NAMAZDA HUŞUNUN ÖNEMİ
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2)
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah(c.c) insanın yaratılış gayesini, “sadece Kendine ibadet” olarak belirlemiştir. Bu ibadetin amal-i salih olabilmesi için ilk önce iyi bir niyetle başlamak, sonra da bunun ihlaslı bir şekilde devam ettirilmesi gerekir. Bu hal, İslami kaynaklarda “huşu”olarak ifade edilir.
Buna göre huşu; Bir Müslüman’ın, Allah'a gönülden boyun eğerek, O'nun huzurunda bulunması, acziyet ve alçak gönüllülük içerisinde kalbin titremesini ve tüylerin ürpermesini ifade eder. Huşu, aslı kalpte fakat belirtileri bedende olan iki yönlü bir eylemdir.
İbâdetler ancak, manevî teyakkuz, huşu ve derin tefekkür ile îfâ edildiğin de kıymet kazanır. Başta Hz. Peygamber olmak üzere. Ashâb-ı kiramın ve onları takip eden selef-i sâlihin’in de en önemli hasletleri, bu kalbî kıvama sahip olmalarıdır. Namazın ruhu, huşudur ve Müslümanların kurtuluşa giden yolu da, bu kapıdan geçer. Zîrâ Yüce Allah(c.c) Mü’minun suresinin 1. ve 2. ayetlerinde: "Hiç şüphesiz Mü'minler kurtuluşa ermişlerdir ki, Onlar(ın birinci özelliği), namazlarında huşu içinde olmalarıdır." buyurmuştur. Kurtulmak isteyen bir kimseye, Mü'min olmak yetmiyor, aynı zamanda namaz kılması da gerekiyor. Namaz kılması da yetmiyor, huşu içinde namazlarını ikame etmesi gerekiyor.
Aziz Mü’minler!
Bu konuda Rasülullah (s) de şöyle buyurmuştur: “…Namaz, huşu duymak, tevâzû ve tezellül izhâr etmek içindir.” Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir”(1), "Her şeyin bir direği vardır. Dinin direği de namazdır. Namazın direği ise huşu'dur. Allah katında sizin en hayırlınız en çok takva sahibi olanınızdır."(2), "Kul namaz kılar fakat namazının ancak onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri veya yarısı kendisi için yazılır."(3), “Ey Allahım!... Huşu duymayan kalpten Sana sığınırım..”(4)
Yüce Mevlamız, namaz kılan Müslüman’ı, huzurunda bulunduğu halde samimiyet ve ihlas açısından Allah’tan uzak olmayı Hadid Suresinin 16. ayetinde şöyle uyarmaktadır: "İnsanların Allah'ın zikri (Namaz) hususunda hala kalplerinin titreme ve indirilen hakka huşu duyma vakti gelmedi mi? Ta ki bundan önce kendilerine kitap verilmiş sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar."
Hz. Peygamber bir gün, namazda okuduğu sûrenin bir ayetini atlar. Namazı bitirdikten sonra arkasındaki cemaate “Ben ne okudum?” diye sorar, Übey b. Ka'b(r) hariç diğer namaz kılanlar susar... Bunun üzerine diğerlerine dönerek şöyle der: "Namaza gelip, saflara durup ve Peygamberleri de aralarında bulunan sizlere ne oluyor ki, Allah'ın Kitabından size hangi sûrenin okunduğunu bilmiyorsunuz? İyi bilin ki, İsrâiloğulları’da sizin yaptığınız gibi yapmıştı. Allah Teâlâ peygamberlerine “Kavmine söyle! Bedenleriyle huzuruma geliyor ve dilleri ile okuyorlar; fakat kalpleriyle benden uzaklaşıyorlar. Yaptıklarının bâtıl olduğunu bilsinler, diye vahyetmiştir.”(5)
Evet, Değerli Mü’minler!
İşte hal böyle olduğuna göre, kalbimizdeki imanın öncelikli yansıması olan namazı; "İhsan”(6) derecesinde yani, sanki Allah'ı görüyor gibi, hem kalben hem de bedenen, sanki son namazımızmış gibi kılmalıyız. Bu şekilde kılınan namaz, sadece camide kalmayacak, ailevi, ticari ve sosyal hayata da ışık tutan bir nur olacaktır, inşallah.
Hutbemi Ankebut Suresinin 45. Ayeti ile bitirmek istiyorum; “Namazı dosdoğru kıl. Muhakkak ki namaz (insanı) hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak, elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.
Mehmet KAVA Kaş İlçe Vaizi
………………………………………….. 1). Tirmizi, Salat, 2). Müsned,Ahmed, 3). Ebû Dâvûd, Salât,. 4). Müslim, 5). Nesâî, Salât, 6).bkz. Buhari ,Müslim