• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam279
Toplam Ziyaret5103745
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Camilerde Hayat Var-Şerif Benekçi

Camilerde Hayat Var

Sahip olduğumuz nimetlerin en kıymetlisi; İslam ahlakının değerini bir bilsek. Onun dokunduğu mekanlarla - mabedlerle olan bağımızı yenileyebilsek; İslam medeniyetine varan yolun başını bulacağız. "İslam insanı"nın inşâsına dğru noktada başlayabileceğiz. Kur'ân'ı evlerimizde başucu kitaplarının başına, camileri mahallenin merkezine bir alabilsek.

Gözlerimi kapayıp bir İslam diyarı düşünüyorum: Cami, şehrin ve hayatın tam ortasında. Ana gövdesi ve onu tamamlayan külliyesi ile şehrin en göz alıcı yapı grubunu oluşturuyor. Meskenler ve sokaklar, onun tamamlayıcı unsurları. Başını kaldırsan camiin silüeti yansıyor yüzüne.

Günün ışıkları şavkımadan sabah namazında camiin kandilleri aydınlatıyor, secdeye varan pak alınları... Gecenin karanlığında; kubbelerden gönüllere damlayan nur ile aydınlanıyor, yatsı namazını kılan mü'min gönüller.

Günün başı ve sonu kutsal mekanlarda ve her yerde açılan seccadelerde mühürlendiği gibi : "kitaben mevkuten" sırrının bir tecellisi olarak öğle, ikindi ve akşam da belirli aralıklarla insanlar kıyama çağrılıyor: Günlük hayatın bitmeyen gailesine mola veriliyor. Ümmet hayatı ilmek ilmek örülüyor.

Düşünmek bile insanı mutlu ediyor: Evlerin şerefiye payı ulu camie nâzır olmasıyla doğru orantılı. Çarşılar cami sokağına bakıyor. Okul, hamam, hastane hemen camiin yanında. İnsanlar hocanın bir çift sözünü önemsemekte. Örnek olarak onu gösteriyorlar çocuklarına... İş takip edenler, buluşma saatlerini namaz vakitlerine göre ayarlamakta : "İkindi çıkışında buluşalım" diyorlar... İnsani ilişkilerde güven unsuru hakim, kuşku değil. Sevgi ve merhamet hep ön planda...

* * *

Nicedir, cami ve ibadet eksenli bir hayatın güzellikleri insanımızdan gizleniyor sanki. Güllerin çiçeklerini üzerine, çul-çuval örtülüyor. Ya da biz, sahip olduğumuz hazinelerin kıymetini yeterince bilmiyoruz.

Yitirdiğimiz değerlerimizi, tam da kaybettiğimiz yerde aramaya başlamalıyız diye düşünüyorum.

Şu günlerde üst üste geldi, camilerde öyle doyumsuz anlar yaşadım ki; atlanıp geçilecek cinsten değil. Bunlardan bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim.

Bir süredir adet edindik. Fırsat buldukça dostlarımızla Eyüp Sultan'a sabah namazına gidiyoruz. Genellikle hafta sonları... İşe, okula yetişebileceksek hafta içinde... Bize bu imkanı veren Rabbimize şükürler olsun. Özellikle hafta sonları, şehrin istirahatte olduğu bir vakitte bizler; dolu dolu saatler yaşıyoruz. "Günümüz, ömrümüz bereketleniyor." diye düşünüyoruz. Yüzümüz aydınlanıyor.

Eyüp Camii avlusundan dalga dalga boşalan mü'minlere bakıp dostuma dedim ki ; "Elhamdülillah, insanlar buraya rağbet ediyor. Ak sakallı amcalarla henüz bıyıkları terlememiş gençler aynı safta; omuz omuza. Ne güzel... Hanımı, çocukları alıp gelenler var. Şu insanların yüzündeki ışıltıya bir bak : Güne Eyüp'te sabah namazı ile başlamışlar. Namazdan sonra yaptıkları ilk iş; Hz. Peygamber'in mihmandarını selamlamak."

"Buradaki coşkunun iki sebebi var." dedi dostum. Birincisi; mihmandar-ı Rasûl'ün huzurunda bulunmamız. İkincisi; insanların sadece sabah namazı için burada bulunmaları. Henüz dünya meşgalesi başlamamış. Bu, sabah namazına özgü bir bereket olsa gerekir."

Bütün camilerin beş vaktin tamamında ve özellikle sabahları ihmal edilmemesi gerektiğini düşünerek dedim ki: "Sabahları, cemaatin azlığından camilerin yüreği yanık, minarelerin boynu bükük gibi gelir bana. Cemaati az ve garip de olsa, sabah namazlarını camilerde eda etmenin hazzı bir başka oluyor."

"Azizim orada dur." dedi dostum. "Lütfen tekrar et, söylediğin son cümleyi yazalım. Kayda geçsin, gönlümüze işlesin..." Tekrar görüşme dileğiyle vedalaşıp ayrıldık...

* * *

Öğle namazını bir zamanlar dört yıl kaldığım yurdun yakınındaki camide kılıyorum. Bir düşündüm; buraya gelmeyeli 17 yıl olmuş. Tanıdık bir sima görebilir miyim diye, etrafa baktım. Ak saçlı bir amca ilişti gözüme. Dikkatlice bakınca; evet, bu kesinlikle o adam dedim... İmamın sağında, ellerini makas gibi açmış fatihadan sonra duasını sürdüren kişi; benim 20 sene önceden simaen tanıdığım bir cemaatti... Demek, beş vakte aynı camide en az 20 yıldır devam ediyordu... Benim dikkatimi çeken ve kendisini tanımamı sağlayan; diriliği ve sanki hiç değişmemiş gibi duruşu oldu.

Cemaate müdavemet onun canına can katmış, hayatını bereketlendirmiş, ibadetle süslenen bir ömrü yıllar, tatlı bir sabah rüzgarı gibi yalayıp geçmiş. Bünyesini hiç yıpratmamış sanki.

Cemaat çıkmaya başlayınca, daha önce hiç tanışmadığımız bu amca ile konuşmaya karar verdim. O, benden önce camiin kapısına yönelmişti, hızla yürüdüm. Ardından yetiştim.

- "Hacı amca bana birkaç dakikanızı ayırır mısınız? Sizinle konuşmak istiyorum."

Duraksadı. "Buyur evladım." deyip, yüzüme baktı. Göz göze geldik. Gülümseyerek, eski bir tanış gibi gözlerinin içine baktım. Yüzüne camiden nûrânî bir veche, alnına secde izi yansımıştı. Hayranlıkla izledim.

O, biraz şaşırmış vaziyette, sabırla ne diyeceğimi bekliyor.

"Hacı amca, siz beni tanımazsınız." dedim. "Ben sizi tanıdım. Dört yıl bu yurtta kalmıştım ben. 17 yıl önce ayrıldım. Yurtta bulunduğum sırada bu camie geldiğimde sizi hep cemaat arasında görürdüm. Şimdi 20 yıl sonra sizi aynı yerde görünce çok mutlu oldum. Şahsen tanışmıyoruz ama, gidip hacı amca ile konuşayım. Halini sorayım, hayır duasını alırım. Dedim."

- "Sağol evladım. Ömürlü ol, dualarımız müşterek olsun."

 

- "Maşallah, bunca yılda hiç değişmemişsiniz gibi geldi bana. Cemaate devam etmek insanı zinde tutuyor sanırım."

Kısa bir söyleşi ile yüzlerimiz ışıdı. Kalp kalbe karşıdır, derler. Benim duyduğum hazzı, o da bir başka şekilde yaşıyordu besbelli. Musafaha etmek üzere ellerimizi uzatıp, salavat getirdik. Ve ellerimiz öylece kaldı bir süre. Birbirimizin sıcaklığını hissederek konuşuyoruz. Dikkat ettim elleri, ihtiyarlığa mahsus bir narinlikte; titriyor durmadan.

- "Demek öyle görünüyorum, sizce kaç yaşındayım?"

- "Yetmişin üzerinde."

- " Yetmiş küsur mü dediniz? Şimdi tam 94 yaşındayım. Mareşal Fevzi ÇAKMAK'ın askerlerindenim ben."

- "Hiç de öyle göstermiyorsunuz." dedim tekrar. "Allah size güç-kuvvet versin."

İsmimi, çalıştığım yeri söyledim. Sadece hayır duanızı almak istemiştim, dedim.... Çok memnun olduğunu belirtti ve : "Kadir-kıymet bilmek, etrafa dikkatlice bakmak ne güzel!" dedi... Hayır dualar etti oracıkta : "Ömrün bereketli, rızkın bol, evlatların hayırlı olsun." diye başlayan pek kıymetli dualar... Dualar... Rahmet sağnağı gibi üzerime yağan dualara; mukabele ederek ayrıldım cami avlusundan. Koşarcasına gittim varacağım yere. Bir tüy kadar hafiflemiştim sanki. Üfleseler uçacağım.

O gün alıcılarımı en üst seviyede açık tutmam gerektiğine inandım. İbret levhalarını izliyorum peşpeşe:

İkindi namazında bir başka camideyiz. O vakitte orada bulunması gereken bir arkadaşıma refakat ediyorum. Arkadaş tanıdığından döviz borcu alacak.

Emaneti alınca; borç veren kişiye hayır dualar etti. "Bunun, Allah katında karz-ı hasen olmasını dilerim." dedi. Önceden hazırlayıp imzaladığı anlaşılan bir senet uzattı : "Buyurun." diye.

Ve hiç beklemediği bir tepki ile karşılaştı o anda. Tatlı sert bir eda ile : "Ne senedi?" diye çıkıştı beriki... "Senet-menet istemem. Senet sensin. Söz verdin ya!"

Borcu veren de alan da akitlerin yazılması gerektiğini biliyor. Buna rağmen "yazma işi" borç veren tarafından öyle babacan bir tavırla reddedildi ki; bir kelime ve bir bakışla böyle bir resmiyetin gereksizliği karşı tarafa ihsas edilmiş oldu... Bu ikisi arasında hiç akrabalık, hemşehrilik bağı yok. Yıllardır aynı camiin cemaati olarak birbirlerini tanıyorlar sadece.

Arkadaşa şöyle bir baktım. Sevinç, ürperti ve coşkuyu... Ve tam bir güvenle güvenilir olma duygularını bir arada yaşamak böyle bir şey olsa gerek... Ağlamamak için kendini zor tutuyor. Gözleri dolu dolu. "Beni öyle sağlam bir iple bağladı ki!" diyor... "Bu işim görülünce ne kadar memnun oldumsa, onun binlerce katı onore oldum. Bu anı hiç unutmayacağım."

Akşam feyizli bir ortamda, şu bir güne sığan cemîleleri konuştuk arkadaşlarla. Ve oradan camie yöneldik. Cemaate sahip çıkma iştiyakıyla dopdolu olarak. Yatsı namazına vardık.

Namaz bitiminde imam efendi : "Muhterem kardeşler!" dedi... "Devamlı cemaatimiz bilirler. Geçen hafta bir abimizi kaybettik. Muhterem Hacı :.... abimiz vefat etti. Yarın yatsı namazını müteakip ruhuna mevlit okunacak onu duyurmak istedim."

- "Biliyorsunuz" dedi eliyle işaret ederek. "Daima ilk safta, minberin yanında otururdu. Beş vaktin beşinde, orada olurdu rahmetli. Kendi gitti, yeri kaldı. Allah geriden gelen evladına, onun yerini doldurmayı nasip etsin."

"Alllahuekber!" diye var gücümle bağırmamak için kendimi zor tuttum. Titredim. "İşte!" dedim. "Bir söz, bin kitap!" buna denir.

Sabah Eyüp Sultan'da benim bir sözümü not almışlardı. Ben de imam efendinin dileğini not defterime aldım.

Bir mü'minin camiide beş vakitte hep hazır olduğuna imamın ve cemaatin şahitlik etmesi... Ve "inşallah geriden gelen evladı onun yerini boş bırakmaz." temennisiyle anılması ne güzel.

Üzerine gün doğmadan yeni bir güne doğmak. Her yeni güne camiide, mescitte sabah namazı cemaatiyle merhaba diyebilmek. Günlük hayatı namaz vakitlerine göre programlayabilmek. Günün yoğun saatlerinde ezan başladığı an; "Hah! Hoca beni çağırıyor." diyebilmek. Günde beş kez Allah adına yapılan bir daveti, üzerine alınmak... Bütün camilerin sevgisini yüreğine sığdırabilmek. Ve oturduğu mahallede cami cemaati olarak bilinmek. Buna nefsini alıştırmış mü'minlerin örnek davranışlarına şahitlik etmek... Ne güzel.

Böyle tarifsiz bir duygu ikliminde yoğrularak vardım eve... Cenab-ı Hakk'a hamd ü senâlar ettim. Ve özlemini çektiğimiz kardeşce hayata giden yolun, camilerden başladığını iyice anladım.

Yatarken okuduğum dualara bir ilave yaptım o gece : "Hiçbir gölgenin olmayacağı dehşet gününde. Arş'ın gölgesinde bulunacakları müjdesi verilen yedi zümreden birine; mescidlere gönülden bağlı olan gençler zümresine.... O kutlu insanlara; beni de katmasını diliyorum Rabbimden :

Allahım! Benim yüreğimi al. Al da mescitlere as! Hz. Peygamber'in muştusuna yanıp tutuşan kullarına katılayım. Kutlu mabedlere şavkıyan milyonlarca aydınlık yüreğin yanında, bir mum da ben olayım."

  13- Camilerde Hayat Var    Cafer Durmuş 
   Sahip olduğumuz nimetlerin en kıymetlisi; İslam ahlakının değerini bir bilsek. Onun dokunduğu mekanlarla - mabedlerle olan bağımızı yenileyebilsek; İslam medeniyetine varan yolun başını .........
  2001 - Ağustos, Sayı:186, Sayfa=51

Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat