• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam613
Toplam Ziyaret5104079
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Kadir Gecesi Hisar2

KADİR GECESİ

 

Hisar 2

Ellezîne yekûlûne rabbenâ innenâ âmennâ fağfirlenâ ve kınâ azâbennâr, es-sâbirîne ve’s-sâdikîne ve’l-kânitîne ve’l-müstağfirîne bil’eshâr

Ramazan bir feyiz, bereket ayıdır. Bu ayda inşallah bütün Müslümanlar affolup Allahla irtibatı sağlayarak ayrılırlar inşallah

Ramazan bir ömre bedeldir. Eğer o ay hakkıyla idrak edilirse ve içindeki kadir gecesi idrak edilirse bir ömre bedel olur.

İnnâ enzelnâhu fî leyleti’l-kadr, vemâ edrâke mâ leyletü’l-kadr, leyletü’l-kadri hayrun min elfi şehr, tenezzelü’l-melâiketu ve’r-rûhu fîhâ bi izni rabbihim min küli emrin selem. Hiye hattâ matlai’l-fecr

Yeni bir şafak sökünceye kadar melekler size selam diyecek eğer bir gece yaşamışsak.

Daha geniş manasıyla iyi bir ömür yaşamışsak ötede melekler bize selam verecek buyurun cennete ebedi kalmak üzere diyecekler.

Selâmun aleyküm tıbtüm fedhulûhâ hâlidîn

İnsan hayatında bir kadir gecesi 80 seneye bedeldir. 80 sene bir insan ömrüdür.

İmam Rabbani diyor ki “insan ömründeki hayırlı bir an hayırsız binlerce güne tercih edilir. Bir geceyi Allah la dopdolu yaşamışsak, ızdırapla, gözyaşlarıyla geçirmişsek bir ömre bedel olacaktır. Bu kadir gecesini de özellikle ramazanın son 10 gününde arayın diyor. Sadık-ı masduk bu geceleri son anımız, ömrümüzün sonu diye bir düşünceyle değerlendirelim. Diyor.

Ebu Hanife: Kadir gecesi senenin 365 günü içerisindedir. Yani onu bekleyen, kadir bilen kadirşinasların geçesi seninin her gecesidir. Hayatımızın her gecesinde 2 rekatlık kılınan teheccüt namazı her geceyi hakkımızda kadir gecesi yapabilir.

 

Ruhun Dinamikleri

 

Biz büyük işler yapacaksak o her şeyden önce bizim

1- Ruh insanı olmamızı, irade insanı olmamıza bağlıdır. Dünyada meydanı gelen yangınları ruh insanları söndürecektir. Yapılan zulümlerin, çiğnenen ırzları, mazlumun iniltileri hep sizinle yani irade insanıyla son bulacaktır.

Dünya bütün hile ve düşmanlıklarıyla bizi içten içe çökertmek için bütün gayretlerini sarf ediyorlar. Osmanlıyı o koskoca dünyanın muvazene unsuru Osmanlıyı çökertmek için nasıl gayret sarf etmişlerse bugün aynı düşünce, aynı pis emeller devam ediyor.

Zaman tamamen izafi bir kavramdır. Zaman içinde yapılan hayırlı işlerle bir değer kazanır. Zaman ya lehimize ya da aleyhimize sonuçlanabilir. Lehe mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet.

Sevaplarımızla zaman apaydınlıktır. Allah yolunda cihatla zaman nurani bir haldir. Günahlarla zulümlerle zaman kapkaranlık tamamen zulmani keyfiyet arz eder.

İmanla, muhabbetle biz insanlığın imdadına koşmak zorundayız. Gözünü vatanın güzelliklerine diken o doyma bilmeyen düşmanlar şu ülkeyi bölmek için bin bir entrika çeviriyorlar.

Efendimiz bir Hadisinde “Yakında milletle etrafınızı saracaklar, sofralarınızı kaplayacaklar, ağızlarınızdaki lokmaları alacaklar” buyuruyor. Buhari, Müslim)

Sizin zenginliklerinizi, sizin kaynaklarınızı sömürmek isteyecekler.

Biz bu fitne ve fesada karşı ruh insanı olup bu entrikaları göğsümüzde iman ile karşılayabilirsek bir kere daha dünyanın yüzü, insanlığın yüzü gülecektir.

Allah Rasülü Hendek vakasında şöyle demişlerdi. “Bir kere daha karşımıza çıkamayacak, biz onlara saldıracağız” diyor.

Tarihin Aslan Yürekli dediği Rişar dediği aslında tilki yürekli olan İstanbul üzerine haçlı seferleri düzenliyor bu insan fazilet diyebileceğimiz bir yönü vardır. Haçlı seferlerinde selahaddin, Nureddin Zengi gibi insanları tanımış  ve geriye dönünce şunları der “bir kere daha Müslümanlarla savaşmayın asla. Çünkü Selahaddin bana insanlık öğretti. İstanbul’a kadar insan eti yiyerek, kan içerek gelen batılı bir barbar Selahaddinden fazilet dersi almış mahzun ve mükedder olarak geriye dönmüştür.

Bütün imkanları kullanıp yeniden dünyaya fazilet ve insanlık dersi vermemiz  lazımdır. Önce ruh insanı olup sonra ramazanı ayrı vesile, zamanı ayrı vesile, sahip olduğumuz imkanları ayrı vesile bilecek onları sonuna kadar kullanacağız.

Başımdaki saçlarım adedince başlarım olsa ve her gün bu uğurda birini alsalar yine zındıkaya teslimi silah etmem diyen Hz. Üstad bir ruh insanıydı.

Milletimin imanı selamette görürsem cehennemin alevlerinde yanmaya razıyım diyen

Biz acele ettik kışta geldik, siz cennet âsâ bir baharda geleceksiniz diyen bu büyük insan milletin kurtuluşu için oturup plan proje yapmışlar ve şu yeni dirilişi görmeden gitmişlerdi.

Velâ yüflihu’s-Sâhiru haysu etâ

Dünya hokkabaz ve sihirbazların oyunlarını biz bozacağız. Zira onların hokkabazlıkları iflah olmayacaktır.

Elâ inne hızbellahi hümü’l-muflihûn

“Kurtuluşa erecek Allah’ın askerleridir.”

Ruh cesedin ağırlığından kurtulacak, ruhun derece-i hayatına yükselecek  bedenin arzularında kurtularak ruh insanı olunacaktır.

Ruh insanı olmada sadakat önemli bir dinamiktir. Özü sözü doğru olma gönül verdiği dava uğrunda sonuna kadar dişini sıkıp sabretme manası denilebilir.

Efendimiz şöyle buyuruyor.

İdmenû lî sitteten. Ve edmenu lekümü’l-cennete: usdukû izâ haddestüm,

Onlardan bir tanesi konuştuğunuz zaman doğru konuşun

İnne’s-sıdka yehdî ile’l-birri ve inne’l-birre yehdî ile’l-cenneti

Doğruluk insanı takvaya, takvada insanı cennete ulaştırır. Sözümüz özümüz dosdoğru olmalı.

Hz. Peygamber doğulukta en zirve noktadadır. Cahiliye insanı efendimize muhammedu’l-emin diyorlardı. 40 sene insanlara yalan söylemeyen nasıl Allah’a karşı yalan söyleyebilir. İşte bundandır ki, pek çok Mekkeli muhammed hayatında bir kere bile yalan söylemedi. O ne söyledi ise doğru söyledi.

Burada üzerinde duracağımız sadakat vefa manasına, sonuna kadar sabretme manasına sadakat üzerinde duracağım. Cibril’in Allah’a sadakati gibi Hz. Peygamberin Allah’a sadakati gibi.

Efendimiz yetim olarak büyür ve kendisine çok büyük destek veren amcası Ebu Talibi yitirmiş ve mahzun mahzun bir gün şöyle der: Ah amcacığım yokluğunu ne kadar çabuk hissettirdin” hicrete kadar hayat arkadaşı, dert ortağı olan Hadicetü’l-kübra’yı da yitirmiş . efendimize hep sadakat içinde kalmıştır. Davasına vefası hep devam etmiştir. Taife hakkı neşir için gittiğinde insanlar onu kinle gayzla karşılamış ve başını gözünü yarmışlardı. O kadar başından kanlar akmıştı ki, arş-ı azam ihtizaza gelmiş melekler titremiş Cibril gelip dilersen şu dağı bu Taif’in başına geçiririm demişti. Ancak o bir kenara bir derenin kenarına çekilmiş şöyle diyordu.

Allahümme innî eşkû ileyke da’fe kuvvetî ve hevâne ale’n-nâsi, ente rabbü’l-müstad’afîne ve ente rabbî ile men tekilünî

“Allahım kuvvetimi kaybedişimi, zayıflığımı sana şikayet ediyorum. İnsanlar beni hor hakir görüyorlar. Bu halimi sana şikayet ediyorum. Sen zayıfların Rabbisin ve benim de rabbimsin. Beni kine bırakıyorsun Allah’ım”

Seyyidina hz. Mesihi’de asmak öldürmek için kapısını zorladıklarında o da Allah’ım beni kime bırakıyorsun demişti. Değişmeyen bir söz. Kafir saldıracaktı, evi ihata edecekti.

İlâ aduvvün baîdin yeteheccemunî em ile karîbin mellekethu emrî

“şu uzak diye geldiğim şu bana saldıran yüz ekşiten düşmana mı terk ettin, yoksa yakında durup beni tanımayan, tanımamaya azmeden bir düşmana mı terk ettin.”

Ama o dert insanı o ızdırap insanı cümlelerinin sonunda şöyle diyordu.

İn lem yekun bike gadabun aleyye felâ ubâlî

“Eğer bana gazaplı değilsen hiçbir şeyi umursamam buna da katlanırım.”

İşte Allah Rasülü sadakatinin gereği olarak eğer bana kızgın değilsen hiçbir şeyi önemsemem diyor. Çünkü o şefkat kahramanıdır. İnsanlığın kurtuluşu için çok hırslıdır.

Harîsun aleykum, lealleke bâhiun nefseke

O çile ve ızdırap içerisinde bir hayat geçirmişti. Allah hayatında çok sevdiği insanları bir bir almıştı. En son Fatıma kalmıştı. Bir hasır üzerinde hayatının son anlarını geçiriyor başının altında yastık bile yoktu. Efendimizi öbür aleminden çağırıyorlardı. Ebubekir “Anam babam tatlı canım sana feda olsun gel gitme senin yerine biz gidelim diyor. Hz. Aişe elini tutmuş bırakmak istemiyor onun için dua ediyor kal diyordu. Ama o ciddi bir sadakat içerisinde yüce dostu istiyor. Allâhümme’r-Rafîka’l-a’lâ diyordu. Öyle bir sadakat içerisinde yaşadı ki, ne dünyanın ihtişamı, ne debdebesi onu değiştirememiş, ona boyun bükmüştür. Yıllar sonra Aişe-i Sıddıka’nın yanına efendimize ait hatıralardan dinlemek için gelenlere o efendimize ait eski bir urbayı çıkarıp işte Rasulü Ekrem şu eski urbalar içerisinde vefat etmiş der ve inler. 23 sene islamı tebliğ etmiş vazife bitince Allah’a olan aşk ve şevkini dilme getiriyor. Allahümme’r-Rafîka’l-a’lâ deyip inliyordu.

Ruhunu sadakate rabt edenler Cibril’in kanadını yakalarlar. Cehennemi bir nefhada geçerler. Dünyada hiçbir şeye takılıp kalmadan melekler gibi kanatlanırlar. Bizde sadakatle şahlanacak, sadakatle ruhumuzun özüne ereceğiz. İşte o zaman fine ve fesadın önüne geçebiliriz.

Ruhun diğer bir dinamiği,

2- Güvendir, emniyet telkin etmektir. Başta Allah emniyet verendir, Cibril emindir. Mutâin semme emîn der Kur’an. Hz. Muhammed emindir, sadıku’l-masduktur. Efendimiz şöyle dua eder. Allahım emanetini alıncaya kadar emanetinde emin kıl” diye dua eder.

Zalime, hırsıza, uğursuza kinse güvenmez. Her fırsat yağma ve talanda bulunana kimse güvenmez. Tarih sahnesinde yerlerini almış devletlerden islamı temsil edenler emniyetle pek çok devleti fethetmiş gönüllerine girmiştir. Cihanın kapıları ancak emniyet ile açılır.

Osmanlı at sırtında az bir nüfus ile dünyayı fethetmiştir. Onu bu fethi ancak dünyaya emniyeti götürmesiyle olmuştur.

Peygamber emin insandı. Cahiliye insanı onu emin olarak tanımıştı. O peygamber olduğu sırada da emindi. Sadakati gibi emniyetini de eskiden beri muhafaza etmişti. Herkes ona malını rahatlıkla emanet edebilirlerdi. Genç kızlarını çok rahatlıkla emanet edebilirlerdi. Zira o emniyet abidesi idi.

Necranlı Hıristiyan rahipler gelmişti. Onlar efendimizin getirdiği dini araştırıyorlardı. Efendimiz onlara yeminleşme teklif etti. Necranlı Hıristiyanlar efendimizin haline, tavrına baktılar ve emniyet abidesi olan peygamberimizin bu yemin teklifini kabul etmeler. Zira onun yalan söyleme ihtimali yoktu. Onlar hemen akabinden bize bir adam gönder getirdiğin dini öğretecek, emniyet telkin edecek birisini gönder. Efendimiz, hiç duraklamadan hemen kum yâ ebâ Ubayde huve racülün emîn. Kalk ya eba Ubeyde. İşte bu emin bir insandır. Ebu Ubeyde Necran’da çok az kaldı ama gönülleri fethetti. Necranlılar islamın mücevherleriyle etekleri dolup taştı. Hiraklıyus kalkıp Antakya’dan ordularıyla Şam üzerine gelince, bütün Hıristiyanlar, toplayıp şöyle dedi. “Sizden cizye vergisi almıştık. Ben bu vergiyi alırken sizin ırzınızı namusunuzu korumayı va’d etmiştim. Sizi düşman saldırılarına karşı koruyacaktım. Ama yanımda az birlikler var, küçük birlikler, arkadan yardım kuvvetleri gelir mi bilemiyorum bu birliklerle sizi koruyamayacağım. O halde bana verdiğiniz vergileri kuruşu kuruşuna alın, size geri iade ediyorum” dedi. Bunu benim yanımda tutmam helal değildir. Allah bana hesabını sorur. Bunun üzerine Hıristiyanlar kiliseye doldular. İncil’den Zebur’dan biraz ayet okudular ve Allahın Seyfullah başımızda olsun ama Bizans imparatoru başımızda olmasın diye yalvardılar. Güvene kapılar açılıyordu. Devletlerin kapılarını açın sihirli anahtar olan güvendir. Bu güven anahtarını hangi kapıya taksanız bütün kapıları açtığını göreceksiniz.

Murat Hüdavendigar emniyet ve güven insanıydı. Edirne’nin etrafında dolaşırken fetih için Edirne bağlarından geçilirken bakıyor ki asker bağlarda üzüm yiyor. Edirne nasıl olsa fetholdu ama daha teslim olmamış. Nasıl olsa içine girdikleri her bağ onların. Hünkar bundan haberdar olunca emir verir. Yedikleri üzümlerin paralarını üzüm dallarına asarlar. Onların bu halini gören Hıristiyan papazlar kendi manastırlarına döner ve başpapaza şöyle derler. “Aziz peder bunlara karşı kapıları kapalı tutmamın hiçbir manası yok. Ardına kadar kapıları açın. Gittikleri her yere emniyet ve güvenle gidiyorlar. Kim koca hünkâr askerlerini nasıl kınadı. Onları bu yaptıklarından dolayı nasıl azarladı. Zira koca hünkara başkası da yakışmaz. Yine o koca hünkar Sırp sındığı zaferine hazırlanıyordu. Bu zafere bir kurban gerek diyordu. İbrahim olmak için İsmail kurban etmek gerekiyordu. İslam ordusunun muzaffer olması için bir kurban gerekiyorsa o ben olayım diye düşünüyordu. “Allahım İslam ordusunu aziz eyle, beni de şehit eyle” diye dua etmişti. Dediği olmuştu. İslam ordusu aziz olmuş, zafer kazanmıştı. Koca hünkar ise bir Sırplının hançeriyle şehit olmuştu. Bu koca hünkar emniyet telkin etmiş onunla kapıları açmıştı.

Kanuni de dedesi gibi güven ve emniyet insanıydı. 46 sene koskoca Osmanlıyı idare etmiş Fransız kapıkulum demiş Hindistan eyaletim demiş, bütün ihtişamıyla devleti Osmaniye’yi idare etmişti. Yine Kanuni muhteşem bir seferden dönüyordu. Gurura kapılmamak için yatağının yere serilmesini emreder. Dehlize yatağını serdirir.

Biz emniyet yakalayıp, Cibril’in kanadını tutmaya çalışacağız. Onunla Cehennemden bir nefhada kurtulacak berzaha uğramadan doğrudan cennet ve cemalullaha ulaşacağız.

Ruhun dinamiklerinden biri de

3- Şecaattir. Korkmama, ürpermeme, fütursuz olma, kainata meydan okuma. Üstadın dediği gibi.

“İman hem nurdur, hem kuvvet. Hakiki imanı elde eden insan kainata meydan okur” insan imanın kuvvetine göre her şeyin üstesinden gelebilir. İman bir ışıktır. Bir sekine, itminandır. Allahın sanatları karşısında hayranlık bildirmek diyeceğiz. Mâ a’zame şe’neke

lâ ilâhe illallahu vehdehûle şerîkeleh lehul mulkü ve lehul hamd, ve huve alâ külli şey’in kadîr

kul allahumme melike’l-mülki yü’ti’l-mülke limen yeşâu yenziu’l-mülke mimmen yeşâu

Her şeyin sahibi Allah’tır. O dilediğini aziz dilediğini zelil eder. dilediğine malı verir. Zengin eder dilediğinden alır, zelil eder. Allah tutmazsa kimse ayakta duramaz, Allah desteklemezse kimse varlığını devam ettiremez.

Biz Allah’a tevekkül edeceğiz. Kendimizi birtakım vekil ve kurumlardın kurtaralım. Korkacaksak yalnızca Allah’tan korkalım. İman cesaretin kaynağıdır. Hirakliyusun ordularıyla kaçan bir kumandan hükümdarın itabı karşısında şöyle diyor. “Hünkarım bunları karşısında savaşmak mümkün değil, zira biz ölünden nasıl kaçıyorsak, onlar ölüne o kadar koşuyorlar” işte kafirle mümin arasındaki iman farkının alâmeti budur.

İnnellahe lâ yehdi’l-kavme’l-kâfirîn Allah kafir kavmi iflah etmeyecektir. Siz yeter ki Allah’a tevekkülünüz tam olsun.

Allah rasülü şecaat kahramanı birisidir. Kabe’nin duvarının dibinde namaz kılıyor. Binlerce Ebu Cehil’in yılan gibi dolaştığı Kabe’de namaz kılıyor. Kafirler kinle, gayızla dolu bıçakları nefretle biliyorlar ama Allah Rasülü fevkalade itminan ve Allah’a dayanmışlık içerisinde Kabe’de namaz kılıyor. Başını secdeye koymuş Subhane ma a’zame şe’neke diyor. Sen ne büyüksün ey Allah’ım. Koskocaman bir deve işkembesini getirip Allah Rasülünün çok aziz başının üstüne koyuyorlar. Efendimiz kaldıramıyor. Kimse de onu kaldırmaya cesaret edemiyordu. Fatıma anamız neden sonra oraya geldi ve işkembeyi üzerinde kaldırdı. Fatıma anamız bu manzaradan çok  müteessir oldu ve ağlıyordu. Efendimiz ona teselli etmek için “ağlama kızcağızım, Allah babanı zayi etmeyecektir”

Zaman onu eskitemedi. Geçen 14 asır onu içimizden söküp atamadı. Asıl ölen, bir kütük gibi cehenneme yuvarlanan o Allah Rasülünün düşmanları olmuştur.

Hz. Ali diyor ki: “Biz savaşta başımız sıkışınca Rasulullahın arkasına sığınırdık.” Uhut’ta efendimize sığınmışlar, Hendek ve Huneyn’de efendimize sığınmışlar, Müslümanlar sağa sola kaçışırken o atını mahmuzluyor ve düşman üzerine yürüyor ene’n-nebiyyu lâ kezim, ve ene ibnu abdi’l-muttalib lâ kezib

 

Leyle-i kadir

            Elcevab: Hakikatı şudur ki: Kur'an-ı Hakîm'in herbir harfinin bir sevabı var, bir hasenedir. Fazl-ı İlahîden o harflerin sevabı sünbüllenir, bazan on tane verir, bazan yetmiş, bazan yediyüz (Âyet-ül Kürsî harfleri gibi), bazan binbeşyüz (Sure-i İhlas'ın harfleri gibi), bazan onbin (Leyle-i Berat'ta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) ve bazan otuzbin (meselâ haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadir'de okunan âyetler gibi). Ve o gece bin aya mukabil işaretiyle, bir harfinin o gecede otuzbin sevabı olur anlaşılır. İşte Kur'an-ı Hakîm, tezauf-u sevabıyla beraber elbette müvazeneye gelmez ve gelemiyor. Belki

(Sözler 346)

 

            Elcevab: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünki bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. Şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur. Hem ¬`²[«R²7!ö¬h²Z«P¬"öyani "gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur dualarla dua etmek. Meselâ:

¬?«h¬'žÀ²!ö«:ö@«[²9ÇG7!ö«:ö¬w<±¬G7!ö]¬4ö­y«7ö«:ö]¬7ö«^«[¬4@«Q²7!ö«:ö«x²S«Q²7!ö«t­V«\²,«!ö]±¬9¬!öÅv­ZÁV7«!

¬*@ÅX7!ö«Æ!«H«2ö@«X¬5ö«:ö®^«X«,«&ö¬?«h¬'žÀ²!ö]¬4«:ö®^«X«,«&ö@«[²9ÇG7!ö]¬4ö@«X¬#³~ö@«XÅ"«* 

gibi câmi' dualarla dua etmek; hem hulûs ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki'-i mübarekede, hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-ı icabede; hem şuhur-u selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem ramazanda, hususan leyle-i kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i İlahiyeden kaviyyen me'muldür. O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.

(Mektubat 279)

            Evet birtek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur'an ile bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra bir hüccet-i katıadır. Evet nasılki bir padişah, müddet-i saltanatında belki her senede, ya cülûs-u hümayûn namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyetini, o günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal'i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur'an-ı Hakîm'i Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir

(Mektubat 402)

* * *İnsanlarda veli, Cum'ada dakika-i icabe, Ramazanda Leyle-i Kadir, Esma-i Hüsnada İsm-i A'zam, ömürde ecel meçhul kaldıkça; sair efrad dahi kıymetdar kalır, ehemmiyet verilir. Yirmi sene mübhem bir ömür, nihayeti muayyen bin sene ömre müreccahtır. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'anla ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır.

 

            Evvelâ: Yarın gece Leyle-i Kadir olmak ihtimali çok kuvvetli olmasından bir kısım müçtehidler o geceye Leyle-i Kadr'i tahsis etmişler. Hakikî olmasa da, madem ümmet o geceye o nazarla bakıyor. İnşâallah hakikî hükmünde kabule mazhar olur.

(Şualar 510)

            Mübarek Ramazan'ın Leyle-i Kadir sırrıyla, seksenüç sene bir ömr-ü manevî kazandırması sırr-ı hikmetiyle ve Risale-i Nur'un şakirdlerindeki sırr-ı ihlasla tesanüd ve iştirak-i a'mal-i uhrevî düsturuyla herbir sadık şakird, o fevkalâde manevî kazancı elde edeceğine gayet kuvvetli bir delili budur ki: Bu daire içinde kırkbin, belki yüzbin hâlis, hakikî mü'minlerin içinde hakikat-ı Leyle-i Kadr'i elde edecek bir-iki, on-yirmi değil, belki yüzlerin elde etmesi ihtimali kavîdir.

(Kastamonu Lâhikası 181)

 

 

 

 

 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat