• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam996
Toplam Ziyaret5143395
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
“Allah Ona Nasip Etmemiş!” Öyle mi?
09/01/2014

 


“Allah Ona Nasip Etmemiş!” Öyle mi?



Dinimiz İslâm, şeytanın insanoğlunun düşmanı olduğunu ve onun düşman bilinmesi gerektiğini haber vermiştir.


Hz. Âdem ve İblis imtihan edilmiş, İblis inatlaşmış, Allah’ın emrine karşı gelmiş, hatasını kabul etmemiş ve kaybedenlerden olmuştur. Ancak Hz. Âdem yanıldığını itiraf etmiş, hatasına pişman olmuş, tövbe etmiş ve affedilmiştir.


Hz. Âdem’i “adam yapan” günahını sahiplenip pişman olmasıyken, İblis’i şeytan yapan ise günahını ve suçunu kabullenmeyip faturayı Allah’a kesmesi olmuştur. Üstelik İblis suçu kabullenmediği gibi bir de kabahati Yüce Allah’a bulmuştur. “Beni sen saptırdın” deme cüret ve denâatini göstermiş ve iyice küstahlaşmıştır. Kendi inadını, şımarıklığını ve kibrini görmek, hatasını anlamak istememiştir. Emre karşı gelenin ve sapmayı isteyenin kendisi olduğunu bir türlü hazmedememiştir. (Bakara, 2/34)


Bu itibarla, kendi suçunu Yüce Allah’a atmak ve hatayı kabullenmemek şeytana ait bir hastalıktır. Yüce Allah’a meydan okumak, O’nun ilke ve emirleriyle alay etmek şeytanın vasıflarındandır. Nitekim şeytan Allah’a karşı gelmiş ve “Şu çamurdan yarattığına şeye bak! Bu mu benden üstünmüş? Ben ondan daha hayırlıyım. Zira ben ateşten yaratıldım o ise çamurdan” diyerek ilk ırkçılığı yapmıştır. (A’râf, 7/12; Sâd, 38/76) Bu şeytanca bir duruştur ve böyle bir yaklaşım nankörlüktür. Hatada ısrarcı olmak şeytanî bir tavırdır. Allah Teâlâ, Kur’an’da tüm bu yaşananları insanlığa kıssa şeklinde anlatmakta, “Sakın ha! Siz de İblis gibi olmayın! Şeytanlaşmayın! Hatalarınızdan dönün! Pişman olun, sizleri affedeyim!” demektedir.


Bu itibarla, hasta olduğunu bilmeyen kimseyi tedavi etmek imkânsızdır. Hasta olduğunu bilen insan ilaca sarılır, tedavi olmayı ve iyileşmeyi ister; bunun için çabalar. Dolayısıyla hatasını anlayan tövbeye yönelir. Tövbenin tövbe olabilmesi için istiğfardaki samimiyetin ortaya konulması ve ispat edilmesi şarttır. Bu nedenledir ki ölüm anında yapılan tövbe değil, sadece istiğfardır. Ve böyle bir tövbenin ispat edilme şansı da artık kalmamıştır. Dolayısıyla tövbe zamanında yapılmalıdır. Nitekim Firavun tam öleceği anda istiğfar edip imana gelmiş, ancak onun bu son pişmanlığı onu kurtarmaya yetmemiş ve tövbesi de kabul edilmemiştir. (Yûnus, 10/90-92)


Allah Teâlâ sapmayı/kaymayı tercih edeni saptırır, sapıklığını onaylar ve onu sapıklığıyla baş başa bırakır. (Sâff, 61/5; İnsan, 76/29-31) Ancak hidayeti isteyen kişiye de hidayet yollarını gösterir. Yüce Allah, tüm bu uyarıları göz ardı ederek yoldan çıkan topluma hidayet etmez. (Zümer, 39/23) Zira Yüce Allah Kur’an’da: “Dileyen inansın dileyen de inkâr etsin” buyurmaktadır. (Kehf, 18/29) Yani karar insanın özgür iradesine bırakılmıştır. Kim Allah’a inanırsa Allah onun kalbini genişletir, onun gönlüne huzur verir ve hidayet yollarını gösterir. (Enâm, 6/125-126; Zümer, 39/22; Tegâbun, 64/11) Yani insanoğlu, sebebi tahakkuk ettirirse Yüce Allah da onun için hayırlı sonuçları yaratır.


Bu nedenle, “Allah ona infak etmeyi nasip etmedi”, “Allah ona haccı nasip etmedi” veya “Allah ona ibadet yapmayı nasip etmedi” gibi laflar çok tehlikelidir. Düşünmeden gelişigüzel söylenen sözlerdir. Çünkü karar, insanın özgür iradesine aittir. Sebeplere sarılmayan, infak için gayret etmeyen, hacca gitmek için çabalamayan veya ibadete yanaşmayan insanın bizzat kendisidir. Dolayısıyla kendi suçunu ve kabahatini Allah’a atması ve “Bizim nasibimizde yokmuş! Ne yapalım!” demesi son derece yanlıştır. Bu düpedüz Allah’a bir iftiradır; şeytânî bir yaklaşımdır. Zira müşriklerin de aynı şeyleri söylediklerini Yüce Allah Kur’an’da şöyle haber vermektedir: Allah’a ortak koşanlar dediler ki: “Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O’nun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir. (Nahl, 16/35) “…Eğer Allah dileseydi, biz de ortak koşmazdık, babalarımız da…” (Enâm, 6/148)


Görüldüğü üzere tüm müşrikler, ateistler, deistler, satanistler, mücrimler, zalimler, fasıklar, münafıklar ve inkârcılar daima aynı zihniyetle hareket etmiş ve suçu Allah’a, kadere, atalarına veya başka şeylere yüklemiş ve “Kaderimiz buymuş biz ne yapalım ki?” demişlerdir. Akıllarını kullanmamış, (Enfâl, 8/22; Yûnus, 10/100) apaçık yalan söylemiş, Allah iftira atmış ve körü körüne atalarını taklit etmişlerdir. Oysa ataları taklit etmek, insanın kendi azabını kendinin hazırlamasıdır. Taklit, şeytânî bir öğretidir. “Böyle gelmiş, böyle gitsin” mantığıdır. Aklı devre dışı bırakmaktır. Ancak Kur’an’a göre körü körüne taklidin sonu cehennemdir. (Mâide, 5/104; A’râf, 7/28, 70-71)


Diğer taraftan levh-i mahfuzda yazılı bir senaryo elbette vardır; roller tanıtılmış ve kurallar/sünnetullah açıkça belirlenmiştir. Yüce Allah tarafından tespit edilen bu ilkeler Kitap ve peygamber gönderilerek insanlığa tebliğ edilmiştir. Ama roller herkese dağıtılmamıştır. İsteyen, istediği rolü kendisi seçmekte ve tercih ettiği o rolü oynamaktadır. İnsan dilerse Âdem, dilerse İblis rolünü seçebilir. Dilerse kâfir, dilerse münafık olabilir. Dilerse ateist, dilerse deist olabilir. Dilerse müşrik, dilerse fâsık olabilir. Dilerse mücrim, dilerse muslih olabilir. Dilerse mümin, dilerse müttâkî olabilir. Dolayısıyla insan hangisini tercih ederse, kaderi o olur. Arınmayı isteyen ve gereğini yapan kurtuluşa ererken, nefsine ve şeytana (vesvâsi’l-hannâs) uyan/tapan ise kaybeder.


“Adamın kalbi kilitli” sözü de bir diğer yanlış sözdür. Zira Kur’an-ı Kerim, küfrü tercih etmesi nedeniyle adamın kalbinin kilitlendiğini/mühürlendiğini söylemektedir. Kişi kendi tercihini o yönde kullanmış ve kalbi kilitlenmiştir. Durup dururken onun kalbi taşlaşmamıştır. Kısaca küfürden yana tavır koyanın kalbi mühürlenir. Buna rağmen bu gibi kimselerin de tövbe etme imkânları henüz tamamıyla sona ermemiştir. Ölünceye/tövbelerinde samimi olduklarını ispat edinceye kadar vakitleri vardır; az da olsa bunlardan bazılarının tövbe edip hidayete kavuşmaları söz konusu olabilir. (Nisâ, 4/155) Küfürden, isyandan ve fısktan dönen ve kendini düzelten kurtulur. Dolayısıyla kâfir olmak sebeptir, sonucu ise kalbin mühürlenmesidir.


Hiçbir kimsenin kendi kabahatini Allah’a havale etmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Böyle yapan kimse şeytanlaştığını bilmek durumundadır. Yaptığı hata karşısında Allah’a sığınmayan hüsrana uğrar. İçindeki şeytan derhal ona kötü düşünceler fısıldar, vesvese verir, onu kandırır, hatasını süslü ve haklı gösterir ve beraberinde onu da cehenneme sürükler. Yaptıkları nedeniyle de o kimse Allah’ın rahmetinden uzaklaşır. Zira suç işlemeyi alışkanlık haline getiren kimse mücrimdir ve mücrimlerin felaha erişmeleri söz konusu değildir. Bunlar yapıp ettikleri nedeniyle de Yüce Allah’ın rahmetinden uzak kalmayı hak ederler.


Öte yandan elbette ilâhî kaderin “insanı aşan bir boyutu” vardır. Kimsenin anne ve babasını, ırkını, rengini, dilini, dünyaya geliş yeri ve zamanını seçme şansı yoktur. Bunlar küllî kader programında belirlenmiş hususlardandır. Ancak insanın “kendi tercihleri sonucu oluşan bir kader boyutu” vardır ki burada belirleyici olan insanın kendi iradesidir. Bu ikisi arasındaki farkı fark etmeyenler ya da fark etmek istemeyenler yanlış bir Tanrı ve kader tasavvuruna kapılmakta, istikâmetten uzaklaşmakta ve neticede kendileri kaybetmektedirler.


Zira çanağını şeytanın uydusuna çevirip onun etkisi altına girenlerin suçu şeytana atmaya hakları yoktur. Şeytanı “günah keçisi” ilan etmek onları kurtarmaya yetmeyecektir. Akıllı insan vahiy uydusuna çanağını çevirir, oradan beslenir. Kitap ve Sünnet’in ilkelerinden istifade etmeyen, müttakîlerle, sadıklarla ve muhsinlerle beraber olmayan kimse kaybederse kendisinin suçlu olacağını bilmelidir. Zira şeytanın böyle muhlis kimselere nüfuz etmesi söz konusu değildir. Şeytan, Kur’an’ı anlamak istemeyenlere ve ondan kaçanlara musallat olur. (Zuhruf, /36) Allah’ın gösterdiği dosdoğru yoldan uzaklaşanlara yandaş olur. Dolayısıyla Haktan uzaklaşma bir sebep, şeytanın musallat olması ise bir sonuçtur. Uzaklaşmayı isteyenin kendisi sorumludur. Şeytanın davetine balıklama atlayıp sonra da bütün suçu ona atmak doğru değildir. Nitekim şeytan kıyamet günü “Ben mi zorladım, inanmasaydınız, kanmasaydınız, yapmasaydınız” diyerek yandaşlarını ve yoldaşlarını terk edecek ve “Ben Allah’tan korkarım!” diyecektir. (İbrahim, 14/22; Hicr, /42) Ama o zaman da iş işten geçecek ve şeytanın yolundan gidenler onunla birlikte cehennemi boylayacaklardır. (İsrâ, 17/63; A’râf, 7/18; Sâd, 38/85) Zira “yolu bir olanların sonu da bir” olacaktır.


Sonuç olarak, herkes konuştuğu sözlerine dikkat etmeli ve bilmediği konularda kesinlikle ahkâm kesmemelidir. Bilenlere danışmalı ve hatasında ısrarcı olmamalıdır. Böyle yapanlar şeytanın elinde oyun ve eğlence olmaktan kurtulamayacaklarını artık fark etmelidir. Şeytan, insanoğlunun baş düşmanıdır. Onu düşman bilip fısıldadığı şeylerin tersini yapanlar kurtulacaklar, ancak yolundan gidenler ise kendi sonlarını kendilerinin hazırladığını bileceklerdir. Zira suçu Allah’a atmak onları kurtarmaya asla yetmeyecektir. (03.01.2014)


Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN


Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


 

 



7913 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir? - 28/12/2019
İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.429932.5599
Euro34.801134.9406
Saat