KURBAN VE KURBAN BAYRAMI
SAFFAT SURESİ : 100-111. AYETLER
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ:فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيم:ٍفَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ
يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُسَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ:فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ:وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَاإِبْرَاهِيمُ:قَدْصَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ:إِنَّ هَذَا لَهُوَالْبَلَاء الْمُبِينُ:وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ:وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ:سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ:كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ:إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ:
MEALİ :
“Ey Rabbim bana salihlerden (bir oğul) ihsan et (diye dua etti). Biz de ona çok uysal oğul müjdesini verdik. Artık o (oğul İbrahim’in) yanında koşmak çağına erince (babası): Oğulcağızım! Dedi ben seni rüyamda boğazlıyor görüyorum. Bak artık sen ne düşünürsün. (Oğlu) dedi: Babacığım sana emredilen emir ne ise yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın. Vaktaki bu suretle ikisi de Allah’ın emrine ram oldular. (İbrahim) oğlunu alnı üzere yıktı. Biz ona: Ya İbrahim! Rüyana sadakat gösterdin. Şüphesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız diye nida ettik. Hakikat bu apaçık ve kati bir imtihan idi. (Oğlunu kurban etmeye karşılık ona büyük bir kurbanlık (semiz koç) fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam olsun İbrahim’e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü O, bizim mü’min kullarımızdandır.” (SAFFAT SURESİ : 100-111. AYETLER)
Dini bayramlarımızdan Kurban Bayramını idrak etmenin sevinci içerisindeyiz. Bizleri bugünlere sağlıkla eriştiren Allah’a hamd ediyor, O’nun sevgili Peygamberi Hz Muhammed (SAV)’e salât ve selam ediyoruz. Önce bu bayramda yapmakla yükümlü olduğumuz kurbandan söz etmek istiyorum.
Kurban, kurban bayramı günlerinde ibadet niyetiyle belli hayvanlardan birini keserek yapılan bir ibadettir. Buna Arapçada UDHİYYE denir. Kurban, Allah’ın ihsan buyurduğu varlığa bir teşekkürdür. Kurban ibadeti, İslam’dan önce de vardı. Allah’ın dostu olma şerefiyle şereflenmiş bir peygamber olan Hz. İbrahim (AS),bir adakta bulunmuş, bir oğlu olduğu takdirde onu Allah’a kurban edeceğini adamıştı. Aradan geçen zaman içerisinde oğulları olmuş ama o her nasılsa adağını unutmuştu. Rüyada oğlunu kurban ediyor görmüş ve irkilmişti. Tefsirlerde ifade edildiğine göre Hz İbrahim (AS) bu rüyayı üç ayrı gece görmüştü. Peygamberlerin rüyası da vahiy olduğu gibi onlar tarafından yapılan rüya tabirleri de vahiydir. Hz İbrahim (AS) da rüyasını, oğlunu kurban etmesi şeklinde tabir etmiş ve böylece bu tabir de vahiy olmuştur. Artık Hz İbrahim (AS)’ın bu vahyi yerine getirmesi gerekiyordu. Elbette bu çok zordu ama Allah’tan aldığı vahye uymaması daha da zordu. Hz İbrahim (AS) büyük bir imtihan karşısında olduğunu anladı. Hiç tereddüt etmeden Allah’a teslim oldu ve durumu oğlu Hz İsmail (AS)’a açmaya karar verdi.
Şimdi konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’in açıklamalarını dinleyelim: Allah şöyle buyuruyor:
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ:فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيم:ٍفَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ
يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُسَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ:فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ:وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَاإِبْرَاهِيمُ:قَدْصَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ:إِنَّ هَذَا لَهُوَالْبَلَاء الْمُبِينُ:وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ:وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ:سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ:كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ:إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ:
“Ey Rabbim bana salihlerden (bir oğul) ihsan et (diye dua etti). Biz de ona çok uysal oğul müjdesini verdik. Artık o (oğul İbrahim’in) yanında koşmak çağına erince (babası):Oğulcağızım! Dedi ben seni rüyamda boğazlıyor görüyorum. Bak artık sen ne düşünürsün. (Oğlu) dedi: Babacığım sana emredilen emir ne ise yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın. Vaktaki bu suretle ikisi de Allah’ın emrine ram oldular. (İbrahim) oğlunu alnı üzere yıktı. Biz ona: Ya İbrahim! Rüyana sadakat gösterdin. Şüphesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız diye nida ettik. Hakikat bu apaçık ve kati bir imtihan idi. (Oğlunu kurban etmeye karşılık ona büyük bir kurbanlık (semiz koç) fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam olsun İbrahim’e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü O, bizim mü’min kullarımızdandır.” (SAFFAT SURESİ : 100-111. AYETLER)
Görülüyor ki, Kur’an da Hz İbrahim (AS)’ın gördüğü rüyanın vahiy olduğunu teyit etmiştir. Çünkü Allah Hz İbrahim (AS)’a seslenirken: “Ey İbrahim, gördüğün rüyaya gerçekten sadakat gösterdin.” buyurmuştur.
Hz İbrahim (AS), Allah’ın emrine boyun eğerek oğlunu kurban etmek üzere şakağı üzerine yatırınca Allah, Hz İsmail (AS)’ın yerine bir koyun kurban etmesini emretmiştir. Bu, Allah’ın insanlığa büyük bir lütfudur. Allah, insanları Hz İbrahim (AS) aracılığıyla insan kurban etmekten korumuş olmasaydı, muhtemelen insanlar, insan kurban etme gibi korkunç bir geleneğe sahip olabilirdi ve insanları bu korkunç gelenekten kimse kurtaramazdı. Hz İbrahim (AS) oğlu yerine Allah’ın kendisine gönderdiği koçu kurban etmiştir. Böylece kurban Hz İbrahim (AS)’dan sünnet olarak bize intikal etmiştir.
Kurban, insanın Allah’a yaklaşmasına ve O’nun rızasını kazanmasına vesile olan bir ibadettir. KURBAN kelimesinde bu mana vardır. İnsan, kurban kesmekle Hz İbrahim (AS) gibi Allah’a ve O’nun emirlerine bağlılığını, gerekirse O’nun rızasını kazanmak için her türlü fedakârlığa katlanacağını göstermiş olur.
Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir. Kurban’da da böyledir, iyi niyet ve ihlâs esastır. Bakınız bu hususta Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَاوَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ:
“Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.” (HACC SURESİ – 37. AYET)
Esasen Allah ancak takva sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder. Maide suresindeki şu ayetler, bu konuyu bir örnek vererek açıklıyor:
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَاناًفَتُقُبِّلَ مِن أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الآخَرِ قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ:لَئِن بَسَطتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَاْ بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لَأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ:
“(Ey Muhammed) Onlara Âdem’in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyla oku. Hani her ikisi birere kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen ötekine):“Seni öldüreceğim.”demişti. Diğeri ise: “Allah yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder.” dedi ve devam etti: “Allah’a yemin ederim ki sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.” dedi. (MAİDE SURESİ – 27–28. AYETLER)
Görülüyor ki, Kurban kesenlerden biri iyi niyeti ve Allah’tan korkması sebebiyle sunduğu kurban kabul görmüş, diğeri ise, kötü niyeti sebebiyle kurbanı kabul görmemiştir.
Peygamberimiz (SAV),bu konuda şöyle buyurur:
“Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan da ancak odur.”
Kurban, İslam’daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir başka örneğidir. Her gün dünyada sayısız hayvan kesilir ve bundan çoğunlukla varlıklı olanlar faydalanır. Hâlbuki kurban bayramında kesilen hayvanlardan daha çok yoksullar ve hatır kurumları istifade ederler.
KURBAN MEŞRU BİR İBADETTİR
Kurban bir gelenek değil, kitap ve sünnetle meşruiyeti sabit olan bir ibadettir. Kurban da zekât gibi Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Kur’an şöyle buyuruyor:
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِاللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَالَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ:
“Kurbanlık deve ve sığırlar, Allah’ın size olan nişanelerinden (Allah’ın size verdiği dinin alametlerinden) kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. O halde onları ön ayaklarından biri bağlı olduğu halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yaslandığı (yani canları çıktığı) vakit onların etlerinden yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin emrinize verdik ki, şükredesiniz.” (HACC SURESİ – 36. AYET)
Peygamberimiz (SAV) de bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Âdemoğlu Kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz ki o kesilen kurban kıyamet günü boynuzları ve kıllarıyla gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş edin.”
Peygamberimiz (SAV) kurbanı tavsiye ederken kendileri bizzat kurban keserek bizlere örnek olmuşlardır. Müslim’in rivayetine göre Enes (RA) şöyle demiştir: “Allah’ın Rasülü (SAV) beyaz renkli iki koç kurban ederdi.”
KURBANIN HÜKMÜ
İslam alim ve müctehidleri kurbanın hükmü konusunda farklı ictihadlarda bulunmuşlardır. İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre kurban vaciptir. Delili de:
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ:
“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” ayet-i kerimesinin delaletiyle, Peygamberimiz (SAV)’in: “Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgâhımıza yaklaşmasın.” hadisindeki vaid (korkutma) dir. Böyle bir korkutma ancak vacip olan bir ibadetin terki için yapılır. Yani İmam-ı Azam demek istiyor ki, kurban vacip olmasaydı Peygamberimiz (SAV) onu terk edene böyle bir tehditte bulunmazdı.
Şafii, Maliki ve Hanbelîler ile Hanefilerden İmam-ı Ebu Yusuf’a göre ise kurban vacip değil, sünnet-i müekkededir. Kurbanın sünnet olduğunu söyleyenlerin dayandıkları delillerin bir kısmı şu hadislerdir:
Ümmü Seleme (RA)’dan rivayete göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur:
“Bilinen on gün girdiği vakit elinde kurbanı olup ta kurban kesmek isteyen kimse (bedeninden) asla bir kıl almasın, tek bir tırnak kesmesin.”
Bu hadiste Peygamberimiz (SAV), kurbanı kişinin isteğine bırakmıştır. Bu ise onun vacip olmadığını gösterir.
Bir başka hadis te mealen şöyledir:
“Üç şey vardır; bunlar bana farz, size nafiledir. Onlar da: vitir, kurban ve kuşluk namazı.”
Kurbanın hükmü (yani vacip mi sünnet mi olduğu) hakkındaki bu farklı görüş ve ictihadlar sebebiyle; bir kimsenin zekât, hac, sadaka-i fıtr ve kurban borcu olduğu halde vefat edip bu borçlarının ödenmesi için malının üçte birini vasiyet etse (ki ancak malının üçte birini vasiyet etmeye izinlidir) malının üçte biri yeterse borçlarının tamamı ödenir. Malının üçte biri yetmezse önce zekât borcu ödenir. Çünkü borçların içerisinden en önemli olan zekâttır. Bu borcu ödendikten sonra malı artarsa haccı yaptırılır. Bundan sonra sadaka-i fıtr ödenir. Daha sonra malı artarsa kurban borcu ödenir.
KURBAN KİMLERE BORÇTUR?
Kurban, mukim olan ve sadaka-i fıtr nisabına malik olan her kadın ve erkek Müslüman’a vaciptir. Bu tariften anlaşılıyor ki: Müslüman olmayan, seferde bulunan Müslüman’a ve fakir olana kurban vacip değildir.
Hz Ebu Bekir (RA) ile Hz Ömer (RA) seferde bulunduklarında kurban kesmemişlerdir. Şayet seferde olan kimse kurban kesmek isterse, kurban kendisine vacip olduğu için değil, nafile olarak kesebilir, kesmediği takdirde sorumlu olmaz.
İmam-ı Azam Ebu Hanife ile Ebu Yusuf’a göre kurbanın vacip olmasında akıl ve ergenlik çağına gelmiş olma şart değildir. Yani zengin olan çocuğun ve delinin mallarından babaları veya vasileri kurban keserler. Bu kurbanlardan sadece kendileri yiyebilir, başkaları yiyemez. İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Züfer’e göre kurbanın vacip olması için akıl ve ergenlik çapına gelmiş olma şarttır. Bu itibarla zengin olan çocuklarla deli olanların mallarından kurban kesilmez. Fetva da bu görüşe göredir, yani zengin de olsalar çocuklarla delilerin kurban kesmeleri gerekmez.
ZENGİNLİĞİN ÖLÇÜSÜ
Herhangi mali bir ibadetin borç olması için öngörülen zenginlik ölçüsü NİSAP kelimesiyle ifade edilmektedir. Kurban nisabı; kişinin temel ihtiyaçları olan oturulacak evi, evinin yeter derecede eşyası, binek için olan bineği, üç kat elbisesi, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık nafakalarından ve borcundan fazla 80.18 gr altın veya bunun kıymeti para ve eşyaya malik olan kimse, kurban kesecek kadar zengin demektir. Bu kimseye yılda bir defa kurban günlerinde kurban kesmek vacip olur.
Bu ölçü aynı zamanda zekât için de geçerlidir. Ancak zekât nisabında malın artıcı olması ve üzerinden bir yıl geçmiş olması şarttır. Kurban nisabında bunlar aranmaz. Kurban kesme günlerinde zengin olan kimseye kurban kesmek vacip olur.
HANGİ HAYVANLAR KURBAN EDİLİR?
Kurban edilecek hayvanlar; koyun, keçi, deve, sığır ve mandadır. Bu hayvanlardan devenin 5, sığır ile mandanın 2 ve koyun ile keçinin 1 yaşını doldurmuş olmaları şarttır. Ancak koyunlar, altı ayı tamamladıkları halde 1 yaşını doldurmuş gibi gösterişli olurlarsa bunlar da kurban edilebilir.
Bir koyun veya keçiyi ancak bir kişi kurban edebilir. Fakat sığır manda ve deve yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir. Ortakların tek veya çift olmalarında bir sakınca yoktur.,
Ortakların hepsi ibadet niyetiyle katılmak durumundadır. Mesela ortaklardan biri vacip olan kurbanı, diğeri adak kurbanı, bir diğeri de nafile kurbana niyet edebilir. Çünkü hepsinin niyeti ibadettir. Fakat ortaklardan biri herhangi bir ibadet değil de et kastıyla katılmış olsa bu sahih olmaz, diğerleri de niyet etmiş oldukları kurbanı kesmiş sayılmazlar.
HANGİ AYIPLAR HAYVANIN KURBAN OLMASINA MANİ OLUR?
Bilindiği gibi kurban bir ibadettir. Bunun için kurbanlık hayvanların kusursuz olmaları esastır. Her kusur olmasa da bazı kusurlar kurbana manidir. Bu kusurlar kısaca şunlardır:
--- İki gözü veya bir gözü kör olan
--- Aşırı derecede zayıf olan
--- Kesim yerine yürüyerek gidemeyecek derecede aksak olan
--- Kulağının, kuyruğunun veya tenasül uzvunun üçte birinden fazlası yok olan
--- Dişlerinin yarıdan fazlası düşmüş olan
--- Doğuştan kulağı ve tenasül organı olmayan
--- Koyun ve keçide bir, sığırda iki memesi kurumuş olan
--- Burnu kesilmiş olan
--- Dilinin çoğu kesilmiş olan
--- Ölüm derecesinde hasta olan
Böyle kusuru olan hayvanları kurban etmek caiz değildir. Bunun için kurbanlık alırken kusurlu olup olmadığına dikkat etmek lazımdır.
Kurban, bayram namazı kılına yerlerde namazdan sonra olmak üzere bayramın ilk üç günüdür. (Şafiilerde dördüncü gün de olabilir.) Arife günü veya bayramın ilk üç gününden sonra kurban kesmek, kurban olmaz. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Bu günümüzde yapacağımız ilk şey bayram namazı kılmaktır. Sonra evlerinize dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim böyle yaparsa sünnetimize uygun iş yapmış olur. Kim önce kurban keserse o da ancak ailesine bir et sunmuş olur, bu kestiği kurban olmaz.”
KURBANIN BEDELİNİ YOKSULLARA VERMEKLE KURBAN KESİLMİŞ OLUR MU?
Bazı kimseler hemen her yıl kurban bayramında bu soruyu sorarlar: Hayvanı kesmeden canlı olarak veya bedelini yoksullara vermekle kurban kesilmiş olur mu? Kurbanın rüknü, kurban edilmesi caiz olan hayvanlardan birini kesmek olduğundan, hayvanı kesmeden canlı olarak veya bedelini yoksula vermekle kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz, bu ancak sadaka olur.
Yalnız kurban kendisine vacip olan kimse satın aldığı kurbanı herhangi bir sebeple kurban günlerinde kesmez veya hiç kurban satın almaz ise kurban günleri geçtikten sonra, bu kimse kurbanlık hayvanın kıymetini fakirlere sadaka olarak verir. Satın alıp kesmediği kurbanını ise canlı olarak fakirlere verir. Kurban günleri geçtikten sonra daha önce satın alınmış kurbanlık artık kesilmez.
Kişi kesebiliyorsa kurbanını kendisi keser. Çünkü bu bir ibadettir. Onu, kişinin kendisinin yapması, başkasına vekâlet vermesinden daha faziletli ve sevaptır. Peygamberimiz (SAV) Veda Haccında 100 deve kurban etmiş, bunların 63 tanesini bizzat kendileri kesmiş, kalanları da Hz Ali (RA)’a vekâlet vererek kestirmiştir. Şayet kendisi kesemiyorsa o takdirde ehil olan birisine vekâlet vermek suretiyle kestirir ve kendisi de orada hazır bulunur. Peygamberimiz (SAV) kızı Hz Fatıma (RA)’ya:
“Kurbanın kesilirken orada hazır bulun. Zira işlemiş olduğun her günah, kurban kanından ilk damlası yere düştüğünde bağışlanır.” buyurmuşlardır.
KURBAN ETİNİN TAKSİMİ
Deve ve sığır gibi hayvanlar ortaklaşa kurban edildiğinde etleri ortaklar arasında tahmini olarak değil, tartılarak taksim edilir. Ancak bir ailenin fertleri için kurban edilen hayvanın etini taksim etmek gerekmez. Bunun gibi ortaklaşa kurban kesenler kurbanın etini tamamen yoksullara veya bir hayır kurumuna verecek olurlarsa yine kurban etini taksim etmeleri gerekmez.
Kurban etinin tamamını yoksullara sadaka olarak dağıtmak veya kendisi ve çoluk çocuğu için alıkoymak caiz ise de en uygun olanı, kurban etini üçe taksim edip birini kurban kesemeyen yoksullara sadaka olarak dağıtmak, bir bölümünü akraba, tanıdık ve komşulara ikram etmek, diğer bölümünü de kendi çoluk çocuğu ile yemektir. Kurban etinden Müslüman olmayan komşulara da vermek caizdir.
Şayet kurban kesenin çoluk çocuğu kalabalıksa ve hali vakti iyi değilse bu takdirde kurban etini sadaka ve hediye olarak dağıtmayıp, tamamını çoluk çocuğu için alıkoyması daha uygun olur. Çünkü kan akıtmakla kurban vecibesi yerine gelmiş olur.
Bayram, Peygamberimiz (SAV)’in Mekke’den Medine’ye hicretinin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Peygamberimiz (SAV), Medine’ye hicret ettiklerinde Medine’lilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Peygamberimiz (SAV): “Bu günler ne oluyor?” diye sorduğunda, onlar: “Biz cahiliyette bu günlerde oynayıp eğlenirdik.”dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Bunların yerine Allah size daha hayırlı iki gün verdi: Ramazan bayramı, Kurban bayramı.” buyurdu. Ramazan bayramı namazı Kurban bayramı namazı da vaciptir ve Cuma namazının şartlarına tabidir. Yani Cuma namazını kılmakla yükümlü olanlar, bayram namazını da kılmakla yükümlüdürler. Ancak Cuma namazı farz, bayram namazları ise vaciptir.
Bayram namazı, güneş doğduktan ve kerahet vakti çıktıktan sonra, öğleye kadar kılınır. Herhangi bir sebeple ilk günü kılınamazsa, ertesi gün kılınır. Bayram namazı Cuma namazı gibi ancak cemaatle kılınır. İki rekâttır ve şöyle niyet edilir:
“Niyet ettim Allah rızası için kurban bayram namazını kılmaya, uydum imama:” Bundan sonra tekbir alınır. Birinci rekâtta SÜBHANEKE okunur. Sonra imam açıktan, cemaat tarafından da gizlice üç defa “Allahü Ekber” diyerek tekbir alınır. İlk tekbirde eller yukarı kaldırılır, sonra yanlara bırakılır. Üçüncü tekbirin peşinden eller bağlanır. İmam fatiha ve bir sure okur, cemaat dinler. Sonra diğer namazlarda olduğu gibi rükû ve secdeler yapılır. İkinci rekâta kalkıldığında imam önce fatiha bir sure okur. Sonra birinci rekâtta olduğu gibi üç defa tekbir alınır. Her üç tekbirde de eller yukarı kaldırılıp yanlara salınır. Dördüncü tekbirde rükûa gidilir ve secdeler yapılarak oturulur, tahiyyat, salli ve barik okunur, sonra selam verilir.
BAYRAM GECESİ VE GÜNLERİNDE YAPILMASI MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER
--- Bayram gecelerini dua ve ibadetle ihya etmek, kaza namazı kılmak, Kur’an okumak ve Allah’tan af ve mağfiret dilemek. Çünkü duaların makbul olduğu gecelerden biri de bayram geceleridir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini, sevabını umarak ibadetle geçiren kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez.”
--- Bayram sabahı erken kalkıp yıkanıp temizlendikten sonra namaz gitmek.
--- Güzel koku sürünmek
--- Temiz ve yeni elbise giymek
--- Gücü yetiyorsa namaza yürüyerek gitmek
--- Güler yüzlü ve sevinçli görünmek
--- Yoksullara çokça sadaka vermek
--- Bayram namazına gelirken yolda tekbir getirmek
--- Kurban kesecekse kurban etinden yiyinceye kadar oruç tutuyormuş gibi bir şey yiyip içmemek.
--- Kurban etinden iftar etmek. Çünkü Peygamberimiz (SAV) böyle yapardı.
--- Çoluk çocuğuna bolluk göstermek
Bütün bunlar yapılması müstehap olan şeylerdir.
Bayram günleri sevinç günleridir. Bu günlerde sevinçli ve güler yüzlü görünmek tavsiye edilmiştir. Bu itibarla bayramların toplum hayatımızda üstün bir yeri vardır. Bayram günleri toplum şuurunu bütünleştirir. Toplum fertleri birbirleriyle kaynaşıp sevinir. Hayatın bitip tükenmek bilmeyen sıkıntıları içinde bunalan, bitkin ve yorgun hale gelen insanları, bayramlar dinçleştirir ve çalışma azimlerini arttırır.
Bu günlerde akraba ve komşularla olan ilişkiler kuvvetlenir, birlik ve kardeşlik güçlenir. Bayram sabahı camileri dolduran kalabalıkların hep birlikte ve içtenlikle Allah’a yönelmeleri, O’ndan af ve bağışlanma dilemeleri ayrı bir önem taşır. Çünkü böyle bir amaçla bir araya gelen, aynı iman ve heyecanı taşıyan toplulukları Allah’ın rahmeti kuşatır ve onları affeder.
Bu günlerde anne-babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Dinimizde Allah’a ibadetten sonra anne-babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı ÖF bile demek yasaklanmıştır. Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selamlaşarak tebrikleşmeliyiz. Tanıdıklarımız ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız. Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları görmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız. Yetimlerle ve kimsesiz çocuklarla ilgilenip onları okşamalı ve onlara anne-babaları gibi davranmalıyız. Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç durumda olanlara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız.
Bizden hayır dua bekleyen ölülerimizin mezarlarına giderek onlara dua etmeli, ruhları için hayır ve hasenatta bulunmalıyız. Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız. Her zaman olduğu gibi bayram günlerinde İslam’ın emrettiği şekilde çevremizdeki insanlara iyi davranmalı, incitici ve zarar verici davranışlardan kaçınmalıyız. Bütün bunlar, toplumu oluşturan fertleri birbirleriyle kaynaştırarak milli birliğin sağlanmasında ve toplumu rahatsız eden ayrılık ve düşmanlıkların yok olmasında etkili olur. Bu duygularla hepinizin kurban bayramını tebrik ediyor, daha nice bayramlara sağlıkla, huzurla erişmenizi Allah’ta diliyorum. Mübarek bayramın ilkemize, İslam âlemine ve bütün insanlığa iyilik ve hayırlar getirmesini diliyorum. Allah, yaptığımız ibadetleri ve keseceğimiz kurbanlarımızı rızasına muvafık eylesin ve bizi kendisine ibadetten ayırmasın.
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ MART-2000