• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam1024
Toplam Ziyaret5143423
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
“Hüküm Ancak Allah’ındır!” Âyeti Nasıl Anlaşılmalıdır?
26/05/2016

“Hüküm Ancak Allah’ındır!” Âyeti Nasıl Anlaşılmalıdır?

Konuyla ilgili Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu’nun “Sünnet’in delil değerini” ortaya koyarken yaptığı bazı tespitlerini aktararak hem meselenin hem de mezkûr âyetin doğru anlaşılmasına katkı sağlamaya çalışalım.

Sünnet’i delil olmaktan çıkarma amacıyla başvurulan âyetlerden biri de “Hüküm ancak Allah’ındır!” mealindeki âyettir. Geçmişte Haricîlerin de slogan olarak kullandığı bu âyet, Kur’an’da üç yerde geçmektedir. Bu âyete bakarak “hüküm verme yetkisinin sadece Allah’a ait olduğu, O’nun dışında kimsenin dinde hüküm koyma yetkisine sahip olmadığı, binaenaleyh Hz. Peygamber’in de Kur’ân dışında hüküm koyamayacağı” öne sürülmekte ve buradan “sünnet’in kaynak ve delil olamayacağı” sonucuna ulaşılmaktadır.

Kanaatimizce bu şekilde bir mantık yürütmek isabetli değildir. Dolayısıyla meseleyi anlamak için yapılması gereken ilgili âyetleri biraz daha yakından incelemek olacaktır.

“Hüküm ancak Allah’ındır!” ibaresinin geçtiği ilk âyetin meali şöyledir:

“De ki: Ben, Rabbim’den gönderilen açık bir delile dayanıyorum. Halbuki siz onu yalanladınız. (Bilgisizliğiniz yüzünden) hemen gelmesini istediğiniz (azabı getirmek ise) benim elimde değildir. Çünkü hüküm ancak Allah’ındır! O, doğruyu haber verir; O hüküm verenlerin en yücesidir.” (el-En’âm, 6/57).

Açıkça görülmektedir ki âyet, “genel anlamda yasama yetkisine” kimin sahip olduğu kimin de olmadığı konusuyla ilgili değildir. Konu, müşriklerin Hz. Peygamber’i susturmak amacıyla ortaya attıkları “kendilerine azabın hemen gelmesi isteğinin gerçekleşmesinin Hz. Peygamber’in elinde değil Yüce Allah’ın elinde olduğuyla” alakalıdır. Nitekim bu husus, yukarıdaki âyetten kolayca anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu âyetin mezkûr konuda delil olarak kullanılması isabetli değildir; zira böyle yapmak âyetin manasını çarpıtmak/ saptırmak anlamına gelecektir.

“Hüküm ancak Allah’ındır!” ibaresinin geçtiği ikinci âyet ise şöyledir:

“Allah’ı bırakarak taptığınız şeyler, sizin ve atalarınızın taptıkları (bir takım düzmece) isimlerden ibarettir; (yoksa) Allah onlara bir güç (veya ilah olduklarına dair delil) indirmemiştir. Halbuki (neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda) hüküm ancak Allah’ındır! O ise, kendisinden başkasına kulluk etmememizi emretmiştir. İşte dosdoğru olan (tek) din de budur; fakat insanların çoğu (gerçeği) bilme(k için kafa yormak/ öğrenmek  istem)ezler.” (Yusuf, 12/40).

Bu âyetin içinde yer aldığı âyetler grubu bütünlük içerisinde ele alınacak olursa, âyetlerin “sünnet’in otoritesi” konusuyla hiçbir alakasının olmadığı rahatlıkla görülebilir. Zira bu âyetteki sözler, Hz. Yusuf tarafından zindandaki arkadaşlarını şirkten kurtarmak amacıyla söylenmiş sözlerdir.

Görüldüğü üzere âyetin siyak ve sibakı, “Hz. Peygamber’in otoritesiyle ilgili” değil, “şirkin yanlışlığı ve uluhiyetin sadece Yüce Allah’a mahsus olduğuyla” alakalıdır. Hâl böyle iken bu âyeti siyak ve sibakından çıkartıp, ele aldığı/ işlediği temayı göz ardı ederek, “sünnet’in otorite olamayacağına kanıt olarak ileri sürmek” âyetin anlamını saptırmak anlamına gelecektir ki, bunun hiçbir şekilde kabul edilebilmesi mümkün değildir.

“Hüküm ancak Allah’ındır!” ibaresinin geçtiği üçüncü âyet ise şöyledir:

“Sonra (Yakub) şöyle dedi: ‘Ey oğullarım! (Şehre) aynı kapıdan girmeyin, (yabancı bir ülkede gereksiz yere dikkatleri üzerinize çekmemek ve beklenmedik entrikalara kurban gitmemek için) ayrı ayrı kapılardan girin. Fakat yine de ben sizi Allah’tan gelecek hiçbir şeye karşı koruyamam. Çünkü hüküm ancak Allah’ındır! Ben O’na güveniyorum; (O’nun varlığına inanan) ve bir şeye güvenmek isteyenler de (sadece) O’na güvensinler.” (Yusuf, 12/67).

Görüldüğü üzere hem bu âyet hem de bu âyetin öncesi ve sonrasındaki âyetler, Hz. Yakub’un oğullarına yaptığı nasihatlerle ilgilidir. Hz. Yakub, Mısır Meliki’nin huzuruna nasıl çıkacaklarını çocuklarına anlatırken şayet başlarına beklenmedik bir olay gelecek olursa artık bunun Allah’ın takdiri olduğunu ve kendisinin bu durumda hiçbir şey yapamayacağını ifade etmek amacıyla bu sözleri söylemiştir. Dolayısıyla söz konusu âyetlerin “sünnet’in otoritesinin tartışılmasıyla zerre kadar alakasının olmadığı” anlaşılmaktadır.

Bütün bunlar bir yana, zikredilen âyetlerin delil olarak kullanılması bir an için doğru farz edilse bile, “bütün bunlardan sünnet’in otorite olamayacağı sonucunu çıkarmak” kesinlikle mümkün değildir. Çünkü “Hüküm ancak Allah’ındır!” demek, “Allah Teâlâ, ihtiyaç duyduğumuz ve karşılaşabileceğimiz her konuda detaylı hükümleri tek tek göndermiştir/ açıklamıştır” demek değildir. Aksine “Hüküm ancak Allah’ındır!” demek; “Hüküm vermede başvurulması gereken temel ilkeleri ve değerleri belirleme yetkisi sadece ve sadece Yüce Allah’a aittir” demektir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in bu ilkeleri göz önünde bulundurarak, Kur’ân’da açıkça çözümü bulunmayan konulara çözüm getirmesi “Hüküm ancak Allah’ındır!” ilkesine kesinlikle aykırı değildir.

Görüldüğü üzere uyulması gereken yegane kaynağın Kur’ân olduğunda şek ve şüphe yoktur. Ancak bu, vahiy dışında hiçbir bilgi kaynağı bulunmadığı, bulunsa bile ona tabi olmak gerekmediği anlamına gelmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın lafzî anlamıyla yetinerek insanlığın karşılacağı bütün meselelerin çözülebileceğini düşünmek safiyane/ sefihane bir yaklaşım olur. Bu yüzdendir ki, sadece Kurân’ın değil, sünnet’in bile karşılaşılan yeni problemlere hazır çözümler sunmadığı dönemlerde “kıyas, istihsan, kamu yararı gibi ictihad teknikleri” kullanılmıştır/ uygulanmıştır.

Özellikle günümüze gelindiğinde Kur’ân’ın lafzî manasının karşı karşıya bulunulan yeni ihtiyaç ve problemlere cevap vermede yeterli olabileceğini düşünmek hiç de gerçekçi bir yaklaşım olamaz. Bu durumda yapılması gereken yegane şey, Kur’ân’ın âyetlerinin lafzî yorumunun ötesine geçip, âyetlerin lafzî anlamlarının altında yatan ilke, amaç, maksat, gaye ve hedefleri tespit etmek ve bunlar doğrultusunda kendi ictihadlarımızı özgürce ortaya koymaktır. Bir anlamda bu, Kur’ân’da aynen bulunmayan çözümlerin bizim tarafımızdan ortaya konulması demektir ki, bugüne kadar aklı başında hiçbir kimsenin buna itirazı olmamıştır. Dolayısıyla mü’minlere tanınan bu yorum ve ictihad yetkisine Hz. Peygamber de öncelikle sahiptir ve onun sahih sünnet’i müslümanlar için vazgeçilmez bir kaynaktır.

Hulasa, kamil bir müminin insafı elden bırakmadan düşünmesi ve kendine tanıdığı Kur’ân’ı yorumlama yetkisini en azından Hz. Peygamber’e, bir başka ifadeyle onun sünnet’ine de tanıması, müslümanların başta gelen meziyetlerinden biri olan dürüstlüğün tabiî bir gereğidir. (M. Hayri Kırbaşoğlu’nun buraya kadar aktardığımız görüşlerinin ayrıntıları için bkz. İslâm Düşüncesinde Sünnet Eleştirel Bir Yaklaşım, Ankara Okulu Yay., Ankara, 1999, s. 137-139, 143-144).

Sonuç olarak, “Hüküm ancak Allah’ındır!” âyetini keyfî olarak yorumlayanlar büyük bir yanılgı içindedirler. Geçmişte bu yanlışı Haricîler yapmıştı; görünen o ki, söz konusu “damar” varlığını günümüzde de hâlâ canlı bir şekilde sürdürmekte ve benzer söylemleri tekrarlayarak yandaş/ taraftar/ mürid toplamaya devam etmektedir. Bu tür popülist ve ucuz söylemlere kanarak/ inanarak, din kardeşlik bağlarını koparanlar/ parçalayanlar, ümmeti tefrikaya düşürenler sadece kendilerine yazık etmekle kalmayacaklar, peşlerinden sürükledikleri sefihleri/ gafilleri/ şaşkınları/ aptalları da kendileriyle beraber cehenneme götüreceklerdir. Ayrıca bunlar ve bu tür basit söylemlere inanarak ahirette kazançlı çıkacağını zannedenler de kendilerini savunamayacak, kaybettiklerini anladıkları o gün sergiledikleri “sözde” pişmanlıkları onlara hiçbir fayda sağlamayacaktır. (27.05.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

 



3313 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.429932.5599
Euro34.801134.9406
Saat