• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam289
Toplam Ziyaret5103755
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Kamu Hakkı

 

Kamu Hakkı

قال الله تعالي:  

وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

 

قالَ رسُولُ اللّهِ(ص):

 

 

Muhterem Müslümanlar!

İslam Dini, toplumun maddi ve manevi bakımdan denge ve ahenk içinde bulunmasını ve devam etmesini ister. Bunun için de Yüce Allah, Müslümanların birbirleriyle yardımlaşmalarını, dayanışmalarını teşvik etmiştir. Mutlu, huzurlu ve erdemli bir toplum oluşturma amacına ulaşmak, sıkıntı, kriz ve zorlukları atlatmak hususunda dayanışma içinde hareket eden ideal bir toplum oluşturmaları için, bu husus üzerinde ısrarla durur.

İnsan oğlunun dünyada mutlu olarak yaşayabilmeleri için , içinde bulunduğu topluma karşı hak ve sorumlulukları vardır.  

 

 

Hak kelimesi sözlükte "gerçek, sabit ve doğru olmak, bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeye yakinen muttali olmak" anlamlarında mastar bir kelimedir. "Gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin olan şey" anlamlarında ise isimdir. Hak kelimesinin çoğulu hukuktur ve genellikle batılın zıddı olarak gösterilir. (Lisanü'I-Arab, hkk md.)

 

Rağıb el-İsfahani “hakk”ın asıl manasının "mutabakat ve muvafakat" olduğunu belirttikten sonra ayetlerden örnekler vererek başlıca şu dört anlama geldiğini belirtmektedir:

 

1. Bir şeyi, hikmetin gereğine uygun olarak icat eden; bundan dolayı hak, Allah'ın bir ismi veya sıfatı sayılmıştır.

2. Hikmetin gereğine uygun olarak yapılan iş; Allah'ın bütün fiilleri bu anlamda hak’tır.

3. Bir şeye, aslına uygun ve doğru olarak inanma, bu şekilde kazanılmış inanç ve bilgi.

4. Gerektiği şekilde, gerekli ölçüde ve gereken zamanda meydana gelen iş demektir. (Müfredat, hkk md.)

 

Kur'an'da, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi "korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi veya manevi imkan, pay, eşya ve menfaatler; görev, sorumluluk, borç gibi anlamlarda da kullanılmıştır.

 

Bazı ayet ve hadislerde Allah'ın insanlar üzerindeki hakları yanında O'nun inananları koruma, azaptan esirgeme, onlara yardım etme gibi lütuflarının da Allah üzerine birer hak olduğu ifade edilir. (mesela bk. Yunus 103; Rum 47)

 

Hadislerde geçen "Allah'ın hakkı, kulun hakkı" gibi ifadeler, zamanla İslami kaynaklarda bütün hakların

"Allah hakları" (hukukullah) ve

"kul hakları" (hukuku’l- ibad)

şeklinde iki ana bölümde ele alınmasına yol açmış, bazan bunlara  üçüncü bir haklar grubu eklenmiştir. Bu haklar fıkıh kitapları yanında ahlak kitaplarında da inceleme konusu yapılmıştır.Bu ise kamu hakkıdır

 

Muhterem Müslümanlar!

Kamu hakkı, bu daha çok, devlete ait olan veya herkesin ortağı bulunduğu bir tüzel kişiliğin bütün malî ve idarî menfaatlerini bir arada tutan ve korunmasını gerektiren değerlerdir. Buna geçmişte “Beytü’l-Mâl”, çağımızda ise “Hazine veya Kamu Malı” denilmektedir.

 

Sonuçta ka­mu yararını ilgilendirse bile, ilk planda ferde ait bir menfaatin korunmasını he­def alan ve ferdin söz hakkının bulundu­ğu haklar olup bunlar da genel kul hakla­rı, özel kul hakları şeklinde iki grupta in­celenebilir.

 

 Genel kul hakları, toplumda herkesi ilgilendiren ve fertlerin ortaklaşa sahip bulunduğu menfaat ve imkanlar­dan faydalanma haklarıdır.

 

 

Mesela fert­lerin, mubahlardan ve kamu hizmetlerin­den yararlanma hakkı böyledir. Allah haklarından farklı olarak bu hakları kul­lanma tamamen fertlerin tercih ve ihti­yarına bağlı olup, kamu otoritesini elinde bulunduranlar ancak kamu yararı gerek­çesiyle bu haklardan istifadeyi engelleye­bilir veya bu hakları ıskat edebilir. (Diyanet Derg. 15.c. hak mad. )

 

Ülkenin varlığı ve birliği açısından en çok korunması gereken maddî haklardan biridir kamu hakkı.

 

Öncelikle Herkesin Sorumluluk Alanı Vardır

عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: قالَ رسولُ اللّه)صلعم(: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالامَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ في أهْلِهِ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالمَرْأةُ في بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ، وَهِىَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا، وَالخَادِمُ في مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ.

İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz.

İmam çobandır ve sürüsünden mes'ûldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes'uldür.

Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes'ûldür.

Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'ûldür." (Buhârî, Ahkâm 1, Cum'a 11, İstikrâz 20, Itk 17, 19, Vesâya 9, Nikâh 81, 90; Müslim, İmâret 20, (1829); Tirmizî, Cihâd 27, 1705; Ebû Dâvud, İmâret 1, (2928)

 

 

Hile Yapan Cenneti Kaybeder

وعن الحسن البصرىّ عن معقل بن يسارٍ )رع( قال: سَمِعْتُ رسولَ اللّه  يَقُولُ: مَامِنْ عَبْدٍ يَسْتَرْعِيهِ اللّهُ رَعِيَّةً يَمُوتُ يَوْمَ يَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لِرَعِيَّتِهِ إلاَّ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيْهِ الجَنَّةَ

Hasan el-Basrî, Ma'kıl İbnu Yesâr (r.a)'dan naklediyor: "Resûlullah (a.s)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder." [Buhârî, Ahkâm 8, Müslim, İman 227, (142); İmâret 21, (142).]

 

Hakkını Veremediğin Şey Kıyamette Rüsvaylıktır

وعن أبى ذرّ رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: قُلْتُ يَارسُولَ اللّه: ألاَ تَسْتَعْمِلُنِى، فَضَربَ بِيَدِهِ عَلى مَنْكِبِي، ثُمَّ قَالَ يَا أبَا ذَرٍّ: إنَّكَ ضَعِيفٌ، وَإنَّهَا أمَانَةٌ، وَإنَّها يَوْمَ الْقِيَامَةِ خِزْىٌ وَنَدَامَةٌ، إلاَّ مَنْ أخَذَهَا بِحَقِّهَا، وَأدَّى الَّذِى عَلَيْهِ فِيهَا.

Ebû Zerr (r.a) anlatıyor:

"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, beni memur ta'yin etmez misin?"

Bu sözüm üzerine, elini omzuma vurdu ve sonra da:

"Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır.

Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle, üzerine düşen vazifeleri, eksiksiz edâ ederse o hâriç" buyurdu." [Müslim,, İmâret 17, (1826); Ebû Dâvud, Vesâyâ 4, (2868); Nesâî, Vesâya 10, (6, 255).]

 

Kamu hakkı; halkın vergi, hizmet, bağış veya başka bir nedenle devletin mülkiyetine ve hazinesine verdiği veya kamunun doğrudan sahip olduğu mal ve servet gibi ekonomik değerlerdir.

 

Günümüzde devletin iç ve dış hazinesine ek olarak vakıf, dernek, kooperatif, sendika, fon ve banka gibi, vatandaşların para, iş ve emanetlerini koruyan tüzel kişiliklerin her biri, birer küçük hazinedir. Bu hassas kurumlarda görev alacak insanların; fakir, muhtaç ve henüz tüyü bitmemiş milyonlarca insanın hakkını ve alın terini koruyabilecek kadar dürüst, duyarlı ve güvenilir olmaları gerekir.

 

Zira söz konusu kurumlarla ilgili alınacak her kararda ve yapılacak her harcamada kamu hakkı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü yaşanan olaylardan da anlaşıldığı gibi, çelik kasalar, zırhlı araçlar, polisiye tedbirler, kanun ve yönetmelikler söz konusu yerlerdeki yolsuzlukları, haksızlıkları, rüşvetleri ve zimmetleri önleyememiştir. Bu tür emniyet tedbirlerinden geri adım atılması düşünülemez ama bu tedbirlerin yeterli olmadığı açıktır.

 

Bunun için insanımızda inanç, vicdan, vatan sevgisi, Allah korkusu, kul ve kamu hakkını gözetme hususundaki manevî heyecan ve duyarlılığın artırılması gerekir. İnsanları kamu ve insan haklarını ihlâl etmekten alıkoyacak gerçek âmil; dinî duyarlılık, ahiret inancı, kötülüğün ve haram lokmanın hesabının ilâhî huzurda verileceği inancıdır. (Diyanet Derg. 163/8-10)

 

Muhterem Müslümanlar!

Kamu hakları denilen bazı haklar daha vardır ki, “hukukullah” kapsamında değerlendirilmektedir. Şüphesiz kamu hakkı denilince, özellikle kamu mallarının korunması ve haksız yollarla zimmete geçirilmemesi akla gelir.

 

1-    Kamu malı emanettir.

 Emanet oldukça geniş kapsamlı bir kavramdır. Başta dinî yükümlülükler olmak üzere beden ve ruh sağlığı, evlât, servet, mal-mülk, makam-mevki, kısaca maddî ve manevî bütün değerler bu kavramın kapsamı içinde yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim’de;

 

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً

 “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” (Ahzab, 33/72) buyurularak bir yandan insanın emanet konusunda diğer varlıklardan ayrı olarak, taşıdığı sorumluluğun ağırlığına dikkat çekilmekte; diğer yandan da insanoğlunun emanete riayet konusunda genelde, vefasızlık göstermeye eğilimli olduğuna işaret edilmektedir.

 

Devletin mal varlığı halka aittir; bunda geçmişin, bugünün ve gelecek nesillerin hakları vardır. Bu nedenle, tüyü bitmemiş yetimlerin de hakkı olan bu malların, gereksiz yerlerde harcanıp, israf edilmeleri haramdır.

 

Kamuya, yani toplumun bütününe ait mal ve değerler, yöneticiler açısından olduğu kadar, bireyler açısından da birer emanettir. Her birey doğrudan ya da dolaylı olarak bu emanetlerin korunmasından ve yerli yerince kullanılmasından sorumludur.

 

2-    Kamu hakkını ihlâl ve kamu malından çalmak hıyanettir.

İslami literatürde, kamu malını zimmetine geçirmeye “gulûl” adı verilmektedir.

 

Sözlük anlamı gizlemek, bir şeyi gizlice almak, hırsızlık yapmak; hıyanet etmek olan gulûl kelimesi; örfte genellikle, “ganimet malına hıyanet etmek” anlamında kullanılmaktadır.

 

Gulûl, İslâm hukukunda da bu çerçevede, terim anlamı kazanmış ve “devlet malına hıyanet etmek, kamu malını zimmetine geçirmek, mülkiyeti bütün millete ait olan devlet hazinesinden veya ganimetlerden gizlice almak, özellikle de taksim edilmeden önce savaş ganimetinden bir şey çalmak” şeklinde tanımlanmıştır. (Ferhat Koca, Gulûl Mad. DiA, c. 14, s. 191-192)

 

Kim Hıyanet Ederse Hesaba Çekilir

 

وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“…Kim emanete hıyanet ederse (ganimet veya kamu malından aşırırsa), kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir” (Al-i İmran, 3/161).

 Bu ayet ile, kamu malına ihanetin cezasının ağırlığına dikkat çekilmiştir.

 

Ebu Humeyd es-Sâidi (r.a.)‘den rivayet edilen bir hadise göre Rasulullah (s.a.s), Ezd kabilesinden İbnü’l-Ütbiyye’yi zekât toplamakla görevlendirmiş, bu zatın daha sonra bazı mallarla gelip Hz. Peygamber (s.a.s)’e:

 

“Şunlar size ait, bunlar da bana hediye olarak verildi” demesi üzerine Rasulullah’ın minbere çıkıp,

“Benim -zekât toplamak için- gönderdiğim bir memura ne oluyor ki, ‘Şunlar sizin, şunlar da bana hediye edildi’ diyebiliyor.

Dikkat edin, bu kişi evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi?

Muhammed’i, kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, sizden her kim bu (bu devlet malı)ndan alırsa mutlaka onu boynunda taşır olduğu hâlde kıyamet günü gelecektir.

Eğer bu haksızlıkla aldığı şey deve ise böğürecek, sığırsa möleyecek, koyunsa meleyecek!” buyurdu.

Sonra Rasûlullah ellerini kaldırdı, o kadar ki, koltuk altındaki beyazlık gözüktü. ”Allah’ım tebliğ ettim mi?” dedi ve bu sözünü üç kere tekrar etti. (Buhari, Hiyel, 15; Cuma, 29)

 

Başka bir  hadislerinde ise,

“Vergi memurlarına (âmillere) verilen hediyeler gulûldür (Kamu malını aşırmadır).” (Müsned, V, 424) ifadesi yer almıştır.

 

 

Muhterem Müslümanlar!

Kamu malından çalmanın vebali öylesine büyüktür ki, Hz. Peygamber, kamu malı çalmış, kamu hakkına tasallutta bulunmuş kimselerin cenaze namazlarına bile katılmamıştır.

 

Zeyd b. Ha-lid’in (r.a.) anlattığına göre: “Hayber Savaşı sırasında ashabtan biri öldürülmüştü. Hz. Peygamber’e haber verildi. O,

“Arkadaşınız üzerine namaz kılın!” buyurdu. Hz. Peygamber’in bu sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü).

Bunun üzerine Hz. Peygamber olaya şöyle açıklık getirdi:

Arkadaşımız, Allah için cihat sırasında ganimetten çalmıştı!” Bunun üzerine, maktûlün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük.” (Muvatta, Cihad, 23)

 

Sevgili peygamberimiz başka bir hadislerinde de. kişi şehit bile olsa kul ve kamu haklarını ihlal etmişse bunun hesabından kurtulamayacağını ifade buyurmaktadırlar:

Ömer İbn." Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi: Hayber Gazvesi günü idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından bir grup geldi ve:

 

- Falanca şehittir, falanca da şehittir, dediler. Sonra bir adamın yanından geçtiler:

- Falanca kimse de şehittir, dediler.

 Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

   -"Hayır,   ben   onu,   ganimetten   çaldığı   bir   hırka   veya bir aba içinde cehennemde gördüm"buyurdu.
(Müslim, îmân 182. Ayrıca bk. Dârimî, Siyer 48)   •

 

Demek ki, şehitlik kişinin birçok günahına keffaret olduğu hâlde, kamuya ait hıyanet günahını ve kul haklarını ortadan kaldırmıyor.

 

Kamu hakkını ihlâl etmenin ve kamu malından çalmanın, kaçakçılık yapmanın çeşitli yolları ve yöntemleri vardır. Bunlardan özellikle günümüzde öne çıkan bazıları şunlardır:

 

1-Kamu arazilerini işgal etmek, üzerine bina yapmak.

Hazine, belediye, vakıflar ve çeşitli kamu kuruluşlarına ait menkul veya gayri menkulleri şahsî menfaatler doğrultusunda kullanmak, üzerine izinsiz olarak bina yapmak, kamu malını çalmanın bir nev’idir.

Çünkü kamu malı kapsamı içinde yer alan araziler, devlet adına tüm vatandaşların ve gelecek nesillerin malıdır. Halkı temsil eden devletin izni olmadan alınan kamu arazisi gasp edilmiş demektir.

 

Böyle bir arazi üzerinde, izinsiz olarak bir şey yapılamaz.

“Kim bir karış miktarı bir yere (başkasının arazisine) haksız olarak sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir.” (Buhari, Mezalim, 13)

 

2-Kaçak elektrik ve su kullanmak.

Toplumsal duyarlılığımızı ve ahlâkî değerlerimizi kaybettikçe, yolsuzluklar baş göstermekte, her kademede devlet malı yağmalanmakta, rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, vergi kaçakçılığı, kaçak su ve elektrik kullanımı gibi yüz kızartıcı durumlar ortaya çıkmaktadır.

 

Yine kaçak su kullanımının da aynı şekilde yaygınlaştığı ve bedelinin de dürüst vatandaşlar tarafından ödendiği yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır.

 

Bu bakımdan kamu hukuku içinde yer alan elektrik ve suların kaçak olarak kullanılması caiz değildir.

Kul hakkı olan elektrik ve suyu kaçak kullananların, bu ülkede yaşayan bütün fertlerle teker teker helâlleşmeleri gerekir. Ancak tüyü bitmemiş yetimlerin de hakları olan bu kamu mallarının sahiplerini bulup onlarla helâlleşebilmek neredeyse imkânsızdır.

 

3-Vergi kaçırmak, vergi vermemek.

Yine vergi borcunu ödememek, ya da vergi kaçırmak da önemli bir kamu hakkı ihlâlidir. Her insanın, vatandaşı olduğu ülkeden beklediği hakları olduğu gibi, yerine getirmekle yükümlü olduğu görevleri de vardır.

Vergi de bu görevlerden biridir. Çünkü toplum hâlinde yaşamanın insanlara yüklediği belli birtakım hak ve sorumlulukları vardır.

Bu sorumlulukların temel dayanağını kamu yararı teşkil etmektedir. Toplumu teşkil eden bireylere, fert olarak yüklenen sorumluluklar, onların toplum olarak faydalarına yöneliktir.

 

Yerine getirilen her sorumluluk, dolaylı   ya da dolaysız bir şekilde bireylere hak ve hizmet olarak geri döner. İhlâl ve ihmal edilen görevler ise, kamu hizmetlerinin aksamasına yol açar. Bu bakımdan vergi mükelleflerinin yalan beyanda bulunup vergi kaçırmaları veya vergi vermemeleri, o toplumda yaşayan bireylerin haklarının (kul hakkının) ihlâl edilmesidir.

 

Yine kişinin, vergi verebilecek güç ve imkâna sahip olmasına rağmen, vergisini vermeyip, başkalarının verdiği vergilerle sunulan kamu hizmetlerinden -katkıda bulunmadığı hâlde- yararlanması da, “nimet ve hizmetten haksız bir şekilde yararlanma” olarak değerlendirilebilir.

 

Bireysel çıkarlar uğruna kamunun haklarını ihlâl etmek, görevi kötüye kullanmak, rüşvet alıp vermek, karaborsacılık yapmak, kamu malını zimmetine geçirmek, vergi kaçırmak, kaçak su ve elektrik kullanmak gibi şeyler gerçek bir müminin yapabileceği işler değildir.

 

Bu nedenle her Müslüman, Allah hakkı olarak da kabul edilen kamu mallarını korumalı, haksız yollarla bunları elde etmeye çalışmamalıdır.

Bunların yarın kıyamet gününde mutlaka hesabını vermekle, karşı karşıya geleceğini asla unutmamalıdır.

 

Çünkü kamu malları, belirli kişilere değil, bütün topluma aittir. Kamu malını yiyen kimse, toplumun bütün bireylerine karşı suç işlemiş olmaktadır.

Bu nedenle, bunları haksız yere almanın sorumluluğundan kurtulmak oldukça zordur.

(Hz. Ömer (r.a)ın halifeliği döneminde, devletin mumunu söndürmeden verilen selamı almaması; Hz. Ebu Bekir (r.a)ın kamu hakkı endişesiyle maaş almak istememesi bazı kimselere garip gelebilir!.)

 

Yüce Allah, haksız yere başkasının malını yemeyi bütün insanlara yasaklamıştır.

وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ

“Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin” (Bakara, 2/188)

 

Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar:

“Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, (Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine, yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa) dinar ve dirhemin bulunmadığı (altın ve gümüşün geçmediği) hesap günü gelmeden önce helâlleşsin.

Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı (iyiliği) yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.” (Buhari, Mezalim, 10)

 

Başka bir hadiste ise:

"Ebû   Hüreyre   radıyallahu   anh'den   rivayet   edildiğine   göre,   Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sordu. Ashâb:

-         Bizim aramızda müflis, parası va malı olmayan kimsedir, dediler.

    Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

    "Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular.  (Müslim, Birr,59. 60; Tirmizi, Kıyame, 2).

 

                      

Görüldüğü gibi Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebali vardır. Böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır.

Hak sahibi, ondan hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah, kul hakkı yiyenin günahını affetmemektedir. İlâhî adalet bunu gerektirir.

 

Kamu mallarına hıyanet de Allah’ın affetmeyeceği günahlardandır. Bu gibi kimseler dünyada hak sahipleriyle helâlleşip tevbe etmedikleri takdirde, ahirette hak sahipleri onlardan haklarını alacak ve Allah’ın huzurunda hesaplaşacaklardır.

 

Kamu hizmeti verenler, kamuya ait araç ve gereçleri kullanırken dikkatli ve duyarlı davranmalı, elektrik, su, kağıt, akaryakıt ve benzeri her türlü araç-gereçleri israf etmeden, emanet şuuru içerisinde kullanmalı, ücretle veya maaşla çalışanlar mesai saatleri dahilinde kendilerine verilen işi en verimli bir biçimde yapmalı, işgücü israfına sebebiyet vermemeli, görevini zamanında ve olması gerektiği şekilde yapmalı, rüşvet ve benzeri yolsuzluklardan sakınmalıdırlar.

Unutulmamalıdır ki, kamu malından çalmanın vebal ve günahı sadece bu işi yapanların değil, bu gibilerini koruyup gözetenlerin veya göz yumanların da üzerindedir.

 

Sevgili Peygamberimiz,

“Kim (kamu ve kul hakkını) aşıranı gizlerse (göz yumarsa), o da ondandır” (Ebu Davud, Cihad, 135) buyurarak, bu duruma işaret etmişlerdir. (Diyanet Derg. 163/11-13)

 

Özet:

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat