Organ Nakli
Hastalık ve tedavi konusunda kamuoyunu en çok meşgul eden meselelerden birisi organ naklidir, Günümüzde organ nakil konusu, alternatifsiz bir tedavi yöntemi olması yüzünden tıp ilminin önemli bir uğraşısı olduğu gibi, organı veren ve alan iki tarafın da in ı olması ve insan uzvu üzerinde tasarruf yapılmasını gerektirmesi sebebiylı konu din, hukuk ve ahlâkı da yakından ilgilendirmektedir. Burada saden konunun dinî öğreti ve telakkiyi ilgilendiren kısmı üzerinde durulacaktır.
Kısa bir tarihçe vermek gerekirse, yaklaşık XVI. yüzyılda başlayan oto Organ nakli giderek geliştirilmiş, XIX. yüzyılda insandan insana doku vı organ nakline başlanmış, önceleri deri, damar, kas nakli şeklinde başlayan bu ledavi yöntemi giderek geliştirilerek kalp, karaciğer, böbrek, kemik iliği, komea gibi hayatî organların nakli aşamasına gelinmiş, XX. yüzyılın ikini I yansından itibaren bunda da başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Arlık organ nakli günümüzde, diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de binlerce ölümcül hasta için bir ışık ve yaşama ümidinin kaynağı durumundadır. An eak, insandan insana organ nakli böylesine önemli bir tedavi yöntemi olma Sinin yanı sıra, bazı dinî ve hukukî sorunları da beraberinde getirmiş vfl kpnu değişik çevrelerde farklı açılardan tartışılmaya başlanmıştır.
Organ naklinin İslâm'ın prensip ve amaçlarıyla ilişkisini kurarken konu IW ayrı açıdan ele alınabilir. Birincisi, organ naklinin itikadı (inanç esasları) Vfl uhrevî (âhiret hayatına ilişkin sonuçları) açıdan değerlendirilmesi. İkincisi dfl, organ naklinin İslâm hukukunun ilke ve gayeleri açısından incelenip caiz olup olmadığının araştırılması.
1. İtikadı ve Uhrevî Açıdan
Organ naklinin itikadı ve uhrevî açıdan değerlendirilmesi, bunun cis-ınanî haşir inancıyla, organların sorumluluğu ve kıyamet günü şahitliği meselesiyle ve genel olarak dinî sorumluluk esaslarıyla bağdaşıp bağdaşmayacağı gibi tartışmaların açılmasını ve bu konularda belli bir sonuca varılmasını gerekli kılmaktadır.
Ehl-i sünnet bilginlerinin ve kelâmcıların çoğunluğu, âhirette haşrin cis-nıanî olacağı, insanın ruh ve bedeniyle birlikte diriltilip böylece haşrolacağı, hesaba çekileceği, ceza veya ödüle muhatap olacağı görüşündedir. Kur'an âyetleri de bu görüşü doğrular mahiyettedir (bk. Tâhâ 20/55; el-Hac 22/5, 7; en-Nûr 24/20; Yâsîn 36/78-79; el-Kryâme 75/3-4). Âhirette haşnn cismanî (bedenî) olacağı inancının, organ naklinin tereddütle karşılanmasında kısmen
Oİ ' etkisi vardır. Ancak konu yakından incelendiğinde organ naklinin
m.mı haşirle doğrudan ilişkisi, daha doğrusu organ naklinin cismanî haşir
İncini zedeleyen bir yönü bulunmadığı, nakledilecek organın tekrar asıl
ıiuhiK' döneceği ifade edilebilir. Nitekim organların toprakta çürümesi,
VMiııp kül olması, hayvanlar tarafından parçalanıp yenmesi de onun tekrar
ı il sahibinde hasrolunmasına engel değildir. Gerçekten Kur'ân-ı Kerîm'de
ı ı lyâme 75/3-4) âhirette insanın bütün uzuvlarının en ince ayrıntıya ka-
ılnı toplanacağı ifade edilir. Bu ve benzeri delillerden yola çıkan İslâm bil-
Itileri de herkesin aslî parçalarının kendisiyle haşrolacağı görüşündedirler.
Takma organın yeni sahibinde sevap veya günah işleyen bir kişinin cü-ııım oluşturması da tamamen bu yeni sahibiyle alâkalı bir meseledir. Çünkü Moıumlulukta aslolan iradedir, sorumlusu da o organları kullanan şahıstır.
Kıyamet gününde organların şahitliği meselesine gelince, bu husustaki ftyei ve hadisler organlann âhirette lisân-ı hâl ile konuşacağı şeklinde anlatılabileceği gibi, Allah'ın huzurunda insanın hiçbir mazeret ileri sürme ve ulan beyanda bulunma imkânının olmayacağı, her şeyin apaçık ortada olacağı anlamında da yorumlanabilir. Bu konudaki âyetler (en-Nûr 24/24; ı ussılct 41/19, 21, 22) gerçek anlamında alınsa bile yine organ nakline en-Ufl bir delil teşkil etmez. Zira her şey Allah'ın bilgisi dahilindedir ve organlar İni bir bedende bulunduklan süre içinde olup bitene şahitlik edebilirler.
Konuya genel olarak dinî sorumluluk esasları açısından bakıldığında ise, ıu dikle şunu belirtmek gerekir ki, duygu, düşünce, akıl, inanç gibi manevî, ruhî özellikler, organların biyolojik yapısına bağlı olmadığından, organ nakliyle kişilik transferi olmamaktadır. Diğer taraftan, dikkatten uzak tutulmaması gereken bir husus, İslâm dininin, cinsi, milliyeti, rengi, dini, konumu ne olursa olsun her insana insan olarak baktığı ve eşit bir yaşama hakkı tanımış olduğudur. Şu halde organ veren kimsenin veya organ verilen şahın fâsık yahut gayri müslim olması gibi şahsî durumlarından ötürü diğer tarafın dinen sorumlu olabileceğinin ileri sürülmesi de isabetli olmaz. İslâm ledaviye önem vermiş, her insana tedavi olmada eşit haklar tanımış, bir insana hayat vermeyi bütün insanlığa hayat verme mesabesinde görmüştür (el-Mâide 5/3). Buna göre, organ nakli açısından müslüman ile gayri müslim, dindar ile fâsık ayırımı yapılması doğru olmaz. Kaldı ki doğruya hidayet eden de, eceli takdir eden de Allah'tır. Sorumlulukta herkesin kendi hür iradesi esastır. Bu sebeple, müslüman veya dindar olmayana organ vermenin, onun günah işlemesine yardımcı olmak veya ömrünü uzatmak olarak değerlendirilmesi İslâm'ın bu konudaki genel esasları ile bağdaşmaz.
2. islam Hukuk Prensipleri Agismdan
islam hukuku agisindan organ naklinin hukmiine, caiz olup olmadigina gelince; gagimizda giAncelle§en bu mesele hakkinda gerek naslarda gerek klasik fikih kitaplannda agik bir ifadenin bulunmayacagi agiktir. Kur'an ve Siinnet gerekli gordiigii bazi konularda aynntili hiikumler koymakla bera-ber, genelde her hukukT olaya aynntiyla inmeyip, biitiin devir ve ddnem-lerde ortaya gikabilecek problemler igin gegerli birtakim ilke ve olgiiler koymakla yetinmistir. Bu, Kur'an ve Siinnet'in kiyamete kadar muslumanlar igin kaynak ve olgii olmasinin tabii sonucudur. Klasik fikih kitaplan da, Kur'an ve Siinnet lsiginda kendi devirlerinin problemlerini gozmiis, miislii-manlara giinliik yasayislan igin kilavuzluk etmi§, onlara yardimci olmustur. Bu duruma gore, giinumiizdeki organ naklinin hiikmiinii, naslann ve islam hukukgulannm benzeri olaylar karsisinda gosterdigi tavira ve gozettigi ga-yeye bakarak kavramak miimkiindur.
Kur'an'da (el-Bakara 2/173; el-Maide 5/3; el-En'am 6/119, 145) ve ha-dislerde (MQsned, V, 96, 218; Ebu Davud, "Et'ime", 36) insan hayatini tehdit eden bir aglik ve zaruret halinde haram fiillerin mubah hale gelecegi ve gii-nahm kalkacagi bildirilmi§tir. islam oliiye deger vermekle birlikte, insana ve hayata daha gok deger vermis, hayati korumayi dinin be§ temel maksadin-dan biri saymi§tir.
islam hukukgulan da hayati tehdit eden aglik zarureti karsisinda kalan kimsenin olii insan eti bile yiyebilecegini, tedavi maksadiyla haram ve necis §eyleri kullanabilecegini, kemik, di§, kan gibi insan pargalanyla tedavi ola-bilecegini, yavruyu kurtarmak igin olen annenin karninin yanlabilecefini. yutulmus miicevher gibi degerli bir mail gikarmak igin oliinun karninin agi-labilecegini belirtmislerdir. islam hukukgulannm bu ve benzeri fetvalan giinumuzdeki organ nakline bir hayli lsik tutmaktadir. Ancak bu gibi durum-larda belirtilen goziimleri benimsemeyen fakihler de vardir.
Qagdas. islam bilginleri ve fetva kuruluslan, oliiden (kadavra) teda\i maksadiyla organ alinmasina ve hastaya nakledilmesine, ge§itli gerekgelere istinaden cevaz vermi§lerdir. Bu ciimleden olarak, iilkemizde Diyanet i§leri Ba§kanhgi Din i§leri Yiiksek Kurulu daha onceki kararlannin yam sira 03.03. 1980 tarih ve 396/13 sayili karan ile, belli sartlann bulunmasi halinde oliiden diriye organ naklinin caiz olduguna fetva vermistir. Ayni sekilde Kiive>l; Evkaf ve Din i§leri Ba§kanligi'na bagli Fetva Kurulu'nun 24. 12. 1979 tarih ve 132/79 sayili, 14.09.1981 tarih ve 87/81 sayili kararlan ile, Suudi Ara-bistan'da faaliyet gosteren Diinya islam Birligi'ne bagli Fikih Akademisi'nin
Mısır'daki Ezher Fetva Kurulu'nun kararları ve İslâm Konferansı Teşkili'na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi'nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı karan ı bu yönde olup, bu kararda ölüden organ nakli belli şartlarla caiz görülmedir. Çağdaş İslâm bilginlerinin büyük bir kısmı da ferdî olarak bu pa-Je fetva vermiştir.
Yukarıda işaret edilen kurullar ve şahıslar, ölüden diriye organ naklinin az olabilmesi için şu şartların bulunması gerektiğini belirtirler:
1.Organ naklinde zaruretin bulunması,
2.Konunun uzmanlarında hastanın bu tedavi ile iyileşeceğine dair güçlü ir kanaatin oluşmuş bulunması,
5. Ölümünden önce kendisinin veya ölümünden sonra mirasçılarının yının alınmış olması,
4.Tıbbî ve hukukî ölümün kesinleşmiş olması,
5.Organın bir ücret ve menfaat karşılığında verilmemiş olması,
6.Alıcının da buna razı olması.
Söz konusu kurullar ve bilginler, ölüden organ nakline fetva verirken
fecilikle, zaruret halinde haramı işlemeye, necis ve haramla tedavi olmaya
rfısat veren naslan ve bunlardan kaynaklanan fıkhî kuralları ve ictihadlan
lil olarak göstermektedirler. Aynca, zaruretteki kimsenin ölü insan etinden
r.-ebilmesi, deve idrarıyla tedavi olabilmesi, ipek ve altın kullanabilmesi,
iEsan vücuduna ölünün kemiğinin veya dişinin takılabilmesi, cenini kurtar-
- ric için ölü annesinin karnının yanlabilmesi, annenin hayatını kurtarabil-
k için karnındaki ölmüş ceninin parçalanarak çıkarılabilmesi gibi ruhsat
ûkümlerini örnek göstererek bunların gerekçelerini esas almaktadırlar.
ölüden organ naklini caiz görmeyen bazı çağdaş bilginler ise, insan ölü-In saygınlığını ve dokunulmazlığını, "Ölünün kemiğini kırmak, diri iken iğini kırmak gibidir" mealindeki hadisi (Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 60; ebatta', "Cenâiz", 45), cismanî haşir ve organların şahitliği inancını, hilkati yaratılış) bozmanın caiz olmaması ilkesini gerekçe göstermektedir. An-bu görüşün ve dayanaklannın, İslâm'ın yukarıda zikredilen ilke ve ga-ri karşısında daha zayıf kaldığı açıktır.
Diriden diriye organ naklinin hükmüne gelince; bazı çağdaş İslâm bujileri ve fetva kurulları belli şartlarla buna da cevaz vermişlerdir. Bu cüm-rien olarak Kuveyt Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı'na bağlı Kuveyt Fetva ferulu'nun 24.12.1979 tarih ve 132/79 sayılı kararında Suudi Arabistan'daki
Dünya İslâm Birliği'ne bağlı Fıkıh Akademisi'nin 19-28 Ocak 1985 tarihinde Mekke'de düzenlenen VIII. Dönem Toplantısı'nda alınan kararlarda ve İslâm Konferansı Teşkilâtı'na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi'nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı 20.03.1990 tarih ve 6/5-8 sayılı kararlarında diriden diriye organ nakli, belli şartlarla caiz görülmüştür. Bunun cevazı için ileri sürülen şartlar ise şunlardır:
1.Zaruretin bulunması,
2.Vericinin izin ve nzâsının bulunması,
3.Organın alınmasının, vericinin hayatını ve sağlığını bozmayacak olması ve bu durumun tıbbî raporla belgelendirilmesi,
4.Konunun uzmanlarında operasyon ve tedavinin başanlı olacağına dair güçlü bir kanaat oluşmuş bulunması,
5.Yeterli tıbbî ve teknik şartların bulunması,
6.Organ vermenin ücret veya belli bir menfaat karşılığı olmaması.
Bu fetvanın dinî dayanağı olarak yukarıda zikredilen deliller, özellikle "Kim bir insana hayat verirse, bütün insanlara hayat vermiş gibidir" (el-Mâide 5/32) ve "İyilik ve takva üzere yardımlasınız" (el-Mâide 5/2) mealindeki âyetler ile yardımlaşmayı, dayanışmayı, fedakârlığı, zararı önleyip faydalıyı hâkim kılmayı emir ve tavsiye eden hadisler gösterilmektedir.
Diriden diriye organ naklini caiz görmeyen çağdaş İslâm bilginlerinin sayısı, ölüden organ nakli konusundakine göre biraz daha fazladır. Bu görüşün sahipleri gerekçe olarak da, insanın kendi organlarına mâlik olmadığını ve onlar üzerinde tasarruf yapma hakkının bulunmadığını, insanın saygıdeğer ve dokunulmaz olduğunu, organ naklinin hilkati (aslî yaratılış) değiştirdiğini, iki taraf için de denk bir tehlike teşkil ettiğinden bunun zarann zararla giderilmesi kabilinden olduğunu ileri sürmektedirler.
Ancak, diriden alınan her organ ve dokunun aynı sonucu doğurmadığı ve aynı derecede hayati tehlike, sağlık bozukluğu veya görünüm çirkinliği meydana getirmediği açıktır. Vericiyi riske sokmadığı, sağlığını veya görünümünü bozmadığı takdirde, tıbbî verileri esas almak ve organ nakline -zarureten başvurulan alternatifsiz bir tedavi yöntemi olduğu sürece- olumlu bakmak, herhalde İslâmî prensiplerle ve dinî hükümlerin amaçlanyla daha uyumlu bir tavır olacaktır.
Öte yandan, kişiye kendi vücudundan organ veya doku nakli meselesi önemli tereddütlere yol açmamış; İslâm Konferansı Teşkilâtı'na bağlı olan
İslâm Fıkıh Akademisi'nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı kararında, sağladığı yarar, getireceği zarardan fazla olmak, biyolojik veya psikolojik açıdan kişiyi sıkıntıya sokan bir kusur veya rahatsızlığın giderilmesi amacına yönelik bulunmak şartıyla bu tür tıbbî operasyonların caiz olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık aynı kararda, kişinin hayatiyetine son veren, yine hayatiye-::ne son vermese de vücudun temel fonksiyonlarından birini tamamen sona erdiren organ yahut organlann alınması yoluyla diriden diriye organ naklinin caiz olmadığı vurgulanmıştır.
Hayatı, ölümü ve ölüm ötesini tabii birer hadise ve kademe olarak tanıtıp anlamlı hale getiren İslâm dininin dünyada insanların fert ve toplum olarak sağlık, huzur ve güven içinde yaşamasına önem verdiği, bunu sağlayıcı tedbirlerin bir kısmını emrettiği, bir kısmını da insanların çaba ve inisiyatiflerine bırakıp ilke olarak teşvik ettiği bilinmektedir. Böyle olunca müslü-man toplumlann, yeni bir tedavi yöntemi olan organ nakli konusunda başlangıçta mütereddit davranması, hatta toplumsal refleksle karşı bir tavır sergilemesi ve bu konuda birtakım dinî gerekçeler üretmesi mâkul karşılanabilir. Bu tarz bir direnç, geleneksel toplumların her bir yenilik karşısında dağılıp parçalanmasını önleyici ve toplumsal yapıyı koruyucu bir sigorta işlevi de görmektedir. Ancak, organ naklinin artık alternatifsiz bir tedavi yöntemi olarak insanları hayata döndürdüğü görüldükten sonra bu tereddütlerin ve çekimser tavrın terkedilmesi, hatta bu yönde ciddi adımlann atılması, kamuoyu oluşturulması ve bunu sağlayacak kurumların kurulması gerekir. İnsan hayatına çok değer veren bir dinin mensubu olan müslü-manların bu konuda dünyaya öncülük ve örneklik etmesi bile beklenir.
ORGAN NAKLİ
SORU 903 — Kalb gibi bir organı bir insandan başka bir insana nakletmek caiz midir?
CEVAP: İnsan hayatta olduğu müddetçe tehlikeli bir durumda olsa da ölümüne vesile olacak kalb gibi bir organı alıp başkasına nakil etmek caiz değildir, katidir. Çünkü ecelin ne zaman geleceğini kimse bilemez. Vaki'de kişinin yaşama şansı az da olsa hayatının hitamına sebebiyet verecek bir uzvunu başkasına nakil etmek söz konusu olmaz. Fakat öldükten sonra bir organını, kurtuluşuna vesile olacak bir hastaya nakletmekte beis yoktur -domuz ve leş gibi şeyler yemek haram olmakla beraber, zaruret halinde mübâh olduğu gibi-. Hattâ fıkıh kitapları zaruret halinde insan ölüsünü yemenin dahi caiz olduğunu beyan ediyorlar. Şirâzî şöyle diyor:
"Hamile bir kadın vefat eder, hamli canlı olursa karnı yarılır ve çıkarılır. Çünkü burada ölünün bir cüzü itlaf edilse de bir canlının kurtuluşu söz konusudur. (Ölüm tehlikesiyle başbaşa kalmış olan kimsenin insan ölüsünü yemesi caiz olduğu gibi)" (27). Ama böyle bir tehlike olmazsa insanın bir cüz'ünden istifade etmek kesinlikle haramdır. Sağlıklı olan kimsenin böbreğinin, hayatı tehlikede olan bir hastaya, hazık doktorlann nezareti altında verilmesinde beis yoktur.
Muhezzeb, c. 1, s. 138; İbn Abidin c. 1, s. 602
5 - Organ nakli caiz midir?
Cevap: Bir kimsenin ölümüne yol açacak bir organını hayatta bulunduğu sürece alıp, başkasına nakletmek caiz değildir, katidir. Ancak ölümünde' sonra organ alınarak başkasının hayatını kurtarmak veya bir organ eksikliği-gidermek için ona nakledilirse bunda bir sakınca yoktur. Bu konuda; "Zaruretler haram olan şeyleri mubah kılar" kaidesine dayanılır. Çünkü darda kalan kimsenin domuz eti ve leş gibi şeyleri yemesi caiz olur.88 Hatta açlıkta" ölmemek için ölmüş insanın etini yemek bile meşru sayılmıştır.
İyileşen hastanın nakledilen organla günah işlemesi halinde, orga-verenin bu günahtan sorumlu olacağı endişesi yersizdir. Çünkü İslâm'da s:-rumluluk irade-i cüz'iyyeye bağiı tercihlerle ilgilidir. Akıl, niyet ve tercih s:-rumlulukta önemli unsurlardır. Organlar görünmeyen fakat bütün vücud_-hareket ve amellerini yöneten bu gücün araçlarından ibarettir. Zaten na-gerçekleşince artık organ bu yeni bedenin bir parçasını oluşturur.
88.bk. el-Bakara, 2/173; ei-En'am, 6/145; en-Nahl, 16/115.
8. Organ nakli
Soru: Organ nakli caiz midir?
Cevap: Organ nakli mes'elesi bir çok yönüyle yeni bir mes'ele olmakla beraber, bazı yönleriyle de eskiden beri bilinmekte ve İslâm Fıkıhçıları tarafından bu yönüyle ele alınmış bulunmaktadır. Konu açısından en önemli nokta elbette insanın değeri ve konumu mes'elesidir. Herhangi bir makine gibi insanın bir parçasını söküp diğerine takma, ya da beğenmeyîp değiştirme, herhalde onun "keramet"ine nakîsa getirmediği ölçüde yapılabilmeli, ya da yapılamamalıdır. Yahut bir başka deyişle, bir organ nakli ameliyatı yapılırken bilimsellik putunu tatmin amacıyla, yapılanın doğru olup olmadığına bakmadan, insanın neler yapabileceğini değil, insana neler yapılabileceğini hesap etmek gerekir. Bu girişten sonra: islâm'da Allah'ın yarattığı en değerli varlığın insan olduğunu, onun "zübde-i âlem" bulunduğunu, diğer her şeyin onun için yaratıldığını, ayet-i kerimeler de, hadis-i şerifler de, bunlara bağlı olarak İslâm uleması da enine boyuna açıklamıştır. İnsanın genel anlamda üstünlüğü ve kerameti yanında; şekil güzelliği, yer yüzünde Allah'ın halifesi olması, ilimle şeref kazanması, meleklerin ona secde etmesinin istenmesi, yiyeceği ve içeceği şeyler bakımından üstünlüğü., gibi yönleriyle onun varlık aleminin odak noktası olduğu bildirilmiş, canının korunması, dinin ana hedeflerinden (maslahat) sayılmış, hayatî uzuvlarına tecavüz dahi canına tecavüz kabul edilmiş, haksız yere bir insanın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesi, ölümden kurtarılması da bütün in-
sanların diriltilmesi gibi görülmüştür. Hatta Rasulüllah (sav), "Bir kardeşine silâh çekene melekler lanet eder"(38) buyurarak onu korkutmanın dahi ne büyük günah olduğuna işaret etmiştir, insanlara kendilerini tehlikeye atmamaları emredilmiş, hastalıklara çare ve tedavi aranması istenmiştir. Bu yüzden İslâm alimleri insanın tek tek uzuvlarının dahi mal kabul edilemeyecekleri için satılamayacağını, eşya gibi kullanılamayacağını, bağışlama yetkisinin bile insanın elinde olmadığını hükme bağlamışlardır. Hatta ikrah (ölümle tehdit) durumuyla karşılaşan birisi, öldürülme endişesiyle başkasının, değil canına, bir uzvuna dahi tecavüzde bulunamaz. Tek tek her insan mükerremdir. Bu hükümlerden bir insan olarak kâfirler dahi ayrı tutulmaz. Birinin hatırına diğerinin kerametine halel getirilemez. Hatta açlıktan ölme durumunda olan birisi, başka insanın etini yiyemeyeceği gibi, Şafiîlerden çok azı dışında bütün islâm hukukçularına göre, kendinin bir uzvunu da kesip yiyemez. Çünkü insan kendisinin maliki değildir. Ayrıca bu onun tamamen ya da kısmen satılamamasının da bir sebebidir. Çünkü satılan şeyin mülk olması gerekir. İnsanın bu değer ve şerefi ölmekle de kaybolmaz. Onun için Rasulüllah Efendimiz (sav), "ölünün kemiğini kırmak, onu diri iken kırmak gibidir" <39) buyurur. Buna göre doktorların sahipsiz cenazeler üzerinde yaptıkları deneyler, kadavra vs. ye cevaz bulmak mümkün değildir.
Bütün bu ve benzeri sebeplerden ötürü bir insandan bir başkasına herhangi bir uzuv aktarılamayacağını, diğeri zaruret içerisinde de olsa bunun caiz olamayacağını fıkıhçılar çeşitli ifadeler-
(38)Müsned, 11/256, 505.
(39)Muvatta, Cenâiz, 45; Ebu Davud, Cenaiz, 60; Ibn Mâce, Cenâiz, 63; Müsned, VI/58, 100.
le ve hemen hemen ittifakla söylemişlerdir/40* İnsanın kendi vücudundan kopan bir parçasının yerine takılmasına ise caiz demişlerdir. Delil olarak Rasulüllah Efendimiz (sav)'in Bedir harbinde gözü çıkan Katâde'nin gözünü kendi elleriyle yerine iade etmesini göstermişlerdir/41* Yapay organlar ve domuz dışındaki kemik vs. lerini bu gaye ile kullanmakta da sakınca olmadığını söylemişlerdir/42* Yenilerde de bu görüşleri savunan fıkıhçılar tedavinin bu yöne kaydırılması gerektiğini, insandaki rahatsızlıklar için başka insanları kullanmanın, İslâm'ın "zarara zararla mukabele edilmez" esasına ters düştüğünü ve tıbbın şu anda ulaştığı noktanın sanki son aşama gibi görülüp, başka hal çareleri arama kapısını kapayacağını, dolayısıyla buna cevaz vermenin aslında meşru yoldan ilmin ilerlemesine de engel teşkil edeceğini söylemişlerdir. En ihtiyatlı görülen bu izaha göre: İnsanın tek hedefi, nasıl olursa olsun yaşamak değil, ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün nasılsa ayrılacağı bu dünyadan, asıl dünyasını kazanarak ayrılmaktır. Halbuki, insanları bir makine gibi parçalarına ayırıp, diğerine monte etmek isteyen mantalite bunu, insana olan saygısından değil, her türlü gücün üstünde olan bilme merakını tatmin ve dünyayı ölümsüzleştirmek için yapmaktadır. Bu yüzden yetişi-lemeyip ölenlerin artık işi bitmiştir. Hiç olmazsa işe yarar parçaları bir başkasına takılmalıdır. Böylece belki onu ölümsüzleştirmek mümkün olabilir. Çünkü ölüm (ona göre) safi kayıp ve her-şeyin bitmesi demektir, iki-üç ay önce Mısır'da basılan ve Dr. Abdüsselam'a ait olan konuyla ilgili bir kitap da bu ihtiyatlı, görü-
(40) Nevevî, el-Mecü'l, IX/45; Muğni'l-Muhtâc, Vlll/163; Mecmau'l-en-
hur, H/528.
(41)Zaman, 19.2.87 (Dr. Muhammed Zeynelabidin Tarih'in doktora tezinden).
(42)Abdüsselam, Naki ve Ziraati A'zâil-İnsan, 125.
şü benimsemiş görülmektedir.
Ama geçtiğimiz yıl yine Mısır'da tartışılıp kabul edilen doktora tezinde Dr. Muhammed Zeynelabidin ise bazı şartlarla organ naklini caiz görmekte ve bunları: Zaruretin bulunması, iki zarardan hafif olanının alınması diye özetlemektedir. Bizce ancak adil tabiplerin de katılacağı bir heyet icmaının halledebileceği bu mes'elede son söz henüz söylenmemiştir. Ancak caiz olmadığını savunan görüşün delilleri daha güçlü, daha ihtiyatlı daha insanî görülmektedir.
9. Organ nakli ve İslâm
Soru: Organ nakli konusunda İslâmî açıda bu tereddüdün sebepleri ne olabilir?
Cevap: Organ nakli mes'elesinin henüz yermi-otuz yıllık bir ömrü var. Bu bir bakıma çok kısa bir zaman dilimi, bir bakıma da bu mes'ele ile beraber doğan bir çocuğun şartlarının bulunduğu bir ortamda nemalanmış olması halinde müctehid olabileceği ve onu ve benzeri bir çok mes'eleyi halledebileceği kadar uzun bir süre... Ama teoride böyle olsa da bütün kompleks bir mes'ele, böyle karışık bir zamanda ancak "heyet içtihadı" ile hükme bağlanabilir. Çünkü mes'elenin; biyolojiyi, tıbbı, ahlâkı, hukuku, akideyi vb. ilgilendiren yönleri vardır. Şöyleki:
I. Hangi organ kişinin hayatiyetinde ne derece fonksiyona sahiptir? Doku uyumu ve nakil başarısı açısından bu operasyonların başarı, ya da kâr ve zarar oranı nedir? Bir insanı oluşturan canlı hücrelerle diğer insanınkiler birbirine ne ölçüde benzer?
2. Ölen bir insanın teorik olarak bütün uzuvlarının başkalarına dağıtılması halinde o insan yakınlarına göre ne derece onlarındır? Ölüye ihtiramın sınırı nedir? Diğer yönden, önemli bir organını başkasından alarak yaşayan birisi kendi yakınları için ne derece kendisidir? Elinin nakil olduğunu düşünürsek; çocuğunu okşarken, hanımına dokunurken ne ölçüde bir baba ve bir koca olarak davranabilir, ya da karşısındaki tarafından öyle algılanabilir? Organ naklinin sınırı ne olmalıdır? Aynı mülâhazalarla (eğer bağışlanırsak) faraza, kendisine başkasının "zekeri" nakledilen kocanın hanımı karşısındaki durumu, ya da meselâ rahmi nakil olan bir kadının kocası ve çocuğu karşısındaki durumu ne olacaktır?
3. Böyle bir babadan olacağı varsayılan çocuğun nesebi şaibeli olacak mıdır? Vefat eden ve uzuv alınacak olan tarafın ölümü nasıl tespit edilecektir? Bu, tıbba mı yoksa hukuka mı havale edilecektir? Lütfi Doğan hocamızın da değindikleri gibi, komaya giren ve doktarlarca yaşamasından ümit kesildiği için kalbi, böbreği vb. alınmasına karar verilen ama haddizatında ölmeyen bir kimsenin, o sırada doğacak, ölecek ya da bir başkasıyla nikahlanacak eşi ve yakınlarıyla aralarında ne gibi veraset ve sıhriyyet problemleri doğacaktır? Faraza kendisine babasının eli takılan (aksi de düşünülebilir) çocuğun zevciyet ilişkilerindeki ten teması, "hurmet-i masahara"ya yol açacak mıdır. Nakledilecek organ için kimin yetkisine başvurulacaktır? Ölmeden önceki kendi beyanına mı? Velilerin mi? O ya da öbürleri bu yetkiye sahip midir?
Milyonlarca insanı ve bir o kadar da başka canlıyı bir anda öldürmenin tekniğini üreten teknolojinin, hasta bir insanın kısa bir süre daha yaşamasını bu yolla sağlamaya çalışması insanî bir çaba mı yoksa öbür dünyaya inanmamanın ve burada ebedî kalma çırpınışlarının tezahürü mü? Bu yılın başlarında İngiltere'de yaşanan "böbrek satışı skandali" ve yine kısa bir süre önce Afrika'dan organları alınmak üzere Amerika'ya götürülen çocuklar olayı,
çok daha büyük boyutlarda tezahürlerle insanlık önüne çıkmayacak mı? (1990 başları)
4. Haşrin cismanî olduğunu söyleyen ehli sünnet ulemasına göre nakledilen bir organ, meselâ kalb, tekrar dirilmede kimin organı olarak dirilecek? Mü'minden kâfire, kâfirden mü'mine organ nakli yapılabilecek mi? Diyelim bir kâfirin kalbinin mü'mine takılması onun imanına etki edebilecek mi? Ya da bir mü'minin hayatî bir organının bir kâfire takılması iman açısından caiz görülecek mi? Görülürse Akaid kitaplarımızda yer alan "kâfirin ömrünün uzun olmasına dua edilmez" ve benzeri hükümler yeniden ele mi alınacak?
Bu ve benzeri ihtimallerin bir kısmı elbette çok teferruattır,
hatta gülünç de görülebilir. Ama yine de düşünülüp bir heyetçe
karara bağlanmaları gerekir. Bu ihtimallerin hepsine müsbet so
nuç göstermek de organ naklinin cevazı için elbette şart değil
dir. v
Bütün bu noktaları ve -bilebildiğimiz kadarıyla nasları- göz önünde bulundurduğumuzda olur ya da olmaz sonucuna varmadan ve sırf o sonuca varma yolunda olanlara fikrî katkıda bulunmak gayesi ile şu bulgulardan söz edebiliriz:
I. Organ nakli ve aynı kategorideki operasyonlar hakkında açık (ibaresi, işareti, delaleti ve iktizasıyla bilgi veren) nas bilinmemektedir. Bu da bu mes'elenin —en menfî ihtimali alınsa bile— dinin temel esaslarını zedelemeyeceğini gösterir (mi?). Yine aynı itibarla Hanefi'lerin "istihsan"ını ya da Malikîlerin "masalih-i mürsele"sini ilgilendirdiğinden maslahata uygun olan uygulamayı tespit, sözkonusu heyet için zor olmayacaktır.
2. "Ölünün kemiğini kırmak, günahta canlısını kırmak gibidir",
diğer bir rivayette "... canlı iken kırmak gîbidir"<43> anlamındaki hadis-i şerif, hiç bir surette organ naklinin olamayacağını göstermez. Çünkü çeşitli ameliyatların yapılabileceğini, kangren olmuş bir uzvun kesilebileceğini kabul etmeyen yoktur.
3. Fıkıh kitaplarımızda değişik mes'eleler için sarfedilen bazı ibareler konuya müsbet bazan da menfî yönde ışık tutar gibidir. Meselâ:
a. Başkasının olan bir malı yutan birisinin; bunun ödeneceği
terikesi, ya da ödeyecek birisi bulunmaması halinde karnı yarılıp
o mal çıkarılabiiir.<44>
b. Malikîler ve Hanbelîler, yukarıda geçen hadise dayanarak
ölen hamile bir kadının çocuğunu almak için karının yarılamaya
cağını söylerler. Çünkü böyle bir çocuk adeten yaşamaz. Kesin
olan bir saygıya (hürmete) mevhum (olabilmesi vehimden iba
ret) bir işi sebebiyle saygısızlık edilemez. Şafiîler ise hem bunun
için hem de yuttuğu mal için karnının varılabileceğini söyler-
ler.<45> Malikîlerin; ölümünden önce- başkasına ait çok bir malı
(zekat nisabı), kaybından korkma ya da bir özür sebebiyle yuta
nın karnının varılabileceğini, hatta bunu mirasçıları ondan mah
rum etmek için yutmuşsa az da olsa yarılacağım düşünürsek*46*,
hamile ile alakalı hükmün illetinin (dayanağının) kesin bilememe
olduğunu anlarız. Eğer durum bugün bunun aksine ise hükmün
de değişeceği ortaya çıkar.
c. Aç kalan bir insan, kanı masum bir insandan başka yiyecek
(43)Muvatta, Cenâiz, 45; Ebu Davud, Cenâiz, 45; Ebu Davud, Cenâiz, 60; Ibn Mâce, Cenâiz, 63; Müsned, W 58, 100, 105, 169, 200, 264. (Bazı rivayetlerde "Mü'minin" ya da "müslimin" kemiğini, denmektedir.)
(44)Ibn Abidîn, 111/246.
(45)Vehbe, 111/521,
(46)agk.
bir şey bulamazsa, o mü'min olsun, kâfir olsun, onu Öldürmesi, ya da bir organını telef etmesi helâl olmaz. Çünkü o da onun gibi bir insandır. Binanaleyh, kendini yaşatmak için onu imha edemez. Bunda ihtilaf yoktur. (Bu ifade bu konuda icmaın bulunduğunu ve canlıdan canlıya organ naklinin caiz olamayacağını gösterir.) Bulduğu kişi harbî ve mürted gibi kanı helâl birisi ise bazılarına (kadı) göre öldürüp yiyebilir. Çünkü öldürülmesi helâldir. Şafiî "ashap" fıkıhçılar da bu görüştedir. Çünkü onun saygınlığı yoktur ve yabaniler hükmündedir... Eğer masum birini ölmüş olarak bulursa Hanbelî "ashab" fıkıhçılara göre yenmesi helâl olmaz, İmam Şafiî ve bazı Hanefîlere göre helal olur. Evla olan da budur. Çünkü dirinin saygınlığı daha büyüktür. (Hükümde birbirine denk görülemezler.) <47* (Bu sonuncuların görüşüne göre ölümle karşı karşıya olan birisi bir ölüden organ alabilir.)
d. Hanbelîlere göre, yiyecek birşey bulamayıp zor durumda kalan kimsenin, kendi bazı organlarını yemesi caiz değildir. Çünkü bir organını kesmesi belki de onun ölümüne sebep olur ve kendini öldürmüş sayılır/48* Ama "el-Minhâc" da Nevevî'ye göre, daha sahih (esah) olan, hepsini değil ama organının bir kısmını kesmesinin caiz olmasıdır ve bunun ikj şartı vardır:
I. Meyte ve benzerinin bulunamayışı. 2. Kesmedeki tehlike, yemeyi terketmedeki tehlikeden az olması. Tehlike eşit, ya da kesmeden daha fazla olursa kesinlikle haram olur. Ama insanın aynı durumda olan başkaları için organlarını kesmesi de kesinlikle caiz değildir. Çünkü bu tamamı kurtarmak, parçayı feda etmek gibi değildir/50*
■ (47yibr7KuTdârne7elÜMk^^ I -602.
(48)age.,VIII/60l.
(49)Ibn Kudame, age., İV/3 10; Vehbe, 111/325.
(50)Şirbînî, Muğni'l-Muhtâc, 1/190; Vehbe, 1/577.
e. Şafiîlere göre insanın kırılan kemiği, temizi bulunamadığı
için pis bir madde ile bağlanırsa sahibi mazurdur ve zaruretten
ötürü namazı sahihtir, onu çıkarması gerekmez/5|* Eğer işin
ehli (uzman doktorlar), insan eti ancak köpek gibi bir şeyin ke
miği ile bağlanırsa çabuk tutar derse bu, Esnevî'nin de dediği gi
bi, özür sayılır. Bağlamasının haramlığı ve çıkarmasının gerekip
gerekmeyeceği konularında kendi dışındaki bir insanın (ifadeye
göre mü'min olsun kâfir olsun) kemiği (vs. si) de pis olan kemik
hükmündedir. Bu ifadenin zahirine bakılırsa muhterem olan in
sanla olmayan arasında da bir fark yoktur/52*
f. Gazalî aç kalan insanların, ölmemek için içlerinden birini
yemelerinin "garip mürsel bir maslahat" olduğunu, binanaleyh,
caiz olmayacağını söyler/53*
Sonuç: I. Bu fıkıh ibarelerini naslar gibi bağlayıcı saymak zorunda olunmadığı gibi, bütünüyle gözardı etmek de mümkün değildir. Özellikle Ibn Kudâme'nin "ihtilaf yoktur" dediği mes'ele canlıdan canlıya organ naklinin olamayacağını göstermesi açısından önemlidir.
2. Organ naklinin bir kalemde caiz olduğunu söylemek, aynı zamanda alternatif çarelerin de Önünü tıkamak ve insanî gibi görülen bir uygulamanın, daha insanî olana engel olması anlamına gelebilir. Nitekim yakınlarda dinlediğim bir radyo haberine göre ABD'de kadavra görevi üstlenecek yapay bir vücut geliştirilmiştir.
(51)Şirbînî, age., 1/190-191.
(52)Şirbînî, age., 1/190-191.
Bûtî, Davâbıtu'l-Maslaha (Şifâu'l-Ğalîl'den), 222