HESAP GÜNÜNÜ HATIRLAMA
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْزِي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
حَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا وزِنوا أنفسَكم قبل أن تُوزَنوا وَتَزَيَّنُوا لِلْعَرْضِ الْأَكْبَرِ وَإِنَّمَا يَخِفُّ الْحِسَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى مَنْ حَاسَبَ نَفْسَهُ فِي الدُّنْيَا
Değerli kardeşlerim!
Bugünkü sohbetimizde, iman esaslarından olan ahiret gününden ve bugünde Allah'a verilecek hesaptan söz etmek istiyorum.
İnsan, sorumluluk taşıyan bir yaratıktır. Bu, onun temel özelliklerinden birisidir. Allah'ın emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmakla yükümlü olan insan, mutlaka bir gün O'nun huzurunda, dünyada yaptıklarından sorgulanacaktır. Çünkü o, tesadüfen dünyaya gelmiş değil, Allah'ın takdir ve yaratması ile var olmuştur.
Kur'an-ı Kerim'de:
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لاتُرْجَعُونَ
"Sizi boş yere yarattığımızı ve bize geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"(Müminun115 )Buyurulmuş ve insanın bir gün hesaba çekileceği bildirilmiştir.
Öldükten sonra dirilip Allah'ın huzuruna getirileceğimiz bu güne "Hesap Günü" diyoruz. Bugün, insanın en dehşetli günlerinden bir gündür. Peygamberler bile bugünün dehşetinden Allah'a sığınmışlardır. İşte bu peygamberlerden biri, İbrahim aleyhi's-selâm'dır. Bakın 0, Allah Teâlâ'ya nasıl dua ediyor:
لَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ * يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ * إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ *
"(Ey Rabbim) İnsanların dirilecekleri (ye huzuruna gelip hesap verecekleri) gün, beni utandırma. O gün ne mal fayda verir, ne evlat. Ancak Allah'a temiz bir kalb ile gelenler başka.(şuara 87-89)
Hz. İbrahim bu duası ile bize örnek oluyor, yol gösteriyor. Zaten onun yaptığı bu duanın Kur'an-ı Kerim'de yer almasının hikmeti de budur. Ayet-i Kerime'de şu hususlara dikkatimiz çekiliyor. Ey insanlar. Öleceksiniz fakat sonradan dirilip Allah'ın huzurunda hesap vereceksiniz. Bunu hatırınızdan çıkarmayın, hazırlıklı olun, İbrahim aleyhi's-selâm bir peygamber olduğu, hatta Allah'ın dostu olma şerefi ile şereflendiği halde hesap gününü unutmuyor ve o gün mahcup duruma düşmemesini Allah Teâlâ'dan niyaz ediyor.
Bu peygamberi örnek alın; Allah'a yönelin, yalvarın ve o gün hesabınızın kolay geçmesini Allah'tan dileyin. Kimseye güvenmeyin, Allah'ın rızasını kazanmaya çalışın. 0. razı olmadıkça kimsenin size bir iyilik yapamayacağını unutmayın. 0 halde yapacağınız şey. Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bu da ancak O'nun. emirlerine itaat etmek ve yasaklarından sakınmakla olur.
Evet, o gün mal ve evladın fayda vermeyeceği bir gündür. Nitekim başka bir Ayet-i Kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْزِي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
"Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden (kıyamet gününden) çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah'ın affına güvendirerek sizi yanıltmasın.""
O düşünmesi bile insana dehşet veren günde herkes kendisi ile meşgul olacak, başkası ile ilgilenmeye ayıracak zamanı olmayacaktır. Nitekim Kur'ari-ı Kerim'de şöyle buyürulmuştur:
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ * وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ * وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ * لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ * وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ * ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ * وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ * تَرْهَقُهَا قَتَرَة
"0 gün kişi kardeşinden, annesinden babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. 0 gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır. O gün bir takım yüzler sevinçli ve müjdelidir. Bir takım yüzlerin de üzerini toz kaplamış ve karanlıklar örtmüştür. " (Abese 34-41)
Değerli kardeşlerim!
İnsan dünyada bu yakınlarından birisi ile karşılaşsa sevinir ve onları sevgi ile kucaklar. Ama görülüyor ki o gün, değil başkalarından, en yakınları ile bile karşılaşmak istemeyecek, onlardan kaçacaktır. Bir kısmı kendi derdi ile meşgul olduğu için kaçacak, bir kısmı da sorguya çekilirim endişesiyle kaçacaktır.
Çünkü;
Kardeş, "Sen bana dünyada yardım etmedin….";
Anne-baba, "Sen bize iyilikte kusur ettin…";
Eşi, "Sen bana haram yedirdin…",
Çocuklar, "Sen bize dinimizi öğreterek bizi uyarmadın…" deyip yakasına yapışırlar diye onlardan kaçacaktır.
Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Allah Tealâ:
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
"(Ey Muhammed!) En yakın akrabanı uyar"(Şuara 214) Ayet-i Kerimesini indirdiği zaman. Peygamberimiz akrabalarını çağırarak Safa tepesinde onlara yaptığı bir konuşmada şöyle buyurdu:
"Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi Allah'tan satın alın (Allah'ın azabından koruyun) yoksa ben Allah'ın azabından hiçbir şeyi sizden menedemem. Ey Abdi Menaf oğulları! Allah'ın azabından hiçbir şeyi sizden uzaklaştır amam. Ey Abdülmiıttalip oğlu Abbas, Senden de Allah'ın azabından hiçbir şeyi menedemem. Ey Peygamberin halası Safiyye! Benim, Allah'ın azabından kurtarmak için sana hiçbir yararım olmaz. Ey Muhammed (s.a.s.)' in kızı Fatıma! Malımdan ne dilersen iste, vereyim fakat, Allah'ın azabından hiçbir şeyi senden menedemem."(Buhari, Müslim)
Peygamberimiz, insanların dünya ve ahiret efendisi olduğu halde, "Kıyamet günü ne olacağım, nasıl hesap vereceğim" derdi.
Ensar'dan bir kadın olan Ümmü Ala (r.a.) anlatıyor: Müslümanlar Mekke'den Medine'ye hicret ettikleri zaman, Ensar yani Medine'liler arasında kur'a ile taksim edilmişlerdi. Bizim aileye de Osman İbn Maz'ûn düşmüştü. Biz Osman'ı evimizde konuk ettik. Osman bir süre sonra hastalandı ve vefat etti. Yıkandı, kendi elbisesi ile kefenlendi. Tam bu sırada Peygamberimiz cenazeye geldiler. Ben cenazeyi tezkiye ederek:
- Ey Ebû Saibî Allah sana rahmet etsin. Senin hakkında bildiğim ve bu cemaate bildirmek istediğim şudur ki: Sen Allah Teâlâ'nın rahmetine erişmiş bahtiyar bir zatsın, dedim. Ben böyle söyleyince, Peygamberimiz bana dönerek:
"Allah Teâlâ'nın bu ölüye rahmet ettiğini nereden biliyorsun?" dedi. Ben, Ey Allah'ın Resulü! Babam-annem sana feda olsun, Allah, (Osman ibn Maz'un gibi inanmış ve Allah'ın emirlerine uyup yasaklarından sakınmış bir kuluna ikram etmez de) ya kime ikram eder? dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz:
- "Osman ibn Maz'un ölmüştür. Allah'a yemin ederim ki, ben de bu ölü için hayır ve mutluluk dilerim. Yine Allah'a yemin ederim ki, ben, Allah'ın bir peygamberi olduğum halde bana (ve size kıyamet günü) ne muamele edeceğini bilemem" buyurdu.
Ümmü Ala diyor ki: "Vallahi, peygamberimizin bu uyarısından sonra ben, kimseyi tezkiye etmeye cesaret edemedim,'" (Buhari, Cenaiz )
Osman ibn Maz'ûn, müslüman olanların on dördüncüsüdür. Önce Habeşistan'a, sonra da Medine-i Münevvere'ye hicret etmiştir. Bedir savaşında bulunmuş ve büyük yararlıklar göstermiştir. Hicretin ikinci yılında Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. Medine'ye hicret edenlerden ilk vefat eden Sahabi budur.( Ayni, Umde )
Burada akla şu soru gelebilir: Bedir savaşında hazır bulunanların bağışlandıkları Peygamberimiz tarafından müjdelendiği halde, Peygamberimiz ibn Maz'un hakkında neden tereddüt ifade eden bir üslup ile Ümmü Alâ'ya cevap vermişlerdir? Aynî diyor ki: "Bunun sebebi, Osman ibn Maz'ûn'un vefatı, Bedir savaşında bulunanların cennetlik oldukları haber verilmeden önce idi." ( Ayni . Umde)
Bu hadisi şeriften öğrenilen bir başka husus da şudur. Cennetle müjdelenmiş olan on kişi ile Bedir savaşına katılanlar gibi cennetlik oldukları bildirilenlerden başka hiçbir kimse hakkında, cennetliktir, diye hükmedilemez. Ancak genel olarak, inananlar cennetliktir, inanmayanlar da cehennemliktir, denilebilir. Bir de mümin ve muttaki olan kişiler için, cennetlik oldukları umulur, ifadesi kullanılabilir, kesin olarak cennetlik oldukları söylenemez. ( Ayni,Umde; 8,16)
Berâ (r.a.)anlatıyor: Peygamberimizle birlikte bir cenazede idik. Cenazenin mezarı kazılmakta olduğundan peygamberimiz mezarın bir tarafında oturdu. Bu manzara onu o kadar etkiledi ki, ağladı, göz yaşları ile toprak ıslandı. Sonra da orada bulunanlara :
يا إخواني لمثلي هذا فأََعِدُّوا !
"Kardeşlerim, kendinizi bugün için hazırlayınız." buyurdu." (İbn Mace , Zühd, 19 )
Peygamberimiz kıyamet gününden ve oradaki hesaptan söz edildiği zaman gözleri yaşarırdı.
Abdullah ibn Mesud (r.a.) anlatıyor: Bir kere peygamberimiz bana:
- İbn Mes'ûd Haydi bana Kur'an oku, diye emretti. Ben:
- Ey Allah'ın Resulü, Kur'an sana gönderilmiş iken onu size nasıl okuyacağım ? dedim. Peygamberimiz:
- Evet öyle ama ben Kur'an'ı başkasından işitmeyi çok severim, buyurdu. Ben de Nisa sûresini okumaya başladım.
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلَاءِ شَهِيدًا
- "Kıyamet günü her ümmetten (onun peygamberini) şahit getirdiğimiz ve seni de (ey Muhammed) onların üzerine şahit olarak gösterdiğimiz zaman (inkar edenlerin hali) nasıl olacak? (Nisa, 41) ayetine gelince, peygamberimiz :
- Yeter, buyurdu. O anda peygamberimizin iki gözünden yaş döküldüğünü gördüm.(Buhari, )
Peygamberimizin şu uyarısı çok düşündürücüdür. Buyuruyor ki:
يَا أُمَّةَ مُحَمَّدٍ وَاللَّهِ لَوْ تَعْلَمُونَ مَا أَعْلَمُ لَضَحِكْتُمْ قَلِيلًا وَلَبَكَيْتُمْ كَثِيرًا
"Ey Muhammed ümmeti! Benim bildiğimi siz bileydiniz, daha az güler, daha çok ağlardınız."(Bu, Mü)
Peygamberimizin arkadaşları ( Ashab-ı Kiram) da kıyamet günü Allah'a verilecek hesaptan endişe ederlerdi.
Hz. Ömer bir gün Ebu Musa el-Eş'arî (ra.) ye:
-Ey Ebû Musa!.Biz ki Müslümanlığı kabul ettik, yerimizi yurdumuzu bırakarak hicret ettik, her yerde Peygamberimizle beraber bulunduk. Acaba kıyamet gününde bir ecir ve mükâfata nail olacak mıyız? dedi. Ebu Musa:
- Elbette olacağız. Biz birçok iyilik yaptık. Cenab-ı Hak'tan büyük ihsan ve lütuf bekliyoruz, dedi.(Dininden ve adaletten hiç taviz vermeyen) Hz. Ömer:
- Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın huzurunda hesaptan kurtulmaktan başka bir şey istemiyorum," (Şibli ,Sadru'İslam)dedi
Hz Ömer, kendisine adaletten ayrılmamayı bunun ahirette hesabının sorulacağını hatırlatması için bir adam tutmuş. Bu şahıs, her gün belli bir vakitte gelir:
- Ey Müminlerin Emiri! Adaletten ayrılma-
yın. ahireti unutmayın, derdi.
Bu görevli şahıs yine bir gün geldiği zaman Hz. Ömer:
- Artık senin hatırlatmana gerek kalmadı,
sakalımdaki beyaz kıllar bana her aynaya
bakışımda ahireti hatırlatıyor, demiş.
Evet , Aziz Mü'minler!
Kıyamet günü insanın dünyada gizli ve aşikar işlediği her şeyin hesabı görülecek, kişiler arasındaki anlaşmazlıklar çözümlenecektir. O gün hiçbir şeyi saklamak mümkün değildir. Çünkü yerde ve göklerde Allah'a saklı hiçbir şey yoktur
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ * كِرَامًا كَاتِبِينَ* يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ
"Oysa üzerinizde muhakkak koruyucular var. Değerli yazıcılar. Onlar, siz her ne yaparsanız (sizinle birlikte bulundukları için) bilirler, (iyi ve kötü hiç birini kaybetmeden hepsini amel defterinize yazarlar.)"(İnfitar, 10-12)
Meleklerin kaleme aldıkları bu defterlerde kulun neyi ne zaman ve nerede yaptığı yazılmış bulunmaktadır. Bu defterler kıyamet günü sahiplerine verilecek ve:
اقْرَأْ كِتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا
"Kitabını oku! bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter." (İsra .14) ' Denecektir.
Bu amel defterlerinde her şey yazılmış, hiçbir şey unutulmamıştır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
"0 gün herkesin amel defteri ortaya konmuştur. Ey Muhammed! Suçluların, amel defterlerinden korktuklarını görürsün. "Eyvah, bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş" derler. Onlar • (bu defterlerde) bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez." (Kehf,49)
Hz. Aişe (R.) anlatıyor.
Allah'ın Resulü Kıyamet Günü'nde insanların hesaba çekilişleri ile ilgili olarak şu açıklamada bulundu:
-Kıyamet Günü'nde hisaba çekilen her bir kul mutlaka azaba uğrar.
(O'nun bu açıklamasını dinleyince) sordum:
-Ya Resûlellahl Allah (İnsikak Sûresi'nin 7-9. âyetlerinde:)
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ * فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا *وَيَنْقَلِبُ إِلَى أَهْلِهِ مَسْرُورًا
«Kimin amel kitabı sağından verilirse o kolay bir hisaba çekilecektir ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.» buyurmuyor mu?
(Oysa ki siz hisaba çekilen her bir kul azaba uğrar, diyorsunuz.)
-Ya Aişc! (Âyetlerin açıkladığı gerçek) ilâhî huzura çıkarılmadır (arzolunmadır). Yoksa bir kul hisaba çekildi mi mutlaka azaba uğratılır. (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Hadisimizde geçen arz; Allah'ın huzuruna çıkarılma, ilahî rahmetin tecellisine ve kula müjdelenmesine aracı olan ve şeklî bir muhakemeyi ihtiva eden arzdır, şöyle ki:
Allah C.C. kuluna şunu şunu yaptın mı buyuracak, kul da itiraf edecektir. Rabbimiz ona ben senin dünyada hatalarını örtmüşdüm, bu Gün' de seni bağışlıyorum, diyecek, o kula amel kitabı sağından verilecek ve Cennet'e sevkolunacaktır.
Allah'ın adaletinin zuhuruna vesile olacak inceden hesaba çekilme ise peygamberimizin buyurduğu gibi azaba götürecektir.
Büyük öneminden dolayı, kıyamet günü hesabı ilk sorulacak olan ibadet de namazdır.
|
Nebiler Sultanı (s.a.v.), şöyle buyurmuşlardır:
"Kulun kıyamet gününde hesabı ilk sorulacak ameli namazdır. Eğer namazı sağlam çıkarsa kurtulmuş ve aklanmıştır. Eğer namazı düzgün çıkmazsa kaybetmiş ve ziyana uğramıştır. Farz namazları eksik çıktığında Aziz ve Celil olan Allah: Bakınız, kulumun nafile namazı var mıdır? der. Namazın eksikleri nafile namazlarla tamamlanır. Diğer amelleri de bu şekilde muhasebe edilir."(Tirmizi)
Rivayet edildiğine göre Hazreti Hüseyin, henüz süt emmekte idi. Bir gece hastalanmış ve sabaha kadar uyumamıştı. Sabaha doğru biraz uyur gibi olmuş, Hazreti Fâtıma da bu durumdan istifade ederek sabah namazını kılıp yatmıştı.
Mescid-i Şerifte sabah namazını kıldıran Peygamberimiz, âdeti üzere kızı Fâtıma'nın evine geldi. Hazreti Fâtıma'yı uyur vaziyette görünce; onu sabah namazını kılmadan yatmış sanarak:
- Ey kızım Fâtıma, Peygamber kızıyım diye sakın namazı terk etme! Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, namazını vaktinde kılmadıkça; cennete gireceğini zannetme! Buyurdular.
Ondan sonra Hazreti Fâtıma:
-Canım babacığım, sabaha kadar uyumadım... Sabah namazını kılıp da yattım... deyince, Peygamber Efendimiz:
- Müjdeler olsun sana ey kızım Fâtıma, Ahirette böyle sıkıntılar görmeyeceksin, buyurdu.
O gün herkes sorgulanacaktır. Kur'an-ı Kerim bu hususu şöyle ifade eder:
فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ
"Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz."(Araf,6)
Peygamber kendilerine gönderilenlere, "Elçilere ne cevap verdiniz?"(Kasas,65) peygamberlere de, "Size ne cevap, verildi?" (Maide, 109) diye sorulacaktır….
Amel defterlerini inceleyenlerden bazıları orada yazılı günahlanndan bir kısmını inkar edecekler ve: "Bunları ben yapmadım, melekler yazdı" deyecekler ama, bu konudaki şahitlere itiraz edemeyeceklerdir. Çünkü o gün vücutlarındaki organlar aleyhlerine şahitlik yapacaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de bu husus şöyle ifade edilmiştir:
"0 gün onların dilleri, elleri ve ayakları işledikleri şeyler hakkında kendilerine şahitlik ederler."(Nur, 24)
"Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler. Onlar derilerine: "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz" derler. Derileri de: "Bizi, herzeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi ilk defa yaratan
Enes ibn Malik (r.a.) anlatıyor: Peygamberimizin yanında idik. Güldüler. Sonra da:
- Niye güldüm, biliyor musunuz? Dedi. Biz:
-Allah ve Resulü bilir dedik, Peygamberimiz:
- Kulun Rabbisi ile konuşmasına gülüyorum.
Kul. Allah'ın huzurunda hesap verirken: ''Ey
Rabbim! Siz beni haksızlık yapmaktan menet-
mediniz mi?" diyecek, Allah Teâlâ: "Evet, me-
nettim" buyuracak. Kul: "Ama ben kendime be
nim tarafımdan bir şahit getirilmesinden başka
bir şeye, başkasının şahitliğine razı değilim" di
yecek. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Bugün sana
tek şahit olarak nefsin, çok şahit olarak da değer
li yazıcı melekler yeter." Buyuracak ve ağzı mü
hürlenecektir. Peşinden, organlarına: ."Konuş"
denilecek, onlar da onun yaptıklarını söyleye
cektir. Sonra serbest bırakılacak. 0 da organla
rın: Irak olun, ben ancak sizin için mücadele edi
yorum", diyecektir.(Müslim, Zühd)
Kıyamet günü iyilerle kötüler birbirinden
ayırt edilecek, haklar alınıp sahiplerine verile
cektir. O gün hiç kimsenin hakkı kimsede kal
mayacaktır. Peygamberimiz bu hususu ifade
ederken:
لَتُؤَدُّنَّ الْحُقُوقَ إِلَى أَهْلِهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتَّى يُقَادَ لِلشَّاةِ الْجَلْحَاءِ مِنْ الشَّاةِ الْقَرْنَاءِ
"Elbette kıyamet gününde haklar sahiplerine ödenecektir. Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır."(Müslim) buyurmuştur……!
Ebû Ubeyde ve ibn Münzir'in rivayetlerine göre Katade şöyle demiştir: "'Kıyamet günü insan tanıdığı bir kimseyi görmekten sıkıldığı kadar, hiçbir şeyden sıkılmaz. Çünkü yaptığı bir haksızlık sebebiyle peşine düşülmesinden korkar. ( Alusi, Ruhul- Meani)
Hak sahipleri haklarını eksiksiz alacakları muhakkak olan o günde, dünyada haksızlık yapanlar da, iyiliklerini hak sahiplerine vermekle yaptıkları iyiliklerden de mahrum olacaklardır.
Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamberimiz:
- Müflis kimdir, bilir misiniz ? buyurdu. Orada bulunanlar:
- Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Peygamberimiz: .
Gerçekte benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde, namaz, oruç ve zekatla gelecek olan kimsedir. (Yani namazını kılmış, orucunu tutmuş ve malının zekatını vermiş olan kimsedir.) Ama şuna sövmüş, bunun kanını dökmüş, diğerini de dövmüştür (Yani bu günahları da işlemiştir.) Bundan dolayı onun iyiliklerinden adı geçenlerin her birine verilir. Üzerinde olan haklar ödenmeden iyilikleri tükenirse, hak sahiplerinin günahları o kimseye yükletilir. Sonra o kimse cehenneme atılır, buyurdu.'"(Müslim)
Bu hadisi şerif insan haklarına verilen önemi belirtiyor. İnsan haklarına riayet etmeyen kimselerin kıyamet gününde sorgulanırken dünyada kazandıkları iyilikleri de kaybederek çok kötü bir duruma düşeceklerini açık bir şekilde ifade ediyor.
Değerli Kardeşlerim!
Kişi kıyamet günü genel olarak beş şeyden sorguya çekilecektir.
عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِىِّ (صعلم) قَالَ لاَ تَزُولُ قَدَمَا ابْنِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ عَنْ عُمْرِهِ فِيمَا أَفْنَاهُ وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَا أَبْلاَهُ وَمَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ .
İbn Mesut (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu söyledi: Ademoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz:
1- Ömrünü nerede geçirdiğinden.
2- Gençliğini nerede tükettiğinden.
3- Malını nerden kazandığından.
4- Nereye harcadığından.
5- İlmiyle nasıl amel ettiğinden. (Tirmizi, Kıyame, 2601)
Bu hadisi şerif üzerinde düşünmeli Ve bu sorulara cevap verecek şekilde hazırlanmalıyız.
Bundan sonra terazi kurulur ve amellerin tartılmasına geçilir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"0 gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse işte onlar kurtulanlardır. Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da ayetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini zarara sokanlardır."(Araf,8-9)
Buradaki terazi (Mizan) insanların dünyada yaptıkları amelleri tartacak olan ve keyfiyetini bilemediğimiz ilahi adalet ölçüsüdür. Bu, dünyadaki ölçü aletlerinin hiç birine benzemez. Çünkü bu terazi, insanın yaptığı iyilikler ile kötülükleri tarta-caktır.
Ayet-i Kerime'de de ifade buyurulduğu gibi, tartıda, iyilikleri kötülüklerinden ağır gelenler kurtuluşa erecek, hafif gelenler ise cehenneme gidecektir. Cehenneme gidenlerden inanmış olanlar, cezalarını çektikten sonra cehennemden çıkıp cennete girebileceklerdir.
Ameller tartılırken hiç kimseye haksızlık yapılmayacak, yaptığı her şey adalet terazisinde tartılacaktır.
"Kim zerre miktar hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktar kötülük yapmışsa onu görür.""(Zilzal,7-8)
Tartıda iyilikleri kötülüklerinden ağır gelenlere ne mutlu. Onlar cennete girecekler ve cennetin sonsuz nimetlerine ereceklerdir.
Değerli Müminler!
Kıyamet günü Allah'ın huzurunda vereceğimiz hesap ile ilgili bu kısa açıklamadan sonra, o halde ne .yapmalıyız ki, o gün hesabımız kolay geçsin? gibi bir soru akla geliyor. Evet, yapacağımız şeyi peygamberimiz bize şöyle hatırlatıyor:
عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ قَالَ حَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا وزِنوا أنفسَكم قبل أن تُوزَنوا وَتَزَيَّنُوا لِلْعَرْضِ الْأَكْبَرِ وَإِنَّمَا يَخِفُّ الْحِسَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى مَنْ حَاسَبَ نَفْسَهُ فِي الدُّنْيَا
"Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce de ölçülü olunuz! Hesap günü için hazırlıklı olun. Şüphesiz dünyada sorumlu davranan kimsenin hesabı hafif olacaktır." (Tirmizi,İbn Ebi Şeybe, Beyhaki)….!
Evet Müslüman bir insan akıllıdır ve akıllı insan da yarınını düşünendir. Bu hususta Hz peygamber (s) şöyle buyurmuştur:
الْكَيِّسُ مَنْ دَانَ نَفْسَهُ وَعَمِلَ لِمَا بَعْدَ الْمَوْتِ وَالْعَاجِزُ مَنْ أَتْبَعَ نَفْسَهُ هَوَاهَا وَتَمَنَّى عَلَى اللَّهِ
"Akıllı insan, kendine sahip çıkan ve ölümden wskendini dünyevi arzulara kaptıran ve de Allahtan cenneti temenni eden kimsedir."( Tirmizi)
Ebu Hüreyre ® rivayet edilen bir hadiste Hz Peygamber (s) şöyle buyurdu:
-Ölen hiç bir kişi yoktur ki (amellerinin mükâfatını veya cezasını gördüğü zaman) pişmanlık duymuş olmasın.
(O'nun bu sözlerine muhatap olan sahâbîler)sordular:
-Ya Resûlellah! Kişinin duyacağı pişmanlık nedir? (Açıklar mısınız?)
-Eğer iyi amelli bir kişi ise iyi amellerini niçin artırmadığına pişman olur. Kötü amelli bir kişi ise yaptığı amelleri niçin bırakıp tevbe etmediğine pişman olur.(Tirmizi)
İnsan dünyada yaptıklarının bir gün hesabını vereceğine ve o günkü mahkemede hâkimin bizzat Allah Teâlâ olduğuna inanır ve bu inancını ölünceye kadar muhafaza ederse, her işinde dikkatli olur. İşlerinde doğruluktan ayrılmaz. Kimseyi aldatmaz. Kimseye haksızlık yapmaz. Yalan konuşmaz. Kimsenin malına ve ırzına göz dikmez. Kendi hakkı kadar başkalarının hakkını da gözetir. Kendisine lâyık görmediği bir şeyi din kardeşlerine de lâyık görmez.
Bu inanca sahip olan kimse hesap günü gelip çatmadan evvel, kötülükleri azaltır ve iyilikleri çoğaltır. Allah'tan korkar. O'na karşı gelmekten çekinir. Günah işlememeye gayret eder. İşlediği günahlardan hemen tevbe eder. Günahkâr olarak Allah'ın huzuruna gitmek istemez.
İşte ahiret inancı, insanın, duygu, düşünce ve davranışları üzerinde olumlu etkiler yapar.
Ne mutlu o hesap gününe hazırlananlara. Yine ne mutlu o günü hiç unutmayanlara.
Konuşmamı, Kur'an-ı Kerim'in en son nazil olduğu Abdullah İbn Abbas (r.a.) tarafından rivayet edilen Ayet-i Kerime ile bitiriyorum. Allah Teâlâ buyuruyor:
وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
"Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazancı tamamı ile ödenecek ve hiç kimse haksızlığa uğramayacaktır."(Bakara,281)