• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam629
Toplam Ziyaret5104095
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları

Kur'an Ahlakı

KUR’AN AHLÂKI

 

AYET : KALEM SURESİ – 4. AYET

 

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ:

        

        MEALİ :

 

     “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”    (KALEM SURESİ – 4. AYET)

 

     Allah’ın yeryüzünde en değerli, en şerefli ve en üstün olarak yarattığı varlık insandır:

 

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً:

 

     “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.”   (İSRA SURESİ – 70. AYET)

     Allah insanı en güzel surette yaratmış:

 

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ:

 

     “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.”   (TİN SURESİ – 4. AYET)

     Ona ruhundan üflemiş:

 

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ:

 

     “Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”   (HİCR SURESİ – 29. AYET)

     Onu akıl, irade, duygu ve birçok yeteneklerle donatmış:

 

قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ:

 

     “(Rasülüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O’dur. Ne az şükrediyorsunuz!”   (MÜLK SURESİ – 23. AYET)

 

قَدْأَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا:

 

     “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir.”   (ŞEMS SURESİ – 9. AYET)

 

 

 

     Yerde ve göklerde olan bütün varlıkları onun hizmetine sunmuş:

 

اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَّكُمْ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الأَنْهَارَ:وَسَخَّر لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَآئِبَينَ وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ:

 

     32-) “(O öyle lütufkâr) Allah’tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.

     33-) “Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.”   (İBRAHİM SURESİ – 32 – 33. AYETLER)

 

وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالْنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالْنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ:وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الأَرْضِ مُخْتَلِفاً أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ:وَهُوَالَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْماً طَرِيّاً وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ:

 

     12-) “O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.”
     13-) “Yeryüzünde sizin için rengârenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için gerçek bir ibret vardır.”

     14-) “İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.”

(NAHL SURESİ – 12–14. AYETLER)

     Ona görünen ve görünmeyen birçok nimetler vermiştir:

 

أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ:

 

     “Allah’ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.”   (LOKMAN SURESİ – 20. AYET)

     Buna mukabil Allah, insanı boş yere yaratmamış ve onu başıboş ta bırakmamıştır:

 

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ:

 

     “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”   (MÜMİNUN SURESİ – 115. AYET)

 

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى:

 

     “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır.”(KIYAME SURESİ – 36. AYET)

     Allah insanı iman, ibadet ve ahlak ile dini emir ve yasaklara uymakla yükümlü ve sorumlu tutmuştur. İnsanın bir yaratılış gayesi vardır. Bu gaye “ALLAH’A İBADET ETMEK” tir. Kur’an, bu gayeyi şöyle ifade eder:

 

وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ:

 

     “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(ZARİYAT SURESİ – 56. AYET)

     İnsanın yeme-içme gibi inanmaya, ibadet etmeye ve ahlakî ilkelere ihtiyacı vardır. ALLAH’A İABDET kavramı, iman dâhil İslamî bütün görevleri içine alır. Ayet ve hadislerde geçen ve hükmü farz, vacip, sünnet ve müstehap olan emirlere uymak ta hükmü haram veya mekruh olan yasaklardan sakınmak ta ibadettir. İbadetlerin temel amacı ise, Allah rızasını ve ahlakî güzellikleri kazanmaktır.

 

AHLÂK

 

     Ahlak, Hz Peygamber (SAV)’in peygamber olarak görevlendirilmesi ve Kur’an’ın indirilmesiyle kullanılmaya başlayan İslamî bir kavramdır. Cahiliye döneminde Arap toplumunda bu kavram kullanılmamıştır.

     Ahlak; insandaki iyi ve kötü huyları, fazilet ve reziletleri ifade eder. Dolayısıyla ahlâk, İYİ ve KÖTÜ olmak üzere iki kısma ayrılır:

1-) İYİ AHLÂK: Kur’an’a, sünnete ve akl-ı selime uygun olan söz, fiil ve davranışlardır. Abdullah b. Mübarek, iyi ahlâkı şöyle tanımlamıştır:

     “Güler yüzlü olmak, insanlara çok iyilikte bulunmak, onlara eza ve sıkıntı veren şeyleri yok etmektir.”

2-) KÖTÜ AHLÂK: Kur’an’a, sünnete ve akl-ı selime uygun olmayan söz, fiil ve davranışlardır.

     İslam ahlakının temel dayanağı Kur’an ve sünnettir. AHLÂK kavramı Kur’an’da iki ayette geçmektedir:

     Birinci ayette Ad kavminin peygamberleri Hûd (AS)’a söyledikleri bir cümlede.  Kur’an’da bu olay şöyle anlatılmaktadır:

 

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ:إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ: فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ:وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ:أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ:وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ:وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ:فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ:وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ:أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ:وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ:إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ:قَالُوا سَوَاء عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ:إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ:وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ:فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ:

 

124-) “Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

125-) “Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”

126-) “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

127-) “Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.”

128-) “Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz?”

129-) “Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”

130-) “Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?”

131-) “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

132-) “Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah’tan korkun.”

133-) “O size verdi: davarlar, oğullar.”

134-) “Bahçeler çeşmeler.” (Allah’a karşı gelmek) den sakının.

135-) “Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.”

136-) “(Onlar) şöyle dediler: “Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir.”

137-) “Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.”

138-) “Biz azaba uğratılacak da değiliz.”

139-) “Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.”

(ŞUARA SURESİ – 124/139. AYETLER)

     Hz Peygamber (SAV)’in amcasının oğlu sahabi müfessir Abdullah b. Abbas (RA), ayette geçen HULK kelimesinin DİN anlamında olduğunu söylemiştir. Bu ayette AHLÂK kavramı ile Hz Peygamber (SAV)’in insanları davet ettiği iman, ibadet, itaat ve takva gibi dini erdemler ifade edilmektedir.

     İkinci ayette Hz Peygamber (SAV)’in niteliklerini zikir bağlamında geçmektedir:

 

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ:

        

     “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”   (KALEM SURESİ – 4. AYET)

     Müfessir Taberî, bu ayetteki AHLÂK kelimesini, EDEP olarak anlamlandırmış ve şöyle demiştir:

     “Bu, Kur’an edebidir. Allah, peygamber (SAV)’i Kur’an ile te’dip etmiştir. Büyük ahlâktan maksat, İslam dinidir.”

     Bu görüş Hz Peygamber (SAV)’in damadı ve dördüncü halife Hz Ali (RA)’tan yapılan bir rivayete dayanmaktadır. Hz Ali (RA) şöyle demiştir:

     “Büyük ahlâk, Kur’an edebidir.”

 

 

 

 

 

KUR’AN AHLÂKI

 

     Said b. Hişam Hz Aişe (RA) validemize, Hz Peygamber (SAV)’in ahlâkını sormuş, Hz Aişe (RA) da ona şöyle demiş: “Sen Kur’an okumuyor musun?” Said de: “Evet” cevabını vermiş, bunun üzerine Hz Aişe (RA) da şu ayeti okumuştur:

 

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ:

        

     “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”   (KALEM SURESİ – 4. AYET)

     Hz Peygamber (SAV), en güzel ahlâka sahipti. O (SAV)’in tebliğ ettiği hak din kemale erdiği gibi güzel ahlâk ta onunla kemale ermiştir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur:

     “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”H

 

 


 

     Hz Peygamber (SAV) ahlâka çok önem vermiş ve şöyle dua etmiştir:

     “Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzel yap.”

     “Allah’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlâkın en iyisine ilet. Amel ve ahlâkın en iyisine ancak sen hidayet edebilirsin. Amellerin en kötüsünden ve ahlâkın kötüsünden beni koru. Amel ve ahlâkın kötüsünden de ancak sen koruyabilirsin.”

     “Allah’ım! Ayrılıktan, iki yüzlülükten ve ahlâkın kötüsünden sana sığınırım.”

     Yine Hz Peygamber (SAV) insanları ahlâklı olmaya çağırmış ve şöyle buyurmuştur:

     “Sizin bana en sevimli olanınız ve kıyamet günü bana en yakın olanınız, ahlâkı en güzel olanınızdır.”

     “Sizin en hayırlınız, ahlâkı en güzel olanınızdır.”

     “Kıyamet gününde müminin mizanında güzel ahlâktan daha ağır hiçbir şey yoktur.”

     “Güzel ahlâka sarıl. Çünkü insanların ahlâk bakımından en iyi olanları, dindarlığı en iyi olanlarıdır.”

     “İnsanın keremi, değeri, üstünlüğü; dini dindarlığıdır. Hasebi güzel ahlâkıdır. Mürüvveti aklıdır.”

     Sahabeden Usame b. Şerik (RA) anlatıyor:

     “Biz Hz Peygamber (SAV)’in yanında oturuyorduk. Sanki başlarımızda kuş varmış gibi hareketsiz oturuyor, bizden hiç kimse konuşmuyor, Hz Peygamber (SAV)’i sessizce dinliyordu. Derken bir grup insan geldi ve Hz Peygamber (SAV)’e şöyle sordular: “Yüce Allah’a kulları içinde en sevimli olanlar kimlerdir?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Ahlâken en güzel olanlardır.”

     Bir sahabe Hz Peygamber (SAV)’e şöyle sordu: “Ey Allah’ın Elçisi! İnsana verilen şeylerin en hayırlısı hangisidir?” Hz Peygamber (SAV) şöyle cevap verdi: “Güzel ahlâktır.”

     Başka bir hadislerinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:

     “En hayırlınız, ahlâkı en güzel olanınızdır.”

 

AHLÂK-İMAN İLİŞKİSİ

 

     Hz Peygamber (SAV)’in hadislerine baktığımız zaman AHLÂK kavramının müminin imanının gereği olarak söz ve eylem şeklinde yansıttığı davranışları ifade ettiğini görüyoruz. Şu hadisler bu hususu açık bir şekilde beyan etmektedir:

     “Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları, ahlâkları en güzel olanlarıdır.”

     “İman, yetmiş veya altmış küsur şubedir, en üst mertebesi, en faziletlisi; Allah’tan başka ilah yoktur demek, en alt mertebesi; yoldan insanlara zarar şeyleri kaldırmaktır. Utanma da imandan bir şubedir.”

     Hadislerde kişideki iman ve teslimiyetin mükemmelliği ahlâkının mükemmel olmasıyla değerlendirilmiştir. Kişi, ahlâkî kurallara ne kadar riayet ediyorsa imanı o kadar kuvvetli, ne kadar ahlâkî zafiyeti varsa o kadar iman zafiyeti var demektir.

     Bir sahabe Hz Peygamber (SAV)’e geldi ve sordu: “İslam nedir?” Hz Peygamber cevap verdi: “Güzel söz söylemek ve yemek yedirmek, insanlara ikramda bulunmaktır.” Sahabe tekrar sordu: “İman nedir?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Sabırlı ve hoşgörülü olmaktır.” Sahabe tekrar sordu: “Hangi Müslüman daha faziletlidir?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir.” Sahabe tekrar sordu: “İmanın gerektirdiği hangi davranış daha faziletlidir?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Güzel ahlâktır.” Sahabe yine sordu: “Hangi namaz daha faziletlidir?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Kıyamı uzun olan namazdır.” Sahabe yine sordu: “Hicretin hangisi daha faziletlidir?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Rabbinin hoşlanmadığı şeyleri terk etmendir.”

     Abdullah b. Amr (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhacir ise, Allah’ın yasak ettiği şeyleri terk eden kimsedir.”

     Sahabe’den Ebu Musa El-Eş’arî (RA), Hz Peygamber (SAV)’e sordu: “Hangi Müslüman daha faziletlidir?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir.”

     Başka bir sahabe Hz Peygamber (SAV)’e sordu: “Müslümanların hangisi daha hayırlıdır?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir.”

     Yine sahabe Hz Peygamber (SAV)’e sordu: “Hangi Müslüman daha hayırlıdır?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.”

     Bu hadislerde Hz Peygamber (SAV); iman, amel ve ahlâkı birbiri ile irtibatlandırmıştır. Mümin ve Müslüman olmak ibadet etmeyi, güzel ahlâk sahibi olmayı, kötülükleri terk etmeyi, insanlara saygılı olmayı gerektirmektedir. Yoksa iman kuru bir felsefi inançtan ibaret değildir. İman ve İslam bir aksiyondur, sosyal ilişkileri ahlâkî kurallar çerçevesinde devam ettirmektedir.

 

AHLÂK-AMEL İLİŞKİSİ

 

     İnsanların yaratılış gayesi, Allah’a ibadet etmektir:

 

وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ:

 

     “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(ZARİYAT SURESİ – 56. AYET)

     İnsan bu görevi ya namaz, oruç, zekât ve hac gibi belirli bir zamanda, belirli bir mekânda ve belirli kurallara uyarak yapar (FORMEL İBADETLER), ya da herhangi bir zaman, mekân ve şekille kayıtlı olmaksızın yerine getirir. Allah’ı zikretmek, ana-babaya iyilik etmek, şahitliği, ölçü ve tartıyı dosdoğru yapmak gibi emirlere; alkollü içkiler içmemek, uyuşturucuları kullanmamak, kumar oynamamak, hırsızlık yapmamak ve cana kıymamak gibi emirlere uyularak yerine getirilir. (İNFORMEL İBADETLER)

     Formel ibadetlerin temel amaçlarından biri, informel ibadetlerin insan hayatında uygulanabilir hale gelmesini sağlamaktır. Sözgelimi, formel ibadetlerden birisi olan namaz ve oruç ibadetinin Allah rızasını kazanmanın yanında temel amaçlarından biri de kişinin nefsini terbiye etmesi, söz fiil ve davranışlarına çekidüzen vermesidir. Bu husus hem Kur’an’da hem de Hz Peygamber (SAV)’in hadislerinde açıkça zikredilmektedir.

     Kur’an’da günde beş vakit kılınan namazın insanı hayâsızlıktan, haramlardan alıkoyduğu açıkça bildirilmektedir:

 

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:

 

     “(Rasülüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”   (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)

     Orucun farz olduğunu bildiren ayet şöyledir:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ:

     “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”   (BAKARA SURESİ – 183. AYET)

     Hz Peygamber (SAV) de şöyle buyurur:

     “Oruç kalkandır. Biriniz oruçlu iken, çirkin, kötü ve kaba söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, kavga etmesin. Birisi kendisine söver ya da çatarsa ona “Ben oruçluyum” desin.”

     Bu hadis, orucun gayesinin insanın edep ve ahlâkını güzelleştirmek olduğunu ifade etmektedir. Eğer oruç, insanı kötü eylem, söz ve davranışlardan uzaklaştırmıyor, edep ve ahlâkını güzelleştirmiyorsa, amacına ulaşamamış demektir, böyle bir oruçtan istenilen sevap elde edilemez. Nitekim Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Nice oruç tutanlar vardır ki, onların oruçtan nasipleri sadece aç ve susuz kalmalarıdır. Nice geceleri namaz kılanlar vardır ki, onların namazdan nasipleri sadece uykusuz kalmaktır.”

     “Kim yalan sözü ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa, Allah’ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.”

     Orucun kötülük ve haramlardan korunmak için farz kılındığının bildirilmesi, ibadetin insanın kişisel ve sosyal hayatındaki yerini ve etkisini bildirmeye yöneliktir. Dolayısıyla namaz kılan ve oruç tutan insan; yalan, yalancı şahitlik, gıybet, iftira, hile, aldatma, kötü söz benzeri davranışlardan uzak, iş ve eylemlerinde, söz ve sözleşmelerinde, alım ve satımlarında dürüst ve dosdoğru olmak zorundadır. Gerçek anlamda tutulan oruç ve kılınan namaz, hem kötü söz ve davranışlara, hem de cehenneme karşı perde olur; kişiyi fuhuş ve edep dışı davranışlardan alıkoyar.

     Buna göre, iman edip Salih ameller işleyen, İslam’ın emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına, öğüt ve tavsiyelerine uyan, insanlarla iyi ilişkiler içerisinde olan, onlara kötülük etmekten sakınan kimse “GÜZEL AHLÂKLI”, aksi davranışlarda bulunan kişi ise “KÖTÜ AHLÂKLI” demektir.

     Ashap’tan Muaz b. Cebel (RA), bir yolculuğa çıkmak istemiş ve gelip Hz Peygamber (SAV)’den öğüt istemiştir:

     “Ey Allah’ın Elçisi! Bana öğüt ver.” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Allah’a ibadet et, hiçbir şeyi ona ortak koşma.” Muaz (RA) tekrar öğüt istedi. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Kötü davranışta bulunduğun zaman peşinden hemen onu telafi edecek iyi bir davranışta bulun.” Muaz (RA) tekrar öğüt istedi. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Dosdoğru ol, ahlâkın da güzel olsun.”

     Ashap’tan Abdullah Es-Sakafî (RA) şöyle diyor:

     “Ey Allah’ın Elçisi! İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki, senden sonra onu kimseye sormayayım.” Dedim. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol.”

 

İNSANI AHLÂKÎ DAVRANIŞA YÖNELTEN NEDENLER

 

     Ahlâk kurallarının en kuvvetli yaptırımı, Allah’a ve ahiret hayatına iman, Allah sevgisi ve Allah korkusudur. Mehmet Akif bu hususu şöyle dile getirir:

     “Ne irfandır veren ahlâka yücelik ne de vicdandır,

      Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

      Çekilmiş farz edilsin yüreklerden havf-ı Yezdan’ın,

      Ne irfanın kalır tesiri katiyen ne de vicdanın.”

     Ahlâk kurallarını bilmek ve öğrenmek, bu kuralları hayata geçirmek için yeterli değildir. Nice insanlar var ki, içkinin, kumarın, fuhşun, hırsızlığın, yalanın, sahtekârlığın ve hilenin haram ve günah olduğunu, fert, aile ve toplum hayatına zarar verdiğini biliyor ama bu yasakları işlemekten da geri durmuyor. Bu Allah ve ahiret inancının, din duygusunun ve dindarlığın zayıf olmasından kaynaklanıyor. Tabir caizse ışık, iman evi olan kalbi aydınlatmaya yetmiyor, ilahi emir ve yasaklar karşısında duyarsız kalabiliyor.

     Kuvvetli bir imana sahip olan, Allah ve ahiret hayatına şeksiz ve şüphesiz olarak kesin bir şekilde iman eden insan bilir ve inanır ki, Allah, insanlar nerde olurlarsa olsunlar, gizli ve aşikâr bütün yaptıklarını bilir, görür ve yapılanları kaydeder:

 

هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ:

 

     “Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk.”   (CASİYE SURESİ – 29. AYET)

 

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ:

 

     “Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.”

(YASİN SURESİ – 12. AYET)

 

إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ:مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ:

 

17-) “İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar.”
18-) “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”  (KAF SURESİ – 17_18. AYETLER)

 

أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ:

 

   “Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.”   (ZUHRUF SURESİ – 80. AYET)

 

هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاءُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ:

 

     “Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O’dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.”  (ALİ-İMRAN SURESİ – 6. AYET)

     Ahirette iyi veya kötü bütün yaptıkları karşısına çıkacak, amel defterinde küçük büyük bütün sözleri ve amellerini, günah ve sevabını hazır olarak bulacaktır:

 

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراً وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَداً:

 

   “Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. “Vay halimize!” derler, “bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!” Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”   (KEHF SURESİ – 49. AYET)

     Hardal tanesi kadar bile olsa dünyada yaptığı karşısına çıkacaktır:

 

يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِن تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ فَتَكُن فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ:

 

     “(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.”

(LOKMAN SURESİ – 16. AYET)

     Bütün yaptıklarından sorgulanacak, iyi amellerinin mükâfatını, kötü amellerinin ise tevbe etmemiş veya ilahi affa mazhar olmamış ise cezasını görecektir:

 

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ:وَأَمَّاالَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْماًمُّجْرِمِينَ:

 

30-) “İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur.”

31-) “Ama inkâr edenlere gelince onlara: Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir.” (CASİYE SURESİ – 30/31. AYETLER)

     Kur’an, ahlâkî görevleri uhrevî müeyyidelere bağlamış, amel eden ve salih amel işleyenlere cennet, inkâr eden ve kötü amel işleyenlere ise cehennem olduğunu bildirmiştir:

 

مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ:

 

     “Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”   (EN’AM SURESİ – 160. AYET)

 

مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَى إِلَّا مِثْلَهَاوَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ:

 

     “Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.”   (MÜMİN SURESİ – 40. AYET)

     İyi işler yapan, güzel ahlâk sahibi olan kendisi için, kötü işler yapan ve kötü ahlâk sahibi olan da kendi aleyhine yapmış olur:

 

مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ:

 

     “Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.”   (FUSSİLET SURESİ – 46. AYET)

 

SONUÇ

 

     Yaratıkların en değerlisi ve üstünü insandır. İnsanın bu değerini ve üstünlüğünü koruyabilmesi için her şeyden önce şartlarına uygun iman etmesi, yaratılış gayesi olan ibadet görevini yerine getirmesi ve Allah’a karşı gelmekten sakınması gerekir. İbadetlerin temel amacı kişinin imanını koruması, Allah rızasını ve sevgisini kazandırması, takva ve ahlâkî faziletlere sahip olmasıdır.

 

 

     İnsanların en değerlisi en muttaki olanlarıdır. Allah şöyle buyurur:

 

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ:

 

     “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”   (HUCURAT SURESİ – 13. AYET)

     Hz Peygamber (SAV), “İnsanların en değerlisi hangisidir?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “En muttaki olanlarıdır.”

     Muttaki olan insan, ilahi emir ve yasaklara uyar, böylece en güzel ahlâka sahip olur. En güzel ahlâk, Kur’an ahlâkıdır. Kur’an ahlâkına sahip olan insan, kendisine, Yaratanına ve bütün insanlara saygılı olur, söz, fiil ve davranışlarında dürüst olur, edepli ve terbiyeli olur.

     İmanın yeri kalptir, dil de kalbin tercümanıdır. Söz ve davranışları Kur’an ahlâkına uygun olan insanın imanı kemale ulaşmış demektir. Bu noktayı Hz Peygamber (SAV) şöyle ifade ediyor:

     “Kulun kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz, dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Komşusu zararlarından emin olmadıkça kişi cennete giremez.”

     İman, ibadet ve ahlâkı iç içe üç daire olarak düşündüğümüz zaman en içteki daire iman, onun dışındaki daire ibadet ve en dıştaki daire ise ahlâktır. Yani ahlâk İslamî bütün görevleri içeren bir kavramdır. Kişi ahlâkı nispetinde dindar, muttaki, müstakim, Muhsin ve sadıktır. Allah ve insanlar katındaki değeri ve itibarı da ahlâkı ölçüsündedir.

     İnsan ne kadar İslam’ın emir ve yasaklarına uyarsa o nispette güzel ahlâk sahibi olur. Ne kadar emir ve yasakları ihlal ederse o nispette Kur’an ahlâkından taviz vermiş olur.

     İnsanı ahlâk sahibi yapan; Allah sevgisi, Allah korkusu, Allah tarafından sürekli murakabe altında bulunma, ahirette bütün eylem, söz ve davranışlardan sorguya çekilme, neticede iman ve itaatine, inkâr ve isyanına göre cennet veya cehenneme gitme inancıdır.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ        KASIM - 2005


Yorumlar - Yorum Yaz
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Saat