• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam620
Toplam Ziyaret5104086
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Edeb ve Haya

EDEB VE HAYA

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً

Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzab

Edeb ve  haya  insanların ahlakına yön veren, ahlakı güzelleştiren huylardandır.

Hz. Peygamber hayayı şu şekilde tanımlamaktadır:

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّه ِ)صلم( اسْتَحْيُوا مِنَ اللَّهِ حَقَّ الْحَيَاءِ. قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا لَنَسْتَحْيِى وَالْحَمْدُ لِلَّهِ. قَالَ  لَيْسَ ذَاكَ وَلَكِنَّ الاِسْتِحْيَاءَ مِنَ اللَّهِ حَقَّ الْحَيَاءِ أَنْ تَحْفَظَ الرَّأْسَ وَمَا وَعَى وَتَحْفَظَ الْبَطْنَ وَمَا حَوَى وَتَتَذَكَّرَ الْمَوْتَ وَالْبِلَى وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ تَرَكَ زِينَةَ الدُّنْيَا فَمَنْ فَعَلَ ذَلِكَ فَقَدِ اسْتَحْيَا مِنَ اللَّهِ حَقَّ الْحَيَاءِ

İbni Mesud’un rivayetine göre, Hz. Peygamber, “Allah Teala’dan gerektiği gibi hayâ ediniz” buyurdu. Biz kendisine, “Ya Rasulallah! Elhamdülillah; haya ediyoruz” dedik.. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu: “O (sizin anladığınız haya) değil! Fakat Allah'tan hakkıyla haya etmek; başını ve başında yer alan organları, karnını ve karnına bağlı organları koruman, dünya hayatının süsüne kendini kaptırmaman, ölümü ve çürüyüp yok olmayı unutmamandır. Ahireti isteyen dünyanın süsünü bırakır. Kim bunu yaparsa gerçekten haya etmiş, yani Allah'tan gereği gibi haya etmiş olur.” (Tirmizi, Sıfatü'l-Kıyame, 2575)

 Kınalızâde Ali Efendi, iffet duygusunu oluşturan on iki unsurun başında hayâ duygusunu zikrettikten sonra şöyle devam eder:

Hayâ; utanma, hicap, ar anlamlarına gelir. Edebe aykırı olan olaylar meydana gelince kalbin duyarlılık kazanması ve ızdırap duymasıdır. Bu halin belirtisi derhal hayâ sahibi kişinin üzerinde görülür. Çünkü, bu çirkin olaydan dolayı, hayâ faziletine bürünmüş kişinin benliği bundan etkilenir.

Hayâ, kişiye fazilet yollarını, maddeten ve mânen ilerleme yollarını gösterir. Edep ve hayâdan mahrum olan insan her türlü iğrenç işe girişir. Yaptığı çirkin işlerden üzüntü duymayan insanı, ahlâk ve fazilet yollarına sevk etmek zordur. Toplumun gelişmesi, utanma duygusunun canlı bir şekilde aralarında yaygınlaşmasıyla yakından ilgilidir.

Edeb: İnsanın söz ve hareket olarak diğer insanlarla olan ilişkilerinde ölçülü davranması ve iyi geçinmesidir. Benliğe yerleşen güzel bir huy olan edep, kişiyi lekeleyici şeylerden koruyan bir melekedir. Tarifinden de anlaşıldığı gibi edep, Allah’ın rızasına uygun zahiri ahlaktan başka, dinimizin gerekli gördüğü, aklın da kabul ettiği hareket ve sözlerin tamamından ibarettir. (M. Zeki DUMAN, Âdâb-ı Müaşeret ve Görgü Kuralları, 19-21)

 

 

Haya İmandandır

عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ِ)صلم( مَرَّ عَلَى رَجُلٍ مِنَ الأَنْصَارِ وَهُوَ يَعِظُ أَخَاهُ فِى الْحَيَاءِ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ِ)صلم( دَعْهُ فَإِنَّ الْحَيَاءَ مِنَ الإِيمَانِ

İbni Ömer (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v) utangaç kardeşine bu huyunu terketmesini söyleyen Medine’li bir müslümanın yanından geçerken ona: “Onu kendi haline bırak; zira hayâ imandandır” buyurdu. (Buhari, İman, 24)

Efendimiz (s.a.v)'in “Hayâ imândandır” sözüyle anlatmak istediği şudur:

İman insanı fena davranışlardan nasıl alıkorsa, utanma duygusu da tıpkı iman gibi insanın fenalık yapmasına fırsat vermez, onu kötülüklerden vazgeçirir. İnsana insanlığını hatırlatır. Onun herhangi bir hayvan olmadığını, aklına eseni yapamayacağını hissettirir.

İşte bu nevi telkinlerle hayâ imanı besleyip olgunlaştırır. Böyle olunca da haya insana ancak hayır kazandırır ve onun tamamının hayır olduğu ortaya çıkar.

Hayâ İmanın Kemâle Ermesine Yardım Eder

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ ) رضى(  عَنِ النَّبِىِّ ِ)صلم( قَالَ الإِيمَانُ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةً ، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الإِيمَانِ

Ebu Hüreyre (ra) dan rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İman yetmiş küsür şubedir. Haya imandan bir şubedir." (Buhari, İman, 9)

عَنْ أَنَسٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ِ)صلم( إِنَّ لِكُلِّ دِينٍ خُلُقًا وَخُلُقُ الإِسْلاَمِ الْحَيَاءُ

Enes (ra) dan rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: "Her dinin kendine özgü bir ahlakı vardır. İslam'ın ahlakı ise hayadır" (İbn Mace, Zühd, 4321)

Demek oluyor ki, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, hayâ duygusu baştan sona hayır olup insana ancak hayır kazandırır.

Zannedildiği gibi bu asil duygu insanın hakkını elde etmesine engel olmaz.

İnsanın rızkını kazanmasına, hakkını elde etmesine engel olan utanma duygusu değil, çekingenliği, korkaklığı ve beceriksizliğidir. Hayâ duygusuyla bu olumsuz özelliklerin hiçbir ilgisi yoktur.

Bu güzel duygu günümüzde maalesef bazı telkinlerle zayıflatılmaktadır.

Açılıp saçılmayı, utanma duygusunu bir yana atmayı çağdaş olmanın bir gereği gibi gösterenler, ne pahasına olursa olsun vazifesini lâyıkıyla yapmayı bir nevi aptallık sayanlar, kaytarmayı ve gününü gün etmeyi işbilirlik kabul edenler insana en büyük fenalığı yapıyorlar. Onun fıtratındaki utanma duygusunu ve vazife aşkını tahrip etmek suretiyle, kendini mükemmelleştirmesine engel oluyorlar. (Riyazü's-Salihin, Terc. ve Şerhi, Komisyon, C.4, s. 79 Erkam yay.)

Hz. Peygamberin Hayası

وَإِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ

Muhakkak ki sen yüce ahlak üzeresin. (Kalem, 68/4)

كَانَ خُلُقُهُ الْقُرْآنَ

Hz. Aişe'ye Hz. Peygamber (s.a.v)'in ahlakı nasıldır diye sorulduğunda Hz. Aişe: "Siz Kur'an'ı okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur'an'dır." buyurdu. .(Camiu's-sağir, 2/ 423, 6831)

عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ كَانَ النَّبِىُّ ِ)صلم( أَشَدَّ حَيَاءً مِنَ الْعَذْرَاءِ فِى خِدْرِهَا ، فَإِذَا رَأَى شَيْئًا يَكْرَهُهُ عَرَفْنَاهُ فِى وَجْهِهِ

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’ şöyle dedi: Resûlullah (sav) örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bunu yüzüne bakınca anlardık. (Buhari, Edep, 72)

Ebû Saîd el-Hudrî hazretleri Peygamber (s.a.v)’ın sahip olduğu üstün hayâ duygusunu gereği gibi anlatabilmek için, Onu bu açıdan bir genç kıza benzetmektedir.

Onun bu üstün edebi, Allah’a veya insanlara ait bir hak çiğnendiğinde, olayın ayıp veya çirkin oluşuna bakmadan derhal müdâhale etmesine engel teşkil etmezdi. (Riyazü's-Salihin, a.g.e )

وَكَانَ النَّبِىُّ )صلم(  شَدِيدَ الْحَيَاءِ

Hz. Peygamber insanların en hayalısıydı. (Buhari, Tefsir, 4793)

عَنْ أَبِى أَيُّوبَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ِ)صلم( أَرْبَعٌ مِنْ سُنَنِ الْمُرْسَلِينَ الْحَيَاءُ وَالتَّعَطُّرُ وَالسِّوَاكُ وَالنِّكَاحُ

Ebu Eyyüb'den (ra) rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Dört haslet peygamberlerin özelliklerindendir: Haya, güzel koku sürme, misvak kullanma ve nikah" (Tirmizi, Nikah, 1101)

أَشَجُّ بَنِى عَصَرٍ قَالَ لِى رَسُولُ اللَّهِ إِنَّ فِيكَ خُلَّتَيْنِ يُحِبُّهُمَا اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ قُلْتُ مَا هُمَا قَالَ  الْحِلْمُ وَالْحَيَاءُ

Ben-i Asar'dan  Eşecc şöyle rivayet etmektedir. Hz. Peygamber bana şöyle buyurdu: "Sende iki huy vardır ki Allah Azze ve Celle onları sever. Onlar da: Hilm (yumuşak huyluluk) ve hayadır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 18305)

عَنْ أَنَسٍ قَالَ كَانَ النَّبِىُّ )صلم(  أَحْسَنَ النَّاسِ خُلُقًا

Enes (r.a) şöyle buyurdu: Nebi (s.a.v) ahlakça insanların en güzelidir. (Buhari, Edeb, 6203)

Hayasızlığın Zararları

Utanmadıktan Sonra Dilediğini Yap

قَالَ النَّبِيُّ ِ)صلم( إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلَامِ النُّبُوَّةِ الْأُولَى إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ

Ebu Mes'ud el-Bedrî rivayet ediyor. Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır. "Peygamberlik sözlerinden insanlara ilk ulaşan söz: Utanmazsan dilediğini yap!" (Buhari, Edeb, 78/6120)

Allah Bir Kulun Helakini Dilerse

عَنِ ابْنِ عُمَرَ أَنَّ النَّبِىَّ ِ)صلم( قَالَ  إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ إِذَا أَرَادَ أَنْ يُهْلِكَ عَبْدًا نَزَعَ مِنْهُ الْحَيَاءَ فَإِذَا نَزَعَ مِنْهُ الْحَيَاءَ لَمْ تَلْقَهُ إِلاَّ مَقِيتًا مُمَقَّتًا فَإِذَا لَمْ تَلْقَهُ إِلاَّ مَقِيتًا مُمَقَّتًا نُزِعَتْ مِنْهُ الأَمَانَةُ فَإِذَا نُزِعَتْ مِنْهُ الأَمَانَةُ لَمْ تَلْقَهُ إِلاَّ خَائِنًا مُخَوَّنًا فَإِذَا لَمْ تَلْقَهُ إِلاَّ خَائِنًا مُخَوَّنًا نُزِعَتْ مِنْهُ الرَّحْمَةُ فَإِذَا نُزِعَتْ مِنْهُ الرَّحْمَةُ لَمْ تَلْقَهُ إِلاَّ رَجِيمًا مُلَعَّنًا فَإِذَا لَمْ تَلْقَهُ إِلاَّ رَجِيمًا مُلَعَّنًا نُزِعَتْ مِنْهُ رِبْقَةُ الإِسْلاَمِ

"Allah bir kulu helak etmeyi dilediği zaman ondan hayayı alır. Ondan hayayı aldığı zaman artık ona Allah'ın gazap ve cezası gelir. Allah'ın gazabı geldiğinde de ondan emanet duygusu çekilip alınır. Güvenirlilik alındıktan sonra o kimse hainleşir. O hainleşince de ondan merhamet çekilip alınır. Ondan merhamet alındığı zaman da o kimse artık kovulmuş ve lanetlenmiş olur. Kovulup, lanetlendiği zaman da İslam bağını boynundan çıkarmış olur ." (İbn Mace, Fiten, 4190)

Hayasızın Gıybeti Olmaz

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ِ)صلم(: مَنْ أَلْقَى جِلْبَابَ الْحَيَاءِ فَلاَ غِيْبَةَ لَهُ

Enes b. Malik (ra) dan rivayet edilmiştir. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim haya perdesini üzerinden atarsa onun (hakkında konuşmak) gıybet sayılmaz." (Beyhaki, Şehadat, 21443)

Şu halde mü’min, başkalarının yanında yapılması ayıp olan davranışlardan kaçınmalıdır. İnsana utanç veren hareketleri başkaları yaptığı zaman bundan rahatsızlık duymalıdır.

Haya ve Edepten Mahrum Olan İnsanlardan Her Türlü Kötülük Beklenir

Öncelikle haya duygusunu kaybeden ve ar perdesi yırtılan insanın kaybedecek başka bir şeyi kalmamıştır. Kısaca bunlara kötülüklerin yuvası olarak bakılabilir.

Başta büyük günahlar olan zina, kumar, haksızlık, gasp, içki, adam öldürme, namussuzluk, zayıfları ezme, kaba hareketler, saygısızlık, başkalarının haklarına riayetsizlik, anne ve babaya itaatsizlik vb. diğer her türlü kötü fiili bunlardan bekleyebiliriz.

Hayanın Getirdiği Faydalar

عَنْ أَبِى السَّوَّارِ الْعَدَوِىِّ قَالَ سَمِعْتُ عِمْرَانَ بْنَ حُصَيْنٍ قَالَ قَالَ النَّبِىُّ ِ)صلم( الْحَيَاءُ لاَ يَأْتِى إِلاَّ بِخَيْرٍ. فَقَالَ بُشَيْرُ بْنُ كَعْبٍ مَكْتُوبٌ فِى الْحِكْمَةِ إِنَّ مِنَ الْحَيَاءِ وَقَارًا ، وَإِنَّ مِنَ الْحَيَاءِ سَكِينَةً

"Haya, ancak hayır getirir." Büşeyr b. Ka'b hikmet konusunda yazdığı mektubunda şöyle demiştir: "Vakarlı (ağırbaşlı) olmak hayadandır, sekinet (gönül huzuru) de  hayadandır." (Buhari, Edeb, 6117)

Haya İmandandır; İman İse Cennete Götürür

الْحَيَاءُ مِنَ الإِيمَانِ وَالإِيمَانُ فِى الْجَنَّةِ وَالْبَذَاءُ مِنَ الْجَفَاءِ وَالْجَفَاءُ فِى النَّارِ

"Haya imandandır, iman ise cennete götürür. Ahlaksızlık ise cefadandır. Cefa ise sahibini cehenneme götürür." (Tirmizi, Birr, 2140)

عَنْ أَبِى أُمَامَةَ عَنِ النَّبِىِّ ِ)صلم( قَالَ الْحَيَاءُ وَالْعِىُّ شُعْبَتَانِ مِنَ الإِيمَانِ وَالْبَذَاءُ وَالْبَيَانُ شُعْبَتَانِ مِنَ النِّفَاقِ

"Haya ve utanma duygusu imanın birer parçasıdır. Ahlaksızlık ve insanlara gösteriş için söylenen sözler  nifaktandır." (Tirmizi, Birr ve's-Sıla, 2159)

Hz. Peygamberin huzurunda iki sahabinin tartışması Hucurat süresinin inmesine sebep olmuştur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ.  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُون .إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِن وَرَاء الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. (Resûlüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir. (Hucurat, 49/1-2)

Tefsirlerde Ben-i Temim kabilesinden gelen bir kafilenin dışardan yüksek sesle "Ey Muhammed dışarı çık" diye seslendiklerini ve bu ayetin de onların bu kaba davranışlarını zemm maksadıyla nazil olduğu bildirilmektedir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا

Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır. (Ahzab 33/53)

Gerek fert ve gerekse toplum açısından ele alındığında edep ve haya kişilik gelişimi, ruh sağlığı ve insanlar arası ilişkilerin sağlıklı yürümesi için önemli bir yere sahiptir.

Allah’tan Hayâ Etmek

 

قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الإِحْسَانُ قَالَ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنَّكَ إِنْ لاَ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ

Ey Allah'ın elçisi ihsan nedir? Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: "Allah'ı görmesen de O'nu görüyormuşçasına ibadet etmendir. Sen O'nu görmezsen de O seni görüyor." (Müslim, İman, 106)

Haya ile iman, haya ile eylem arasında var olan ilişkiler, temelde insanın Allah’tan hayâ etmesi gerektiği noktasında birleşmektedir.

Kısaca, hayâ duygusunun esası, Allah’tan hayâ etmektir denebilir.

Allah’tan hayâ etmek, O’nun emirlerine karşı gelmekten, yasaklarına uymamaktan kaçınmak şeklinde dışa yansır. Bu yansımanın temelinde, kulun; Allah’ın, istemediği bir iş ve hal üzere bulunmaktan uzak durma yönelişi yer alır.

Bu da bilinç ve kişinin kendini kontrol etmesi, davranışlarını ayıklamaya tabi tutması, Allah’ın her an kendisini görüp gözetmekte olduğunu unutmaması ile gerçekleşir. Erişilen bu şuur ve bilinç halini Hz. Peygamber (s.a.s.) “ihsan” diye nitelemektedir.

 

Edep

“Hayret etme, çok beğenme” anlamındaki Arapça e–d–b kökünden türetilen edep, “güzelliği dolayısıyla insanı şaşırtan, takdirini kazanan şey” demektir. Bir kimsenin sahip olduğu meziyet ve fazilet başkalarında hayranlık ve takdir hissi uyandırdığı için edep diye adlandırılmıştır.

Edep, değişik açılardan tanımlanmıştır. Örneğin; “Edep, ona sahip olan kişiyi küçük düşürücü durumlardan koruyan bir melekedir.” denmiştir. (Meleke, güzel huy ve alışkanlık demektir.) Yedinci asırdan itibaren yazılmaya başlanan edep kitaplarında medenî ve ahlakî davranış tarzları (âdâbı muaşeret) ve bu konularda gerekli olan pratik bilgiler ayrıntılarıyla zikredilmiştir. Giderek gelişen edep kültürünü;

1-  Her seviyedeki insana hitap eden ahlakî-edebî hikmetler,

2- Seçkin ve aydın kişilerin duygu, düşünce tarzlarına güzellik ve incelik kazandıran kültürel edep,

3- Yöneticilerle diğer üst seviyedeki meslek erbabının meslekleriyle ilgili kural, âdâp ve erkan, özel davranış tarzları şeklinde üç bölüme ayırmak mümkündür.

Hz. Peygamber’in sünnetinde, müekked ve zevaid sünnet dışında kalan davranışlar, fıkıh literatüründe genel olarak edep terimiyle ifade edilmiş ve “âdâp” başlığı altında ele alınmıştır.

Birçok faziletin kaynağı olan edebe uygun davranış tasavvufî hayatta da çok geniş bir uygulama alanı bulmuştur. İlk sûfîler camiye girmenin edebinden helâya girmenin edebine kadar bütün davranışlarını belirli kurallar çerçevesinde düzenlemişlerdir. Daha sonra bu kurallar âdâb ve erkân tabirleriyle ifade edilmiştir. Zaten tasavvuf terbiyesinin amacı sâliki, hem Hakk’a hem halka karşı iç-dış, yani düşünce, hayal, söz ve davranışları itibarıyla edepli hale getirmektir. Sûfîler zerâfet ve nezâket kaynağı olan bu anlayışı, çok sık kullandıkları “Edep ya hû” sözüyle ifade etmişlerdir.

Toplumun Edep ve Haya Açısından Geçirdiği Erozyon

Abdülbaki Gölpınarlı, çocukluk günlerindeki durumu şöyle anlatıyor: “Tarikatta edep, yapılması gereken şeylerdir.

Edep, yemede, içmede, oturmada, kalkmada, yürümede, yatmada, konuşmada, ibadette... hasılı her şeyde vardır.

Çocukluğumu hatırlarım, biraz hızlı yürüsem, ayağımı yere vurarak bassam, kızarak, paylayarak değil, inandırarak, anlatarak “ne yapıyorsun Baki, o nasıl geziş?” derlerdi. “Her şeyin canı var yavrum, tahta incinmez mi? Bak yerlere döşenmiş, bizi üstünde gezdiriyor, bizim de ona hürmet etmemiz, onu incitmememiz gerekmez mi?”

Yemekte ağız fazla şapırdatılamazdı, yüze bakılması yeterliydi. Çünkü yemekte kimseden ses çıkmamalıydı. Bardağı yere koyarken ses çıkarmak ayıptı. Bardak ve konduğu yer incinmemeliydi.

Hem de bardakla görüşmeden, yani bir kenarını öpmeden, su içmek ya da içtikten sonra görüşmeden yere koymak iyi karşılanmazdı. “O”, derlerdi, “Bize hizmet ediyor bizim de ona izzet (saygı) etmemiz lazım.”

Uyuyan kimsenin uyandırılması gerekirse yastığına hafifçe vurularak hafif bir sesle “âgâh ol erenler” denilirdi. Bağırarak konuşulmaz, biri söylerken sözü kesilmezdi. Kulağa fısıldamak, kahkahayla gülmek gibi şeyler ayıp karşılanırdı. “Ben” diye konuşulmaz, “fakîr” ifadesi kullanılır; şayet ağızdan “ben” sözü kaçsa derhal ilave edilirdi: “Benliğime lânet!”

Gelen misafirin ayakkabıları kapıya doğru çevrilmez, içeri doğru çevrilirdi. Kapıya doğru çevirmek bir daha gelme demekti. Bir de içeriye çevrilen ayakkabıları giyen, evdekilere arka çevirmeden giymiş olur ve arkasını çevirmeden kapıdan çıkardı.

Yüze tokat vurulmaz, insana hiçbir suretle sövülmez, insanın her şeyi mukaddes sayılırdı. Tıraş esnasında dökülen saçlar bile toplanıp ayak değmez bir yere gömülürdü. Bütün bu ve benzeri edeplerde çıkış noktası, her şeyin canı oluşu, bizden ayrı olmayışı ve insanın mukaddes bir varlık bulunuşuydu.

Kapı çarpılarak gürültü ile örtülmez, yavaş örtülürdü. “Kapıyı kapat” denmez, “kapıyı ört” veya “kapıyı sırla” denilirdi. Allah kimsenin kapısını kapatmasın! “Lambayı söndür” denmez, “lambayı dinlendir” denilirdi.

Abdullah İbni Mübarek buyurdu ki: Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli bir alim ile görüşemesem üzülürüm.

Hikmet ehli buyuruyor ki: İlim gibi edeb de, öyle bir hazinedir ki, onu hiçbir hırsız çalamaz. Din ve dünya güzelliği bundadır. İnsanı hayvandan ayıran edepdir.

Edebi gözetmek, zikirden üstündür.

Edebi gözetmeyen Hakka kavuşamaz.

İnsanlar edebe ilimden çok daha fazla muhtaçtır.

En büyük edeb, ilâhî hududu muhâfaza etmek, gözetmek, Allah Teâlâ'nın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmaktır.

Bir kimsenin edebli olması, iyi kalplilik ve akıllılık alâmetidir. İnsan edeb ile dünyâ ve âhirette yüksek derecelere kavuşur.

Bazı Adab Konuları

Yeme-içme adabı:

Helal kazanıp helal ve temiz olan şeylerden yemek,

Yemeğe besmele ile başlamak,

Sağ el ile yemek, (zaruret halleri müstesna)

Sofrada kendi önünden yemek,

Başkasının lokmasına bakmamak,

Ağız şapırdatmamak,

Çok konuşmamak, çirkin şeyler konuşmamak,

Mideyi doldurmadan sofradan kalkmak,

Allah'a şükretmek,

El ve ağzı yıkamak, v.s

 

Giyim-kuşam adabı:

Güzel ve temiz giyinmek,

Giyindiği ile kibirlenmemek,

Kadınsa erkek, erkek ise kadın elbisesi giymemek,

Erkek ise ipek elbise giymemek gibi..

Oturma–kalkma adabı

Konuşma adabı:

Hayır konuşmak,

İftira, dedikodu , yalan türü şeyler konuşmamak,

Bağıra çağıra konuşmamak,

Karşımızdakinin sözünü kesmemek,

Büyükler söz vermeden konuşmamak, v.s

Selam adabı:

Selam vermek ve almak,

Selamı daha güzeli ile almak,

Büyük küçük ayırmadan selam vermek,

Ev halkına da selam vermek,

Selamı aldığını belli etmek, lakayt davranmamak, v.s

Uyku adabı:

Tok karınla uyumamak,

Besmele ile yatmak,

Sağ tarafı üzere yatmak,

Dua ederek yatmak,

Kalkınca Allah'a hamd ederek kalkmak,

Çok fazla uyumamak, v.s

Toplantı adabı:

Toplantının şekline göre davranmak,

Gelen büyüklere yer vermek,

Durumuna göre konuşmak,

Konuşan kişinin sözünü kesmemek,

İki kişi aralarında fısıldaşmamak, gülüşmemek,

Başkasını rahatsız edecek tavır ve davranışlar içinde olmamak, v.s

İlim adabı:

İlme Allah rızası için yönelmek,

Hocaya saygısızlık etmemek,

Hüsn-ü zanda bulunmak,

Anlayacağı vakitleri tesbit ederek o vakitlerde çalışmak,

İlmiyle amel etmek,

İlmiyle böbürlenmemek,

İlmini yanlış yerlerde kullanmamak, v.s

Yolda yürüme adabı:

İstikametli olmak, (sağa sola bakmamak)

Büyüklerin önlerinden yürümemek,

Taşıt kullanıyorsa trafik kurallarına uymak, yol hakkını ihlal etmemek,

Yolda eziyet verici şeyler varsa kaldırmak, yolu kirletmemek,

Ticaret adabı:

Helal kazanmak için bütün gücü kullanmak,

Dükkanı erken açmak,

Yanında çalıştırdıklarının hakkını tam vermek,

Müşteriyi kandırmamak, müşterinin bilgisizliğinden yararlanmamak,

Yemin etmemek,

Zekat ve sadakayı bol vermek,

Kanaatkar olmak,

Borçlusuna kolaylık sağlamak,

Alacaklısını aldatmamak,

Evlilik adabı:

İyi bir eşle evlenmek,

Yuvasını hayır düşünceleriyle kurmak,

Özellikle düğün merasimlerinde dikkatli davranmak,

Aile mahremiyetine dikkat etmek,

Aile efradına helal lokma yedirmek,

Hak ve hukuklarına riayet etmek,

Terbiye noktasında titiz davranmak,

Şefkatli ve merhametli olmak,

Kötü örnek olmamak, v.s

Edeb ehli mazlumdur, zalim olmaz,

Edebsiz ilim öğrenen âlim olmaz.

                 Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb,

                  Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb. 

Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan

Giy ol tâcı emin ol her belâdan

Unutulmamalıdır ki Herkes Kendi Karakterinin Gereğini Yapar

قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلاً

De ki; "Herkes kendi kişiliği uyarınca hareket eder. Rabbiniz kimin daha doğru yolda olduğunu herkesten daha iyi bilir. (İsra, 17/84)

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat