İSLAM VE DEMOKRASİ
İslam kelimesi terim olarak; kurtuluşa ermek, boyun eğmek,teslim olmak;teslim etmek,vermek;barış yapmak anlamlarına gelir.Dini bir kavram olarak da; Hz. Muhammed’in temel
öğreti ve esaslarını vahiy yoluyla Allah’tan aldığı ve ilk
uygulamalarını bizzat kendisinin gerçekleştirdiği,zamanla Müslüman
toplumlar tarafından insanlığın düşünce ve uygulama birikimlerinden de
yararlanılarak geliştirilen din ve dünya görüşünün; insan,
toplum,devlet gibi insani konularda kendine özgü ilkeleri ve felsefesi bulunan tarihi tecrübelerin , kültür ve uygarlığın genel adı olmuştur.
Demokrasi,halkın
egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi,el erki,demokratlık
anlamlarına gelen, bir tür hükümet ve yönetim şeklidir.Temel anlamıyla
demokrasi,’’Halk için halkın seçtiği hükümet” demektir.
Demokrasi ,geniş halk kitlesi içinden çıkan yaygın bir çoğunluğun fikir
ve kanaatları üzerinden yürümeyi ve bu yolla halk menfaatlerini gerçekleştirmeyi
hedefler.Demokrasinin saf ve gerçek şekli ,kuvvet ve yetkinin siyasi
hürriyet ve eşitlik prensipleri çerçevesinde oluşmuş bir çoğunluğun
elinde bulunduğu yönetim biçimidir.Kısaca ifade etmek gerekirse” demokrasi,barış ve özgürlük içinde yaşama” sistemidir.
İslam dininin temel kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de,
siyaset ve devlet ,toplumların yönetim biçimi,üretim ve araçları ,gelir
paylaşım biçimleri konularında özel ve ayrıntılı bir hüküm yer almaz.
Sadece genel dini ve ahlaki ilkeler hatırlatılmakla
yetinilir.Bu İslam’ın evrensel bir din oluşunun,az gelişmişinden,kabile
hayatı yaşayanından en örgütlü olanına kadar bütün toplumları kuşatan
bir devlete sahip olmasının tabii bir gereği ve sonucudur. Bu sebeple,
Kur’ an da ,danışma,haksızlık yapmama,emaneti ehline verme,adaleti
gerçekleştirme,ahlakı ve kamu düzenini koruma ,Allah ve Resulüne
mutlak,diğer yöneticilere günah ve zulüm içermeyen emirlerde itaat gibi
esasen daha genel içerikli olmakla birlikte siyasal düşünce içinde
hareket noktası yapılabilecek bir takım ilkesel hükümler bulunmaktadır.
Kur’an’ ın siyasetle ilgisi bu seviyededir.Dinin genel ilkler ve
ibadetler yönüyle siyasetle ilgisi ve ona yer veren ifadeleri
görülmekle birlikte bu ilgi ayrıntıya indikçe ve ileri merhalelerde bir
hayli zayıflamaktadır.Kur’an’ da siyaset teorisi veya devlet modeli
aramanın veya Kur’an-ı böyle bir söylem için ana malzeme yapmanın
yersiz olduğu, fakat Kur’an ‘ın insanın siyasi
zihniyetini oluşturan bir mesaj ve yönlendirmeye de sahip bulunduğu
görülür.Kur’an-ı Kerim , hükümet ve memleketin yönetimi konusunda bize
iki düstur gösterir.Birincisi bu gün medeniyet aleminde yürürlükte olan
meşveret (şura)kuralıdır ki bunu Kur’an 1400 yıl önce ortaya
koymuştur.O da “Onların işleri kendi aralarında şura iledir.”(Şura;26/38)düsturudur.İkinci düstur da Ulül-emre ( Devlet Başkanına) itaattir.Buna en güzel örnek de şu ayeti kerimedir.”Ey
iman edenler ! Allah’a itaat edin,Resulüne ve aranızdan çıkan emir
sahiplerine itaat edin.Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah ve
Resulüne götürün.”Nisa;4/59
İslam bir din olarak devlet ve yönetim biçimlerine ilişkin bir belirleme getirmek yerine genel ilke ve amaçlar koymakla yetinmiş,
insanlara da hem bu ilke ve amaçlara hem de zamanın şartlarını dikkate
alarak kendi yönetim biçimlerini belirleme ve düzenleme hak ve
yetkisini bırakmıştır.
İslam
bireylerin özel hayatlarıyla ve bireyler arası ilişkilerle alakalı bir
çok ayrıntılı hüküm getirmesi , devlet yönetimi ve fert devlet ilişkisi
konusunda ise sadece genel ilke ve kurallar koymakla yetinmesi , öteden
beri Müslüman toplumlarda yönetime geniş bir hareket alanı bırakmış, buna bağlı olarak da toplumların gelenek ,kültür ve sanatlarına göre farklı yönetim tarzları ortaya çıkmıştır.
Bu gün gelinen noktada,
insan haklarının gelişmesini objektif olarak sağlamaya en yakın yönetim
biçiminin demokrasi olduğu kanısı hakimdir.Yukarıda da belirtildiği
gibi önemli olan ilke ve amaçlardır.Dolayısıyla İslam’la klasik ve
çağdaş yönetim biçimleri arasında bir karşılaştırma yapmak veya onları
İslam’ la temellendirme gayretleri yersiz ve
anlamsızdır.Bu gün herkes biliyor veya kabul etmese de fiilen şahit
oluyor ki alem üzerinde iradesiyle ve kudretiyle hakim olan varlık Yüce
Allah’tır. Bütün varlıklar bu külli hakimiyetin altındadır.Burada söz
konusu olan hakimiyet metafizik ve ontolojik anlamdaki hakimiyettir.”Hakimiyet Milletindir”
derken kastedilen husus , siyasal iktidarın herhangi bir sınıfın ,
zümrenin veya toplumun doğal veya tanrısal hakkı olmadığı, tam tersine
bu hakkın millete ait olduğu ve yöneticinin onun tarafından
belirleneceğidir.Klasik İslam teorisinin ana çizgisi de bu yönde
olmuştur.
Mehmet Emin BAYAR