2- Arkadaşlarının kendisini konuşturup dinlemeleri ve kendisinin de
onlara uymasıdır. Kendisini dinlemelerinden büyük bir zevk alır. Bunu
bir muâşeret âdâbı ve hoş sohbet sanır. Bazen arkadaşları bir şeye
kızarlar, o da onlarla beraber olduğunu göstermek için bu hiddete
katılır ve onlarla beraber adamın kötülüklerini sayıp dökmeye başlar.
Yani oyunbozanlık olmasın diye kalabalığa uyar.
3- Kendi aleyhinde konuşulacağını hissettiği zaman, gündem saptırmak için başkasının aleyhinde konuşmak.
4- Kendini savunmak amacıyla, bu işi başkalarının da yaptığını öne sürerek kendini mazur göstermek.
5- Kendisini üstün göstermek ve başkasını aşağılamak için, "O cahildir,
onun böyle şeylere aklı ermez v.s" şeklinde konuşmak.
6- Haset ve çekememezlik: Bazen biri methedildiği ve ona saygı
gösterildiği zaman, buna dayanamadığından, onu insanların gözünden
düşürmek maksadıyla, aleyhinde konuşur.
7- Şakalaşmak, gülüp eğlenmek ve zaman geçirmek için başkalarının
kusurlarını sıralamaktan ibarettir ki bunun sebebi de kendini
beğenmektir.
8- Adamı küçük gördüğü için, hem huzurunda hem de gıyabında onunla alay etmek ve eğlenmektir.
9- Herhangi bir adamın hatasına veya bir gerçeği inkârına şaşmasıdır.
Falan adamın bu işine şaşıyorum der. Bunu söyleyen adam bazen gerçekçi
olur ve inandığını söyler. Fakat buradaki vazifesi, isim vermeden,
"Böyle inananlara ve bu hataya düşenlere şaşarım." şeklinde
konuşmasıdır. Ne yazık ki şeytan adamın adını vermeye sevkeder. Bu
suretle de bilmeyerek gıybet girdâbına düşer.
10- Bunun kaynağı da adama acıyıp merhamet etmesidir. Adamın bu
davranışından üzülür de, "Yazık, şu adamın hali beni üzmüştür." der..
Gerçi bunda samimidir, fakat üzüntüsü adamın ismini vermeye sevkeder.
Bu suretle yine gıybet etmiş olur.
11-Bir diğer sebep de Allah (C.C) için gazaptır. Gördüğü veya duyduğu
bir kötülüğe Allah (C.C) için kızmasıdır. Bu arada hiddetini ifade
ederken, kızdığı adamın adını da söyler. Bu da haliyle gıybet olur.
En çok merak edilen husus1ardan birisi de hangi şartlarda gıybete
ruhsat olduğudur. Buna göre acaba hangi mazeretlerde ; (zaruretler yasakları mübah kılar)
kaidesi geçerli olur? Bunların da çok iyi bilinmesi lazımdır ki,
gıybettir zannıyla bazı haklardan mahrum kalınmasın ya da ruhsat vardır
zannıyla bu büyük günah işlenmesin.
Şimdi bunları maddeler halinde sıralayalım;
1- Uğradığı haksızlığı ilgili şahıs veya mercilere şikâyettir. Meselâ
herhangi birini rüşvet yemekle itham etmek gıybettir. Fakat O kişi
kendisinden rüşvet istemişse onu bir üst âmirine şikâyet eder. İşte bu
gıybet olmaz
2- Yapılan kötülüğü düzeltmek ve günahkârı yola getirmek için yardım
istemek. Meselâ, birisine, dargın olduğu bir kimseyle aralarını
buluvermesi için aralarındaki meseleyi anlatmak günah olmaz.
3- Fetva almak için. Meselâ adamın müftüye gidip, bir kurtuluş yolu
elde etmek için, fetva almak maksadıyla; "Babam, kardeşim veya karım
bana şöyle şöyle yapıyorlar v.s" demesi gibi. Bu kadarı caizdir.
4- Müslümanı kötülükten korumak için. Meselâ iyi bir insanı, fâsık ve
bid'at sahibi bir kötü kimse ile düşüp kalkar gördüğün ve onun kötü
hallerinden o iyi insana bir şey sirayet edeceğinden korktuğun zaman,o
iyi insanı ikaz için bu adamın halini anlatabilirsin. Böyle bir korku
yoksa, anlatmaya da lüzum yoktur. O zaman, bu işe haset karışabilir.
5- Adamın bir kusurundan dolayı takılmış olan lakâbıyla meşhur
olmasıdır. Bu durum, lakabı söylenmediği zaman tanınmayan kişiler
içindir. Adamın başka bir isim ve lakâbı varsa, onunla da
tanınabiliyorsa onu kullanmak daha uygundur.
6- Açıktan günah işleyen kimselerin de gıybeti olmaz. Ama gizli işleyenlerin ki söylenmez. (10)
Aziz Müslümanlar!
Tüm bu anlatılanlardan sonra bilmemiz gereken bir diğer husus da
yanımızda birisinin gıybeti yapıldığı zaman ne yapmamız gerektiğidir.
Şimdi bu konu üzerinde duralım;
Elbette ki onun müdâfasını yapmak gerekir. Bu da ziyadesiyle sevaptır.
En azından dinlememek ve itibar etmemek gerekir." Gıybetin yapılması
gibi dinlenmesi de haramdır. İslam Âlimleri, bir zarar doğurma ihtimali
yoksa sözle veya fiili olarak gıybet edene engel olunması bu mümkün
olmazsa, En'am Sûresi'nin 68'inci Ayeti'nin hükmü uyarınca gıybet
edilen meclisin terkedilmesi, bu da mümkün değilse gıybete karşı bir
hoşnutsuz1uk duygusu içinde başka şeylerle uğraşılması gerektiğini
belirtmişlerdir. (11)
Bu hataya bizzat kendimizin düşmemesi için aşağıda belirteceğimiz hususlara özellikle dikkat etmemiz gerekir;
Herşeyden önce, Allah-ü Teâ1â'nın bu işe ne kadar gazaplandığını
bilmek, sevgisinden mahrum kalmaktan ve azabından korkmak. Hiç yoktan,
varsa, sevabının karşı tarafa veri1eceğini, yoksa onun günahının
kendine yükleneceğini bununsa akıl kârı olmadığını bilmek. Kendi
kusurunu görmek ve onunla meşgu1 olmak. Bunun her kişi kârı değil er
kişi kârı o1duğunu bilmek. Ve kendini gıybete sevkeden sebepleri iyi
teşhis ederek, bunların üzerinde iyice düşünüp bunlardan sakınmak v.s.
en azından kendi menfaatimiz için yapacağımız en güzel hareket
olacaktır. (12)
Özellikle de, Allah Rasûlü'nün şu Hadis-i Şerif'i göz önünde bulundurulmalıdır. Hatta bu bile anlayana kâfidir.
Şöyle buyurur O İki Cihan Serveri:
"Ben
Mîrac ettirildiğim gece, bir kavmin yanından geçtim. Bunlar bakırdan
tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Ben:
-Ey Cebrail bunlar kimlerdir? diye sordum.
-Bunlar, insanların etlerini yiyen -gıybet eden-1er, onların şeref ve iffetlerine dokunanlardır, dedi." (13)
Bir de bu işin bu Dünya'daki cezası vardır ki birçoğu bunun farkına
varmaz. Eğer kişi kardeşini gıyabında savunmaz da onun şahsiyetini
rencide eder ya da rencide edilmesine göz yumarsa o kardeşinin ayıbı
ortaya çıkarılıp başkalarının yanında rezil rüsvay edildiği gibi,
Allah-ü Teâ1â da onu evinin içinde dahi olsa rezil eder.Ayrıca kabir
azabı görür, Kıyamet Günü'nde de Cenab-ı 'Hak onu insanlar arasında
mahcup eder. Aksine, müdâfa ederse, Allah-ü Teâlâ da bu güzel hareketi
sebebiyle onu mükâfatlandırır ve Cehennemin'den de âzat eder.(14)
Nitekim Peygamber Efendimiz'in de bir müjdesi vardır;
Buyurur ki:
"Bir
kimse, kardeşinin ırz ve şerefini çekiştirene karşı onu savunursa,
Allah Teâlâ kıyamet günü o kimseyi Cehennem'den uzaklaştırır." (15)
Hasbel kader beşeriyetimiz icabı hataya düştüğümüzde ne yapmamız gerekir? Bunun keffareti nedir?
Gıybetin keffareti diğer bütün günahlarda da olduğu gibi evvela,
Tevbe-i Nasuh ile tevbe etmek. Yani gerçekten pişman olmak, bir daha o
işi yapmamaya kesinlikle azmetmek ve mümkün olduğu kadar da,o kimseden helallik almak ve onun için bol bol istiğfar etmektir.
İmam-ı Gazali İhya'sında, bu mevzuyu detaylıca inceler. Helâllik alma
konusunda farklı görüşlerin olduğunu belirtir ve helâllik alınması
gerektiği kanaatine varır. Bütün rivayetlerin bu yönde olduğunu
belirtmektedir. Şayet ölmüş veya yeri belli değilse, onun için dua ve
istiğfar eder. Onun adına hayır ve hasenatlarda bulunur. (16)
Zaten, mümkün olduğu kadar da Ahiret'e kul hakkı ile gitmemek gerekir.
Aksi halde başımıza neler geleceğini, Peygamber Efendimiz şöyle haber
vermektedir:
"Bir kimse, kardeşinin namus ve şerefine yahut malına haksız olarak
tecavüz etmiş ise, altın ve gümüş bulunmayan kıyamet gününden önce,
onunla helâlleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm nisbetinde, onun iyi
amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin
günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir." (17)
Aziz Cemaat!
İnsan yaptıklarıyla sevap kazanabileceği gibi, yapmadıklarıyla da
kazanabilir. Buna göre, gıybet etmek haram olunca, etmemek farz olur.
Böylece, imkânı olduğu halde gıybet etmeyen veya mani o1an bir kimse,
bir haramı terketmek suretiyle farz işlemiş olur ki, bu da ziyadesiyle
sevâba vesiledir.
Ayrıca, sevap kazanmak bir mârifet,onu muhafaza etmekse ayrı bir
mârifet tir. Âhiret'teki sermayemiz olan sevaplarımıza sahip çıkalım.
Paranın pulun,malın mülkün, makam ve mevkinin fayda vermediği yerde
bize çok lâzım olacak.Orada müflis durumuna düşmeyelim. Yoksa herkesin
kendi derdine düştüğü o ana baba gününde hâlimiz yaman olur.
İki Cihan Serveri ve cevamiu'l Kelim olan Allah Rasûlü (S.A.V.)'den,
Hz. Ebû Hureyre (R.A)'ın rivâyet ettiği, dünyalara bedel bir Hadis-i
Şerif, ardından da, hepimizin huzurunda tek tek hesap vereceği Yüce
Rabbimiz'in kelâmı Kur'an-ı Kerim'den bir Âyet-i Kerime naklederek bu
mevzuya nihayet vereceğiz. Rabbim cümlemizi ilmiyle âmil olan sâlih
kullarından eyleyip, Cennet'i ve Cemal'iyle müşerref kıldığı zümreye
dâhil eylesin. (Âmin)
Peygamber Efendimiz (S.A.V.), Müslüman'ı şöyle târif eder:
"Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanların emin olduğu kimsedir."(18)
Bakalım, bizlere "Mü'min" sıfatını lâyık gören Rabbimiz ne buyuruyor?
Elbette ki her zaman ve zeminde son sözümüzse "ALLAH (C.C).
�Mü�minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını
düzeltin ve Allah�tan korkun ki rahmete eresiniz.� (Hucûrât,10) (19)
(10.05.2000 -Bingöl/Yedisu Müftüsü)
DİPNOTLAR:
(1) Müslim, Zühd,6
(2) Kur�an-ı Kerim ve açıklamalı Meâli, Heyet, s:515-516,T.D.V.Yay., Ankara 1993.
(3) Çantay, H.Basri;Kur�ân-ı Hakim ve Meâli Kerim, C:1-3,s:1219, İslâm Mecmuası Yay.,İst.1985.
(4) Kur�ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli,A .g.e. ,s:601
(5) Cânân,Prof.Dr. İbrahim; Kütüb-i Sitte C:12 S:315, Akçağ Yay., Ankara 1991
(6) Müslim, Birr,70 (2589); Ebu Davud,Edep,40 (4874);Tirmizi,Birr 70.
(7) Ebu Davud, Edep,40 (4875); Tirmizi,Sıfatül Kıyame,52 (2503-4).
(8) İmam-ı Gazali; İhyâ-ı Ulûmi�d-Din,Terc.A.Serdaroğlu,C:3,S:321-322, Bedir Yay., İst.1986
(9) Ebu Davud, Edep,40;Tirmizi,Birr.20
(10) Bkz. İhyâ,A.g.e.,C:3,S337-340
(11) T.D.V. İslâm Ans.,�Gıybet� maddesi. C:14,S:64,TDV yay.İst.1996
(12) Bkz: İhya,a.g.e., C:3,S:330-334
(13) Ebu Davud, Edep,40
(14) Bkz: İhya, a.g.e. C:3,S:317-343
(15) Tirmizi, Birr,20
(16) Bkz: İhya, a.g.e. C:3, S:330
(17) Buhari, Mezalim,10
(18) Buhari, İman,4; Müslim,İman,19
(19) Yazır, Elmalılı Hamdi; Hak Dini Kur�an Dili, C:7, S:187, Azim yay., İst