• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam446
Toplam Ziyaret5250512
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Güzel Ahlak

GÜZEL AHLAK

 

AYET : KALEM SURESİ – 4. AYET

 

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ:

 

                 MEALİ :

 

     “(Ey Muhammed) Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.” (KALEM SURESİ – 4. AYET)

 

 

     Ahlak kelimesi Arapça bir kelime olmasına rağmen, ifade ettiği anlam bizim için açıktır ve insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına sebep olan huy ve davranışlarının tamamıdır. Ahlakın dinimizde önemli bir yeri vardır. Peygamberimiz (SAV), Kur’an-ı Kerim’de güzel ahlakıyla övülmüştür. Peygamberimiz (SAV): “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuşlardır.

     Ahlakın dindeki bu önemli yeri sebebiyledir ki Peygamberimiz (SAV) insanları, Allah’ı tanımaya ve yalnız O’na ibadet etmeye çağırırken, ahlaki esaslara uymayı da öğütlüyordu. Nitekim Peygamberimiz (SAV), Kâbe’yi ziyaret için gelen Medine’lileri, AKABE denilen yerde karşılayıp onlara İslam’ı telkin ettiği zaman şöyle demişti:

     “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemek, iyi iş işlemekte karşı gelmemek üzere bana biat ediniz, yani söz veriniz. İçinizde sözünde duran olursa, onun ecir ve mükâfatı Allah’ın üzerinedir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada cezaya uğrarsa bu ceza ona kefarettir. Bunlardan birini yapıp ta yaptığı işi Allah örterse işi Allah’a kalır; isterse onu affeder, dilerse ona azap eder.”

     Kur’an-ı Kerim’de kadınların biatiyle ilgili olarak ta şöyle buyrulur:

 

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئاً وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ:

 

     “Ey Peygamber, inanmış kadınlar sana gelip, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeler, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse, onların biatlerini al ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”  (MÜMTEHİNE SURESİ – 12. AYET)

     Görülüyor ki, gerek Kur’an-ı Kerim gerekse Peygamberimiz (SAV), kendisine uymak isteyenlere uyacakları şartları bildirirken, bu şartlar arasında ahlakla ilgili hususlar ağırlığı teşkil etmektedir. Habeşistan’a hicret Müslümanları Habeş kralı huzuruna çağırıp, doğup büyüdükleri ülkeyi niçin terk edip hicret ettiklerini sorunca, muhacir Müslümanlar adına Hz Cafer şöyle demişti:

     “Ey hükümdar, biz cehalet içinde yaşayan bir millet idik; putlara tapıyor, lâşe yiyorduk, fuhuş yapıyorduk. Akraba ile münasebeti kesiyor, komşuluk haklarına riayet etmiyorduk. Kuvvetli olanımız zayıfı eziyordu. Biz toplum olarak bu durumdayken Allah bize acıdı, lütfederek içimizden birini Peygamber gönderdi. Soyu, iffet ve şerefi hepimizce bilinen birisi. O, bizi Allah’a ibadete çağırıyor, atalarımızın tapa geldikleri ağaç ve taş parçalarını terk etmemizi söylüyordu. Bize, doğru söylemeyi, emanete ve akrabalık bağlarına riayet etmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, kan dökmekten sakınmayı, fuhuştan, yalandan, yetim malı yemekten, namuslu kadınlara iftira etmekten, dil uzatmaktan uzak durmayı bildiriyordu. Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrediyor, namaza, sadakaya, iyiliğe ve oruca davet ediyordu. Biz de O’na inandık, getirdiği dine uyduk. Allah tarafından getirdiklerini tasdik ettik. O’nun haram dediklerini haram bildik, helal dediğini helal tanıdık. Bundan dolayı içinde yaşadığımız toplum bize düşman kesildi. Bu sebeple hicret ederek ülkenize geldik.”

     İşte İslam, getirdiği ahlak esasları ile ve ahlaka verdiği önemle o günkü toplumu böyle düzeltmişti.

     Peygamberimiz (SAV), ahlakı güzel olan Müslüman olmayanlara bile ilgi duyardı. TAY KABİLESİ, Hz Ali (RA) tarafından esir alınmış ve esirler Medine’ye getirilmişti. Bu kabilenin cömertliğiyle meşhur şairi HATEM-İ TAİ’nin kızı SEFFANE de esirler arasında bulunuyordu. Bu kadın Peygamberimiz (SAV)’in huzuruna çıkarak:

     “Ey Muhammed (SAV), ben kavminin efendisi olan Hatem-i Tai’nin kızıyım. Babam, iyi ahlak sahibi idi. Çoluk-çocuğu korur, köleleri ve esirleri azad eder, açları doyurur, çıplakları giydirir, misafirleri ağırlar, yemek yedirir, karşılaştığı kimselere selam verir, hiçbir ihtiyaç sahibini geri çevirmezdi. İşte ben böyle bir adamın kızıyım. Babamın hatırı için beni serbest bırak.” dedi. Peygamberimiz (SAV):

     “Ne diyorsun, bu saydıkların, müminlerin nitelikleridir.” buyurduktan sonra: “Bu kadını serbest bırakın. Çünkü bunun babası güzel ahlakı seviyordu. Allah’ta güzel ahlakı sever.” buyurdu. Orada bulunan Ebu Burde b. Yenar ayağa kalkarak:

     “Ey Allah’ın Rasülü, Allah güzel ahlakı seviyor mu?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV):

     “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Bir kimse cennete ancak güzel ahlakı sebebiyle girer.”buyurdu.

     Gerçekten de Peygamberimiz (SAV) güzel ahlak büyük önem veriyordu. Bir hadislerinde şöyle buyuruyor:

     “Benim katımda en sevimliniz ve kıyamet gününde meclisime en yakınınız, ahlakı en güzel olanınızdır. Sizden en sevmediğim ve kıyamet gününde meclisime en uzakta kalacak olanlar; kibirli kibirli ağız eğerek gösteriş için lügat parçalayan ve çok konuşan kimselerdir.”

     Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor:

     “Peygamberimiz (SAV)’e insanların cennete girmelerine en çok vesile olan şeylerden sorulunca, Peygamberimiz (SAV): “Allah’tan korkmak ve güzel ahlaktır.” buyurdu. İnsanların cehenneme girmelerine sebep olan şey nedir? Diye sorulunca da Peygamberimiz (SAV): “Ağız ve üreme organıdır.” buyurmuşlardır.

 

                                AHLAK İLE İMAN ARASINDAKİ MÜNASEBET

 

     İman ve ibadet esasları ile ahlaki emirleri kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Sahaları ayrı gibi görünürse de birbirleriyle kaynaşmış durumdadırlar. İmanın olgunluğu ahlakın güzelliği ile ilgilidir. Hz Aişe (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     “İman yönünden müminlerin en olgunu ahlakı en güzel olanlarıdır. En hayırlınız da kadınları için en hayırlı olanınızdır.”

     Ahlakın imanla olan münasebetini şu hadis-i şerifler çok güzel bir şekilde açıklıyor:

     “Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.”

     Buradaki imandan maksat olgun imandır. Yani bir kimsenin olgun manada iman etmiş olması için kendisine reva gördüğü iyilik ve üstünlükleri din kardeşi için de istemesi; kendisine yapılmasını arzu etmediği işler din kardeşi için de arzu etmemesi gerekir.

      Ebu Ümame (RA) anlatıyor:

     Yeni Müslüman olmuş bir genç, Peygamberimiz (SAV)’e gelerek: “Ey Allah’ın Peygamberi, zina etmeme izin ver. Onu yapmadan duramıyorum.” diyerek çirkin bir teklifte bulundu. Orada bulunanlar gence döndüler ve:“Sus, sus.” dediler. Peygamberimiz (SAV) gence dönerek: “Yaklaş.” buyurdu. Genç, Peygamberimiz (SAV)’e yaklaştı. Peygamberimiz (SAV) gence: “Otur.” buyurdu. Genç oturdu. Peygamberimiz (SAV) ile genç arasında şu konuşma geçti. Peygamberimiz (SAV): “Birisi annenle bu işi yaparsa bundan hoşlanır mısın?” buyurdu. Genç: “Hayır, vallahi hoşlanmam.”dedi. Peygamberimiz (SAV): “İnsanlar da senin gibi anneleriyle birisinin bu işi yapmasına razı olmazlar. Kızınla birisi bu işi yaparsa razı olur musun?” buyurdu. Genç: “Hayır, vallahi razı olmam.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “İnsanlar da senin gibi kızlarının bir başkasıyla bu işi yapmalarına razı olmazlar. Kız kardeşin bir başkasıyla bu işi yaparsa razı olur musun?” buyurdu. Genç: “Hayır, vallahi razı olmam.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “İnsanlar da kız kardeşlerinin bu işi yapmalarına razı olmazlar. Halan bu işi yapsa razı olur musun?” buyurdu. Genç: “Hayır, vallahi razı olmam.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “İnsanlar da bunu halaları için hoş karşılamazlar. Teyzen bu işi yaparsa hoş karşılar mısın?” buyurdu. Genç: “Hayır, vallahi hoş karşılamam.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Kendin ve yakın akrabaların için razı olmadığın bir şeye başkaları için nasıl razı olacaksın?” buyurdu ve elini gencin omzuna koydu ve ona şöyle dua etti: “Allah’ım, bunun günahını bağışla, kalbini bu gibi duygu ve düşüncelerden temizle ve iffetini koru.” diye dua etti. Olayı rivayet eden zat diyor ki: “O genç bundan sonra bu gibi hiçbir şeye iltifat etmedi.”

     Peygamberimiz (SAV), gencin bu çirkin teklifi karşısında onu azarlayıp kovmamış, onu yakınına oturtarak yapmak için izin istediği şeyin çirkin olduğu hakkında onu ikna etmiş, sonra da ona dua ederek göndermiştir. Genç, ikna olduğu ve Peygamber (SAV)’in duasına mazhar olduğu için başkasının iffetine göz dikmemiş ve bu arzu gönlünden silinip gitmiştir.

     Elbise ticaretiyle meşgul olan ve Hicri 130 tarihinde vefat eden MUHAMMED B. MÜKENDİR’in 5–10 dirhem değerinde iki çeşit elbisesi vardı. Kendisinin bulunmadığı bir sırada hizmetçisi 5 dirhemlik elbiseyi, 10 dirheme sattı. Muhammed b. Mükendir bunu duyunca, bütün gün arayarak elbiseyi alan Bedeviyi buldu. Bedeviye: “Yanlışlık oldu, hizmetçim bilmeyerek 5 dirhemlik kumaşı sana 10 dirheme sattı.” dedi. Bedevi: “Ben razıyım, Seni ne ilgilendirir?” dedi. Muhammed b. Mükendir: “Sen razısın ama ben razı değilim. Bana yapılmasına razı olmadığım bir şeyin sana yapılmasına asla razı olamam. Sen üç şıktan birini tercih etmekte serbestsin. İstersen kumaşı geri verir, on dirhemini alırsın, istersen kumaş sende kalır, beş dirhemini geri alırsın, istersen kumaşı geri verir yerine on dirhemlik kumaşı alırsın.” dedi. Bedevi, alışkın olmadığı bu dürüstlük karşısında şaşırdı ve: “Kumaş bende kalsın beş dirhemi geri ver.” dedi. Muhammed b. Mükendir, kendisine beş dirhemi geri iade etti. Bedevi parayı alınca hoşuna gitti ve: “Bu zat kimdi?”diye sordu. Bedeviye: “Bu zat, Muhammed b. Mükendir” dediler. Bedevi bu ismi duyunca: “La ilahe illallah, biz çölde bu adamın yüzü suyu hürmetine Allah’tan rahmet diliyoruz.” dedi. İşte Müslüman kendisine yapılmasını uygun görmediği bir hareketi din kardeşine de yapmayacaktır.

     Ebu Şürayh anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) bir defada arka arkaya üç defa yemin ederek: “Vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz.” buyurdu. Orada bulunanlar tarafında: “Ey Allah’ın Peygamberi! Bu iman etmiş olmayan kimdir?” diye soruldu. Peygamberimiz (SAV): “Kim olacak; şu komşusu haksızlığından, kötülüğünden güven içinde olmayan kimse.” diye cevap verdi. İman ile ahlak arasındaki münasebet, bu hadislerde gayet açık ve anlaşılır bir şekilde ifade edilmektedir. Güzel ahlak, tam ve olgun imanın belirtisidir.

 

                               AHLAK İLE İBADET ARASINDAKİ MÜNASEBET

 

     İbadetlerin gayesi, insanı ahlaki olgunluğa eriştirmektir. Nitekim namaz ibadetinden söz edilirken:

وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء:

 

     “Namaz kıl, muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” buyrulmuştur. İslam’ın beş esasından biri olan zekât ibadeti hakkında da:

 

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ:

 

     “Onların mallarından sadaka (zekât) al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin.” buyrulmuş, zekâtın insanları günahlardan temizleyeceği ve gönüllerdeki hasisliği de gidereceği bildirilmiştir.

     Peygamberimiz (SAV), oruç ibadetiyle ilgili olarak şöyle buyurur: “Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına yani oruç tutmasına değer vermez.”

     Bir başka hadis-i şerif te şöyledir:

     “Mümin güzel ahlakı ile nafile oruç tutup, nafile ibadet edenin derecesine erişir.”

     Ahiret günü kulun amelleri değerlendirilirken ahlakın en başta yer alacağı, Peygamberimiz (SAV) tarafından şöyle ifade edilmiştir:

     “Kıyamet günü mizanda, güzel ahlaktan daha ağır gelecek hiçbir nafile ibadet yoktur.”

     Enes (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV), Ebu Zer (RA) ile karşılaştı ve: “Ebu Zer, diğerlerine göre yükte hafif fakat mizanda ağır gelen iki özelliği sana bildireyim mi?” buyurdu. Ebu Zer’in: “Evet, bildir Ey Allah’ın Rasülü.” demesi üzerine Peygamberimiz (SAV): “Güzel huylu olmaya çalış ve daima sükûtu tercih et. Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki yaratıklar, bunlar gibi değerli bir amel yapmamışlardır.” buyurdu.

     Yine Peygamberimiz (SAV) buyuruyor:“Dört şey sende olduktan sonra dünyadaki kaybından sana bir zarar gelmez. Emaneti korumak, doğru söylemek, güzel ahlak ve helal lokma.”

     İslam ahlakının temelini, söz, iş ve davranışla başkalarına zarar vermemek, başkalarını incitmemek ve üzmemek teşkil eder. Çünkü Peygamberimiz (SAV) Müslüman’ı tarif ederken: “Müslüman, dilinden, elinden Müslümanların selamette kaldığı, zarar görmediği kimsedir.” buyurur.

     Ebu Hüreyre (RA) diyor ki: Bir adam Peygamberimiz (SAV)’e: Ey Allah’ın Rasülü! Falan kadın çok nafile namaz kılar, oruç tutar ve çok sadaka verir. Yalnız diliyle komşularını incitir.” dedi ve Peygamberimiz (SAV)’in bu kadınla ilgili değerlendirmesini sordu. Peygamberimiz (SAV): “O, cehennemdedir.” buyurdu. Adam: “Ey Allah’ın Rasülü! Falan kadın da az nafile namaz kılar ve orucuyla anılır ve kendi yaptığı keşten bir miktar sadaka verir. Ancak iyi ahlakı sebebiyle komşularına eziyet etmez.” dedi ve Peygamberimiz (SAV)’in bu kadınla ilgili değerlendirmesini sordu. Peygamberimiz (SAV): “İşte o kadın cennettedir.” buyurdu.

     Ahlaktan söz ederken, Peygamberimiz (SAV)’in, Kur’an-ı Kerim’de övülmüş yüksek ahlakından söz etmemek mümkün değildir. O, ahlakını Kur’an’dan almış, bütün iyilik ve güzellikleri kendisinde toplamıştı. Hz Aişe (RA) validemiz, Peygamberimiz (SAV)’in ahlakının nasıl olduğu sorulduğunda: “Onun ahlakı Kur’an idi.” demiştir. Peygamberimiz (SAV)’in ahlakını bir konuşmada anlatmak mümkün değildir. Ancak O’nun yüce ahlakı hakkında genel bir bilgi sahibi olmak için O’nun iki eşi Hz Hatice (RA) ile Hz Aişe (RA)’nın ve O’nun tarafından yetiştirilen Hz Ali (RA)’ın sözlerini nakletmek yararlı olacaktır.

     Peygamberimiz (SAV)’in ilk eşi Hz Hatice (RA) ile peygamber olmadan çok önce 25 yaşındayken evlenmişti. Peygamberimiz (SAV)’e ilk vahiy geldiği zaman çok korkmuştu. Hz Hatice (RA) kendisini teselli ederek O’na şöyle demişti: “Allah, hiçbir seni utandırmayacaktır. Çünkü sen akrabalarınla iyi münasebette bulunursun, borçluların borcunu ödersin, yoksullara yardım edersin, misafirleri ağırlarsın, doğruları desteklersin, muhtaçların yardımına koşar, yüklerini hafifletmeye çalışırsın. Böyle kulunu Allah utandırmaz.”

     Hz Aişe (RA) ise Peygamberimiz (SAV)’le ilgili şu sözleri söylemiştir: “Peygamberimiz (SAV) kimseyi azarlamazdı. Kendisine fenalık edenlere fenalıkla karşılık vermez, onları bağışlardı. İki işte serbest bırakıldığı zaman günah olmadıkça kolay olanını seçerdi. O şey günah olursa ondan insanların en uzak kalanı O idi. Şahsına yapılan fenalığın intikamını almazdı, ancak suç işleyene hak ettiği cezayı verirdi..”

     Bir gün Hz Hüseyin (RA),babası Hz Ali (RA)’tan Peygamberimiz (SAV)’in ahlakını anlatmasını istemişti. Hz Ali (RA), oğluna Peygamberimiz (SAV)’in ahlakını şöyle anlatmıştı: “Peygamberimiz (SAV) güler yüzlü, güzel huylu, nazik kalpliydi. Hiç bir zaman sert veya dar kafalı değildi. Ağzından hiçbir müstehcen kelime çıkmazdı. Başkalarının tavır ve hareketlerini eleştirmez veya kötülemezdi. Sevmediği bir hareket karşısında bir şey söylemez ve onunla ilgilenmezdi. Şayet böyle bir harekette bulunan kimse kendi hareketinin uygun bulunmasını isteyecek olursa O,kimseyi azarlamadan, kalbini kırmadan bundan vazgeçer yahut susarak bundan hoşlanmadığını o kimseye üstü kapalı anlatmak isterdi.”

     Peygamberimiz (SAV) kendisi için üç şeyden sakınırdı:

1-) Tartışma ve çekişme  2-) Lüzumundan fazla söz söylemek  3-) Kendisini ilgilendirmeyen işlerle meşgul olmak

     Başkaları için de üç şeyden uzak dururdu:

1-) Kimseyi eleştirmez  2-) Kimseye hakarette bulunmaz  3-) Başkalarının sırlarına, gizli hallerine muttali olmak istemezdi.

     Peygamberimiz (SAV) söylediği zaman bütün Ashap susar, başlarını öne eğerek dinlerlerdi. Herkes bir şeye güldüğü zaman O sadece gülümserdi. Şayet bir yabancı saygısızlık yaparak Peygamberimiz (SAV)’e kabaca bir söz söyleyecek olursa Peygamberimiz (SAV) onu sabır ve sükûnetle dinlerdi. Peygamberimiz (SAV) kendisinin övülmesini dinlemeyi sevmezdi. Biri teşekkür edecek olursa, onun teşekkürünü kabul ederdi. Peygamberimiz (SAV), kimsenin sözünü kesmezdi. Peygamberimiz (SAV) son derece cömertti. Özü, sözü doğru, temiz, nazik kalpli, hoş sohbet bir insandı. Onunla arkadaşlık edenler, Ona hayran olurlardı.

     İşte her konuda olduğu gibi ahlak konusunda da örnek alacağımız, Peygamberimiz (SAV)’dir. Zaten Kur’an-ı Kerim O’nu örnek almamızı emretmektedir. Muaz b. Cebel’in bir sözüyle konumuzu bitirelim: Muaz (RA), şöyle demiştir:

     “Yemen’e vali olarak giderken ayağımı özengiye koyduğum sırada Peygamberimiz (SAV)’in bana son öğüdü şu oldu: “Muaz b. Cebel! İnsanlara karşı ahlakını güzelleştir.”

 

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ     NİSAN - 2001


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.115934.2526
Euro37.625337.7760
Saat