• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam543
Toplam Ziyaret5104009
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Doğruluk

DOĞRULUK

 

AHZAB SURESİ – 70. AYET

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً:

 

           MEALİ :

 

     “Ey iman edenler! Allah’tan korkun (emirlerine bağlanın, yasaklarından sakının) ve doğru söz söyleyin.”   (AHZAB SURESİ – 70. AYET)

 

     Müslümanlığın ruhu evvela Allah’a iman, sonra da doğruluktur. Bir insan Allah’a iman eder, bununla beraber kalbini, işini ve sözünü doğrultur ve doğru yolu tutarsa artık o insan selameti bulmuştur. Dünya ve ahirette onun için korku ve keder yoktur. Çünkü tam manasıyla iman eden ve istikameti elden bırakmayan bir insan, şüphe yok ki, dinin ruhunu elde etmiştir.

     Allah’a inanmış bir Müslüman kalbiyle, sözüyle, işiyle velhasıl her yönüyle doğru olacaktır ve olmalıdır. Allah’a inanan Müslüman olduğu gibi görünür, göründüğü gibi de olur. İçi başka dışı başka olmaz. Gerçek mümin hakkı sever, hakkı söyler, hakkı saklamaz. Başkalarının hakkına tecavüz etmez. Yalan söylemez, yalan yere yemin etmez, yalan şahitlik yapmaz. Hiç bir işine hile karıştırmaz. Hele millet malına her ne şekilde olursa olsun asla göz dikmez. İşte doğruluk ve istikamet budur.

     Doğrulukta izzet ve şeref vardır, saadet ve selamet vardır. Doğru olan milletler, hem toplumsal açıdan hem de ekonomik açıdan yükselir. Doğruluğu şiar edinen toplumlar doğru olur. Böyle bir toplumda herkes huzur ve sükûn içinde yaşar. Anarşi ve kargaşa olmaz, kimse kimsenin ırz ve namusuna göz koyamaz. Bunun içindir ki, Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

من غشانافليس منا.

 

     “Kim ki, bize hile ve hıyanet ederse (bizi aldatırsa) o, bizden değildir.”

     Bir başka hadiste de Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:

     “Doğruluk hayra, hayır da cennete götürür. Muhakkak ki mümin kişi doğru söyler. Yalan, fısk-ı fücura, fısk-ı fücur da cehenneme sürükler. Muhakkak ki kişi yalan söyler. Dolayısıyla Allah katında ÇOKÇA YALAN SÖYLEYEN olarak kaydedilir.”

 

DOĞRULUĞUN KISIMLARI

 

     Doğruluk kelimesi ALTI anlamda kullanılır:

1-) LİSANDA DOĞRULUK: Bu ise ancak söz ve haberlerde veya haberlerin içerdiği konularda olur. Her insan, ağzından çıkan söze dikkat etmelidir. Sözleri mutlaka doğru olmalıdır. Sözde doğruluk; geçmişe, şimdiki zaman ve geleceğe taalluk eden bütün hallerde aranır. Bu tip doğruluğun iki kemali vardır:

BİRİNCİ KEMALİ: Tarizlerden bile sakınmaktır. Tarizler her ne kadar aslında doğru iseler de, hakikatin tersi bir anlamaya sebep olabilir. Zaten yalanın mahzurlu oluşu da hilaf-ı hakikati anlatmış olmasıdır. Çünkü kalp, dilin yalanı karşısında yalan ve karışık bir suret kazanmış olur. Kalp, doğrudan eğriye doğru meyledince, onda sağlıklı bir şekilde hak tecelli edemez. Hatta bu yüzden rüyası bile sadık çıkmaz. Tarizler, bu kadar büyük bir zarar açmazlar. Çünkü onlar aslında doğru olan şeylerdir. Bununla beraber ikinci bir sakınca doğurur ki, O da manayı müphemleştirmektir. O halde çok doğru bir garaz için tariz yapılmalıdır.

İKİNCİ KEMALİ: Allah ile olan sözlerinde doğruluğa riayet etmektir. Mesela: Bir ibadete veya hayırlı olan bir işe başlarken: “Niyet ettim Allah için, Allah’ım sana yöneldim.” der ve bu anda kalbinde Allah’tan başka bir şey bulursa, o kimse yalancıdır. Gene, namazdaki Fatiha’da: “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.” ayetini okurken, kalben dünyayla veya nefsiyle veya başka bir şeyle meşgul olsa, kıyamet günü onun için bu sözün doğruluğunun tahkiki mümkün olmaz. İşte bunun için İsa (AS) der ki: “Ey dünyaya tapanlar!”

     Hz Peygamber (SAV) de şöyle buyurur: “Para kulu (paraya kulluk eden), yüzüstü düşsün.”

2-) NİYETTE DOĞRULUK: Niyette doğruluk, niyetin her türlü şaibeden azade olarak hayırlı amellere sevk edici bir sebep durumunda olmasıdır. Eğer kendisinde başka bir şaibe bulunursa, Allah için bir doğruluk yoktur. Kişi için hareketlerinde ve sekenelerinde Allah’tan başka bir itici kuvvetin olmasıdır. Nefsin arzularından, isteklerinden bir şey karıştırsa, niyetin doğruluğu bozulur.

3-) AZİMDE DOĞRULUK: Kul bazen tasadduk etmeye azmeder. Tabii eğer tasadduk edecek bir şeyi varsa… Bazen hakkaniyetle hareket etmeye, haktan ayrılmamaya azmeder ki, bu bir doğruluktur. İşte bu azimeti, insan bazen nefsinde bulur. Bu, doğru ve kesin bir azimettir. Bazen da insanın azminde bir nevi kayış ve tereddüt vardır. Azimetteki doğruluğa zıt düşen bir zafiyet mevcuttur. Buradaki doğruluk, tamlık ve kuvvetten ibarettir.

4-) AZME VEFADA DOĞRULUK: Şüphesiz nefis, önceleri azme cömertlik gösterir. Fakat vefakârlık ve sebatkârlıkta çok kere daim olmaz. Azimde kemale eremez. Çünkü azimde zahmet kolaydır. Esas sıkıntı, azmi kemale erdirebilmektir. İşte bunun içindir ki, Allah şöyle buyuruyor:  

 

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً:

 

     “Müminlerden, Allah’a verdikleri sözde sadakat gösteren erler vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir.”  (AHZAB SURESİ – 23. AYET)

5-) AMELLERDE DOĞRULUK: Amellerde doğruluk, kişinin dışında görülenle içinin muttasıf olması demektir. Yani, kişinin içiyle dışının bir olmasıdır. Tersi bir durum, riya olur.

6-) DİNİN ESASLARINDA DOĞRULUK: Dinin esaslarında doğruluk, doğruluk kapılarının en yükseğidir. Bu esaslar Allah korkusu, Allah sevgisi, tevekkül, kadere rıza, Allah’ın rahmetinden ümidi kesmemektir. Zira bu esasların bir evvelleri vardır. Bir de hakikatleri, kemalleri ve en yüksek dereceleri vardır. İşte bunun içindir ki, Allah şöyle buyuruyor:

 

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُواوَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ:

 

     “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve O’nun Rasülüne iman etmişlerdir. Sonra (imanlarında) şüpheye düşmemişler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşmışlardır. İşte böyle kimseler, imanlarında sadık olanlardır.”  (HUCURAT SURESİ – 15. AYET)

LİSANA SAHİP OLMAK

 

     Bir gün Hz Peygamber (SAV)’e bir adam gelerek: “Ya Rasülallah! Ben Müslüman olmak istiyorum. Fakat İslam’ın yasakladığı birçok kötü huylarım var, bunlardan vazgeçemiyorum.” dedi. Hz Peygamber (SAV): “Benim hatırım için yalanı bırak, bundan sonra yalan söyleme.” buyurdu. Adam bu teklifi memnuniyetle kabul etti. İslam’ı kabul ederek, imanla şereflendi. İçki, kumar, zina vb kötülüklere alışkın olan adam düşündü: “Ben şimdi yalanı bıraktım. Neye mal olursa olsun yalan söylemeyeceğim. Şimdi içki içip, kumar oynayıp, zina yapsam, yarın Hz Peygamber (SAV), bana sorsa ne cevap vereceğim? Yalan söylemeyeceğime göre evet demeye utanmaz mıyım?” Adam bu şekilde düşünerek bütün kötü huylarından vazgeçti.

     Görüldüğü gibi doğruluk insanı selamete ulaştırır. Bunun için Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur: “Gerçek mümin yalan söylemez.” Bir başka Hadis ise şöyledir:

 

تحرقواالصدق وإن رأيتم أن التهلكة فيه فإن فيه النجاة.

 

     “Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluğu araştırınız, zira kurtuluş ancak ondadır.”

     Abdullah b. Amr (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV), evimizde bulunduğu bir günde annem beni yatıştırmak için: “Yavrum gel sana bir şey vereceğim” diyerek beni çağırdı. Peygamberimiz (SAV) anneme: “Çocuğa ne vermek istedin?” diye sordu. Annem: “Hurma vermek istedim.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Eğer bir şey vermeseydin de çocuğu aldatmış olsaydın sana bir günah yazılırdı.” uyarısında bulundu.

     Doğruluk öyle bir meziyettir ki; insanı dostlarının sevgisine mahzar kılar, düşmanlarını da takdire mecbur bırakır. Doğruluğu dostları olduğu kadar, düşmanları da takdir ederek hakkını teslim ederler. Düşman olsalar bile doğrunun aleyhinde olmayı uygun bulmazlar.

     Doğruluğun yegâne timsali olan Hz Peygamber (SAV)’i düşünelim: O’nun düşmanları, en büyük mucizeleri gördükleri halde sihirdir diyorlardı. Bir gün Ebu Cehil, avucuna çakıl taşları gizlemişti. Dedi ki: “Ya Muhammed (SAV)! Sen peygamber olduğunu iddia ediyorsun. Eğer gerçekten peygambersen, şu avucumun içindekileri bil bakalım.” Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV): “Benim gerçekten peygamber olduğumu ben değil, elindeki taşlar söylesin.” buyurdu. O esnada Ebu Cehil’in elindeki taşlar:

لآإله إلاالله محمدرسول الله.

 

     Diyerek, kelime-i tevhid söylemeye başladılar. Çakıl taşlarının söylediği kelime-i tevhidi bizzat kulaklarıyla duyan Ebu Cehil ve arkadaşları: “Ne büyük bir sihirbazsın.” diyerek, yine küfür ve inkârlarına devam ettiler. Bu derece düşmanlıklarına rağmen, onlar bile Hz Peygamber (SAV)’in doğruluğunu tasdike mecbur kalmışlar ve O’na EL-EMİN adını vermişlerdi.

     Allah’ın bize verdiği en büyük nimetlerden biri de lisandır. İnsan bu nimeti, Allah’ın yasak ettiği şeylerde; yalanda, dolanda kullanırsa o büyük nimeti tepmek olur ki, bu en büyük nankörlüktür.

 

 

 

 

DOĞRULUĞUN SEBEPLERİ

 

1-) AKIL: Doğruluğun sebeplerinden biri akıldır. Çünkü akıl, yalanın çirkinliğini müdriktir, bilir. Bilhassa bu yalan, bir fayda sağlamadığı ve bir zararı önlemediği zaman daha çirkindir. Akıl, güzel olan şeylerin yapılmasını ve çirkin olan şeylerin de yapılmamasını emreder.

2-) DİN: Doğruluğun ikinci sebebi dindir. Din, doğruluğa bağlı kalmayı ve yalancılıktan sakınmayı emreder. Çünkü şeriat aklın mahzurlu gördüğü bir şeye izin vermez. Hatta din, aklın sakıncalı saymadığı yalanı bile yasaklamıştır. Çünkü din, bir fayda sağlayan veya bir zararı önleyen yalanı da yasaklamıştır. Akıl bir faydası olmayan ve bir zararı önlemeyen yalanı yasaklamıştır.

3-) MÜRÜVVET: Mürüvvet, yalancılığı yasaklamakta ve kişiyi doğruya sevk etmektedir. Çünkü mürüvvet, bazen çirkin olmayan işlere bile mani olmaktadır. Çirkin işlere ise zaten manidir.

4-) ŞÖHRET BULMA ARZUSU: Çünkü bu şöhreti kazanan kimsenin aleyhine kimse söz söyleyemez. Meşhur olan kişi, yaptıklarına pişman olmaz. Bu sebepleri iyice hazmederek öğrenmek gerekir ki, doğru olalım, doğruluktan ayrılmayalım. Çünkü kurtuluş, ancak doğruluktadır.

DOĞRULUĞUN FAYDALARI

 

1-) Doğruluk insanı nurlandırır ve ahirete imanla göçmesine vesile olur.

2-) Doğruluk insanı cennete götürür.

3-) Doğruluk, Allah’ın ve Peygamberi (SAV)’in sevgisine mazhar kılar.

4-) Doğru müminler, dünyada güzel ahlaklı, sevilen ve sayılan bir şahsiyet olarak yaşar.

     Yalancı hırsızdır. Çünkü hırsız malı çaldığı gibi, yalancı da aklını çalmaktadır. Dilsizlik, yalancılıktan hayırlıdır ve doğru dil saadetin başıdır. Doğru kimse, kadri yüce ve mahfuzdur. Yalancı ise, adi ve zelildir.

 

     BİR DOĞRULUK ÖRNEĞİ : HZ ÖMER (RA) İLE SÜTE SU KATMAMAK İÇİN ANNESİNE DİRENEN KIZIN HİKÂYESİ

 

     BİR VEFA ÖRNEĞİ : HZ EBU ZERR-İ GIFARİ (RA)’IN KEFİL OLDUĞU KISASA MAHKUM GENCİN HİKÂYESİ

 

HER DOĞRU HER YERDE SÖYLENMEZ

 

     KÖR KADI HİKÂYESİ

 

     ABDEST ALAN ADAMA, İHTİYARIN İKAZ ETME ŞEKLİ = HZ PEYGAMBER (SAV)’İN TORUNLARININ İHTİYARI UYARMA ŞEKİLLERİ

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur :“Dört şey sende olduktan sonra, dünyadaki kaybından sana bir zarar gelmez: Emaneti korumak, doğru söylemek, güzel ahlak ve helal lokma.”

İSLAM DOĞRULUĞU EMREDER

 

     Doğruluk, dünyada şeref, ahirette saadettir. Selamete vesiledir. Şüphesiz doğrular, izzet, şeref, fazilet, iffet, haysiyet ve vakar sahibidirler. Doğru ve dürüst insanlar arasında kardeşlik, dostluk, sevgi, saygı, esirgeme ve bağışlama bağları kuvvetlidir. Doğruluk ve dürüstlük bütün inançların ve işlerin ruhudur. Bunun için İslam, insanlara inançta, sözde ve işte doğruluk ve dürüstlüğü emreder.

 

     Allah, şöyle buyurur:

 

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْإِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ:

 

     “Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.”  (HUD SURESİ – 112. AYET)

     Bu ayet, her ne kadar Hz Peygamber (SAV)’e hitap etmekteyse de bizlerin de ders almamızı, dosdoğru olmamızı emretmektedir. Bu ayetin nazil olmasından sonra Hz Peygamber (SAV):

شيبتنىهود.

     “Hud suresi beni kocattı.” buyurmuştur.

     Doğruluktan ayrılanlar, yalnız içinde yaşadıkları cemiyete zarar vermekle kalmazlar, kendilerinden sonraki nesillere de kötü örnek olurlar. Doğruluktan ayrılanlar aslında başkalarını değil, kendilerini aldatmakta ve yıkmaktadırlar. Dolambaçlı ve gayrı meşru yollarla elde edilen servetler sahiplerine dünyada bir leke, ahirette ise ateştir. Dürüstlükle ve meşru yoldan elde edilen kazançlar ise az da olsa sahibini huzur ve saadet içinde yaşatır, ahiretteyse cennete girmesine vesile olur. Gerçek mümin, şartlar ne olursa olsun, emrolunduğu istikametten ayrılmaz, yalana, hileye tevessül ve tenezzül etmez. Haysiyet ve şerefine gölge düşürmez.

     Safvan b. Selim rivayet ediyor: “Hz Peygamber (SAV)’e soruldu: “Mümin korkak olur mu?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Evet, olur.” Tekrar soruldu: “Mümin yalancı olur mu? Hz Peygamber (SAV) şöyle cevap verdi: “Hayır, mümin yalancı olamaz.”

     Allah, bir ayette şöyle buyuruyor:

 

وَلاَ تَلْبِسُواْ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُواْ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ:

 

     “Hakkı batıla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin.”  (BAKARA SURESİ – 42. AYET)

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:

     “Münafığın alameti üçtür: Söylediği zaman yalan söyler, vaat edince yerine getirmez, kendisine bir şey emanet edilince ona ihanet eder.”

     Nifak, insanın içinin dışına, dışının içine uymamasıdır. Bu durum kimde tahakkuk ederse, münafık sayılır. İç âleme taalluk ettiği cihetle münafıklık zahirdeki alametlerden anlaşılır. Bu hadiste beyan edilen alametler, nifakın açık delilleridir.

     Yalan söyleyenin, vaadini yerine getirmeyenin ve emanete ihanet edenin, dışı içi âlemine uygun değildir. Bu üçü de toplumsal düzenin destek aldığı üç yüksek faziletin tam zıddıdır. Her şeyden önce itimat edilecek olan şey sözdür. Toplumsal, hukuki ve siyasi ilişkiler söz itimatla cereyan eder. Bunun içindir ki yalan, her din ve millette denaet-i ahlakiye olarak kabul edilir.

 

KAYNAK : MÜMİNLERE VAAZ VE İRŞAD     MEHMET ALTUNKAYA


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat