• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam373
Toplam Ziyaret5103839
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

İbadetin Önemi

İBADETİN ÖNEMİ

 

NİSA SURESİ – 36. AYET

 

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً:

 

                   MEALİ :

 

     “Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi eş tutmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinizin malik olduğu kimselere (Hizmetçilerinize), iyilik edin. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.”    (NİSA SURESİ – 36. AYET)

 

     İBADET, mükellef bulunan bir kişinin Allah’ı tazim için nefsinin heva ve heveslerine muhalif olarak yaptığı iştir. Bu tarifte geçen MÜKELLEF, kalbinde iman, kafasında akıl bulunan ve erginlik çağına ulaşmış olan insan demektir. İBADET, Allah’a kul olmak ve kulluk vazifelerini yapmaktır. İBADET, manevi terakkilerin ilk ve son şartıdır. Kul, ibadet vazifelerini yapmakla kemale ve hoş bir hale ulaşır.

     Yukarıdaki ayet-i kerimenin mealinden de açık seçik anlaşıldığı gibi, insanın üzerinde birçok vazifeler bulunmaktadır. Bunların önemce en üstünü ve en önde geleni Allah’a ibadet vazifesidir. Bu önemi teyit eden bir hadiste Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

 

إن لربك عليك حقاولنفسك عليك حقا ولأهلك عليك حقافأعط طل ذىحق حقه.

 

    “Senin üzerinde muhakkak Rabbinin hakkı var. Şüphesiz senin üzerinde nefsinin hakkı var. Hakikat senin üzerinde ehlinin de hakkı var. O halde her hak sahibine hakkını ver.”

     İbadet, İslam dininin ayrılamaz bir parçasıdır. Ateşten harareti, buzdan soğukluğu ayırmak nasıl mümkün değilse; ibadetle İslam birbirine kaynamış bir durumdadır. İbadetsiz İslam olmaz. İbadet, insanın yaratılışına gaye teşkil etmiştir. Bu durumu Ayet şöyle ifade eder:

 

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ:

 

     “Sana ölüm gelesiye kadar Rabbine ibadet et.”  (HİCR SURESİ – 99. AYET)

     Allah’a kulluk vazifesi, İBADET, UBUDİYET ve UBUDET olmak üzere üçe ayrılır. İbadet, müminlerin avamı içindir. Ubudiyet, havasa mahsustur. Ubudet ise Havas-ül Havvas’a mahsustur. Büyük velilerden EBU ALİ DEHHAK şöyle buyurur: “İbadet ilmül yakin erbabına mahsustur. Ubudiyet, aynel yakin erbabına mahsustur. Ubudet ise Hakkal Yakin erbabına mahsustur.”

     UBUDİYET, Allah, her halinde senin Rabbin olduğu gibi senin de her halinde O’na kul olmandır. İMAM-I GAZALİ, MÜKAŞEFETÜ-L KULUB adlı eserinde şöyle der: “Rububiyete ilim sabit olunca ubudiyete ikrar taayyün etmiş olur. Kalpte iman sabit olunca Rabb’e taat ve ibadet vacip olur.”

     Ubudiyet dört şeyden ibarettir:

1-) Ahitlere (sözleşmelere) vefa göstermek

2-) Hududu muhafaza etmek

3-) Elde mevcut olana razı olmak

4-) Elden çıkıp kaybolana sabretmek

1-) AHİTLERE (SÖZLEŞMELERE) VEFA GÖSTERMEK: Kulun Allah ile ELESTÜ bezminde muahedesi olmuştur. Şöyle ki: Rabbimiz insanların ruhlarına: ELESTÜ BİRABBİKÜM: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Buyurdu. İnsanların ruhları: KALU BELA: Evet sen bizim Rabbimizsin. Diye cevap verdiler. Bu sözleşme gereği olarak dünyaya geldiklerinde, Allah’ın emirlerine sadakat ve ibadet vazifesine riayet etme zarureti doğar.

     Kulların insanlarla yaptığı ticari, zirai ve sair hususlardaki anlaşmalara da sadakat göstermesi icap eder. Her ne kadar yapılan sözleşme kullarla alakalı ise de verilen söz Allah adına olmaktadır.

2-)HUDUTLARI MUHAFAZA ETMEK: Bu hususa gelince; Allah’ın: “Bu, Allah’ın hudududur, buna tecavüz etmeyin.” buyurduğu noktalara hassasiyetle dikkat edilmesi gerekir. Haramlara asla yaklaşmamak, şüpheli şeylere bulaşmamak lazımdır. İnsanlarla olan muamelelerde, sınırları korumak ve kimsenin hakkına tecavüz etmemek gerekir.

3-)ELDE MEVCUT OLANA RIZA GÖSTERMEK: Allah’ın taksimi neticesinde elde mevcut olan kazanca ve rızka razı olmak gerekir. Onda neden çok, bende neden yok tarzında bir düşünce, Allah’ın takdirine itiraz manası taşır. Allah, nasıl takdir ve tensip etti ise ona razı ve hoşnut olmak, kullukta kemalatın eseridir.

4-)ELDEN ÇIKANA SABRETMEK: Yukarıda anlatılan manadaki kulluğun neticesi olmaktadır.

     Kulun kula kul olması zillettir. Allah’a kul olması izzet ve şereflerin en yücesidir. Bu sebebe istinaden mucizevî bir tecelli olarak beşikte çocukken konuşan Hz İsa (AS) kulluğunu ikrar etmiş, nail olduğu rütbeyi ve kendisine yüklenen mükellefiyetleri, ayet-i kerimenin ifadesiyle şöyle açıklamıştır:

 

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيّا.ًوَجَعَلَنِي مُبَارَكاً أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِوَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيّاً:

 

     “Ben hakikat Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi. Beni peygamber yaptı. Beni her nerede olursam mübarek kıldı. Bana, hayatta olduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti.”   (MERYEM SURESİ – 30/31. AYETLER)

     Kulluk şerefinin yüksekliğinden dolayı, Peygamberimiz (SAV)’in kulluğu, peygamberliğinden önce zikredilmekte “Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasülühü.” denilmektedir.

     Bu hikmeti müşahede eden Allah dostları kulluklarını ikrar etmişlerdir. MEVLANA Hazretleri: “Men bende şudem, bende şudem, bende şudem. Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum.” demektedir.

     Evliyaullahın büyüklerinden SÜLEYMAN DARANİ Hazretleri, şöyle der: “Kıyamet günü olduğunda Allah bana: Ey Süleyman, ey kulum diye hitap etsin, sonra toprak ol desin, toprak olmaya razıyım. Yeter ki Allah beni kulluğa kabul etsin.”

     Kul demek, Allah’ın emirlerine teslimiyet gösteren kimse demektir. Bu ölçülere uygun olan bir kulluk. “Allah’ın emirlerine itaat edip, yasaklarından uzak durmak” şeklinde izah edilmekte ve geniş bir sahaya yayılmış bulunmaktadır. Allah’ın emirlerine itaat etmeye İBADET veya KULLUK adı verilir. Daha açık bir ifadeyle kulluk, Allah’ın yap dediklerini zamanında ve eksiksiz olarak ifaya çalışmak, yapmayınız buyurduğu şeylerden fikren ve fiilen uzak durmaktır. İlahi emirleri yapıp ta yasaklardan kaçmamak, kulluk vazifelerini yanlış anlamak ve eksik uygulamak olur. Hatta bazı yasakların işlenmesi, hayırlı işlerin sevaplarını ya tamamen veya kısmen imha eder. İrtikâp edilen kul hakları sebebiyle ahiret hayatındaki haklaşmada namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerin sevabından verilmek suretiyle dünyada yaptığı işin kalp sızlatıcı akıbetine maruz kalmış olur.

     İbadet mali ve bedeni olmak üzere iki kısma ayrılır. Vücudumuzla yaptığımız kulluk vazifeleri ya bedenin tamamı ile ifa edilir. Namaz, oruç ve cihat gibi. Ya da belirli bir uzuvla yapılır. Dille yapılan zikir, Kur’an okuma ve tesbihatta bulunma gibi. Gözle kâinatı temaşa edip Allah’ın azamet ve büyüklüğünü, yaratıcı sıfatındaki kemalini idrake çalışmak ve tefekküre dalmak gibi…

     Göklerdeki ecram-ı semaviyi, kâinatı aydınlatan güneş ve ayı seyrederken bir kulluk neşvesiyle: “Ey Rabbim, sen bu kâinatı ve içindeki varlıkları batıl ve atıl olarak yaratmadın.” diyerek secdeye kapanır insan…

     İnsan bu âleme kesb-i kemal ve seyr-i cemal için gelmiş bulunmaktadır. Kâinattaki nizam ve intizamı seyreden insan, bu temaşalarıyla terakki eder. Kulluk vazifelerini ifa ettikçe kemale ulaşır. Allah’a layıkıyla kul olabilmek için kulluk vazifelerini yerine getirme mecburiyeti vardır. Dille zikir, fikirle tefekkür, gözle kâinatı ibretle temaşa, namaz ve oruç gibi bedeni ibadetler, zekât ve hayırlı işlere para sarf etmek gibi sosyal hizmetler hep kulluk vazifelerinin tezahürleri olmaktadır. Hz Fatıma (RA)’ın şu menkıbesi konuyu daha canlı hale getirir:

     Hz Fatıma (RA) ,hem evinin ve eşinin işlerinde kullanmak üzere eliyle yün eğirirken ayağıyla çocuğunun beşiğini sallardı. Bu hizmetleri yaparken kâinatı tetkik ve teftiş ederek Allah’ın azametini düşünür ve diliyle Allah, Allah diyerek kerem sahibi Rabbimizi zikrederdi. Eliyle ev işlerini, ayağıyla evladına karşı olan vazifesini, gözleriyle temaşa ve tefekkürü, diliyle de Allah’ı zikrederdi.

     Kulluk ve ubudiyet olarak isimlendirilen vazifeleri ve bu mükellefiyetlerin mümine kazandıracağı sevap ve rütbeleri hadis-i kutsilerle açıklayalım:

 

إذاتقرب عبدىمنىشبراتقربت منه ذراعاوإذاتقرب منىذراعاتقربت منه باعاأوبوعا.وإذاأتانىيمشىآتيته هرولة.

 

         “Kulum, bana bir karış yaklaşırsa ben de ona bir arşın yaklaşırım. O, bana bir arşın yaklaşırsa ben de ona bir kulaç yaklaşırım. O, bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak varırım.”

     Bu hadis-i kutsideki arşın, karış ve kulaç gibi uzunluk ölçüleriyle, gelmek ve koşmak gibi kullara mahsus işler, Allah hakkında mecazi ifadelerdir. Allah, kendisine ibadet için gayret sarf eden ve manevi bir yakınlık için çalışan kuluna, ondan daha fazla bir lütufla muamele edeceğini müjdelemiş olmaktadır.

                                         Bir diğer hadis-i kutsi de şöyledir:

 

إن الله تعالىيقول ياابن آدم تفرغ لعبادتىأمللاءصدرك غني وأسدفقرك وإن لم تفعل ولأت يديك شغلاولم أسدفقرك.

     Allah şöyle buyuruyor: “Ey Âdemoğlu, benim kulluğum için dünya ile uğraşmaktan ayrıl ki, göğsünü zenginlik hisleriyle doldurayım ve fakirliğine set çekeyim. Eğer böyle yapmazsan, iki eline meşguliyet doldurur ve fakrına set çekmem.”

     Hakiki zenginlik, kalbin kanaatidir. Bu hissin kalpte doğması ise Allah’ın bir lütfudur. Bu lütfa mazhariyet dünyadan boşalmaya bağlıdır. Şair güzel ifade eder:

     Sür, çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak,

     Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.

     Bu hadis-i kutside dünyayla alakalı bulunan çalışmayı terk anlamında anlamak yanlış olur: istenen dünya heveslerinden boşaltmaktır. Hırsa kapılmış olan kimse, ibadet heyecan ve şevkini kaybeder. Kanaat sahibi olan gönül zenginliğine ve Allah’ın ihsan ettiği tokgözlü olma hasletine ulaşır.

     Başka bir hadis-i kutsi şöyledir:

 

ياابن آدم مهماعبدتنىورجؤتنىولم تشرك بىشيأغفرت لك علىماكان منك وإن استقبلتنىبملءالسمآءوالأرض خطاياوذنوباإستقبلتك بلئهن من المغفرة وأغفرلك ولآأبالى.

     “Ey Âdemoğlu, bana ibadet ettiğin, benim rahmetimi ümit ettiğin ve hiçbir şeyi bana ortak koşmadığın takdirde senden sadır olan günahları yarlıgarım. Şayet sen bana gök ve yer dolusu hatalar ve günahlarla karşı çıksan, ben de seni bunların dolusu kadar mağfiretle karşılarım. Seni yarlığarım, hatalarına aldırış etmem.”

     Allah, biz kullarına kulluk vazifelerinin nelerden ibaret olduğunu ve nasıl ifa edileceğini beyan ederek şöyle buyurur:

     Ebu Zerr (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV), Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

 

عن أبىذررضي الله عنه عن رسول الله(صعلم):قال الله تعالى:ياعبادىإنىحرمت الظلم علىنفسىوجعلته محرمابينكم فلاتظالمواياعبادىكلكم ضآل إلامن هديته فاتهدونىأهدكمياعبادىكلكم جايع إلامن أطعته فاستطعمونىأطعمكم يا عبادىكلكم عارإلامن كسوتهفاستكسونىأكسكم،ياعبادىإنكم تخطؤن بالليل والنهاروأناأغفرالذنوب جميعافاستغفرونىأغفرلكم،ياعبادىإنكم لن تبلغواضرىفتضرونىولن تبلغوانفعىفتنفعونى،ياعبادىلن أنأولكم وآخركم وإنسكم وجنكم كانوا علىأتقىقلب رجل واحدمنكم مازادذالك فىملكى شيأ،ياعبادىلوأن أولكم وآخركم وإنسكم وجنكم كانواعلىأفج قلب رجل واحدمانقص ذالك من ملكىشيأ،ياعبادىلوأن أولكم وآخركم وإنسكم وجنكم قاموافىصعيدواحدفسألونىفأعطيت كل أنسان مسئلته مانقص ذالك مماعندىإلاكماينقص المخيط إذآأدخل البحر،ياعبادىإنماهي أعمالكم أحصيهالكم ثم أوفيكم إياهافمن وجدخيرافليحمدالله ومن وجدغيرذالك فلايلومن إلانفسه.

 

     “Ey Kullarım, ben zatıma zulmü haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kılmışımdır. Sakın birbirinize zulmetmeyiniz. Ey kullarım, benim hidayete yol göstericilik yaptığım kimse hariç, hepiniz sapkınsınız. Benden hidayet isteyiniz ki sizi doğru yola ileteyim.

     Ey kullarım, benim doyurduklarım müstesna hepiniz açsınız. O halde benden yemek isteyiniz ki size yemek ihsan edeyim.

     Ey kullarım, benim giydirdiklerim müstesna hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyiniz ki, size giyindireyim.

     Ey kullarım, siz gecede ve gündüzde hata ediyorsunuz. Ben ise günahın hepsini yarlıgamaktayım. Benden mağfiret dileğinde bulunun ki, sizi yarlıgayayım.

     Ey kullarım, siz bana zarar vermeye ulaşamazsınız ki zarar verebilesiniz; bana faydalı olmaya ulaşamazsınız ki fayda verebilesiniz.

     Ey kullarım, şayet sizin evveliniz ve sonunuz, insanınız ve cininiz, en muttaki bir adamın kalbi üzerinde hareket etmiş olsanız bu davranışınız, benim mülkümde hiçbir şeyi arttırmaz.

     Ey kullarım, şayet sizin evveliniz ve ahiriniz, insanınız ve cininiz, en fakir bir adamın kalbi üzerinde hareket etmiş olsanız, bu hareketiniz, benim mülkümden hiçbir şeyi eksiltmez.

     Ey kullarım, şayet sizin evveliniz ve ahiriniz, insanınız ve cininiz bir yerde dikilip içtima etseler ve benden bir dilekte bulunsalar, ben de her insana isteğini vermiş olsam, bu benim katımda bulunandan iğne denize sokulduğu zaman onu noksanlaştırması kadar bir şey eksiltmez.

     Ey kullarım, bunlar ancak sizin amellerinizdir. Ben onları sizin için korumaktayım. Sonra onları eskilsiz olarak size vereceğim. Kim hayır işlerse Allah’a hamd etsin. Kim de bundan başkasını işlemiş bulunursa kendisinden başkasını kınamasın.”

     Allah, kullarının kulluk vazifeleriyle ilgili hususlardan birini şu hadis-i kutside açıklar:

قال الله تعالى:أحب ماتعبدنىبه عبدىإلي النصح لى.

 

     “Kulumun bana ibadette bulunduğu şeylerin en sevimlisi, benim için hayırhahlık yapmasıdır.”

     Bu hadis-i kutsiyi bir tefekkür süzgecinden geçirelim: Bir kulun Allah için yaptığı her işin bir değeri vardır. Bunlar tasnife tabi tutulunca, başkalarına faydalı işler önde gelir. Hele Allah adına ve O’nun rızası uğruna yapılan nasihatler, Allah’a göre en sevimli olanıdır. Kulun hayırlı işlere arzusu bulunur. Fakat hepsini birden yapmak, kulun imkânı ve takati dışına çıkar. Zaman ve mekân şartları dikkate alınarak hayırlı işler tasnif ve tercih edilirken hayırhahlık en ön safta yer almalıdır.

     Bir başka hadis-i kutsi de şöyledir:

 

قال الله تعالى:أعددت لعبادي الصالحين مالاعين رأت وللآأذن سمعت ولاخطر علىقلب بشر.

 

     “Cennete, Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kimsenin kalbinden geçmeyen nimet ve güzellikler hazırladım.”

     Allah’a kul olma mertebesine yükselmiş bir Müslüman’ın Allah katındaki değerini, hadis-i kutsi şöyle anlatır:

 

عبد المؤمن أحب إلي من بعض ملآئكتى.

 

     “Mümin kulum, bana bazı meleklerimden daha sevimlidir.”

     Allah katında derecesinin yüksek olmasını arzu eden mümine, hadis-i kutsi şu uyarıyı yapar:

أناالعزيزمن أرادعزالدارين فليطع العزيز.

 

    “Ben Azizim. İki cihanın izzetini kazanmak isteyen, Aziz olanca itaat etsin.”

     Bu ilahi ikazlara dikkat etmeyen, Allah ve Resulü’nün gösterdiği yola gitmeyen ve dünyayı ahirete tercih edenlerin durumunu gözler önüne seren şu hadis-i kutsi ile konumuzu bitirelim:

 

يادنياأخدمىمن خدمنىوأستخدمىمن خدمك.

 

    “Ey dünya, bana hizmet edene hizmet et. Sana hizmet edeni sen kendine hizmetçi yap.”

 

 

KAYNAK: KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZLAR      MEHMET EMRE


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat