• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam478
Toplam Ziyaret5103944
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Dua İbadetin İliğidir

DUA İBADETİN İLİĞİDİR

AYET : BAKARA SURESİ – 186. AYET

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ:

           MEALİ :

“(Ey Muhammed!) Kullarım sana beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki, doğru yolu bulalar.”  (BAKARA SURESİ – 186. AYET)

     Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

 

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ:

     “(Ey Muhammed!) Kullarım sana beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki, doğru yolu bulalar.” (BAKARA SURESİ – 186. AYET)

      Bu ayet-i kerime duanın önemini belirtiyor: Bazı kimseler Peygamberimiz (SAV)’e gelerek Allah hakkında bilgi istemiş, şöyle demişlerdi: “Rabbimiz yakın mıdır, O’na gizlice yalvaralım? Yoksa uzak mıdır, O’na bağıralım?” Onların bu sorusunu, Allah Teala Peygamberi (SAV)’e indirdiği bu ayet-i kerime ile cevaplandırıyor: “Ben gerçekten yakınım ...” buyuruyor. Biz her ne kadar hatalı davranışlarımız sebebiyle yaratıcıya uzak isek de O, bize yakındır. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:

 

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ:

 

          “Biz o insana şahdamarından daha yakınız.” (KAF SURESİ – 16. AYET)

     Bu Musa’l-Eş’ari (RA) anlatıyor: “Peygamberimiz (SAV) Hayber’e savaşa giderken askerler bir vadiye geldiklerinde yüksek sesle: “Allah Ekber, Allahu Ekber, Lâ ilahe illallah-Allah uludur, Allah uludur. Allah’tan başka ilah yoktur.” diye tekbir almışlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV) askerlere: “Kendinize acıyınız (yavaş tekbir getiriniz) çünkü siz ne sağır çağırıyorsunuz, ne de gaibe (burada olmayana) sesleniyorsunuz. Kuşkusuz siz iyi işiten ve size çok yakın olan Allah'a dua ediyorsunuz. O, her zaman (ve her yerde) sizinle beraberdir.” buyurdu.

     Dua, yüce yaratıcıya yönelerek O’ndan istek ve dilekte bulunmaktır. O’ndan başkasından dilekte bulunulmaz. Kulun isteklerine O'ndan başkası cevap veremez. Çünkü her şeyi gören, işiten ve her şeye gücü yeten yalnız O'dur. Bu sıfatlar O’ndan başkasında bulunmaz. Dua, aynı zamanda ibadettir. Nitekim Peygamberimiz (SAV): “Dua, ibadetten ibarettir.” buyurmuştur.

     Ebu Hüreyre (RA) Peygamberimiz (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Allah katında duadan daha faziletli bir şey yoktur. Allah Teala sonsuz merhamet ve lütuf sahibidir. Kendisine içtenlikle yalvaranları boş çevirmez.” Konuya başlarken mealini sunduğumuz ayet-i kerime’de Allah Teala bunu açıkça bildiriyor.        Allah bir başka ayette de şöyle buyuruyor:

 

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ:

 

         “Rabbiniz: “Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir.” buyurmuştur.”  (MÜ’MİN SURESİ – 60. AYET)

      Enes (RA) Peygamberimiz (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Şüphesiz Allah Teala hayâ ve kerem sahibidir. Bir kimse ellerini kendisine doğru kaldırıp dua ettiğinde onları boş döndürmekten hayâ eder.”

     Hadis kitapları dua ile ilgili rivayetlerle doludur. Peygamberimiz (SAV)’in zaman zaman yaptığı dualar da bilinmektedir. Geçmiş peygamberlerden bir kısmının yaptıkları dualar ve bunların kabul edildiği Kur’an-ı Kerim’de bildirilmektedir. Buna rağmen bazı kimseler duanın insan hayatı üzerinde hiçbir etkisi olmayacağını söylemek cüretinde bulunmuşlardır. Şöyle diyorlar:

     “Allah Teala kâinatta olup bitecek olayları ve insanın hayatı boyunca nelerle karşılaşacağını, neleri başarıp neleri başaramayacağını, ezelde takdir etmiştir. Zamanı gelince bunlar Allah’ın takdirine uygun olarak meydana gelecektir. Ezelde takdir edilmemiş olayların ise meydana gelmesi imkânsızdır. Durum bu olunca dua neyi değiştirecektir?”

     Ayrıca bu görüşlerine şu hadis-i şerifleri de delil göstermektedirler. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah kaderleri (kâinatta olup bitecek olayları) insanları yaratmadan şu kadar ve şu kadar yıl önce takdir etmiştir.” “Olacak şeylerde kalem (yazma işini bitirmiş ve) kurumuştur.” “Dört şeyle ilgili işlem bitirilmiştir; ömür, rızık, yaratma ve huy.” İşte Peygamberimiz (SAV) de her şeyin ezelde takdir edilmiş olduğunu bildiriyor. O halde duanın etkisi ne olacaktır? Diyorlar.

     Bunların hatası kaderi yanlış anlamaları ve bu konudaki hadis-i şerifleri yanlış yorumlamalarıdır. Bunlar, insanların kendilerine özgü bir iradeye sahip olmadıklarını, bütün işlerinin ilahi gücün zorlayıcı etkisi ile meydana geldiğini söylüyorlar. Bunlar, kelam’da “CEBRİYE” diye anılan gruplardır. Bunlara göre kulda ne fiil, ne irade ve ne de kudret vardır. Kul yaptığı işleri kendi iradesi ile yapmaz. Allah’ın mutlak kudret ve iradesi ile meydana gelir. Kul, bir iyilik yapmışsa buna mecbur olduğu için yapmıştır. Bir kötülük de yapmışsa ona da mecbur olduğu için yapmıştır. Evet, böyle diyorlar ve duanın etkisini inkâr ediyorlar. Fakat kader bunların anladığı gibi değildir. Kader bir işi yapmaya bizi zorlamaz. O takdirde sorumluluğun anlamı kalmaz. Bizi yaratan Allah Teala bize akıl, irade ve güç vermiştir. İnsan akıl ve iradesi ile iyi olanı seçecek, kötü olandan sakınacaktır. İnsanın bu iyiyi seçme ve kötüden sakınma gücüne “İRADE-İ CÜZ’İYYE” diyoruz. Bu gücümüzü kullanarak iyi, kötü, yararlı ve zararlı olandan hangisini seçeceğimizi Allah Teala ezelde, bizi yaratmadan çok önce biliyor ve buna göre takdir ediyor. Yoksa bizi her hangi bir işi yapmaya zorlamıyor. İşte kısaca kader budur. Şimdi duaya gelelim. İnsanın dua edeceği ezelde bilinen bir şey ise, o dua her halde yapılacaktır. Eğer ezelde Allah Teala o kulun dua etmeyeceğini biliyorsa, bu dua zaten yapılmayacaktır. Ezelde duaya bağlı olarak takdir edilen işlerin de her halde dua şartı ile olacağının bilinmiş olması gerekir. Bir örnek olarak; istemek ve azmetmek şartı ile başarılı olacağı takdir edilmiş olanın, başarısı, istemeye ve azmetmeye bağlı olduğu gibi, dua da böyledir.

     İmran İbni Huseyn (RA) diyor ki: “Bir kimse Peygamberimiz (SAV)’e: “Ey Allah'ın Resulü! Cennetlikler, Cehennemliklerden (Allah'ın takdiri ile) bilinir mi?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Evet bilinir.” buyurdu. Adam: “Cennetlik ve Cehennemlikler ezelde belli olunca, insanlar neden hayır işlesin ve ibadet yapsınlar, (nasıl olsa Cennetlik mi, Cehennemlik mi oldukları ezelde biliniyor)” diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Herkes niçin yaratılmış ise onu yapar, kendisi için ezelde ne mukadder ve müyesser kılınmış ise onu işler.” buyurdu.

     İmran soruyor: “İnsanların Cennetlik veya Cehennemlik olmaları mademki Allah’ın ezeldeki takdiri iledir. O halde insanların ibadetlerinin, hayır ve dualarının bunda etkisi ne olabilir? Nasıl olsa onun Cennetlik mi Cehennemlik mi olduğu ezelde takdir edilmiştir.” Peygamberimiz bu soruya şu cevabı veriyor: “Kulun görevi, niçin yaratılmış ise onun gereğini yapmak ve yaratanın kendisini yükümlü tuttuğu kulluk görevini hayatının sonuna kadar devam ettirmektir. Cennetlik kişinin belirtisi, sapıklığa düşmeden ömrünün sonuna kadar doğru yolda yürüyerek, Cennete ermesi” şeklinde açıklanabilir. Cehennemlik kişinin alameti de hayatının sonuna kadar sapıklığa düşmüş olmasıdır ki, bu da bu sapıklığı ile Cehennemi boylamış olmasıdır. Akla şöyle bir soru gelebilir: Kişinin Cennetlik veya Cehennemlik olması ezelde Allah’ın takdiri ve daha ana karnında iken bu suretle damgalanmasının eseri olduğuna göre, bu durum, o kişinin serbest hareket etmesine engel değil midir? Hayır, değildir. Çünkü bu takdir, Allah’ın ilim ve iradesinin eseridir. Yani Allah, bir kişinin dünyaya geldikten ve erginlik çağına erdikten sonra iradesini ne yöne kullanacağını ve sonunda Cennetlik veya Cehennemlik mi olacağını ezelde bildiği ve bu bilgisine göre böyle takdir ettiği için, bu takdir o kişinin serbest hareket etmesine engel değildir. Az önce meallerini sunduğumuz hadis-i şerifleri ve benzerlerini böyle anlamak gerekir. Çünkü dua hakkında pek çok ayet-i kerime vardır.

      Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin yaptıkları dualardan örnekler vardır. Şu ayet-i kerimeler duanın önemini ifade ediyor. Allah Teâlâ buyuruyor:

 

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً:

 

     “(Ey Muhammed) De ki duanız olmasa Rabbim size ne diye kıymet versin?”  (FURKAN SURESİ – 77. AYET)

 

أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ

مَّعَ اللَّهِ قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ:

 

     “Onlar mı hayırlı yoksa darda kalana, kendisine yalvardığı zaman karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri kılan mı? Allah’tan başka bir tanrı mı var! Ne kadar da az düşünüyorsunuz.”  (NEML SURESİ – 62. AYET)

 

فَلَوْلا إِذْ جَاءهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُواْ وَلَـكِن قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ:

 

     “Hiç olmazsa onlara böyle azabımız geldiği zaman bari yalvarsaydılar.”  (EN’AM SURESİ – 43. AYET)

     Bütün bu ayet-i kerime ve hadis-i şerifler karşısında duanın insan hayatı üzerindeki etkisini inkâr etmek ve duanın faydası yoktur demek çok yanlış ve çok hatalıdır. İslâm bilginleri, duanın etkisini ancak sapık olanlar inkâr eder, demişlerdir.

      Dua ile ilgili bilinmesi lazım gelen hususları şöylece özetleyebiliriz:

 1-) Duayı en çok etkileyen husus kişinin kazancıdır. Helal lokma duanın kabulü için gereklidir. Ebû Hüreyre (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah tayyiptir (her türlü noksanlıklardan münezzehtir) temiz ve helal olanı ancak kabul eder. Allah müminlere de peygamberlere emrettiği şeyleri emretmiş ve:

 

يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاً إِنِّي بِمَاتَعْمَلُونَ عَلِيمٌ:

 

     “Ey Peygamberler! Helal olan şeylerden yiyin ve salih -iyi işler- yapın. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.” (MÜ’MİNUN SURESİ – 51. AYET)

     Müminlere de şöyle emretmiştir:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُواْ لِلّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ:

 

     “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların helal ve temiz olanlarından yiyin. Eğer yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.”   (BAKARA SURESİ – 172. AYET) Sonra Peygamberimiz (SAV) konuşmasını şöyle sürdürmüştür: “Bir kimse (hac gibi) uzun yolculuğa çıkar, saçları dağılmış, toz toprak içinde kalmış bir halde ellerini semaya kaldırarak; “Ey Rabbim, ey Rabbim” diye dua eder (ve dileklerde bulunur). Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmiş, böylesinin duası nasıl kabul edilir?”

      İbni Abbas (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV)’in yanında:

 

يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ

الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ:

 

     “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yiyin.” (BAKARA SURESİ – 168. AYET) ayet-i kerimesi okunduğunda, Sa’d b. Ebî Vakkas ayağa kalkarak: “Ey Allah’ın Resulü, Allah’a dua et, beni duası kabul olanlardan kılsın.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Ey Sa’d! Yiyeceğini helal olandan seç, duan kabul olur. Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, kul, haram lokma yediği zaman kırk gün duası kabul olmaz. Haramla beslenen vücut ateşi hak eder.” buyurdu.

     Müslüman, kazancının helalden mi haramdan mı olduğuna dikkat etmeli, haram olan kazanca itibar etmemelidir. Ancak bu sayede Allah duasını kabul eder.

     2-) Dua için seher, Cuma ve arefe gibi mübarek vakitleri seçmek. Dua her zaman için yapılabilirse de bazı vakitlerde yapılması, duanın daha çabuk kabul görmesini sağlar. Bu vakitlerden birisi seher vaktidir. Allah Teâlâ, geceleri dua, ibadet ve istiğfar ile meşgul olanları Kur’an-ı Kerim’de övüyor ve şöyle buyuruyor:

 

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ.آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ.كَانُوا قَلِيلاً مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ.وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ:

 

     “Şüphesiz ki Allah, isyandan sakınanları, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar bundan önce dünyada güzel davrananlardı. Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.”         (ZARİYAT SURESİ - 15–18. AYETLER)

     Ebû Hüreyre (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Gecenin üçte ikisi geçip te son üçte biri kaldığında yüceler yücesi olan Rabbimiz, (keyfiyetini bilmediğimiz bir şekilde) dünyanın semasına iner ve: “Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim, benden kim ister ki dileğini vereyim, benden kim mağfiret diler ki onu bağışlayayım.”

     Ebû Umame (RA) şöyle demiştir: Peygamberimiz (SAV)’e: “Ey Allah’ın Resulü, hangi dua daha makbuldür?” diye sorulmuş, Peygamberimiz (SAV): “Gece yarısı ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.” buyurmuştur.

      Cabir (RA) de şöyle demiştir: Peygamberimiz (SAV)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Gecede duanın kabul olacağı bir saat vardır ki, her hangi bir Müslüman ona rastlar da dünya ve ahirete dair Allah'tan hayır dilerse, muhakkak Allah dilediğini yerine getirir. Bu saat her gecede vardır. Cuma gününde de duaların kabul olacağı bir saat vardır. Kim o saate dek getirir ve Allah’tan bir dilekte bulunursa, Allah Teâlâ onun dileğini kabul eder.”

     Ebû Hüreyre (RA) Peygamberimiz (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Cuma gününde bir saat vardır ki, Müslüman o saate rastlar da Allah’tan bir şey dilerse, Allah onu kendisine mutlaka verir.”

      3-) Allah’tan meşru olmayan bir dilekte bulunmamak. Ubade b. es-Samit (RA) Peygamberimiz (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Yeryüzünde hiçbir Müslüman yoktur ki bir günahı veya akraba ile ilişiği kesmeye “vesile” olacak bir dilekte bulunmadığı sürece, her hangi bir dua ile dua etsin de Allah Teâlâ ona istediğini vermesin veya o duasına karşılık bir kötülüğü ondan uzaklaştırmasın.”  Dinleyenlerden birisi: “Öyle ise biz de çok dua ederiz.”  deyince, Peygamberimiz (SAV): “Allah’ın lütuf ve ihsanı istediğinizden daha çoktur.”  buyurdu.

     Bu hadis-i şerife göre Allah Teâlâ kendisine, meşru olmayan bir dilekte bulunmak hariç, diğer dilekleri yerine getireceğini müjdelemektedir.

     4-) Duada acele etmemek. Çünkü her şeyin belli bir zamanı vardır, o zamanı beklemek gerekir. Peygamberimiz (SAV) buyuruyor: “Bir kul günahı veya akrabası ile dargınlığa vesile olacak bir şey dilemedikçe ve bir de acele etmedikçe duası kabul olunur.” Peygamberimiz (SAV)’e: “Ey Allah'ın Resulü, duanın kabulüne engel olan acele etmek ne demektir?” diye soruldu. Peygamberimiz (SAV): “İnsan, çok dua ettim de kabul edilmedi.” der. Dileğinin gecikmesinden dolayı duayı terk eder. İşte acele etmek bu demektir.” buyurdu.

     Görülüyor ki, insan Allah’tan bir dilekte bulunduğu zaman kabul edilmesi gecikirse acele edip de, “İşte dua ettim de kabul olmadı.” diye duadan vazgeçmesin, duasına devam etsin. Çünkü Allah Teâlâ dua edenin duasına icabet buyuracağını Kur’an-ı Kerim’de va’detmiştir.

     5-) Dua eden kimse içten dua ederek yaptığı duanın kabul edileceğine inanmalıdır. Duam kabul edilir mi, edilmez mi gibi bir tereddütle yapılan dua makbul olmaz.

     Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Dualarımızın kabul edileceğine inandığınız halde Allah’a dua edin. İyi biliniz ki Allah, gafil olan ve gönlü Allah’tan başka bir şeyle meşgul bulunan kimsenin duasını kabul etmez.”

     6-) Dua eden kimse korku ve derin bir saygı içerisinde bulunmalı, bağırarak yalvarmaktan sakınmalıdır. Dua, küçüğün büyükten, acizin güçlüden ihtiyacını ciddi olarak istemesi demek olduğuna göre duada yalvarma halinde bulunmamak, ufak da olsa bir saygısızlık etmek, dua sınırını aşarak iltimas sınırına geçen bir haddini aşma olayı olduğu gibi, gizli bir şekilde yapmamak bağırıp çağırmak da ihlas sınırından gösterişe geçen bir hadsizliği kapsar.

     Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de kendisine nasıl yalvaracağımızı bildiriyor ve şöyle buyuruyor:

 

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ:

 

     “Rabbinize dua edin, yalvararak ve gizli olarak. Muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez.”  (A’RAF SURESİ – 55. AYET)

     Peygamberimiz (SAV) de: “Siz ne bir sağıra, ne de bir orada olmayana dua ediyor değilsiniz, şüphesiz bir işitene ve yakına dua ediyorsunuz.” buyurmuştur. Duada fazla söz söyleme ve uzatma da bir nevi haddi aşmadır.

     Ebû Umame (RA) den rivayete göre, Abdullah b. Muğaffel oğlunun, “Allah’ım, Cennete girdiğimde sağ tarafındaki beyaz köşkü senden isterim.” diye dua ettiğini işitince: “Oğlum, Allah’tan Cenneti iste ve ateşten O’na sığın. Ben Allah’ın Resulü (SAV)’den dinledim, şöyle buyurdu: “Bir topluluk gelecek, duada haddi aşacaklar.”

    7-) Dua edecek kimsenin abdest alması ve kıbleye dönerek ve geçmiş günahlarına tevbe etmesi duanın adabındandır. Böyle yapması duasının çabuk kabul olmasına sebeptir.

     8-) Duadan önce Allah’a hamd etmek, Peygamberi (SAV)’e salât ve selam getirmek. Fudele b. Ubeyd (RA) anlatıyor: “Biz Peygamberimiz (SAV)’in yanında oturuyorken bir adam içeri girdi, namaz kıldı. Sonra da: “Allah’ım, beni bağışla ve bana merhamet eyle,” diye dua etmeye başladı. Peygamberimiz (SAV) bu adama: “Acele ettin, ey namaz kılan, namazı kılıp da oturduğunda önce Allah’a layık olduğu şekilde hamd et, bana salât ve selam et, sonra da dua et.” buyurdu. Bundan sonra bir adam namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti, Peygamber sallahü aleyhi ve selleme salât ve selam etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV) kendisine: “Ey namaz kılan, şimdi dua et, duan kabul olunur.” buyurdu.

     9-) Duadan önce yoksullara ve kimsesiz çocuklara sadaka vermek ve yardım etmek. Hak sahipleri ile helalleşmek. Böylece hazırlıklı olarak Allah’a yalvarmalı ki Allah Teâlâ kendisine yapılan duayı kabul buyursun. Sonunda da: “Sübhane Rabbike Rabbi’l-İzzeti amma yesıfûn ve selamün alel-mürseline ve'lhamdü lillahi Rabbi'l-âlemin.” diyerek duayı tamamlamak. Özet olarak işaret ettiğimiz bu hususlara uyularak dua ettiğimizde inşallah dualarımız makbul ve dileklerimiz yerine gelir. Peygamberimiz (SAV)’in bir hadisi ile konuşmamızı tamamlayalım.

     Muaz İbni Cebel (RA) diyor ki: “Bir gün Peygamberimiz (SAV) elimden tuttu ve: “Ey Muaz! Vallahi ben seni severim. Her namazın sonunda: “Allah'ım, seni zikretmek, sana şükretmek, sana güzelce ibadet etmek hususunda bana yardım et.” duasını bırakmamanı tavsiye ederim.”  buyurdu.

 

 

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat