• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam296
Toplam Ziyaret5103762
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

2007 Yılı Arafat Konuşması -Vehbi Akşit

2006 YILI ARAFAT KONUŞMASI

VEHBİ AKŞİT –KÜTAHYA MÜFTÜLÜĞÜ KURAN KURSLARI MÜDÜRÜ

İZMİR 17. KAFİLE BAŞKANI

9 OCAK 2006 PAZARTESİ –ARAFAT

İnsanlık ailesinin bu dünyadaki ilk temelinin atıldığı bu mübarek yere hoş geldiniz.

Arafat, Havva anamızla, Adem babamızın göz yaşları ile hasretlerini giderdikleri yer.

Arafat, o büyük iki insanın yalvarışlarını kabul edilip büyük affa mazhar oldukları yer.

Ve bizler, işte Sen’den af isteyen Babanın evlatları olarak bir arada ve öyle bir durumdaki, tüm arizî sıfatlardan arıntmış tertemiz, bembeyaz, arı, duru bir şekilde. Ve hep bir ağızdan LEBBEYK (geldik) diyoruz.

Dağlarda yankılanan sedalar Babamız Âdem’in duasına, Hz. Peygamberin Veda hutbesine karışıyor ve dergaha uğurlanıyor tüm duâlar.

Mahşer bu olsa gerek. Ve cennete girmek için sıra bekleyenlerin duyduğu heyecan da bu olmalı.

Bugün arefe günüdür. İşte şu an üzerinde bulunduğumuz Arafat, marifet yeridir. Âdem, kendi gerçeğini, azciyetini, yetersizliğini, sınırlarını orada tanıdı. Âdem, Arafat’da adam oldu.

Biz de âdemoğluyuz ve kendimizle tanışmaya geldik. Hikmetin en eskimez formülüdür. Kendini bilen Rabbini bilir. Eğer kendini bilirsen Sen de Rabbini bileceksin. Sade Rabbini değil, eşyayı, dostu düşmanı, yüceyi, alçağı, kalıcıyı, geçiciyi tanıyacaksın.[1]

Arafatta cennetini kaybetmiş bir Âdem gibi hissetmelisin kendini. Unutma, doğduğun zaman pırıl pırıldın, saftın, Cennet sendin. Allah’a verdiğin sözü daha sonraları bozdun. Saflığın gitti, kirlendin, bozuldun, kendine yabancılaştın, hakikate yabancılaştın. Allah’a ve eşyaya karşı yabancılaştın.

İşte Arafat, sadece tanışma yeri değil. Aynı zamanda buluşma yeridir de. Havvanızla, Havva’larınızla. Havva yalnızca bir eş değil, bir can yoldaşı, bir yol arkadaşı, bir dava kardeşi, bir dost yürektir. Kaybettiğiniz nice yürekleri –başta kendi yüreğiniz olmak üzere- Arafat’a bulursunuz. Havva çevrenizdir sizin. Çevrenizi; yani hem cehenneminiz, hem cennetiniz.[2]

Allah davet etti sizi, geldiniz. Arafat’tasınız. Cebel-i Rahme’nin koynundasınız. Şimdi sıra sizde. Siz davet edeceksiniz. Tabi O’nu ağırlayacak selim bir Kalbiniz varsa. O’nu harabeye dönmüş, şehir çöplüğünden beter hale gelmiş bir yüreğe davet edemezsiniz. Önce orayı temizlemelisiniz. [3]

Hacc, hacca gelen her mü’min için bir milat olmalıdır. Hz. Peygamber bir hadisinde, Arafat’ta marifete eren kişiyi tasvir ederken “anasından doğduğu günkü gibi” buyurur. İşte böylesine bir milad, Arafat’ta yeniden doğan bir mü’min hayatını, “milattan önce-milattan sonra” der gibi “hacdan önce-hacdan sonra” diyecek kadar pozitif yönde değiştirmeli, hacc onun için ba’sü ba’de’l-mevt (yeniden doğuş) olmalıdır. [4]

Arafat bir mahşer provasıdır. Bu nedenle orada seferin sürekliliği vurgulanmak için öğle ve ikindi birleştirilerek (cem) öğle vaktinde kılınır.

Evet, Arafat’ta vakti kısaltıyoruz. Çekiyoruz ikindiyi öğle vaktine, beraber kılıyoruz namazları ve acelemiz var duaların dergâha ulaşması ve affa mazhar olmak için ve Cenneti yakalamak için.

ARAFAT VAKFESİ

Ve siz Arafat’a ve siz vakfeye geldiniz. Kefene benzer ihramlarınızla haşrolarak, bir yeniden dirilişi yaşayarak, ahiret günü şuuruyla vakfe yapmaya geldiniz.

Bugün arefe… Kabeden uzaklaşma günü. Yakın olma günü. Şimdi Kâbe’den uzaklaşıyor mü’minler. Ebede doğru akıp duran ins selinin yeryüzünde kristalleştiği noktadan, gaybe doğru yöneldiği âna denk gelir Arafat’a çıkış.

Mevlana’nın neyini dert dert delip inleten, İbrahim’in kalbini kanatan, bütün zamanlarda arza doğru kanayan hem eski hem taze ayrılık yarasının iyileşmeye yüz tuttuğunu haber veren kan pıhtısının iyileşmeye yüz tuttuğunu haber veren kan pıhtısından yani Kâbe’den kopma vaktidir artık. Ümmetin bir cenin gibi yeni baştan ihya, inşa ve insan edildiği Mekke’nin rahminden düşme vaktidir. Hem ayrılıktır hem uzaklıktır. Kâbe’ye doğru kara sevda, Arafat’ın kucak kucak beyaz insanı kadar kavuşmadır.[5]

BUGÜN DOLANMA GÜNÜ DEĞİL; DURMA GÜNÜ, DURULMA GÜNÜ

Bugün dolanma günü değil. Durma günü. Durulma günü. Hacılar, vakfeye duruyorlar. Kâbe’nin temsil ettiği suretin verasına geçip sevdasında duruluyorlar. Çünkü Kâbe bile bir perde…

Arafe, gündüzlerin en uzunu, en güneşlisi, en aydınlığı, en çok yıldızlısı. Bir ömre değer gündür Arefe. Bir asra bedel gündür arafe. Asr’ın hüsranlıları burada teselli bulur. Şimdi muarefe vakti. Arefe, Rable tanış olma ânı.[6]

BİR ÖMRE DEĞEN GÜNDÜR AREFE

Alnımızın değdiği kıblede, yüreğimizin yöneldiği Kâbe’den, varlığımızın Vareden’in huzuruna çıktığı Arafat’a geldik. Şimdi, ihramın içinde kıl kıpırdamayacak denli teslim olmuşuz. Kâbe karasını nuru eylemiş, gözlerin dupduru yaşında yeniden duruluyor, gaybe aşinâ bakışlar giyiniyoruz. [7]

Bugün Arafat’ta gündüzledik. Bir çözülüşün evvelinde, bir dirilişin öncesinde duruyoruz. Vakfe anını hissettik. Herkesin akın akın gelip etrafında odaklandığı, dolandığı Kâbe’ye arkamızı dönüp, Kâbe’nin suretinin arkasında saklana saklana, Kâbe’nin verasına koştuk.

Anladık ve anlattık ki, Kâbe dahi vuslata yetmiyor. Tavafta O’na teslimiyetin kıyısına kadar vardır, sa’yde O’ndan yine O’na kaçma hürriyetini tattık.

Şimdi kendi ikiliğimizi keşfettik. Teslim olan yanımızı ve serbest olan yanımızı bildik.

Arefe günü O’na doğrudan muhatap olma telaşına girdik. Arefe, O’nu bilme zamanıdır. Arafat, O’nunla bilişme, muarefe etme mekanıdır. “Bana ev değil komşu lazım” derken cennete dahi istiğnasını ifade eden Rabia gibi, hacı olarak “ev” den, yani Kâ’be’den “komşu” ya, bir olan Rabbe koştuk. Sevgilinin Evi etrafında döndük, sonra evi de bırakıp Sevgili’ye döndük. “Ve varış Allah’adır” hükmü Arafat’ın yokuşlarında, Arafat’ın taşlarında, Arafat’ın gözyaşlarında yeniden yazıldı. Hacı olarak, Kâbe’yi bile hatırı sayılır yapanın yalnız O’nun vechi olduğunu kavradık.

“Onun vechinden başka her şey helâk olmuştur” der. Vakfenin duru, mahzun kalpleri, Kabe’den O’nun vechine dönüştür Vakfe.

Bir duruş, bin duruluştur.[8]

ARAFAT-MAHŞERİ ATMOSFER

Arafat’ta mahşeri atmosfer var. Evet, İslam’ın insana bakış açısını Arafat’taki vakfeye duran hacıların bu manzarası adeta küçük bir mahşeri hatırlatmaktadır insana. Bütün hacılar; genci, yaşlısı, siyahı, erkeği, kadını, zengini, fakiri tamamen eşit şartlarda bembeyaz ihramları ile başları açık (erkeklerin) ayakları çıplak vaziyette vakfeye durup Allah’tan günahlarının affolunması için dua ederlerken o ortamı teneffüs etmek adeta küçük bir provası olan Arafat’taki bu duruş, bu toplanma insana tekrar dirilme günü üfürülecek olan Sur’u hatırlatıyorsa: Sen Lebbeyk deyip buraya gelmenin anlamını artık kavramışsın.

Evet iki yerdeki çağırmaya dikkat çekelim. Biri hac için ve sen buraya boyun eğerek, Allahım bu Sen’in emrindir, bu emri yerine getirmek istiyorum dedin ve geldin.

Diğerinde de çağırma var yani kıyamet günü, o zaman da Allah çağıracak. Bu sefer hem senin, hem de diğer tüm insanların gelip gelmeme diye bir durumu söz konusu yok. Herkes mecburen gidecek. Sanki sen o zamanın provasını yapıyorsun, kendi elinle giydiğin kefenin ile (ihramınla)

İki çağırılma, iki hesaplaşma. İkisi de senin için. Bir mahşerde, biri burada Arafat’ta…

Onun için, Ey Arafat’a gelen kişi!

Burada kendin ile iyi hesaplaş. Arafat sanki Yevmül Haşr’in (kıyamette dirilip Allah’ın huzurunda toplanacağımız günün) bu dünyadaki tatbiki bir Küçük Haşr gibidir. Yevm-i Mahşer’in ilk tatbikatını burada yap. O büyük güne hazır olup olmadığını kontrol et. Kendini sorgula. Sorgula ki orada mahcup olmayasın!...[9]

HAC ARAFATTIR

Evet, bugün arefedir. Bugün Arafat’ta vakfe günüdür.

Rasülullah’ın (sav) “Hac Arafattır” buyruğunda işaret ettiği gibi, hac ibadetinin en önemli şartı, bugün yapılacak olan Arafat vakfesidir. Lugat anlamıyla vakfe, durak, durulacak yer ya da duruş demektir. Arafat’ta durmak, durulması gerektiği gibi duruluşa geçmektir.

Ve siz Araf’a ve siz vakfeye geldiniz. Kefene benzer ihramlarınızla haşrolarak, bir yeniden dirilişi yaşayarak, ahiret günü şuuruyla vakfe yapmaya geldiniz.

Dönüş Allah’adır gerçeğini biliyorsunuz.

İsteseniz de, istemeseniz de ölecek.

İsteseniz de, istemeseniz de tekrar dirilecek…[10]

Ahiret gününü, din gününü, hesap gününü düşünürken, Kur’an-ı Kerim’d zikredilen şu ayet-i kerimeleri hatırlıyoruz:

“Kulakları patlatırcasına olan o gürleme geldiği zaman,

Kişi o gün, kendi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.

O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi (meşguliyeti) vardır.

O gün öyle yüzler vardır ki üzerini toz bürümüştür. Onu da karartı sarıp-kaplamıştır.

İşte onlar kâfir ve fâcir olanlardır.”[11]

Daha önceleri yüzlerce kez okuduğunuz bu ayeti kerimelerle yeni karşılaşmış gibisiniz. Tekrar tekrar okumaya, tekrar tekrar düşünmeye başlıyorsunuz bu ayeti kerimeleri… Duyduğunuz derin heyecana endişe, endişenize korku katılıyor. Dağlar kadar büyük nedeni olan bir korkuyu, köklü bir korkuyu yaşıyorsunuz.

“O gün öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır. Sevinç içinde gülmektedir. Ve o gün öyle yüzler vardır ki üzerini toz bürümüştür. Onu da bir karartı sarıp-kaplamıştır.

….

O gün hangi uzvunuza baksanız, o uzvunuzun dillenmeye, o uzvunuzun konuşmaya başladığını görüyorsunuz!

Elleriniz “Ya Rabbi, bu kulun benimle şunları yaptı…”

Ayaklarınız “Ya Rabbi, bu kulun benimle şuralara gitti…”

Gözleriniz “Ya Rabbi, bu kulun benimle şunlara baktı…”

Diliniz “Ya Rabbi, bu kulun benimle şunları dedi…”

Gönlünüz “Ya Rabbi, bu kulun benimle şunları sevdi…” demeye başlıyorlar. Ne diyeceksiniz ki!...

Her uzvunuzun hakka şahitliği karşısında boynunuzu büküyor ve “Doğru, doğru söylüyorlar Ya Rabbi” diyorsunuz.

Kendinizi müdafâ edecek bir söz

Kendinizi müdafâ edecek bir kelime arıyorsunuz![12]

Evet kendi kendimizi hesaba çekiyoruz, Arafatta.

Bilince, şuura, marifete, bilgiye ulaşmayı, yalnızlığı, mahşeri, hesabı, mizanı daha iyi anlıyoruz. Herkes kendi nefsiyle hesaplaşmanın peşinde oluyor.

ARAFAT’TAN MARİFETE

Arafat, cehaletten kurtulup marifetullah ile dolmaktır. Arafat irfan ve marifet mektebidir. Arafat’ta Kâbe’ye yönelerek yaptığımız duada da bilgi elde etmeye yarayan uzuvların ışıklandırılmasını Allah’tan niyaz ederiz. Bunun için Arafat ârif olmak, marufa, marifete, marifetullaha ermektir. Marifetullah ise mü’mininin Allah’ı hakkıyla tanıması, bilmesi ve buna göre O’na yürekten bağlanmasıdır. Bu bağlanış O’nun emirlerini içtenlikle yerine getirmeyi ve yasaklarından uzak durmayı ifade eder.

Arafat, dirilişi, mahşeri, mahkeme-i kübrayı öncesi bekleyişi, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmayı bilmektir. Arif olan anlar. Arafat’ı idrak ederek hacı olur. Arafat, irfan meydanıdır. Arafat marifeti yakalama yeridir. Arafat önce kendini bilme, kendini bulma deneyimidir. Ve “Kendini bilen, Rabbini de bilir” hükmünce, önce kendini tanıma, ardından

 



[1] Mustafa İslamoğlu, Hac Risalesi, s. 43.

[2] Mustafa İslamoğlu, Hac Risalesi, s.44

[3] Mustafa İslamoğlu, Hac Risalesi, s.49.

[4] Mustafa İslamoğlu, Hac Risalesi, s.50.

[5] Dr. Senai Demirci, Hac Günlüğü, Sevgilinin Evine Doğru, Timaş, İstanbul, 2003, s.165.

[6] Dr. Senai Demirci, a.g.e., s.166.

[7] Dr. Senai Demirci, a.g.e., s.166.

[8] Dr. Senai Demirci, a.g.e., s.167-168.

[9] Muammer Yakışır, İbrahimi Hacca Doğru LEBBEYK, Tekin Kitabevi, Konya 2001, s.389-390.

[10] Mehmet Alagaş, a.g.a., s.92.

[11] Abese,80/33-42; Mehmet Alagaş Rahmete Yolculuk, İzmir, 1999, s.95-96.

[12] Mehmet Alagaş a.g.e., s. 96-97.


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat