• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam588
Toplam Ziyaret5104054
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Araf Suresi 179-183. Ayetler

 

A’RAF  SURESİ  179 – 183. AYETLER

 

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيراً مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَـئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ:وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ:وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ:وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لاَ يَعْلَمُونَ  وَأُمْلِي لَهُمْ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ:

 

                          MEALİ :

 

     179-)  “Şanıma and olsun ki, cin ve insanlarda birçoğunu Cehennem için yarattık; kalpleri vardır onunla (hakkı) anlamazlar; gözleri vardır onunla (hakikati) görmezler; kulakları vardır onunla (doğruyu işitmezler. İşte bunlar (bu şuursuzlar) hayvan gibidir; belki daha da sapık ve şaşkındırlar. İşte gafiller ancak bunlardırlar.”

     180-)  “En güzel isimler Allah’ındır. O halde siz O’nu o güzel isimleriyle çağırın (dua ve ibadet edin) ; O’nun isimleri hakkında sapıtıp yanlış yolu seçenleri bırakın. İleride onlar yapa geldiklerinin cezasını göreceklerdir.”

     181-)  “Yarattıklarımızdan bir ümmet de var ki, onlar hakka giden yolu gösterir, ona doğru irşat ederler, yine onunla adaleti uygularlar.”

     182-)  “Ayetlerimizi yalanlayanlara, onları farkına varmayacakları şekilde yavaş yavaş, basamak basamak (kahrolacakları) sonuca yaklaştıracağız.”

     183-)  “Onlara mühlet veririm. Doğrusu benim onlarla ilgili düzenim çok metindir.”

 

İLGİLİ  HADİSLER

 

     “Şüphesiz ki Allah, henüz gökleri ve yeri yaratmadan elli bin yıl önce insanların kaderlerini takdir etmiştir. Arşı da su üzerinde bulunuyordu.”

     Hadiste geçen elli bin yıl, bizim sun’i zamanımıza göre değildir. Kur’an’da Hac suresi 47. ayette belirtildiği gibi gerek ahirette gerekse yüce âlemde bir gün bizim sayı ve ölçümüze göre elli bin yıldır. Bu rakam da sırf bizim anlayışımıza kolay gelsin diye yapılan bir takdirdir.

     Hz Aişe (RA) validemiz anlatıyor: Rasülüllah (SAV) Efendimiz, Ensar’dan birinin ölen çocuğunun cenazesine çağrıldı. Ben de: “Ne mutlu o çocuğa, cennet kuşlarından bir kuştur o; ne kötülük işlemiştir, ne de (yaşı kötülük işleme) çağına yetişmiştir.” dedim. Bunun üzerine Rasülüllah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu: “Bundan başka sonuç mu olacaktı ya Aişe? Doğrusu Allah Cenneti yarattı ve onun için, henüz babalarının sülblarında iken ehlini de yarattı. Cehennemi de yarattı ve onun için henüz babalarının sülblarında iken ehlini yarattı.”

     “Çocuk ana rahminde teşekkül edince Allah ona bir melek gönderir ki; o melek şu dört şeyle emrolunmuştur: O da çocuğun rızkını, ecelini ve said mi yoksa şaki mi olacak (la ilgili) amelini yazar.”

     “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim onları sayıp anarsa, cennete girer. Allah tektir, teki sever.”

     “Sizden birinize ne kadar bir sıkıntı ve üzüntü dokunur, o da şu duayı yaparsa, şüphesiz ki Allah onun sıkıntı ve üzüntüsünü giderir ve onun yerine ferahlık getirir: Allah’ım! Şüphesiz ben senin kulunum, kulunun oğluyum ve senin cariyenin oğluyum. Alnım (dizginim) senin elindedir; hükmün, hakkımda mutlaka geçerlidir. Hakkımdaki kazan (takdirin) adildir. Kendini andığın veya kitabında indirdiğin veya kullarından herhangi birine öğrettiğin veya gayb ilminde kendine seçip beğendiğin bütün isimlerinle senden diliyorum: Kur’an’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru, üzüntümün kalkması, sıkıntımın gitmesi eyle.” Bunun üzerine soruldu: “Ey Allah’ın Peygamberi! Bunu öğrenelim mi?” Rasülüllah (SAV) Efendimiz cevap verdi: “Evet işiten herkesin öğrenmesi gerekir.”

     “Ümmetimden bir taife (güçlü bir cemaat) kıyamet kopuncaya kadar devamlı surette hakk üzere olup üstünlük sağlayacak; rüsva etmek isteyenler ve muhalefette bulunanlar onlara zarar vermeyecek.”

 

 

CİN VE İNS

 

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيراً مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ:

 

“Şanıma and olsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık.”

 

     Kur’an-ı Kerim’de bu iki kelime hayli yerlerde bir arada geçer. Cin sözü 22, ins sözü 18 ayette anılmıştır. Cenn ve cünun, sözlükte bir şeyi gizlemek, örtmek manasına gelir. İsim olarak, insan duyu organlarının hepsinden gizli, gözlerden örtülü kaldıkları için, ışından yaratılan şuurlu fakat değişik bir yapı kastedilir.

     Cin ismi, daha çok ins tabiriyle birlikte kullanılır, ayette zikredildiği gibi. Zira yeryüzünde Hakk’a ibadette bulunmak üzere yaratılan akıl, irade ve şuur sahibi sadece bu iki ayrı cins mahlûk söz konusudur. Nitekim Kur’an’da Zariyat suresinin 56. ayetinde bu husus şöyle belirtilmektedir:”Cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp ibadet etsinler diye yarattım.” İkinci bir yorumla cin, ruhanilerin bir kısmına verilen addır. Bilindiği gibi ruhaniler genel anlamda üç kısımdır:

     1-)  Hayırlılar seçkinler

     2-)  Şerri ve kötülükleri temsil edenler

     3-)   Bu ikisi arasında, her iki kısmın da sıfatını kendinde taşıyanlar

     Birinciler, meleklerdir. İkinciler, şeytanlar; üçüncüler de cinlerdir.

 

CİNLER DE İLAHİ HÜKÜMLERLE YÜKÜMLÜ MÜDÜRLER?

 

     Kur’an ve hadislerin ifade ettiği üzere onların da ilahi hükümlerle yükümlü bulundukları; Kur’an’ın onlara da hitap ettiği ve o bakımdan onlara da indirildiği, Hz Muhammed (SAV)’in onlara da peygamber olarak gönderildiği anlaşılıyor. Nitekim cin suresinde bu husus biraz daha açıklığa kavuşturulmuştur. Ancak cinlerin aile ve sosyal hayatlarını, taşıdıkları nefsanî duyguların ölçü ve mahiyetini bilmediğimiz için ilahi hükümlerin hangileriyle mükellef tutulduklarını belli çizgileriyle ortaya koymamız bir bakıma mümkün değildir. Bilinen en önemli husus, Allah’a ve peygamberine inanmak, Kur’an’ı dinleyip anlamak gibi esasların başta geldiğidir.

     Cinler de insanlar gibi, Hakk’ı ve hakikati anlayacak akıl ve idrakleri, doğru ve iyiyi görecek gözleri, Hakkın sesini duyacak kulakları vardır. Onlara yönelen ilahi buyrukları bu üç yoldan almaları emredilmektedir.

     Cinler dumansız ateşten, diğer bir ifadeyle ışınlardan yaratılmışlardır. Onlara ait cinni ruhlar da daha önce ruhlar âleminde yaratılmıştır. Sonra da vakti ve saati gelince inip kendileri için yaratılan kalıplara girerler.

     İnsanoğlu nasıl melekle hayvan arasında, her ikisinden de bazı sıfatları kendinde toplayarak üçüncü bir canlı olarak yaratılmışsa, cinler de melekle şeytan arasında orta kademede her ikisinden bazı sıfatları kendinde taşıyarak yaratılmışlardır. Hangi sıfata ağırlık verip güçlendirirlerse, O sıfatın bağlı bulunduğu varlığa daha çok yaklaşmış olurlar. İşte ilahi emirler onları şeytanlardan uzaklaştırıp meleklere yaklaştıracak özellik ve muhtevadadır diyebiliriz.

 

CEHENNEMLİKLER

 

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيراً مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ:

   

  “Şanıma and olsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık.”

 

     Ayetin açık anlatımından, cin ve insanlardan birçoğunun Cehennem için belirlenip yaratıldığı anlaşılıyor. İlk bakışta, bu iki ayrı cinsin henüz dünyaya ayak basmadan cennetlik ve cehennemlik olanları belirlenmiş de öylece madde âlemine getirilmişlerdir. Konu bu olunca, iyilik ve kötülüğün, iman ve inkârın, ibadet ve isyanın anlamı ve değeri nedir? İnsanoğlu henüz dünyaya gözlerini açmadan nereye varacağı kesin ölçülerle tespit edildiğine göre ahiret âleminde neden hesaba çekilecektir?

     Bu ve benzeri soruları çoğaltmak mümkün; ama hakikat hiç te öyle değildir. Hiç kimsenin iradesine zincir vurulup eli kolu bağlanarak iyiliğe veya kötülüğe itildiği veya itileceği düşünülemez. Allah, ezeli ve ebedi ilmiyle her şeyi kapsayıp kuşatmıştır. Ona göre geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman kavramı söz konusu değildir. O; takdir edip yaratacağı cinlerle insanları birtakım sıfatlar, yetenekler ve araçlarla donatmayı, her birini belli bir ortamda mükellef tutacağını önceden planlayıp tespit etmiştir. Cin ve insden her birinin dünya hayatına adım attığı andan itibaren ölüm anına kadar – kendi irade ve yetenekleriyle – neler yapacaklarını, hangi yolu seçip yürüyeceklerini, yine o sonsuz, sınırsız ilmiyle bilip ona göre cennetlik ya da cehennemlik olanları belirleyerek yazmıştır. Önceden yazıldığı için insan veya cin, iyilik veya kötülük işlemeye zorlanmamaktadır. İşleyeceği için yazılmıştır ve Allah’ın ilmi asla yanılmaz.

     Görülüyor ki, her cin ve insan, ezelde kaderinin çizilip yazıldığı için cennetlik veya cehennemlik olmuyor; olacağı için takdir edilmiştir. O bakımdan sorumluluk, yükümlülük; hesaba çekilme ve karşılık görme gibi, hayatımızı düzene sokacak safhalar önümüze konmuştur.

     Zemahşeri, ayeti şöyle açıklar: “Cehennemlik olan cin ve ins, o kimselerdir ki, Allah onların (kalplerinde) letafet bulunmadığını (ilmiyle önceden) bilmiştir ve o bakımdan kalpleri mühürlenmiştir. Öyle ki, onlar zihinlerini Hakk’ın marifetine açmazlar ve çevirmezler, Allah’ın yarattığı eşyaya ibret bakışıyla bakmazlar, karşılarında okunan Allah’ın ayetlerini derinden derine düşünme dinleyişiyle dinlemezler. Sanki onlar, kalplerin anlayışını, gözlerin görmesini, kulakların işitmesini kaybetmişlerdir. Ve onlardan ancak cehennemliklerin fiilleri sadır olur.”

 

 

HAYAT GEMİSİNİ ROTASINDA TUTAN DÜŞÜNCE VE DUYGU

 

لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا:

      “Kalpleri vardır, (onunla) hakkı anlamazlar.”

 

     İlgili ayetle, cehennemliklerin kalp, göz ve kulağı söz konusu edilerek bu üç organı yaratıldıkları amaç ve hedefe yöneltmeyenlerin kendilerine büyük haksızlık ettikleri bildiriliyor. Radar sistemi, dümeni ve farları bozuk bir gemi veya uçağı düşünecek olursak, o vaziyette sonunun nereye varacağını anlamakta gecikmeyiz. İnsanların durumu da öyle…

     Kalp, insan şuurunun ve idrakinin bir diğer adıdır. Radar cihazından çok daha önemlidir. Yolu, yöntemi tehlikeyi ve mutlu sonucu belirlemeye yarar. Kulak onun dümeni, gözler ise, farları mesabesindedir.

     Her organda ve özellikle dış dünyamızla ilgi ve irtibatımızı sağlayan bu üç organda Allah’ın kudretini, O’nun sanatındaki inceliği ve varlığının belgelerini görüp idrak etmeyen bir ins veya cin, nereden geldiğini, nerede, niçin bulunduğunu, daha sonra nereye, neden gittiğini bilmeyen bir aşağı varlıktan farksızdır.

     Ayetteki sıralama: kalp, göz ve kulak. Bu, gelişigüzel bir anlatım değil, insan hayatını bir üçgen üstünde tutan ve bir diğerini tamamlayan nimetlerdir. Kalp, düşünüp hakikati idrake yarar. İdrak başlayınca, göz ona yardımcı olur. Görebildiklerinin gerçek veçhesini tespit etme işini kalbe havale eder. İdrak, görülen şeylerle birleşince, kulak hakkın sesini işitmeye yönelir. Duyunca da kalp ve göz ile birleşip bütünleşir. Böylece asıl maksat gerçekleşme safhasına gelmiş olur.

 

 

KAYNAK:     İLMİN IŞIĞINDA ASRI KUR’AN TEFSİRİ      CELAL YILDIRIM

   


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat