• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam359
Toplam Ziyaret5103825
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Ramazan Bayramı Vaazı 2006- M.Arif Yüksel

RAMAZAN BAYRAMI VAAZI-DİVRİĞİ-2006

            Bayramlar, sevgi, coşku ve heyecanın hep birlikte hissedildiği ve  yaşandığı çok özel günlerdir.

Bu bayramlar;

            -Ruhumuzu besler,

            -İmanımızı kuvvetlendirir,

            -İç dünyamızı zenginleştirir.

            -Aklımızı berraklaştırır,

            -Maneviyatımızı yükseltir.

Ramazan ayı kazanımları:

Abdest, alarak dışımızı, oruç tutarak içimizi temizledik.

            Oruç tutarak  arzularımızı kontrol etmeyi öğrendik,

            Namaz ile Allaha yaklaştık,

            Kuran kıratı ile Allah ile konuştuk,

            Fitre ile bedenimizin,sağlığımızın zekatını ödedik.

            Vaazlarla bilgilendik ve aydınlandık.

            İkram,sadaka ve hayırlarla malımızı bereketlendirdik. 

  • Bayram hediyeleri:

Ölmüşlerimize dua hediyesi,

Hayattakilere saygı ve hürmet hediyesi

Aile fertlerine ve dostlarımıza sevgi ve mutluluk hediyesi,

Tanıdıklarımıza tebrik ve güler yüz hediyesi

Ben de size güzel ve yararlı öğüt hediyesi sunmak istiyorum.

  • Hz Ali’nin Peygamber gülleri olan oğulları Hz Hasan ve Hüseyin’e öğütler:

Oğullarım!

Edep mizandır, iyi ahlak, en iyi arkadaştır.

Afiyet, on kısımdır ve bunun dokuz kısmı Allah’ın zikri dışında sadece sükut etmektir. Bir kısmı da sefihlerle düşüp kalkmayı bırakmaktır.

Oğullarım!

Fakirliğin süsü sabır, zenginliğin süsü de şükürdür.

İslam’dan üstün şeref olmaz  Zühd ve takvadan üstün keramet olmadığı gibi.

Tevbe ve istiğfardan yüksek şefaatçi yoktur vücut afiyetinden güzel elbise olmadığı gibi.

Hırs ve tamah, yorgunluk ve meşakkatin anahtarıdır.

  • Hz Ali’ye göre en büyük işler: (Bize on öğüt)

1-En büyük bela ümitsizliğe düşmektir.

Derler ki, “Malını kaybeden bir şey kaybetmiştir, ümidini yitiren ise her şeyini kaybetmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, “La taknetu min rahmetillah” (Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz) buyrulmaktadır.

Ümit, hayatta en büyük moral ve motivasyon kaynağımızdır. 

Şeytanın şeytanlaşmasında ümitsizliğinin de rolü vardır.

M.Akif der ki:

Ye’s öyle bir bataklıktır ki düşersen boğulursun

Ümide sarıl sımsıkı seyret ne olursun?

2-En büyük cehalet kendini bilmemektir

Men arafe nefseh fegad arafe Rabbeh (Kendini bilen Rabbını bilir)

Haddini bilmek en büyük erdemlerdendir.

Kendini bilen, yerini yurdunu bilir, doğru kararlar verir, kendini bilemeyen yerini yurdunu bilmez, yanlış kararlar verir ve işlerin neden ters gittiğini de anlamadığından hep başkalarını suçlar.

      Yunus Emre şöyle der:

      İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir.

      Sen kendini bilmezsen / Bu nice okumaktır.

3-Allah katında en büyük günah, yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmektir.

Yalanla iman bir arada bulunmaz.

Yalancılık her günaha uyan bir saptır

Yalan, toplumun biricik huzur ve ilerleme nedeni olan güveni sarsar. 

Batılı düşünür Francis Bacon der ki:

“Yalancı, Allah’a karşı kafa tutan fakat insanlardan korkan bir sersemdir.”

Yalancının kendisine özgüveni ve saygısı yoktur.

Söylenen bir yalanı gizlemek için en az yirmi yalan daha söylemek gerekirmiş.

4-Allah’tan en çok alimler korkar. İnsanın ilmi arttıkça, olgunlaşır, Allah’ın büyüklüğünün farkına varır ve Allah’tan daha çok korkar. Vicdanlı bir bilginden hiç kimseye zarar gelmez, onların değerini bilmek ve onlara saygı duymak gerekir.  Vicdansız bilgin ise çok tehlikeli bir silahtır, onlardan da sakınmak gerekir.

Yunus Emre şöyle der:

İlim okumaktan murat / Kişi hakkı bilmektir.

Çün okudun bilmedin / Bu bir kuru emektir.

5-En büyük şeref alçak gönüllülüktür.

Peygamberimiz (s.a.v), “Alçak gönüllü kimseyi Allah yüceltir” buyuruyor.  Tevazu ile tezelzülü, vakar ile tekebbürü birbirine karıştırmamak gerekir.

Tevazu, üstünlük taslamamaktır, tezelzül ise aşağılık kompleksine kapılmaktır. Üstün nitelikli kimsenin kendini anlatmasına gerek yoktur o, söz ve hareketleriyle zaten fark edilir. Üstün niteliği olmayan kimse ise kendini anlatmaya çalışırken sürekli açık verir.

Vakar, nitelikli kimsenin şereflice duruşudur. Alnı açık, başı dik bir halde kişinin kendisini temsil etmesidir. Tekebbür ise, kişinin kendisini olduğundan farklı görmesi, büyüklenmesi, başkalarını ise küçük görmesidir.

6-Allah katında en büyük günah, sahibinin gözünde küçük görünendir.

Günahını hafife alan kimse, günahını terk etme ve ona tevbe etme gereği duymaz.

Günahını küçük gören kimse arsızlaşır.  

7- Allah katında en büyük günah,  üzerinde ısrar edilen günahtır.

Alimler, “Israr ile küçük günah kalmaz, istiğfar ile de büyük günah kalmaz.  demişlerdir. Günahta ısrar, kişide alışkanlık yapar ve artık onun karakteri haline gelir. Sonra bunun günah olduğunun farkına varsa ve terk etmek istese de zorlanır. Alkol bağımlılığı bunun tipik bir örneğidir.

8-En büyük musibet, dünyaya aşırı düşkünlüktür: İhtiras

Dünya’dan o kadar çok beklentimiz var ki, yetmiş yıllık ömre sığması mümkün değil. Bir de hedefe yaklaştıkça hedef büyütüyoruz dolayısı ile hedefe ulaşmak mümkün olmuyor.

İhtiras, stres yapar, insanı yorar, dostlukları tahrip eder ve mutsuzluğun başlıca sebeplerindendir.

9-Nimetin en büyüğüne layık olan, sevgiyi ilk başlatandır. Sevginin dilencisi olmak yerine kaynağı olmayı tercih etmek gerekir.

10-Vebali en büyük olanlar, dini görevlerini ihmal eden alimlerdir.

Doğruyu bilip de yapmamak, insanlara yaşamadığı şeyleri anlatmak kusur olarak o kişiye yeter.

  • Mevlana’dan:

Sevgide güneş gibi ol,

Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,

Hataları örtmede gece gibi ol,

Tevazuda toprak gibi ol,

Öfkede ölü gibi ol

Her ne olursan ol,

Ya olduğun gibi görün yada göründüğün gibi ol.

  • Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler.
  • Göz yaşarmayınca gönül yeşermezmiş
  • Birisi güzel bir şey söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden ve anlamasından ileri gelir.
  • Ölülerle savaşarak gazilik elde edilmez.
  • Kuru duayı bırak, ağaç istiyorsan tohum ek.
  • Ölümümüzden sonra bizim mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönlündedir.

Hayatta verdiğimiz kararlar, yaptığımız iler uzun vadede bizim kaderimiz olur.

Mesleğinin erbabı iyi bir marangoz, bir müteahhidin yanında uzun yıllar çalışmış ve yaşlanıştı. Artık emekli olarak dinlenmek istiyordu. Patronuna emekli olmak istediğini bildirdi. Patronu, böyle tecrübeli,mahir ve emektar bir elemanı kaybedeceği için üzüldü ama emeklilik onun da hakkı diye düşündü. Patronu marangoza, senden son bir istediğim var, şuraya bir aile duracak şekilde bir ev yap, ondan sonra emeklilik işlemlerini başlatalım, der. Marangoz, patronunu kıramaz ve hemen alel acele işe koyulur. Bu son işi isteksiz yapmaktadır. Baştan savma bir işçilik yapar ve kalitsiz mal kullanır. İyi bir usta için böyle bir final aslında büyük bir talihsizliktir. Ev inşaatı bitince, işveren evi görmeye gelir ve evin anahtarını marangoza uzatarak “Bu ev senin, şirketimde çok emeğin var bu ev de benden sana hediye” der. Marangoz şok olmuştur. Bu evin bana verileceğini bileydim, hiç böyle mi yapardım” der. 

Marangoz sizsiniz. Hayat, “Kendin kazan,kendin pişir ve  kendin ye” prensibine göre devam ediyor. Bu gün verdiğimiz kararlar, yaptıklarımız ve kazandıklarımız yarın hayatımızı devam ettireceğimiz iş ev,yuva hatta kader haline gelir.

İşte hayatta böyledir. Ta çocukluk yıllarından beri öğrencilik baştan savmadır, kurallara uyma baştan savmadır, yapılan işler, verilen görevler baştan savmadır. Sonunda ne oluyor biliyor musun? İşini baştan savma yapanı hayatta da başından savıyor.

İnsan başlangıçta asil duygulara sahip olarak sahip olarak yaratılıyor, daha sonra aldığı yanlış eğitim, olumsuz çevre şartları sebebiyle yanlış düşünce ve yolarla sahip oluyor.

İstanbul’daki tıp fakültesi hastanelerinin birinde Fatma adlı genç bir kıza kan nakli yapılması gerekiyor ama sadece  Fatma’nın yedi yaşındaki kardeşi Mehmet’tin kanı ablasına uymaktadır. Doktorlar Mehmet’ten kan alacaklarını söyleyince, “Ablam iyileşecekse neden olmasın?” diyor ve kanını veriyor. İşlem tamamlandıktan sonra Mehmet, gülen bir yüzle ablasına bakıyor ve bitkin bir halde yatağa uzanıyor. Mehmet, doktora “Doktor Bey, daha kaç dakika yaşayabileceğim? Diye soruyor. Meğer Mehmet, ablasına kan verdikten sonra öleceğini sanmış ve kan verirken bu ihtimali göze almış.

 Babası oğluna, dersini bitirirsen seni gezmeye götüreceğim,diyor. Çocuk kısa sürede dersini bitiriyor. Baba, böyle bir söz verdiğine pişman oluyor ve gezmeye çıkmamak için bahane aramaya başlıyor. Kitaplıkta eline geçirdiği dünya haritasını paramparça ediyor ve oğluna diyor ki: Bu haritayı düzelt, ondan sonra çıkalım. İçinden de, coğrafya öğretmeni bile akşama kadar bunu düzeltemez, diye düşünüyor. Çocuk, “Baba, düzelttim, şimdi gidebiliriz” deyinde adam şaşırıyor ve nasıl bu kadar kısa sürede bu işi yapabildiğini soruyor. Çocuğun verdiği cevap bir hayli ilginç:

Haritanın arkasında insan resmi vardı, ben insanı düzeltince, dünya da düzeldi.

Dünyayı bu hale getiren insandır. Dünyayı düzeltmek için insanı düzeltmek gerekir, İnsanı düzeltmeye de önce kendimizden ve yakın çevremizden başlamalıyız.

ÜÇ EVLAT

        Üç kadın çeşme başında toplanmış konuşuyorlardı.Az ötede ihtiyarın biri oturmuş, kadınların çocuklarını methetmelerini dinliyordu.

   Kadınlardan biri: -Benim oğlum öyle marifetlidir ki, hiç kimse bu konuda onunla boy ölçüşemez...Tam bir cambazdır o! İp üzerinde bir yürüse de görseniz.

   Diğer kadın heyecanla atılarak: -Benim oğlumun sesini bilseniz, dedi.Tıpkı bir bülbül gibi şakır.Yeryüzünde hiç kimsenin böyle bir sesi yoktur.Allah vergisi bu...

   Üçüncü kadın susup duruyordu.Diğerleri sordular: -Sen çocuğunu niye övmüyorsun? Nesi var ki? -Çocuğumun çok üstün bir tarafı yok ki...Ne diye durup dururken öveyim onu.

   Kadınlar kovalarını doldurup yola koyuldular.İhtiyar adam da peşleri sıra yürümeye başladı.Kadınlar ağır kovaları taşımakta güçlük çektikleri için ara sıra duruyor ve dinleniyorlardı.Sırtları ağrı içindeydi. Bu sırada çocukları onları karşılamaya çıktı.

   Birinci çocuk hemen elleri üzerinde havaya kalkmış, çeşitli marifetler gösteriyordu.Kadınlar gözleri hayretten büyümüş haykırdılar:

   -Aman ne kabiliyetli çocuk!.. İkinci çocuk altın gibi bir sesle öyle güzel şarkılar söyledi ki, kadınlar gözleri yaşlarla dolu hayranlıkla dinlediler onu... Üçüncü çocuk koşarak geldi, annesinin elinden kovayı aldı ve eve kadar taşıdı.

   Kadınlar  ihtiyara dönüp: -Bizim çocuklarımız hakkında ne diyorsun, dediler. İhtiyar şaşkınlıkla: -Çocuklarınız mı? Dedi. Onları bilmem. Yalnız biri vardı, annesinin elinden kovayı alıp eve taşıdı. Onu çok beğendim...

            Hayırlı evlat, ebeveynine itaat eden,yararlı olan ve güzel ahlak ile donanmış olanlardır. Ebeveynine hayrı olmayanın vatanına ve milletine hiç hayrı olmaz.

            Meşhur bir ressam, günün birinde dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmaya karar verdi. Bunun için de uzun bir yolculuğa çıktı. Ağaçlık bir yolda giderken yaşlı bir adama rastladı ve ona dünyanın en güzel şeyini sordu.

İhtiyar:
“İmandır” dedi. Biraz ilerleyince kasabada bir düğün

gördü. Kalabalığın arasından geline doğru ilerleyerek aynı soruyu ona da sordu.

Gelin gözlerinin için gülerek:

“Dünyanın en güzel şeyi aşktır” dedi.

Sonra cepheden dönen yorgun bir askerle karşılaştı. Aynı soruyu ona da sordu ve şu cevabı aldı:

“Dünyanın en güzel şeyi barıştır.”

Ressam kendi kendine iman, aşk ve barışın resmini nasıl yapabilirim ki diye düşünürken evin yolunu tutmuştu. Evin kapısından içeri girdiğinde dünyanın en güzel manzarasının karşısında durduğunu düşündü. Çocuklarının masum bakışlarında iman, karısının gözlerinde aşk, evinde ise barış hali vardı. Böylelikle dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmaya koyuldu. Resim bitince de adını şöyle koydu: Evim.

Mutluluğu uzakta aramayın. Mutluluk hemen yanı başınızda, kendi evinizde hatta yüreğinizde saklı. Olağan üstü olaylardan mutluluk elde etmeye çalışmayınız. Ufak şeylerle de mutlu olmasını bilmek gerek. Mutluluk ayrıntılarda gizlidir.
            Bayram namazının tarifi:

 Dua:

·                   Allah’ın bize imanı ve İslam’ı sevdir. Küfrü ve isyanı çirkin göster. Bizi doğru yolu bulanlardan eyle,

·                   Allah’ım! Bizi müslüman olarak yaşat, müslüman olarak canımızı al ve salih kimseler olarak haşret,

·                   Allah’ım! Bize aile mutluluğu ver. İçimizde aile huzursuzluğu yaşayanlar varsa onlara en kısa zamanda bir çıkış yolu göster. Çocuklarımızı zararlı akımların etkisinden koru. Onlara çalışma azmi ve zihin açıklığı ver,

·                   Ülkemizi, milletimizi, İslam alemini ve bütün insanlığı bela ve musibetlerden ve terör belasından koru.

·                   Bizlere helalinden bol kazançlar ihsan eyle ve bizi şükredenlerden eyle.

·                   Allah’ım! Bizleri daha nice bayramlara kavuşmayı, rızana uygun yaşamayı, salih ameller işlemeyi nasip eyle.

(23 Ekim 2006 Pazartesi, Divriği Ulu Cami Ramazan Bayramı Vaazı)
Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat