• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam329
Toplam Ziyaret5103795
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Doç.Dr. Bülent Şenay Bey'in Konferansı

Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle, 11 Nisan 2006 Salı günü saat 20.30'da Kütahya Belediye Kültür Sarayında bir konferans verildi.

Konferansa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi Bülent ŞENAY katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşının ardından, Dönenler Merkez Camii Müezzin-Kayyımı Ahmet BERBER tarafından Kur'an-ı Kerim okundu ve meali verildi.

Sunuculuğunu Kur'an Kursları Müdürü Vehbi AKŞİT'in yaptığı gecede, açılış konuşmasını ise İl Müftü Yardımcısı Necati KARA yaptı.

Daha sonra Doç.Dr. Bülent ŞENAY Bey tarafından "Peygamber İzi, Şahdamarı ve Değişim" konulu konferans verildi.  Konferans metninin sitemizde yayınlaması için izin veren Doç.Dr. Bülent ŞENAY Bey'e teşekkür ediyorum. Doç.Dr. Bülent ŞENAY Bey Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Hollanda Din İşleri Müşaviri olarak görevlendirilmiştir.   

 

PEYGAMBER İZİ ŞAHDAMARI
 
ve MÜJDE  “ Neredesin   ey  Resul ! ”

Doç.Dr. Bülent Şenay

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi     
Dinler Tarihi Öğretim Üyesi
Bursa



 

 

  KAVL-i   MUHAMMED

 

  Fi`l-i   MUHAMMED

 

  HAAL-i   MUHAMMED

 

  SIRR-i   MUHAMMED

 

Sene 1923, Tarih 24 EKİM, YER: ANKARA, BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

  T.B.M.M.'nde

 

"12 Rebiülevvel Gecesi ve Gününün

(Saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım günü ile aynı gün)

Milli Bayram Addine Dair”

362 sayılı Kanun kabul edildi.

 

Bu kanun, 27.5.1935 günlü, 2739 sayılı, “ulusal bayramlarla ilgili kanun” la kaldırılmıştır.

Ancak dönemin ruhunu göstermesi bakımından hatırlamaya değer ilginç bir tarihi örnektir.

 

 

BU NASIL BİR RUH İDİ ?

 

 

Bir GECE

“ Ondört asır evvel bir böyle geceydi

   Kumdan ayın ondördü bir öksüz çıkıverdi !

   Lakin o ne hüsrandır ki: Hissetmedi gözler

   Kaç bin senedir halbuki, bekleşmedelerdi !

   …………………………………………….            

M.Akif Ersoy….

    Hz. ADEM’den   Hz. MUHAMMED’e
(selam onlara olsun)
PEYGAMBER
İZİ

      Ademle Havvanın  şeytanla ilk karşılaşma anını düşünüyorum hayalen.

 

ŞEYTAN

İÇERDEN Mİ

yoksa

DIŞARDAN MI

GELMİŞTİ

?

Şeytanın İç Çağrısı

      DAHA DOĞRUSU dışardan gelen şeytanın çağrısını dinleyen şeytanın çağrısını dinleyen bir kulağın hemen içerde hazır oluşuydu.

 

      Sanki şeytan şöyle fısıldamıştı:

   “ Şimdiye kadar dışındaydım ve her zaman için yenilmem mümkündü; ama şimdi içine girdim etine kanına karıştım. Artık yenilmem mümkün değil.”

Şeytan ve Bir beneklik hakikatı

      Eğer biz çağırmasaydık ŞEYTAN içimize girer miydi?

 

      Şeytan bütün gücünü bizden alıyor aslında farkında değil…

 

      Şeytan büsbütün yalana dayanmaz!

 

      Bir beneklik hakikatı yalan bulutunda gezdirir;

    ab-ı hayat gibi umulmadık toprağa çürüten bir yağmur gibi bırakır !

Şeytan VE KAMÇI

     Şeytan kendi gücüne anıtlar diker!

     Kaderin bir kamçısıdır şeytan…

     Şeytan insana karşı aşağılık kompleksi duyar…

     Yaradılışında yüreğine konan kıskançlık beneği…

uygarlıklar…. ve uygarlıklar

Şeytansız insan düşünülemediği gibi

başka uygarlıkların soluğuyla karşılaşmayan bir uygarlık da

     düşünülemez !!!!

TARİH YAPAN ÜÇ KARAKTER

     İMPARATOR

 

 

 

     FİLOZOF

 

     PEYGAMBER

İMPARATOR

Mesela Sezar ya da Roma-Bizans imparatorları…………..

 

      Zulüm !

      İktidar !

      Köle !

      Harem !

      Arena !

      Gladyatör !

      Ahlaksızdır !

      Ağlayanı YOK ! SEVENİ YOK !

FİLOZOF

       şünür !

      Yalnızdır !

      Kainat ve varlık hakkında soru sorar !

      Derdi var dermanı yok !

      Genel olarak ahlaklıdır !

      Birkaç “felsefe-meşrep” seveni vardır… !

      Ölünce kütüphaneler hüzünlenir…

      Ağlayanı olur mu arkasından bilinmez…

      Sokaktaki insanın haberi olur mu filozofun yalnız ölümünden?

      Sokrat’tan Eflatun’a , Aristo’dan el-Kindi’ye, İbn Sina’dan Farabi’ye,  ve günümüze kadar bir dehalar bahçesi sunarlar.

PEYGAMBER !

      Evrende en DİNDAR varlık onlar !

      “ÇOBAN”dır onlar !!

      Hikayesi çok derindir her birinin!

      Yokluk, Çöl, Acı, Sabır, Dua onların azığı olmuştur…!

      İnsanlık kervanı yoldan çıktı mı… iş onlara kalırdı yine… Allah rahmetini onlarla gönderirdi !

 

      Onlar “SEMA”ya gözlerini dikip ruhlarını “Sahibi”ne iade edince arkalarında yüz binler, milyonlar bırakırlardı… Ağlayan yüz binler… Göz yaşı döken milyonlar… Adı anıldıkça selam olsun diyenler… Fedaaka Ümmiii ve Ebiii yaa RasuulAllah diyen “binler” “milyonlar” !!! Var mı benzeri ?

 

Dağlar, Mağaralar, ve PEYGAMBERLER

      Dağlar olmasaydı, çöller olmasaydı, mağaralar olmasaydı, PEYGAMBERLER olmazdı !

 

      Bir Cebrail hikayesidir her bir dağ !

 

      Yalnız ilhamını değil suyunu da dağdan alıyor, ama gönlünü plaja veriyor modern insan… “yanma pahasına”!

Dağ ve Vahİy

      Nuh’un gemisi bir dağa indi

      Hz. Musa’ya Sina Dağında yol gösterildi.

      Hz. İsa meşhur vaazını bir dağda verdi.

      Ashab-ı Kehf, bir dağ mağarasına kapandı.

      Hz. Peygamber’e Cebrail Nur Dağında gözüktü.

Peygamber İZİ

      Nerden başladı bu insanlık serüveni?

 

      Peygamber izi ne zaman düşştü yeryüzüne ?

 

      İnsanın Düşüşü neydi ?

 

      Makbul olan kimdi Allah katında ?

 

      Cennette hiç sarsılmadan yaşayacak bir insan varlık mı? Yoksa ayağı kayarak yeryüzüne düşüp orada ab-ı hayatı arayan ve Rabbi’ne özlemle geri dönmeye çalışan insan mı?...........

 

 

Peygamber İZİ

             Peygamber(lerin) İzi, kalbi diri tutar.

             Peygamber(lerin) İzi, insanı aşırıya gitmekten alıkoyar.

             Peygamber(lerin) İzi, nefsin ve malın yüceltilmesine karşı bir duruştur.

             Modern dünya “Peygamber(lerin) İzi”nden ayrıldığı için bugün bunalımda…

             “Peygamber(lerin) İzi”nden ayrılmak, uygarlıkların “kültürel intiharı” sonucunu getirir.

Düşüş ve Diriliş !

      Peygamber(lerin) İzi, Düşüş ve Diriliş hikayesinin sembolleri.

 

      Adem ve Havva’nın Cennet’ten düşmesi…. Yitirilen İlahi Sevgi’ye yeniden kavuşma gayretinin adıdır yaşamak.

 

      şmek eğer kalkışı ve dirilişi varsa bir nimettir!

 

      şmemiş medeniyet var mı? Olsaydı kıymeti olmazdı!

 

      Önemli olan bir medeniyetin düşmesi değil, düşüşü ölüme dönmeden DİRİLMESİDİR !!!!

 

      İnsan yeryüzüne “düşğü zaman”, ona “diriliş yolu” da gösterildi…

 

      Peygamber İzi’ni takip ederse dirilecekti..!

Hayat ve Ölüm

           “Peygamber(lerin) İzi”, hayatı ölümle terbiye eder.

           İnsan bir sarkaç gibi bir ölüme, bir hayata gidip gelen ruhuyla, meydan okur şeytanın iç çağrısına…

           “Peygamber(lerin) İzi”, Ölüm Dikkati verir bize...

           Ölüm Dikkati yaşamak için şart… bir ağaçtaki tazelik, dirilik gibidir uygarlık için ölüm dikkati.

           Ölümü ebedilik abdesti bilmek….

           Ölüm dikkati, “mizan-denge” verir hayata…Mizan’ın bir kefesinde bu dünya öteki kefesinde ahiret….

           Ölüm “hayata dair en usta vaizdir.”

           Ruh ölüm dikkatinde yaşar… ebediyyet bilincine ancak “Peygamber(lerin) İzi” ile erer.

 

Adem ve Havva

             Havva’nın rolü ne bu “düşüş ve yeniden doğruluş” senaryosunda ?

 

             Havva’nın yaradılışı anlaşılmadan Adem anlaşılmaz..!!

 

             Kadın, erkek için hayatla ölüm arasına gerili bir kemandır adeta… Beşikten kefene erkek ona yaklaşır veya uzaklaşır… ANNE, KIZKARDEŞ, EŞ, KIZ EVLAT…!!

 

             Erkeğin en çarpıcı imtihanı onunlaydı…

 

             Cenneti bulmak için önce yitireceklerdi….

Çetin İmtihan - Çile

      Yeryüzü macerası başlar.. Varoluş macerası

      Fertler ve medeniyetler için….

      Ayrılık (Allah’tan) zor gelmiştir insana…

      Bundan sonrası sürgün hikayesi….

      Kolay iman kolay inkara dönüşür…

      Çile çekilmelidir… Tıpkı Peygamberler gibi…

 

Peygamber Çileleri

      Sina’dan Hira’ya çekilen çileler, bir özleyişin sabır ve tevekkül tezahürüdür…

 

      Hakikat, ruhumuza fısıldar:

    İbrahim gibi ol! İnkar ateşinde yanma!

    Yusuf gibi ol, zindanda karanlığa gömülme!

    Muhammed gibi ol, bir eline güneşi bir eline ayı verseler YOL’dan dönme !

    …………………………………………..

Peygamber İZİ ne devam…

      Adem’den sonrası Nuh Peygamber….

      Peygamber uyarmıştı.. Ama dinlemediler..

      Nuh’un Gemisine kimler binecekti !!

      Nuh’un Gemisi Adem’den sonra inişe geçen insanlığın rönesansıdır…

      Her çağda bir Nuh’un gemisi vardır.

      Bir medeniyette batış çanları çaldı mı, onun gerçek sahipleri Gemi’nin etrafında toplanmalı !

      Nedir bu Gemi? Nerededir ?

Nuh’un Gemisi, Tufan ve Zaman

    İnsan, tufanla anladı zamanın akışını…

    Nuh’un Gemisi’ne binebilenler için “su yükselmeye” başlamıştır…

    İnsanlığın alnına Adem Peygamber’den sonra Nuh Peygamber’in İZİ …

    Nuh’un Gemisi, Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Bağdat, Kurtuba, ve İstanbul olmaya doğru gidiyordu…

 

Hz. İbrahim – Ruhun Ateşle İmtihanı

    Nemrut NEFS demek, İbrahim RUH…

    Nemrut ZULÜM demek, İbrahim ADALET..

    Biz insanlar

  Adem’le “toprak durağı”ndan geçtik,

  Nuh’la “su-sel durağı”ndan geçtik,

  İbrahim’le şimdi de “ateş durağından geçiyorduk….

Hz. İbrahim – Ruhun Ateşle İmtihanı

    İbrahim Halilullah’tı.

    Allah is SEVGİ ve SEVEN idi.

    İbrahim pervaneydi… Allah ise AŞK !

    O zamanki “Ur”fa’da bir telaş..

    İmparator ve Peygamber karşı karşıya…

    Alevler Perde…

    Ateş çemberinden geçme çilesi… en ağırından….

Hz. İbrahim – Ruhun Ateşle İmtihanı

      “Ben batanları sevmem” dedi İbrahim yalancı iktidarı göstererek…

      Hakikate ermek zor..

      Dağı var, Mağarası var, Ateşi var….

      Nemrut İbrahim’i ateşe atmadı… İbrahim kendini ateşte denedi…

      Her Peygamber gibi sabır anıtıydı o…

      İbrahim gülüyordu Nemrud’un ateşi sönmeden sürdürme çabasına…

Hz. İbrahim – Ruhun Ateşle İmtihanı

      Buda’nın Nirvana’sını Musa’nın Tur-ı Sina eteğinde gördüğü ateş yaktı… Aynı ateş, İbrahim’e el bağlıyordu.

      Mecusiler ateşi yücelttiler onu neredeyse “tanrı” bildiler…İbrahim ateşe haddini bildirdi…!

      Adem ve Nuh’tan sonra insanlığın ateşle imtihanıydı İbrahimi Peygamber İZİ

      İbrahim’in İHLASI idi.. Ateşi söndüren…

İSMAİL, BIÇAK ve KURBAN

      Alınyazısı, ve kurban…

      İbrahim, İsmail ve Kurban AKILLARA DURGUNLUK veren bir imtihan!!!!

      Bir İRADE imtihanı..

      Bir GÖNÜL imtihanı…

      Eski Mısır’ın köleleştiren kurbanlarına karşı…Kurban hep vardı.. Madem öyle “insan kurban etmek neymiş” ben size göstereyim buyurdu İlahi İRADE!!!!

      İsmail ve Kurban bir DESTANdır.

KURBAN destanı

      Sabır, tevekkül, rıza, feragat, fazilet hikayesi…

      İsmail demek, “NEFS” demek…

 

      Nefsimiz kendimize “oğul” dan daha mı sevgili…?

 

      İbrahim ise “NEFS Tezkiyesi” !!! Bıçak tevbenin sembolü…. Tevbe bıçak gibi kesmeli günahı.!!!!

 

      İsmail ve Kurban sanki bir Kerbela destanıdır bir bakıma…Hüseyin’in kendini fedası gibi İsmail’in de NEFSİNİ fedaya hazır oluşu….

 

Peygamber İZİ

      “Peygamber(lerin) İzi”, medeniyet kurar…

      Varoluşun hikmeti Hz. ADEM’de

      Varoluşun temellenmesi Hz. Nuh’ta

      İnanç temellenmesi Hz. İbrahim’de

      ve

      Sosyal düzen Hz. Yusuf Peygamber’de öğretilfi insanlığa…

Peygamber İZİ 
YUSUF’un rüyası

      Mısır’da sessiz sedasız tarihin en büyük devrimlerinden biri oluşuyordu… Tanrı-hükümdar FİRAVUN, bir “köle”ye teslim ediyordu MISIR’ı …

 

      İnsanlık tarihini bir AĞACA benzetirsek, Hz. İbrahim’le filiz topraktan başını çıkarmış..

 

      Ağacın sağlamlaşması ise Yusuf Peygamber ile başlamıştı..

 

      Yusuf Peygamber’in İZİ,

                                   PİRAMİT zulmüne son veriyordu…

Peygamber İZİ - YUSUF

      Mısır’ın kaderidir dünya hakimiyetinin arandığı yer olmak… Yunan, Roma, İslam ve Batı uygarlıkları egemenliklerinin doruk sınavını orada vermeğe çalışşlardı.

 

      Sezar, Yavuz, Napolyon… hep orada aramışlardı hakimiyet sırrını..

 

      Aslında aradıkları

                            Yusuf “Peygamber’in İZİ” idi.

 

      Bu izi sürersek, varacağımız yer MUSA Peygamber’dir.

 

Peygamber İZİ   -    MUSA

Kendi kudretine tapan hiç kimsenin unutamayacağı,

 

Narsizmle dolu hiçbir ruhun ihmal edemeyeceği

 

BİR KADER TECELLİSİDİR

 

Hz. Musa’nın Firavun’un sarayında büyümesi.

 

MUSA mı ASA mı ?

Zulümde boğulan halka,

suda boğulmayan bir çocuk yol gösterir:

suları yarıp geçme yolunu.

 

Firavun kendisini tanrı ilan etmişse, Tanrı onun karşısına Musa’yı dikecekti.

 

Firavun’un büyü değnekleri varsa,

Musa’nın “asa”sı vardı.

Peygamber İZİ  

      Vedalar (veda=marifet) geleneğinde lotusa dönüşürken bu filiz, Zerdüşt’ün yaktığı ateşi Ganj’ın kıyısında Buda’ya söndürtecekti.

 

      Yanan mı yoksa sönen “ataş” mı lazımdı bize? Sönmeli miydi yoksa “kor” haline gelip ısıtmaya devam mı etmeliydi?

 

 

      Tıpkı Musa’nın “ehram proleteryası” olmaktan çıkardığı gibi Mısır’ın ezilmişlerini.

      Af ve merhamet ses verecekti bir buğday tanesi sıcaklığında Mısır’ın kaderinde.

 

      Yusuf peygamber temeli zaten atmıştı. Sıra asa dokunuşuna gelmişti. Musa’nın asası.

Peygamber İZİ – Musa ve Kudüs

      Hazreti Musa (as), Davud (as), Süleyman (as), Zekeriya (as) ve Yahya (as) ile süreç olgunlaşacak, Zekeriya (as)’ın sabrı, Yahya’nın kutsaması ve İsa’nın kelimesi ile Roma’nın duvarlarını sarsacaktı.

 

      Hz. Yusuf’un attığı tohum tutmuştur… Davut Peygamber’in hakikat mücadelesinden doğdu Süleyman Peygamber’in sarayı… Kudüs Süleyman çağında mutluydu..

 

      Sonra ihanete uğradı… Tekrar erdi mutluluğa Muhammedi müjdeyle… Ama ihanet yetişecekti yine… mabet taş taş üstüne yıkılacak, Filistinli çocukların kollarında taş kıracaktı “asi ırk”!

Peygamber İZİ – İsa ve Kudüs

    İsa babasız doğumun hikayesi…

 

    Yahudilere göre bir “din bozguncusu”

    Romalılara göre “gizli yahudi ırkçısı”

 

    O’na inananlar ise onu ilahlaştırdılar…

    Hıristiyanlar tarihin baskısına boyun eğdiler.

 

    O demişti ki: “-ben kanunu yıkmaya değil yapmaya geldim.”

 

SON PEYGAMBER

      Hz. Adem O’nun hakikatından bir tecelli idi. Önce Nur-u Muhammedi vardı.

      Esas Nuh’un Gemisi İslam idi.

      Hz. İbrahim O’nun milletini kurdu.

      Hz. Yusuf O’nun düzenine işaret etti..

      Hz. Musa O’nu müjdeledi.

      Hz. İsa O’na işaret etti.

      MEYVA O’nda olgunlaştı.

      AĞAÇ Onun’la kemale erdi.

      O Diriliş Peygamberiydi.

 

SON PEYGAMBER

      Her peygamber bir çıraydı, O ormandı…

      İmam-ı Gazali, Muhyiddin-i Arabi, Mevlana Celaleddin Rumi O’nu ululadılar, O’nun gölgesine sığındılar.

 

      Hira, Akabe, Hicret, Hudeybiye, Muahade…

Hz.Peygamber’i sevmek

Hz.Peygamber’i sevmek, her mümin için en gerekli taatlerden biridir.  Buhârî ve Müslim’in Enes b. Mâlik (r.a)’den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurulmaktadır:

 

Sizden birinize ben,

annesinden, babasından, çocuklarından

ve bütün insanlardan

daha sevimli olmadığım müddetçe

tam iman etmiş olamaz.

 

(Buhârî, İman: 8; Müslim, İman: 69,70.)

 

Allah sevgisi ve Peygamber Sevgisi

Allah sevgisinden sonra sevgiye en lâyık olan Hz.Muhammed (sav)’dir.

 

“(Ey Habibim!) De ki:

Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki

Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.

Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

 

(Al-i İmrân, 3 / 31.)

 

Allah’ın veli kullarından olan Sehl b.Abdullah et-Tüsterî şöyle demektedir:

 

“Allah’ı sevmenin alameti,

Kur’an’ı sevip anlamaktır.

 

Kur’an’ı sevmenin alameti,

Rasulullah Efendimizi sevmektir.

 

Rasulullah’ı sevmenin alameti,

O’nun sünnetini severek yerine getirmektir.”

 

 فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ

 

ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ

 

 وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا

 

Bir ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor:

 

“Hayır; Rabbine andolsun ki

aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda

SENİ HAKEM KILIP,

 

sonra da verdiğin hükme karşı,

içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın

 

(onu) tam manasıyla kabullenmedikçe

iman etmiş olamazlar.”

 

                                                                       (Nisâ, 4/65.)

 

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ

 

 إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا

 

 أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ

 

 وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ

 

 فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا

 

“Mümin bir erkek ve kadın için,

 

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman,

 

artık onlar için hiç bir tercih hakkı yoktur...”

 

 

(Ahzab, 33/36.)

En Hayırlı Ümmet, Peygamber Ümmeti

“Siz, insanlar için çıkarılmış

en hayırlı bir ümmetsiniz.

 

İyiliği emreder, kötülükten sakındırır

ve Allah’a iman edersiniz...”

 

                                               (Al-i İmrân, 3/110.)

Güzel Ahlâk – Muhammedi Ahlak

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”

 

                            (Tirmîzî, Hüsnü'l-Huluk, 8.)

Peygamberi anılınca
“salât ve selam” getiren
ba
şka ümmet yok yeryüzünde !

“Allah ve Melekleri,

Peygambere salât etmekte

(onun şerefini gözetmeye, şânını yüceltmeye özen göstermekte) dir.

Ey inanlar! siz de O’na salât edin,

(O’nun şânını yüceltmeye özen gösterin)

içtenlikle selam edin (O’na esenlik dileyin.)”

 

(Ahzâb, 33/56.)

ŞAHDAMARI

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ

 وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ

 وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيد

 


 

EMÂN
sığınanı –DİN FARKI GÖZETMEKSİZİN- korumak ve güven vermek

 وَإِنْ أَحَدٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ اسْتَجَارَكَ فَأَجِرْهُ

 حَتَّى يَسْمَعَ كَلاَمَ اللّهِ

 ثُمَّ أَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُ

 ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَعْلَمُونَ

Puta tapanlardan biri sana sığınırsa,

onu güvene al (koru);

ta ki Allah’ın Kelâmı’nı dinlesin.

Sonra onu güven içinde olacağı yere ulaştır.

Çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur.

(TEVBE 9/6)

TEVELLÎ ve TEBERRÛ
evrensel dostluk ve iyilik

عَسَى اللَّهُ أَن يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُم مِّنْهُم مَّوَدَّةً

 وَاللَّهُ قَدِيرٌ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

 

“Umulur ki Allah sizinle düşman olduklarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir.

Allah gücü yetendir.

Allah çok bağışlayan,çok esirgeyendir.”

(Mümtehine 60/7)

 

 لَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ

 وَلَمْ يُخْرِجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ

 أَن تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ

إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ

   

“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan

ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara

iyilik yapmanızı

ve

onlara adil davranmanızı

yasaklamaz.

Çünkü Allah, adaletli olanları sever.”

(Mümtehine 60/8)

 

إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ

 وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ

 وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ

 أَن تَوَلَّوْهُمْ

وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

 

“Allah,

yalnız sizinle din uğrunda savaşanları,

sizi yurtlarınızdan çıkaranları,

ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri

dost edinmenizi yasaklar.

Kim onlarla dost olursa

işte zalimler onlardır.”

(Mümtahine 60/9)

BARIŞ

وَإِن جَنَحُواْ لِلسَّلْمِ

 فَاجْنَحْ لَهَا

 وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ

 إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

 

Eğer onlar barışa yanaşırlarsa,

sen de yanaş

ve

Allah'a güven.

O, şüphesiz işitir ve bilir.

(ENFAL 8/61)

 

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا

 فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ...

 

Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki

kendisinden (böyle bir din)

asla kabul edilmeyecek…

(ÂL-İ İMRÂN 3/85)

 

BU EVRENSEL MESAJI KİM GETİRDİ ?

 

Hz.   MUHAMMED MUSTAFA

Salat ve Selam O’na,

Ehline ve Ashabına

Olsun! 

 

     Avrupa’nın İslam’a karşı önyargılı popüler kültürünün ıslahına yardımcı olunmalıdır. Bu konuda, İngiliz Dinler Tarihçisi, meşhur Tanrı’nın Tarihi adlı eserin yazarı, eski Katolik rahibe, bir zamanların kendi ifadesiyle ‘ateist feminist’i, zamanın agnostik Dinler Tarihçisi ve İngiliz akademisyen meslektaşlarının İslam’a karşı önyargılarından bunaldığını açıkça itiraf eden  Karen Armstrong’un, ‘A Biography of Prophet (Peygamber’in bir Biyografisi)’ kitabının sonundaki şu ifadelerini naklederek bitirmek istiyorum:

 

    “- Eğer bugün Müslümanların bizim (Batılıların) geleneklerimizi ve müesseselerimizi daha net anlamaları gerektiğini düşünüyorsak, bizim de bazı önyargılarımızdan kurtulmamız gerekiyor. Belki de, başlamamız gereken yer, barış ve uzlaşma anlamına gelen ‘İslam’ adında bir din ve bir kültürel geleneği kuran, bir müminler toplumu inşa eden Peygamber Muhammed’i anlamaya çalışmak olmalıdır.”[1]

 

   
[1] Karen Armstrong, Muhammed- A Biography of the Prophet (Muhammed- Peygamberin Bir Biyografisi), Londra: V. Gollanez, 1996, s.266.


Günler, ne günlerdi,
yâ Muhammed !

Naat

Arif Nihat Asya

 Seccaden kumlardı !...
………….....

 

Seccaden kumlardı................

Devirlerden, diyarlardan

Gelip göklerde buluşan

Ezanların vardı !

 

Mescit mü’min, minber mü’min...

Taşardı kubbelerden Tekbîr,

Dolardı kubbelere “âmin!”

 

Ve mübarek geceler,

Dualarımız, geri gelmeyen dualardı...

Geceler, ki pırıl pırıl,

Kandillerin yanardı.

 

Kapına gelenler, yâ Muhammed,

-Uzaktan, yakından-

Mü’min döndüler kapından!

 

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,

Çağlar ne çağlardı:

Daha dünyaya gelmeden

Mü’minlerin vardı...

Ve bir gün, ki gaflet

Çöller kadardı,

 

Elçi geldin, elçiler gönderdin...

Ruhunu Allah’a,

Elini ümmetine verdin.

Beşiğin, yurdun, yuvan

Mekke’de bunalırsan

Medine’ye göçerdin.

Biz bu dünyadan nereye

Göçelim, yâ Muhammed?

 

Hased gururla savaşta;

Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...

Onu da yaralarlar kanadından,

Gelse bir şefkat meleği...

İyiliğin türbesine

Türbedâr oldu iyi.

 

Vicdanlar sakat

Çıkmadan yarına,

İyilikler getir, güzellikler getir

Âdem oğullarına!

 

Ne doğruluk, ne doğru;

Ne iyilik, ne iyi...

Bahçende en güzel dal,

Unuttu yemiş vermeyi...

Günahın kursağında

Haramların peteği!

 

Ne oldu, ey bulut,

Gölgelediğin başlar?

Hatırında mı, ey yol,

Bir aziz yolcuyla

Aşarak dağlar, taşlar,

Kafile kafile, kervan kervan

Şimale giden yoldaşlar!

 

Şu tekbir getiren mağara,

Örümceklerin değil;

Peygamberlerindir, meleklerindir...

Örümcek ne havada,

Ne suda, ne yerdeydi;

Hakkı göremeyen

Gözlerdeydi!

 

Konsun –yine- pervazlara       

                                     güvercinler

“Hû hû”lara karışsın âminler.

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

 

Gel, ey Muhammed, bahardır...

Dudaklar ardında saklı

Âminlerimiz vardır...

Hacdan döner gibi gel;

Mi’râc’dan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

 

Yüreklerden taşsın

Yine, imanlar!

Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;

Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!

Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın

Kayışzâde Osman’lar

Na’tını Galip yazsın,

Mevlid’ini Süleyman’lar!

 

Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

Geri gelsin Sinan’lar!

Çarpılsın, hakikat niyetine

Cenaze namazı kıldıranlar!

 

Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;

Hızır kanad, Cibril kanad;

Nisan kanad, bahar kanad;

Âyetlerini ezber bilen

Yapraklar kanad...

Açılsın göklerin kapıları,

 

Açılsın perdeler, kat kat!

Çöllere dökülsün yıldızlar;

Dizilsin yollarına

Yetimler, günahsızlar!

Çöl gecelerinden, yanık

Türküler yapan kızlar

Sancağını saçlarıyla dokusun;

Bilâl-i Habeşî sustuysa

Ezânlarını Dâvûd okusun!

 

Konsun –yine- pervazlara

                                           güvercinler,

“Hû hû”lara karışsın âminler...

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

 

Gel, ey Muhammed, Nisandır...

Dudaklar ardında saklı

Âminlerimiz vardır...

 

Hacdan döner gibi gel;

Mi’râc’dan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

 

SON SÖZ

ve

BİR GECE

 

 

 KARADONLU   CAN    BABA der ki….

 

 

 

Bir gece

Ondört asır evvel yine böyle bir geceydi

Kumdan ayın ondördü bir öksüz çıkıverdi!

 

Lakin o ne hüsrandır ki: Hissetmedi gözler

Kaç bin senedir halbuki, bekleşmedelerdi !

 

Neden görecekler, göremezlerdi tabii;

Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi,

 

Bir kerede, mamure-i dünya, o zamanlar,

Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.

 

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

 

Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin.

Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi.

 

Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

 

Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma'sum,

Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!

 

Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi;

Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi geberdi!

 

Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep;

Medyun ona cemiyyeti, medyun O'na ferdi.

 

Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet

Ya Rab, mahşerde bizi bu ikrar ile haşret.

 

                      

                                AMİİİN

__

Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle, 11 Nisan 2006 Salı günü saat 20.30'da Belediye Kültür Sarayında bir konferans verildi.

Konferansa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi Bülent ŞENAY katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşının ardından, Dönenler Merkez Camii Müezzin-Kayyımı Ahmet BERBER tarafından Kur'an-ı Kerim okundu ve meali verildi.

Sunuculuğunu Kur'an Kursları Müdürü Vehbi AKŞİT'in yaptığı gecede, açılış konuşmasını ise İl Müftü Yardımcısı Necati KARA yaptı.

Daha sonra Doç.Dr. Bülent ŞENAY Bey tarafından "Peygamber İzi, Şahdamarı ve Değişim" konulu konferans verildi.


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat